22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Çocuk gençlik yazınında geleceğe yolculuk nı eleştirmeni de olsaydı diyeceğim, ama görebildiğim, bilebildiğimce yok! Bir yazın alanı ki yazar, kuramcı, bilimci, düşünceci var ama eleştirmen yok, ne söylenebilir o zaman? ÇOCUK GENÇLİK YAZININDA YAZAR YELPAZESİ... Çocuk gençlik yazınının ana kraliçesi sayabileceğimiz Gülten Dayıoğlu, kendi üretimiyle ilgili şunları söylüyor: “Çocuklar için yazmaya başladığım 1960’lı yıllarda, çocuk edebiyatı diye bir yazın türünün bulunmadığına inanılıyordu. Ben, çeşitli toplantılarda, içtenlikli bir coşkuyla çocuk edebiyatından söz ettikçe, büyükler, ‘Böyle bir edebiyat türü yok. Neden varmış gibi davranıp kavram kargaşası yaratıyorsun?’ diyerek beni azarlıyorlardı.” (Sedat Sever; II.Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu, 2007, 15) Elli yıl önce çocuk yazını için yola çıkan Dayıoğlu, günümüzde de üretimini yoğun biçimde sürdürüyor. Onun bu alandaki varlığı, bize çocuk yazınının başlı başına bir yazın alanı olduğunu gösteriyor aynı zamanda. Bu çerçevede geçmişte çocuk yazını alanında değer üreten, büyük erkeyle alana katılmış yazıncılarımız anımsanabilir ilk ağızda. Sözgelimi Eflatun Cem Güney, Oğuz Tansel vb. yazarlar farklı türlerden gelseler de çocuk yazınımızın temeline harç taşımış önemli yazıncılar. Bu yüzden Gülten Dayıoğlu’nun yanı sıra İsmet Kür, Aziz Nesin, Kemal Özer, Muzaffer İzgü, Ülker Köksal vb. adlar da böylesi bir damarın ardılı olarak alınmalı… Gerçekten kendilerini yazınsal alan içinde kanıtlamış azımsanmayacak sayıda yazarın çocukgençlik yazınına uzanması sevinçle karşılanacak bir olgu. Eksikler taşısa da sayalım bunları: Nâzım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yaşar Kemal, Mehmet Başaran, Ayla Kutlu, Dinçer Sezgin, Mehmet Güler, Ayşe Kilimci, Necati Tosuner, Hüseyin Yurttaş, Mucize Özünal, Hidayet Karakuş, Aydoğan Yavaşlı, Ferda İzbudak Akıncı, Kadri Öztopçu, Necati Güngör, Necati Mert, Şükran Farımaz, Ulviye Alpay, Nemika Tuğcu, Cemil Kavukçu, Karin Karakaşlı, Müge İplikçi, Eray Karınca, Mehmet Atilla, Behçet Çelik vb. Yukarıdaki listeye pek çok yazıncı adını eklemek olanaklı. Bu arada yazıncı kimliğiyle çocukgençlik alanında verimini sürdüren pek çok yazar var. Ayrıca çocuk yazınına yönelik kuramsal çalışmalar yaparken bunu şiir, öykü, roman türünde ürünlerle taçlandıran azımsanmayacak sayıda yazarla da karşılaşıyoruz. Örneğin Zehra İpşiroğlu, Gülçin Alpöge, Mustafa Ruhi Şirin, Necdet Neydim, Adnan Binyazar, Hikmet Altınkaynak vb. bunlar arasında sayılabilir. Yine alanda üretimini sürdüren yazarlardan bir bölüğünün deneysel arayışlar sergilediğini söyleyebiliriz. Bu önemli girişim için Seza Kutlar Aksoy, Aytül Akal, Ayla Çınaroğlu, Mavisel Yener vb. adlar göz önüne getirilebilir sanıyorum. Bunlar olumlu göstergeler hep… Ancak yapılan işlere yönelik olumsuz kimi örnekler de eklenebilir buna kanımca. Sözgelimi George Simenon gibi, dört yüze varan sayıda değil belki, onlarca da değil, ama yüzleri bulan, aşan sayıda kitap yayımladığı biliniyor kimi yazarların. Bunca kitap yayımlanmış olmasını nasıl karşılamak gerekir? Bu oranda kitap yayımlayan bir yazarın tüm kitaplarını gerekirliklerini yerine getirip içselleştirdiği, öyle verimlediği düşünülebilir mi? Sıklıkla göze çarpan bir duruma da değinmek isterim doğrusu. Örneğin bir bölük yazar, anlatı kahramanları ya da konu, izlek, sorun vb. öğeler aracılığıyla verimini, Keloğlan serüvenlerine benzer biçimde diziye dönüştürerek götürüyor. Dizi biçiminde sürdürülen çocuk yazını ürünlerinin tümü değil ama bir bölüğü için yazarın, “neden dizi?” gibisinden bir soruya yanıt vermekte güçlük çekeceğini düşündüğümü belirteyim. Kimi yazarların, belki televizyon dizilerinden aldıkları esinle belli izlekler çevresinde kümelenerek yapıt üretmeye koyuldukları da savlanabilir. Bu çerçevede tarihsel zaman, çevresel değer, yurtseverlik, erdem, arkadaşlık vb. izlekler üzüm salkımı benzeri yapılanmayla karşımıza çıkıyor hep. Peki, karmaşadan nasıl kurtuluruz? YAZAR KARMAŞASINDAN KİTAP/EKİTAP PAZARINA... Ahmet Oktay’ın deyişiyle yeraltında kurulu romancı fabrikalarının aptal erişkinler için durmadan romancı ürettiği bir ortamda, bundan çocuk yazınına soyunanların pay almaması olası mı? (Bak.: Emperyalizm, Roman ve Eleştiri içinde, İthaki, Bütün Yapıtlarına Doğru, 5.Cilt, 2010, 196 vd.) Bir yazın karmaşası içinde yaşamıyoruz yalnız, teknik açıdan becerili ama marifeti bununla sınırlı genetiği bozulmuş bir çocuk yazını yazarları kuşatması altında bocalıyoruz da. Bir aykırı gerçekçi zeminde biçki dikiş kurslarına gidip gelen hanım kızlara, halk eğitimin meslek edindirme kurslarına katılan işsiz güçsüz delikanlılara benzeyen fason yazar üretiyor olmayalım sakın?… Oysa verimleriyle bu alanda göz kamaştıran nice yazara sahibiz. Eksik kalacağını bile bile anımsadığımca bir liste yapmaya girişeyim: Zeynep Cemali, Nur İçözü, Miyase Sertbarut, Sevim Ak, Behiç Ak, Bilgin Adalı, İsmet Bertan, Hamdullah Köseoğlu, Mine Soysal, Yücel Feyzioğlu, Sevgi Saygı, Erol Büyükmeriç, Aslı Der, Suzan Geridönmez, Gülsevin Kıral, Hacer Kılcıoğlu, Güldem Şahan vb. O halde ilk yapılması gereken çocuk gençlik yazını ürünlerinin kapısını, eğitimbilimsel yazın eleştirisi kadar yazınsal eleştiri için de sonuna dek açmak! Yıllar önce Adam Sanat’ta yazın eleştirisi ile yazınsal eleştiriyi birbirinden ayırırken birkaç yazı boyunca durmuştum bunun üzerinde. Özellikle eğitimbilim temelinde bir çocuk yazını eleştirisi zaten öteden beri görevini yapıyor. Söyleyeceğim yazınsal eleştiriyi, hem disiplin olarak alana çağırmanın, hem de çocuk yazınına özgü yazınsal eleştiri alanında da yeni eleştirmenler kazanmanın yolu bulunmalı! Kitabı kurtarmanın yolu, yazınsal eleştiriyi kurtarmaktan geçiyor denebilir o halde… Yazınsal eleştiriyi Ahmet Oktay’ın deyişiyle “zuhurat eleştirisi”nden kurtarmanın yolu da bu! Bu çerçevede yukarıda andığım adlar çerçevesinde çocuk gençlik yazını alanında ürün verenleri aralıklarla “Kitaplar Adası”na konuk almayı tasarlıyorum diyebilirim… Değil mi ki alanda ortak erkeye katılanların tümü de yazın kardeşi, o halde herkes elini kitap nesnesinin altına koysun hele, başka çözüm mü var? Yoksa bu gidişle ister nesnesi, ister sanalı çocuk yazını bir seçkinler etkinliğine dönüşebilir… Yazınla ilişkilenen çocukları seçkin çocuklara dönüşmekten kurtaracak olan da bu. Yoksa oyuncağı olmakla birlikte oyun kurma yeteneğini yitirmiş bir düşünce özürlüleri ordusu yaratacağız demektir çocuklarımızdan… ? Gutenberg’in dünya yazınına katkısı olmadı değil. Bu katkı, getirdiği teknikle yaşandı. Lumière Kardeşler de çektikleri belge filmlere karşın sinemanın tekniğini getirmişti, sinema dediğimiz, yine de sonradan gelenlerce sanatlaştırıldı. Gutenberg, yıllar sonra şöyle bir doğrulabilseydi yattığı yerde Dostoyevski’nin romanlarına bakar da şaşakalırdı herhalde. ORTAK ERKENİN ÜRETKENİ OLARAK YAZAR... Demek bir sanat türünün ortak erkesi, onu her gün yeniden yaratarak birbirine aktaran sanatçılarıyla çıkıyor ortaya, onların söz konusu erkesiyle yol alıyor… Yazınsal üretim de, verim de buna bağlı. Bunu yazınsal alana su taşıyan yazarlarla yazın entelijansiyası var ediyor denebilir. Dönelim çocuk gençlik yazını alanında kalem oynatan yazarlara… Kitap ya da ekitap, yazarların verimi olarak ulaşmayacak mı insana? O halde bizim, ilkin bu ortak erkeye dökülen sulara bakmamız, bunların nitelikleri üzerine düşünceler üretmemiz gerekiyor galiba… Kimler kalem oynatıyor çocuk yazını alanında, neler yapıyor? Yazın entelijansiyası, alandaki üretimin niteliği, ortak erkenin katılımcıları üzerine hangi adımları atıyor, ne gibi kayıtlar tutuyor? Sözgelimi bir çocuk gençlik yazını yazarları sözlüğümüz var mı, bu yazarlarımızı tek tek tanıma olanağına sahip miyiz? Çocuk yazını ürünü yayımlayan yayınevi sayısı kaç? Alana özgü sivil örgütlenme hangi düzeyde? Bu çerçevede bir müzeye sahip miyiz? Demek ki iş, dönüp dolaşıp ortak erkenin nicelikçe nasıl yayıldığını gözlemeye, öte yandan nitelikçe bunun doruğa çıkması için çabalamaya gelip dayanıyor. Beri yandan çocuk yazını yazarlarının üretim koşullarının daha iyi hale getirilmesi, yaşam düzeylerinin yükseltilmesi, verimlerinin geliştirilmesi de büyük önem taşıyor elbette. Bunlar olmadan kitap nesnesi ya da ekitap sanalı olmuş ne fark eder? O halde yapılacak ilk işin, çocuk gençlik yazını alanında ürün veren yazar yelpazemize hiç değilse kuşbakışı göz atmak olduğu çıkıyor ortaya… Kaç yazarımız var geçmişte bu alanda ürün vermiş olan, günümüzde verimini sürdüren? Öncülerin, yazınımızın öteki türlerinde ürün verirken çocuk yazınında da kalem oynatan yazarlar olduğu görülüyor. Şairlerin öykü, roman, oyun yazarının, çocuk yazını için de ürünler vermesi ile doğrudan çocuğa dönük ürün vermesi olgusunu birbirinden ayırmak gerekmiyor mu? Buradan çıkaracağımız sonuç şu bana sorarsanız; çocuk, genç, erişkin hangi alanda ürün verirse versin önce yazarlık yolunda bir düzeye varmış olması gerekiyor kişinin. Aday, yazma becerisinde, derli toplu anlatımı, dile getirebilme hünerini yeterli görüyor, virtüözlüğü geçelim yazarlıkta bir gelişmişlik, uzluk gereksinimi duymuyorsa, doğru bir tutum sayılabilir mi bu? Alanda verim değeri üzerine düşünce üretebilecek tek güç var; eleştiri kurumu. Günümüzde birkaç bin çocuk yazını yazarı bulunduğu öngörülürse, alana özgü eleştiri kurumu üyesi konumundaki bir düzine insanın bunu başarması olası mı? Üstelik bunlar ya eğitimbilimci ya da yazınbilimci… Bu katkıyı küçümsediğime yorulabilecek anlam kırıntısına bile katlanamam, söyleyeyim. Ne ki doğruca yazın alanından gelen bir çocuk gençlik yazı utenberg’in bulguladığı tipo basım tekniği, herkes sanki bunu bekliyormuş gibi, elektrik düğmesi çevrilircesine bir anda tüm dünyaya yayılmış olamaz… Elyazması da eskisi gibi öylece gitmiş olmalı bir süre. Kendimizi düşünürsek, çağlar atlatan bu müthiş buluş bize gelene dek, şavkın bu yakayı ışıtması epeyce zaman almadı mı? Sonuçta deniz dalgalarının kıyıya vuruşu gibi toplumdan topluma farklı yansımalar halinde ama tüm insanlığın yaşamına göz kırptı yine de ışık… Özgün elyazmaları, asarı antikadan sayılıyor artık… Ekitap, yaşama damgasını tümüyle vurduğunda kitap ortadan kalkacak mı peki? Çocuklarımıza “kitap nesnesi”ni nasıl göstereceğiz? Karşısına geçip, “Bak yavrum, cici” mi diyeceğiz çiçekleri uzaktan gösterip, bu arada kolundan çocuğu her an geri çekmeye hazır tetikte beklercesine? Yaşayadurduğumuz yasakçı genlerimizle sarmaş dolaş? Belki çocuklarımıza önce kitap nesnesi tanıtılıp sevdirilir sonra da sanal gerçekliğin bir elçisi olarak ekitap buyur edilir minicik yaşamlarına? Sonra, sonra ne olur? Bilinen bir olgu; düşünce sözcüklerle üretilir, düşünsel etkinlik geliştikçe terimlere, kavramlara yükselir insan, tanımlar yapar, kuramlara, yasalara ulaşır… Ekitapla bilim yapılabilir mi? Ya edebiyat? G SAYFA 20 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1076
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle