Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA Sadık Aslankara yeni romanı ‘Le’de hayatta kendini her yönden “yalnız” hisseden bir sinema eleştirmeninin hikâyesini anlatıyor. Entelektüel anlamda da büyük bir yalnızlık yaşayan anlatıcının hayatına giren sürpriz bir kadınla, Gülerguvan’la (ülkenin en sıra dışı kadın oyuncusu) birlikte yeni, heyecanlı ve bol gerilimli bir serüvene yelken açışının da hikâyesi aynı zamanda Le. Aslankara’yla yeni romanı üzerine söyleştik; satır aralarında yitik bir erkeğin nasıl da kadına sunulmuş bir ağıt haline dönüştüğünün izleklerini aradık. Daphne du Maurier’nin ünlü romanı ‘Rebecca’, günümüzde daha çok Alfred Hitchcock’un 1940 tarihli, Oscarlı filmiyle tanınıyor. Televizyon kanallarımızda sık aralıkla karşımıza çıkan filmin güzelliği ve sürükleyiciliği tartışılmaz; fakat du Maurier’nin üslubunun ve kelimelerle yarattığı derinliğin de beyazperdeye yansıtılamayacak derecede baş döndürücü olduğu kesin. Yıllar ötesinde çıkıp gelen bu gerilim klasiğini kaçırmamalı Cumhuriyet Kitap okurları. Fransız edebiyat dergisi ‘Le Magazine Littéraire’in daveti üzerine bir araya gelen ve aynı yıl doğup , uzun yıllardır dost olan Paul Auster ve Salman Rushdie, derginin yazarlarından Augustin Trapenard’la Salon du Livre de Paris’de buluştular. Anlatı sanatı, sözlü gelenek, New York ve popüler kültür gibi ortak aşkları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdiler. Günümüzün iki önemli yazarının sohbeti bir hayli ilginizi çekecek. Bol kitaplı günler... Pascal Quignard’dan geçmiş ve bugünü harmanlayan bir roman Butes de kim ola? Günümüz Fransız yazınının en önemli isimlerinden Pascal Quignard, sinemaya uyarlanıp ses getiren Dünyanın Bütün Sabahları ve Villa Amalia’dan sonra, Ege’nin ve Eski Yunan’ın izlerini taşıyan kısa romanı Butes ile karşımızda. Mitolojiden felsefeye uzanan anlatım, Quignard’ın özgün romancılığını da yansıtıyor. Ë Ali BULUNMAZ nsan bazen yaşadığı coğrafyanın ne kadar verimli olduğunu gözden kaçırabilir, bu doğal. Önemli olan unutuşa teslim bayrağı çekmemek. Yüzyıllar önce Eski Yunan düşünürlerinin boy verdiği bu topraklarda, kültürel anlamda nasıl bir zenginliğin avuçlarımızda bulunduğunu hatırlamak, güneşli bir güne uyanmak gibi. Hesiodos ve Homeros’un, Thales’in, Miletos Okulu’nun varsıl kültürel ortamı hemen yanıbaşımızda geçmişten geleceğe seslenen güçlü bir tını. Pascal Quignard’ın kaleme aldığı Butes de, o coğrafyanın bu coğrafyanın kahramanlarıyla sesleniyor bize. İmbatla, Ege’nin kültürü ve havasını romanlaştırıyor. Quignard, felsefeyle içli dışlı bir romancı. Sadece roman değil, deneme, opera, masal ve inceleme türlerinde eserler veren yazar, müzikle de uğraşmış. Dünyanın Bütün Sabahları ve Villa Amalia ile tanınan Quignard, 2000’de Monaco Edebiyat Ödülü ve Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’nü kazandı. 2002’de ise Gouncourt Ödülü ile onurlandırıldı. Butes, yazarın en son kitabı, bir kısa roman. İ Pascal Quignard, Butes’le mitoloji, felsefe ve Eski Yunan kültürünü yanına alarak kısa ama son derece yüklü bir roman oluşturmuş. TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr DENİZE AÇILAN BEYAZ YELKENLİ Mitolojiye, Eski Yunan düşüncesine ve felsefeye meraklı olanların hiç de yabancılık çekmeyeceği isim ve mekânlar var kitapta. Denize doğan ve denizde ölen Butes, yazarın başkahramanı; Sirenler ve denizlerin Aphrodite’si Kypris’in sesine vurulup, dalgalara bata çıka can veren kahraman. Anlatılan, nice gemicinin işittiği ve sonrasında gelenlerin duymamak, çekimine kapılmamak için kulağına balmumu doldurduğu şarkının hikâyesi biraz da. Quignard’ın kısa romanında İlliada ve Odysseia’nın diline yakın, destansı bir biçem hâkim. Zaten bunu kendisi de söylüyor. Bir de müzik var; kitap boyunca ezgiler arasındayız sanki. Yunan mitolojisindeki yitişin (geri dönüşü olanaksız kılan) melodisi ve Orpheusçu (kurtarıcı) müzik arasında gidip gelmedesiniz: Denize atlamak ile güvertede kalmak gibi bir çelişki içinde; “düşüncenin korktuğu yerde, müziğin düşünmeye başladığı” yerin ortasında. Ulaşamayacağı kıyıya çıkmak adına didinen Butes’in duyduğu yitişin müziği mi yoksa güvertede Orpheus’un müziğini işitmek mi? Quignard’ın yaptığı bir tuhaf tutku sınaması, aynı zamanda bir tarih anlatımı. Kendisinden dinleyelim: “Kısaca Yunan tarihini anlatıyorum: Denize açılmak, rüzgârda ilerlemek, bir kent kurmak, bir sahili kolonileştirmek, bir insanı yüksek bir yarın tepesinden aşağı iterek kurban etmek, arınmak, bir başka kumsaldan, bir başka acenteden, bir başka hisardan yeniden yola çıkmak. Roma’nın imparatorluk hâkimiyeti altında gömülen Antik Yunan tarihinin sonu.” Quignard, Butes’te Ege’nin eşsiz kültür derinliklerine bir sünger avcısı gibi dalarken geçmişin aslında nasıl da ayaklarımızın dibinde bulunduğunu anımsatıyor. Hani şöyle nitelesek yerinde olur: Bugünle o uzak geçmiş arasında görünmez ama güçlü bir bağ veya köprü kuruyor. Bir beyaz yelkenliyle Ege’ye açılan yazar, hem rüzgârın hem de köpüğün yanına tarihi katarak ilerliyor. Butes, bir zaman yolculuğu sunuyor; yakalanamayan, devinimin yönlendiremediği ve kökenin kendini izlediği, Homeros’tan Cicero’ya, Seneca’dan Platon ile Aristoteles’e ve Eski Yunan’ın mitolojik kahramanlarının tümünü içine alan zamanda bir seyahat… Peki, müzik? Butes’i dalgalara çeken, onu sulara çağıran müzik bu zamanın neresinde?: “Müzik, bedeni, devindiği sesli hazneye yeniden daldırır (…) Dinleyicisini, doğumu, nefes almayı, soluğu ve konuşma imkânını önceleyen yalnız var oluşun içine çeker.” Quignard’ın deyimiyle müzik, ilk yaşamsal koşul ve bedeni çeker. Tıpkı Butes’in başına gelen gibi. Müziği “okyanusun ortasındaki ada” olarak niteliyor Quignard; “boğularak yok olmak dışında her türlü yaklaşmanın imkânsız olduğu bir ada…” BİR İLERİ BİR GERİ İşte Butes’i sarıp sarmalayan müzik, onun “kökensel koşulla buluşmak” dediği ölümün kapısını aralayan ses olur çıkar. Çekim gücüdür, adeta bir mıknatıslanmadır. Suyun dibinde işitilen geçmiştir öte taraftan: “Fışkıran zamanın ve durmadan tekrarlayan tarihin ortasındaki patetik zamansal adacık”; Sirenlerin adası olarak da nitelenebilir. Quignard’ın kitap boyunca kaleminden düşmeyen müzik, öleceğini hisseden Schubert’in, Haydn’a mezarı başında saygısını sunuşu gibi kimliğini ve dilini yitirmeyi kabullenmiş kişinin fısıltısıdır beri yandan. Quignard’ın “her müzik, kaybetmiş olduğumuz biriyle ortak bir şeye sahiptir” demesinin nedenini burada aramalı belki de. Pascal Quignard, Butes’le mitoloji, felsefe ve Eski Yunan kültürünü yanına alarak kısa ama son derece yüklü bir roman oluşturmuş. Aslına bakılırsa tam bir roman da denemez buna, denizin dalgalanıp durulan doğasına benzer bir özellik var metinde. Bazen ileri atılıyor Quignard bazen de hüzünlü bir geri dönüş yaşıyor. Dinlediği hatta kurguladığı müziğe teslim olurken, Butes’in aksine bir anda onun dışına çıkarak, düşmeden olup biteni ayrıştırıyor. Gençliğinin yüzünü, eski suretini aramaya koyuluyor. Ailesinin öbür üyelerinin tersine orgcu olmayan bir adamın Butes aracılığıyla giriştiği bir hesaplaşma gibi de okunabilir bu roman. Unutmadan son bir soru: Butes kim? Kendini ölüme sürükleyen bir deli mi yoksa günümüz insanı gibi kolayca yaşamın ucuna gelen sıradan biri mi?.. ? Butes/ Pascal Quignard/ Çeviren: Turhan Ilgaz/ Kırmızı Yayınları/ 72 s. bulunmazali@hotmail.com http://bulunmazali81.blogspot.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1068 SAYFA 3