Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erol Toy ile “Obadan UlusaGeçmişin İzi Geleceğin ÖzüBade Harab”ın ilk cildini konuştuk ‘Umut, insan ve isyan tükenmeyecek’ Yazar Erol Toy’un üç ciltten oluşan “Bade Harab” dizisinin ilk cildi Obadan UlusaGeçmişin İzi Geleceğin ÖzüBade Harab I, Oğuz boylarının birleşerek bir imparatorluğa doğru yol almasını ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruluşunu anlatıyor. İlk ciltte, 960’ta Cend’de toplanan Oğuz kurultayının, Oğuz boylarını tek bir din çatısı altında birleştirmesi öyküleştiriliyor. Bade Harab dizisi gözden geçirdiği belgelerle, içinde bulunduğu ortamı karşılaştıran İbni Bibi’nin kendi kendisiyle hesaplaşmasıyla gelişiyor ve kurulacak imparatorluğa adını veren Selçuk Bey’in babası Kınık beyi Dokak’ın, Oğuz yabgusu Beygo’ya başkaldırısıyla devam ediyor. Yapıtı okurken o dönemde yaşananlarla Cumhuriyet tarihimiz arasındaki benzerlikler göze çarpıyor. Toy ile Obadan UlusaGeçmişin İzi Geleceğin ÖzüBade Harab I üzerine söyleştik. Ë Gamze AKDEMİR ğuz Kurultayı dinleri inceliyor ve o dönem için etkisini dayatabileceği en zayıf egemenlik İslamiyet. Yetmiş bin oymak, kurultay kararıyla aynı anda Müslüman oluyor ve yolculuk başlıyor. Oryantalize ritüeller dünyasından materyalizme olumluolumsuz tüm imleriyle gelgit biçemde, şaşaalı bir izlekte masal gibi, deyiş gibi, mit gibi tarihten ibret kesitler. Divanlarda yuvarlak masa teatileri, tilki politikaları... Ulular, hanlar, kaanlar, kurultaylar... Halifesi, veziri, elçisi, bilgesi hani lafın binbir ebesi... Dicle’si, Fırat’ı, İrem Bağları, Ceyhun, Seyhun’u, Bağdat’ı... Tümüne yer yetmeyeceğine göre milatları sormalı en önce… Geçmişimizin bin yılında, benim görebildiğim dört büyük buluşma, üç de kırılma var. Bunların her biri ağır bunalımlara neden oluyor. Ama kendini yeniden üretebilen toplumun dinamiği o bunalımın ardından, yepyeni bir umudun güneşini yükseltiyor. Ben bunlara buluşma ve kırılma diyorum. Belki bilimsel ispatı olan bir gerçek değil. Ama SAYFA 4 roman gerçeği tanıklık edebiliyorsa, onun ispatı sayılır diye düşündüm. Tarihe kahramanlardan çok, emek verenleri öne çıkarma gözlüğüyle bakıldığında, görebildiğim böyleydi, izleği böyle gitti. Bu bağlamdan yola çıkılırsa buluşmaların ilki, 960 Cend Kurultayı’nda sağlanan din birliği. İkincisi, “Uçtaki beylerin derilip Ertuğrul oğlu Osman’ı han dikmesi. Üçüncüsü, İttihat ve Terakki’nin kuruluşu ve dördüncüsü; ulusal Kurtuluş Savaşı. Kırılmaların ilki Büyük Selçuklu Hakanı Alparslan’ın öldürülüşünden sonra Melikşah’ın büyük vezir Nizamü’l Mülk tarafından, kurultay derilmeksizin Sultan ilan edilmesi. EŞİTLİKLE PAYLAŞIMA GÜZELLEME İkinci kırılma da Kanuni Sultan Süleyman… Evet, çünkü Kanuni doğan hilafet boşluğunu doldurarak iki dünya egemeni oluyor. Soyunun mutlak egemenliği adına, seçimli düzeni savunan kendi oğlunu boğdurmak da içinde her dayatmaya başvurup seçilmiş kurulların yerine, kullarını getiriyor ve Celâli İsyanları Anadolu’yu Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden çekip alıyor. İyi irdelenirse sonraki kırılmalarda da genel geçer gerekçe pek değişmiyor. Onun için bu birinci kitapta, ilk buluşmayla, gerekçesine kavuşan bir toplumun devlete yürüyüşü anlatılıyor. Bunun için de toplumun bütün kesimlerinin katkısıyla, etkisi incelenmeye çalışılıyor. O yüzden çok geniş bir coğrafyada, kendini yeniden üretebilen insan altyapısıyla. Her eşitlik ve paylaşım dirilişini bastırmaya uğraşan saltanat heveslileriyle kullarının ya da üstyapısının ilişkileriyle çelişkilerini sergileme çabası. Sorunuz o arayışın bam teline basıyor. Üçüncü kırılmayı en çok bugünlere gönderme adına açmalı... O Tabii, ulusal Kurtuluş Savaşı’nda, antiemperyalist, antikapitalist “istiklali tam” gerekçesinde bütünleşen toplumun oluşturduğu Cumhuriyette, toplumun bütünü 1980’e kadar seçilmişler tarafından temsil ediliyor. Seçim hilelerinden, delege oyunlarından, çok az da olsa lider sultalarından söz edilebilir!.. Ama bütün sözü edilen bu kusurlarla, bugünkü durum yasallaştırılabilir mi? Üstelik 1970’lere kadar TBMM’nin mutlak çoğunluğunu, ulusal Kurtuluş Savaşı dönemindeki kongre, miting ya da “Reddi İlhak veya Müdafaai Hukuku Milliye”ye şöyle ya da böyle bulaşmışlar oluşturur. Zaten onlar sağken, Cumhuriyet de toplum da büyük siyasal kavgalar verdiği halde, azınlık diktası korkusu yaşamadı. 27 Mayıs 1960’a giden kaygı, 1961 Anayasası’yla yepyeni, demokratik ve hem katılımcı, hem paylaşımcı bir evrenin başlangıcını oluşturdu. Çünkü o anayasa toplumsal sınıf ve kategorilerin özgür seçimle yolladığı temsilcilerin uzlaşmasıyla oluşmuştu. 12 Eylül Anayasası, öyle mi? Hazırlayan Kurucu Meclis, güvenlik soruşturmasından geçmiş, tertemiz yurttaşlar arasından Milli Güvenlik Konseyi’nin atadığı üyelerden oluşuyordu. Anayasanın kabulünden sonraki TBMM de aynı. Konsey’in izin verdiği parti yönetimlerinin aday gösterdiği, aynı konseyin onay Erol Toy’un romanının kahramanlarından İbni Bibî’nin tarihinden iki minyatür. ladığı ve halkın parti çemberlerine mühür bastığı milletvekillerinden oluştu. O yüzden de lider sultası, Cumhuriyetin hiçbir döneminde görülmemiş ölçekte etkinlik kazandı. Bir hezeyanın, bir çağın süratle akışı çerçevesinde, dindevlet, insanbarbar, kaçgöç, aşknefret, kılıççiçek, cancanan birbirine kontra öleöldüre doldurulan bir vadenin öyküsü de Obadan Ulusa... Köke, kökene güzelleme, bilgibilinç tazeleme ve tarihin belki de en çok yazılmayanını yazma... Dünya savaşının en evveli, ağababası... İnsan doğasının değişmeyenleri… Ödenen bedellerin, alınmayan derslerin, muhtemeldir yinelenecek dertlerin alegorisi, yanılmadıysam eğer… Yanılmıyorsunuz!.. Mevlâna; “Dün dünle gitti cancağızım/ Bugün anası yarınların/ Bugün bitmeden gelir yarın/ Yeni şeyler söylemek lâzım!..” der. Bilmem Bade Harab geçmişin türküsünü söylerken geleceğin ezgisine yer açabildi mi? Belki köke kökene güzelleme gibi görünen ya da gösteren de işin o yanı. Öyle anlaşılıyor ki, altını çizdiğiniz bölümler kökle kökeni güzellemiş. Bu çok sakıncalı değil. Köküyle kökeni derin ve güzellemeye yaraşır olmasa, görkemli ağaçlar da, güçlü toplumlar da ayakta duramaz. Ama yine de tanımınıza itirazım var. Güzelleme köke kökene değil, eşitlikle paylaşımaydı!.. Şunu söyleyebilirim; güzellemeyi dilediğim kök köken, herkesin eşit, herkesin katabildiğince emek verdiği, gereksinimince yararlandığı paylaşımcı düzeneydi. Düzenin yozlaşıp bozuluşu daha çarpıcı betimlenir diye düşünülmüştü. Asıl temanın eşitlik ve paylaşım olduğundan, her kök ve kökende simetrisini bulmak mümkün diye abartıldığı diye yorumlanmasını dilerim. Çünkü sanırım öyle yorumlanınca, şu gerçek bütünüyle ortaya çıkar; yeteneksiz muhterisler ne zaman, üstelik toplumun yarıdan azının desteğiyle ele geçirdikleri devlet aygıtını çıkarına kullanır. Bunu sürekli kılmak için de ideolojik dayatmayla saltanata çevirmeye sıvanır ve tarih yinelenir. Dayatmacı da, ideolojisi de nasıl bir karabasan olursa olsun, bir anlık uyanışla düş olur geçer gider. Ya güncelden alarak, çoğunluksa? Güncelde dayatan çoğunluk ¥ mu? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1062