22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kremalı Köpek Gofreti/ Mavisel Yener/ Uçanbalık Yayınları/ Resimleyen: Emine Bora/ 2009/ 16 s./ 7+ yaş İsminden hoşnut olmayan biriyle karşılaştınız mı hiç? Bu satırları okuyan pek çok küçük okuyucunun “Eveet! Örneğin; ben!” dediğini duyumsuyoruz. Tıpkı Metalika gibi. Metalika çılgın mı çılgın bir köpek. “Çılgın Köpek Metalika”, kulağa çok hoş geliyor değil mi? Ama Metalika aynı kanıda değil. Mavisel Yener’in kaleme aldığı beş kitaplık Çılgın Köpek Metalika dizisinin ilk kitabı Kremalı Köpek Gofreti, Metalika’nın doğum günü hazırlıkları ile başlıyor. Metalika’nın arkadaşı ve sahibi Şirin köpek dostunun doğum günü için sürprizler hazırlamaktadır. Sınıf arkadaşları Melis, Alara ve Hakan da ona yardım ederler; Melis köpek pastası yapar. Hakan da kendi köpeği Maydanoz’u getirir. Alara ise balonları alır. Metalika’yı evden uzaklaştırdıktan sonra hızla işe koyulurlar. Tam hazırlıkları bitmişken Metalika da yürüyüşten döner. Ancak bahçede kendisi için hazırlanmış sürprizden habersiz olduğu için heyecanlanır. Hele aldığı farklı kokular onu iyice huzursuz eder. Her ne kadar Maydanoz onu dostça selamlasa da heyecanını yenemeyen Metalika üstünde mumlar yanan pastayı görünce sahibi Şirin’e zarar gelecek diye mumlara doğru atılıverir. Tahmin edeceğiniz gibi pasta bir yana Şirin bir yana savrulur. Şirin hem üzülür hem kızar. Bu arada Metalika ve Maydanoz yere saçılan pastayı koklar ama bir lokma yemezler. Onun yerine masadaki köpek krakerleri ve böğürtlenli kemikleri yeğlerler. Şirin ve arkadaşları da büyük bir düş kırıklığı içinde Şirin’in annesinin onlar için hazırladığı yiyecekleri yemek için eve girerler. Bu arada karınlarını doyuran Metalika ve Maydanoz çimlere uzanmış bir yandan sohbet edip bir yandan dinlenmektedirler. Konu döner dolaşır Şirin’e gelir. Metalika Şirin’i çok sevdiğini ama onun dinlediği rock müzikten hiç hoşlanmadığını söyler. Maydanoz onu teselli etmeye çalışsa da Metalika homurdanmayı sürdürür; “Ben de sevmiyorum adımı. Şirin rock müzik dinlemeyi sevdiği için bana Metalika adını vermiş. Fakat ben bu tür müzikten hoşlanmıyorum. ‘keşke bir adım olmasaydı,’ diye düşünüyorum kimi zaman.” ( s.12) Maydanoz Metalika ile aynı görüşte değildir. Oysa o da kendi adını sevmemektedir. Sahibi her yere burnunu soktuğu için ‘her şeye maydanoz’ anlamında koymuştur adını. Aklına sokak köpeği dostunun söyledikleri gelir. Acaba ne demiş sokak köpeği? Merak ettiniz mi? Ya siz isminizi seviyor musunuz? Yanıtınız ne olursa olsun sokak köpeğinin ilginç ve duyarlı yaklaşımını haklı bulacaksınız. Benden söylemesi… Emine Bora’nın karikatür tadındaki neşeli çizimleri ile çok eğlenceli bir öykü olmuş Kremalı Köpek Gofreti. Mavisel Yener, çocukların düşünmelerini sağlayan eğlenceli öyküler yazıyor. Eğitici öğretici, biçemden uzak duran Yener, doğum günü pastasıyla başlayan bu öyküyü de “adımı hiç sevmiyorum!” diyen çocukların gülümsemesini sağlayacak bir kurgu ile kotarmış. Neşeli okumalar… SAYFA 30 Bintepe’nin Hayaleti/ Nur İçözü/ Resimleyen: Nuran Balcı Özekçin/ Altın Kitaplar/ 2008/ 167s./ 10+ yaş Kendilerine “Kafadenkler” adı veren dokuz arkadaş, okuldaki kulüp seçimleri sırasında, aynı kulüpte birarada olup her zamanki haylazlıklarını yapmayı planlıyorlardı. Ama kulüplerin çoğunda birkaç kişilik yer kalmıştı. Tamamen boş olan ve dokuzunun da birarada olabileceği tek kulüp Arkeoloji Kulübü olunca… Kafadenkler kendilerini hiç beklemedikleri bir serüvenin içinde bulurlar. Gediz ile Küçük Menderes arasındaki bölgede kazı çalışmalarına katılan çocukların peşinde kim vardı? Ya gizemli sayıların şifresi çözülebilecek miydi? Uşak müzesi, Sardes gezisi çocuklarda nasıl bir iz bırakacaktı? Durup durup ortaya çıkan hayaletin kimliği ortaya çıkacak mı? Kafadenkler roman boyunca kazı bilim hakkında önemli bilgiler edinirken, okurlarına da tarihi eserlerin önemini vurgulayarak, bu konuda bir bilinç yaratılmasına katkı veriyor. Özenli dili ile çocukların severek okuyacakları bir roman. Her konuyla bağlantılı bir atasözü bulup söylemeye meraklı Çalçene Mine, zengin deyişlerle öğretmenleri sevindirecek. Romanın devamı da geleceğe benziyor. Sonraki roman okurları, ülkenin kim bilir hangi köşesindeki bir başka arkeolojik çalışmalara konuk edecek. Afrika Maskesi (Acar Hafiye)/ Jürgen Banscherus/ Resimler: Ralf Butschkow/ Türkçeleştiren: Şeyda Öztürk/ İş Bankası Kültür Yayınları/ 2009/ 69 s./ 79 yaş Acar Hafiye’nin altı kitabı var: Kaybolan Patenlerin Sırrı Büyülü Sakız Soygunu Mavi Atlıkarınca Goller, Şikeler ve Garip Tipler – Zampano Sirki’nde Kargaşa. Afrika Maskesi’nde, Acar Hafiye çok sevdiği dondurmacı dükkânında gerçekleşen garip olayların peşine düşüyor. Önce kahve makinesi, ardından dondurma makinesi bozulur… Acar Hafiye, dondurmacı Giovanni’nin sigortadan para almak için dolap çevirdiğini düşünür önce, ama Bir gün Giovanni dükkânında kayıp düşer ve yaralanır. Bunu da kendisi yapmadı ya! Giovanni’ye kalsa, bir süre önce duvarına astığı Afrika Maskesi ona uğur getireceği yerde, uğursuzluk getirmiştir. Acar Hafiye büyülere, uğurlara inanmaz; ona bakılırsa, bu garipliklerin mutlaka bir açıklaması vardır. Ateşten Ayakkabı Rüzgârdan Sandalet/ Ursula Wölfel/ Resimleyen: Bettina Wölfel/ Türkçeleştiren: Gülser Epçeli/ Çizmeli Kedi/ 2009/ 80s./ 7+ yaş Tim küçük ve şişman bir çocuk. Oldukça şişman… Haydi itiraf edelim, sınıfın EN şişmanı ve EN kısa boylusu… Yok yok, sadece sınıfın değil, hatta okulun EN kısası… Kimi “bücür” diye alay ediyor onunla, kimi “Şişko”. Tim, artık Tim olmak istemiyor, kaçıp uzaklara, çok uzaklara gitmek istiyor. Zaman zaman ağlıyor da… Tim’in babası ayakkabı tamircisi. Tim’e doğum gününde bir armağan hazırlar: Kırmızı bir çocuk ayakkabısı ile büyük numara erkek sandaleti… Annesi ise biri büyük, biri küçük sırt çantası dikmiştir. Tim önce bu armağanlara şaşırır; doğrusu ya o çok daha farklı, ilginç bir armağan bekliyordı. Gözlerine yaşlar dolar yine. Ancak babası, ayakkabıları giyip sırt çantalarını alarak çok uzaklara yürüyeceklerini söyler. Tim’in de istediği bu değil miydi? Babası Tim’e Ateşten Ayakkabı adını takar. Babanın adı da artık Rüzgârdan Sandalet’tir. Okul tatil olduğunda, iki gezgin yola çıkar. Köy köy, kasaba kasaba dolaşırlar. Baba gittikleri yerlerde ayakkabı tamiriyle uğraşırken Tim çevreyi tanır, yeni arkadaşlıklar kurar. Baba oğulun zamanı, dostluğu, hoşgörüyü paylaşarak geçirdiği üç haftalık gezgin yaşamın ardından, dönüş zamanı gelir. Sıcacık uzun bir öykü… İstemiyorum İşte/ Nilay Yılmaz/Resimleyen: Oğuz Demir/ Çınar Yayınları/ 2009/ 45 s./ 8+ yaş İlk üç baskısı Bu Yayınları tarafından yapılan İstemiyorum İşte, Çınar Yayınları’nın yeni tasarımıyla okurlarıyla buluştu. Evinizin anahtarı ilk kez kaç yaşındayken size verildi? Anahtarınızı ilk kez kullandığınızda ve kapıyı açmayı başardığınızda neler hissetiniz? Gurur duydunuz değil mi? Kitabımızın kahramanı da kendiyle gurur duyuyor, ama çevresindekiler onun bu başarısından pek de heyecanlanmış görünmüyorlar. “Ben büyüdüm artık; kapıyı kendi anahtarımla açtım” diye haykırmak istese de bunu yapmıyor ama günlüğüne öyle şeyler yazıyor ki… Kahramanımız “Bir Kez Daha Düşülmesi Gerekenler Listesi”ne neler yazdı dersiniz? Bunu herkesten gizliyor elbette, ama yaramaz ablası günlüğün anahtarını ele geçirip de yazdıklarını okuyunca işler karışıyor… Kitabı sevmenin “Anahtar” sözcüklerini barındıran, okurların kolay kolay unutamayacakları eğlenceli ve düşündürücü bir kitap. Belalı Davetiye Süper Gazeteciler4/ Aytül Akal/ Uçanbalık Yayınları/ 2009/ Resimler: Mustafa Delioğlu/ Kapak Tasarımı: Ayla Çınaroğlu// 301 s./ 10+ yaş Süper gazetecileri tanıyoruz artık; Evren, Yener, Elif ve Selin… Çok yakın dört arkadaş. Hepsinin de ayrı becerileri, ayrı ilgi alanları var. Evren gitar çalmaktan hoşlanır, Yener flüt. Evren bilgisayar ustası. Yener de hem bilgisayardan çok iyi anlıyor hem grafik tasarım işinden. Elif en meraklıları, gözlemci ve dikkatli. Selin ise yazı yazmaya ve desen çizmeye meraklı. Sadece kişilik özellikleri değil aile yapıları, yaşam biçimleri de farklı olan bu dört arkadaşın ortak yanları da var. Yoksa nasıl böylesine yakın dost ve iyi bir ekip olurlardı? Örneğin; hepsi de iyi kalpli çocuklar. Başkalarını incitmekten hoşlanmıyorlar. Meraklılar sonra; soru sormayı, sorgulamayı, irdemele yi seviyorlar. Bu dört genç öylesine serüvenler yaşadı ki bugüne dek okuyucu da sarmalayıp aralarına almaları uzun sürmedi. “Belalı Davetiye”, isimli dördüncü kitap da yeni ve heyecanlı bir serüvene götürüyor okuru. Biliyorsunuz, Yener’in anne ve babası uzun yıllar önce boşanmıştı. Annesi de Yener de bu duruma alışkınlar. Ancak birden tüm yaşamlarını değiştiren bir gelişme oluyor dördüncü kitapta; Yener’in babası evlenmeye karar veriyor. Üstelik genç bir bayanla. Kuşkusuz Yener bu duruma çok üzülüyor. Hele bir de babası düğününe Yener’i de davet etmez mi? Başlarda ne denli karşı çıkarsa çıksın Yener çaresiz daveti kabul etmek zorunda kalıyor. İstemeye istemeye hazırlanan valizler ve sıkıcı bir uçak yolculuğunun ardından düğünün yapılacağı şehre varıyor Yener. Düğün Türkiye’nin turistik kentlerinden birinde ve büyük bir otelde yapılacak. Babası onun için çok güzel bir oda ayırtmış. Ama bunların hiç biri Yener’i mutlu etmiyor. Yaşayacaklarını bir bilse… Otele yerleşir yerleşmez serüven başlıyor. Yener otelin tuvaletinde iki adamın tuhaf ve korkutucu konuşmalarına kulak misafiri oluyor. Duyduklarından bu adamların karanlık işler çevirdğini anlayan Yener kaçmaya alışırken adamlara yakalanıyor. Başının belda olduğunu anlayınca da öyle bir numara yapıyor ki şaşarsınız… yok bunun ne olduğunu asla anlatamayız. Bu numara ile Yener o an için adamların elinden kurtuluyor kurtulmasına ama bu kez de o numarasının kurbanı oluyor. Her şey çözülünceye dek numarasını sürdürmek zorunda kalıyor. Yener gece can sıkıntısını gidermek için otelin yakınındaki bir dükkândan aldığı bilgisayar oyununu açıp oynarken serüvenin bir parçası olduğunu fark etmiyor kuşkusuz. Birbiri ardına yaşanan aksilikler, açıklanamaz ve kuşkulu gelişmelerden sonra ortada büyük bir olayın döndüğünü hisseden Yener’in imdadına arkadaşları yetişiyor yine. Büyük bir şans eseri Evren’in babasının aynı şehirde bir iş gezisine çıkması gerekiyor. Evren ve Yener hemen bu fırsatı değerlendirip bir araya geliyorlar. Hem tatil yapmak hem de oteldeki sır dolu olayları çözmek için bulunmaz bir olanak buldukları için de sevinçliler. Süper gazeteciler, Selin ve Elif’siz olur mu? Olmaz elbet. Selin de katılıyor onlara. Ama yalnız değil; halası da beraberinde bu kez. İlk bakışta çocuklar hele de Selin için sıkıcı gibi görünse de zamanla halanın varlığına alışıyorlar. Oysa Zehra Hala’nın olayları çözmekte yardımcı olacağını bilseler…Elif de eklenince takım tamamlanıyor. Zaten bir sürü karmaşık olayın ortasında olan ekip hemen çalışmaya başlıyor. Yan karakterler; Azmi, babanın müstakbel eşi; genç yazar, otelin karşısındaki bilgisayar tamircisi… her biri olağan şüpheli. Okurken “tamam ben çözdüm” diyorsunuz, iki bölüm sonra yanıldığınızı anlıyorsunuz. Aytül Akal, oyun içinde oyun taşıyan çok başarılı bir kurgu ile okurun dikkatini sürekli açık tutuyor. Polisiye tadındaki olay örgüsü, Akal’ın kurgulamadaki başarısını ortaya koyuyor. Sunduğu çözümlemeler ise, yazarın, çocukların ve gençlerin ilgi alanlarını ne denli iyi tanıdığının ve teknolojik gelişmeleri de yakından izlediğinin göstergesi. Öyle ki Akal, son yıllarda sıkça duyulan bankacılık işlemlerin CUMHURİYET KİTAP SAYI 1062
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle