05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y anifesto”lar çağı çoktan geride kaldı. Nerede ortalığı birbirine katan, insanoğlunun çevresinde olup bitenlere, nesnelere, toplumun işleyişine, giderek yaşama ve dünyaya bakışını kökten değiştirmeye yönelen, yepyeni, bambaşka yaklaşımlar getiren o eski manifestolar! İnsanlar, uzunca bir süredir, bildirge değil, bildiri yayımlıyorlar. Kuşkusuz, toplumsal ve bireysel yaşamın değişmesiyle birlikte gelen pek çok nedeni var bunun. Örneğin, artık belirli bir anlayış doğrultusunda akımların, hareketlerin kolay kolay oluşmaması. Belki bireysel yaşamların artık daha ağır bastığından, insanların belirli görüşler, savlar çevresinde eskisi kadar coşkulu, tutkulu bir biçimde bir araya gelemediğinden de dem vurulabilir. Daha pek çok neden sayılabilir. Bu işi toplumbilimcilere bırakmalı. Biz, şimdilik, geçmişte kısa bir yolculuğa çıkmakla yetinelim. eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] “Komünist Manifesto”, ilk kez 1848’in şubat ayı ortalarında Londra’da yayımlanmıştı “M Manifestoların manifestosu yı amaçlıyordu. Fütüristler, saflıkla, I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, “savaş”ı “dünyayı iyileştirecek biricik tedavi” olarak görecekler; “eski ve köhne sanata tapınmaya” son verilmesini isteyerek bir “yarış arabası”nın bir “Eski Yunan yontusu”ndan daha güzel olduğunu ileri sürecekler, giderek İtalyan faşizminin etkisi altına gireceklerdi. Ama ne ilginçtir ki, fütürizm, Rusya’da bambaşka etkiler doğuracak, aralarında genç Mayakovski’nin de bulunduğu Rus fütüristleri 1917 Devrimi’ni yürekten destekleyen ilk sanatçı grubunu oluşturacaklardı. akımın sözcüsü şair ve eleştirmen André Breton, Gerçeküstücülük Manifestosu’nu, tıpkı Tzara’nın bildirgesi gibi, 1924’te kaleme alacaktı. Breton’a göre, gerçeküstücülük, bilinç ile bilinçdışını bütünleştiren bir yoldu, bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam “gerçeküstü” anlamda iç içe geçiyordu. Breton için bilinçdışı, düşgücünün temel kaynağıydı, “deha” ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği. TÜM İNSANLIĞA MESAJ İlk ağızda Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi geliyor aklıma. Thomas Jefferson’ın kaleme aldığı, 4 Temmuz 1776’da onaylanan bildirge. İnsanın doğal hakları ve toplumsal sözleşme yoluyla yönetme kuramının dile getirildiği bu belge, ABD tarihinde on üç koloninin İngiliz yönetimine karşı bağımsızlığını ilan etmiş, bildirgenin önemi 19. yüzyılda anlaşılmaya başlamıştı. Ve elbette İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi. Başka bir deyişle, 1789 Fransız Devrimi sonrasında, Ulusal Meclis’çe hazırlanan hak ve özgürlükler belgesi. Bu bildirge, ününü ve büyük etkisini, yalnızca felsefî ve akılcı içeriğine değil, duru ve akılcı biçemine de borçluydu. Fransa’da özgürlük düşüncesi, daha başlangıcında, evrensel ve felsefî bir kimlikle ortaya çıkmış, yalnızca Fransız yurttaşlarına değil, tüm insanlığa yönelik bir mesaj getirmişti. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, sonraki dönemlerin pozitif hukuklarını etkilemekle kalmadı, 19. ve 20. yüzyıllarda pek çok ülkede temel hak ve özgürlüklerin tanınması sırasında en önemli esin kaynağı oldu. MARINETTI’NİN FÜTURSUZLUĞU Bir de sanat alanındaki unutulmaz manifestolar var kuşkusuz. Sanırım, bunların en çarpıcıları arasında Fütürist Manifesto ille de anılmalıdır. 2009, İtalyan şair Filippo Tommaso Marinetti’nin, geçmişin değerlerini nerdeyse tümden yadsıyan, teknolojik gelişmeler karşısında ise yerlere kadar eğilen Fütürist Manifesto’sunun Paris’te, Le Figaro gazetesinde yayımlanışının yüzüncü yılıydı. SAYFA 6 Karl Marx ile Friedrich Engels’in Komünist Parti Manifestosu’nu birlikte kaleme aldılar. İlk kez 1848 yılında Londra’da yayımlanan manifestoya ait kapak ve ve elyazması (aşağıda). 20 Şubat 1909’da yayımlanan bu köktenci, ödün vermez, burjuvakarşıtı manifestodan doğan Fütürizm ya da gelecekçiliğin, müthiş bir geleceği olacağını, giderek sanatın pek çok dalına yayılıp birçok sanat akımını etkileyeceğini kim bilebilirdi ki! İtalya’da ortaya çıkan, sanatta devinimi, hızı, makinenin gücünü, dinamizmi, modern yaşamın yarattığı canlılık ve değişimi özellikle görsel sanatlar ve şiirde vurgulayan Fütürizm, anayurdunun sınırlarını aşarak Fransa ve Almanya’ya uzanmakla kalmayacak, İtalya’daki akımın çok ötesine geçen Rus Fütürizminin kök salmasına da yol açacaktı. İTALYA’DAN RUSYA’YA Evet, Marinetti’nin o fütursuz Fütürist Manifesto’sunda, geçmişin “durağan sanat anlayışı”na karşı toplumda ve kültürde “değişim, özgürlük ve yenilik” savunuluyor, yeni teknolojinin ürünü otomobil ve onun hızı, gücü ve hareketinin güzelliği yüceltiliyordu. Marinetti’nin, geleneksel değerleri yadsıyan, müzeler ve kütüphaneler gibi kültürel kurumların yok edilmesini savunan çok abartılı söylemi, saldırgan tonuyla bilinçli olarak halkta kızgınlık ve şaşkınlık uyandırmayı, tartışma yaratma ALIŞILMIŞ ESTETİĞE KARŞI Dadacılık hareketinin bildirgesi ise, fütüristlerin enikonu tapındıkları Savaş’ın yüreklere ürkü salan etkileri yaşandıktan sonra, 1924’te, Rumen asıllı Fransız şair Tristan Tzara’nın kaleminden çıktı: Yedi Dada Manifestosu. Kuşkusuz, dadacılık da bir karşıakımdı; ama Tzara’nın manifestosuna yansıyan, Tzara’yla birlikte Jean Arp, Marcel Duchamp, Max Ernst, Alfred Stieglitz, Man Ray gibi sanatçıların, I. Dünya Savaşı’nın yarattığı umutsuzluktan ve burjuva değerler karşısında duyulan tiksintiden kaynaklanan bir başkaldırı ve alışılmış estetiğe karşı çıkıştı. Özellikle sanat ve edebiyatta ortaya çıkan nihilist bir hareketti dadacılık. BİLİNÇ İLE BİLİNÇDIŞI Aslında, dadacılıktan doğduğu söylenebilecek sürrealizm ya da gerçeküstücülük de yüzyıl başlarının akımıydı. Gerçeküstücüler, geçmişte Avrupa sanatını ve siyasal yaşamını yönlendiren akılcılığın, I. Dünya Savaşı gibi bir faciayla doruğa ulaşan bir yıkıma yol açtığına inanıyor, bu tür akılcılığa karşı tutum takınıyorlardı. Nitekim, GÖSTERİŞSİZ BİR BASIMEVİNDE Kuşku yok ki, daha pek çok “manifesto”dan söz edilebilir; ama birçokları gibi benim gözümde de, manifestoların manifestosu Komünist Manifesto’dur. 1848 Şubatının ortalarında, Londra’nın Bishopsgate mahallesindeki gösterişsiz bir basımevinde basılan bu küçük broşür, o sıralar siyasal karışıklıklar ve devrimci ayaklanmalarla çalkalanmakta olan Avrupa’nın dört bir yanına ulaşmakla kalmayacak, 1864’te kurulan Uluslararası Emekçiler Birliği’nin (I. Enternasyonal) ve daha sonraki sosyalist ve komünist partilerin temelini oluşturacak, giderek dünyanın en çok okunan kitaplarından biri olacaktır. Nerdeyse tüm anakarayı saran devrimci başkaldırıların yarattığı devingen ortamda, yirmi dokuz yaşındaki Karl Marx ile yirmi yedi yaşındaki Friedrich Engels’in kaleminden çıkan Komünist Parti Manifestosu, bilimsel sosyalizmin kitlesel siyaset sahnesine çıkışının belki de ilk ciddi işareti olmakla kalmamış, bugüne kadar yazılmış sosyalist metinlerin, belki de kaleme alınmış tekmil manifestoların en etkileyicisi olarak kalmıştır. TÜM BASKILARA KARŞIN “Avrupa’ya bir heyula korku salıyor: Komünizm heyulası…” diye başlayan; “Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur. Oysa kazanacakları koskoca bir dünya vardır. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” diye sona eren o metin, kuşkusuz köprülerin altından çok suların aktığı günümüzde bile, Tersane işçilerinin birbiri ardı sıra gelen ölümleri, Tekel işçilerinin Ankara’daki direnişiyle ölümsüz anlamını korumayı sürdürmektedir. Her hafta gazetelerin kitap eklerinde en çok satan kitapların listeleriyle karşılaşıyoruz. Listelerin doruklarına yerleşenler bile birkaç hafta sonra yitip gidiyor. Ama bir de hep satanlar, hep okunanlar var. Son küresel ekonomik bunalımla birlikte pek çokları için yeniden gündeme gelen Komünist Manifesto’nun bir buçuk yüzyıldan fazla bir zamandır hep okunanlar listesinin doruklarından inmediğini söylemek, sanırım yanlış olmayacaktır. Üstelik, bizimki gibi ülkelerde yıllarca uygulanan baskılara, engellemelere karşın… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1045
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle