Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ otobiyografisine son şeklini verir, bir yandan da “Satranç” öyküsünü hazırlar. Goethe, Shakespeare ve Homeros’u okuyor, Avrupa’da kalmış yazar ve sanatçı dostları, yakın tanışlarına Güney Amerika devletlerinden birine giriş vizesi sağlamak için büyük çaba gösteriyor, yeni eserler tasarlıyor, Montaigne ve Balzac üzerine denemelerini bitirmeye çalışıyordu. İkinci eşi Lotte onun mutlu olması, başını dinleyip gönlünce yaşayabilmesi ve çalışabilmesi için elinden geleni yapıyordu. Fakat: “Hitler adını taşıyan bu bir tek insanın cinayetleriyle yıllardır yüz binlerce ve milyonlarca insanın hayatını mahvettiğini düşünmek korkunç şey”di. Petropolis, Zweig’ların yaşamındaki son duraktır! Anıları olarak kabul edilen “Dünün Dünyası”nda şikâyet eder: “Yahudileri ülkelerinden sürdüler, onlara başka topraklar vermediler, onları hep suçladılar. Kaçış yolunda birbirlerine baktılar, niçin ben, niçin sen, niçin hepimiz, diye sordular. Hiçbiri yanıt veremedi. Sık sık görüştüğüm, zamanımızın en zeki insanlarından biri sayılan Freud bile günümüzde olup biten bu saçmalıklara bir anlam verememiş, bir çıkış yolu bulamamıştı.” 1941 Ekimi’nde Friderike’ye yolladığı mektupta: “Kafamdan bir Avusturya romanı geçiriyorum” der. “Ancak daha önce son on yılın gazetelerini bulup, bir daha okumalıyım. Bu belgelere belki New York’ta ulaşabilirim. Fakat yakın gelecekte buradan hiçbir yere kıpırdayamam. Vatanıma, evime, yayıncılarıma da gidemem. Artık onların hiçbiri yok…” Melankolik yazar vatan özlemi çekmektedir. Kafasından geçirdiği o romanla düşünsel geçmişine dönmeyi düşler. 28 Kasım’da altmış yaşına basar ve kendini yüz yaşında hisseder. Çok uzaklardaki Friderike’ye şöyle yazar: “Şu anda düşünüyorum, keşke benim de bir çocuğum olsaydı. Sen mutlusun, kızların yanı başında.” Franz Werfel’e yolladığı son mektupların birinde ise çok daha kötümserdi: “Dünyamızın yıkımı bütün hızıyla sürüp gidiyor. Savaşın bombalarıyla çöken her evle ben de çöküyorum.” Bu hümanist insan için savaş bir dünya cehennemiydi. Bir ay sonra Brezilya, ABD’nin politik baskısıyla Almanya’yı resmen düşman ilan eder. Ülkede Almanca ve İtalyancanın konuşulması, bu dillerde yazılmış kitapların okunması yasaklanır. Almanya 1942 yılının şubatı’nda Brezilya şileplerini batırır. 16 Şubat 1942 günü Lotte ve Stefan Zweig karnavala katılmak için Rio’ya iner, kentte gezinir, Yahudi lokantasında akşam yemeği yer. Hatta Zweig cebinden çıkardığı bir Brezilya purosunu keyifle tellendirir. Fakat ertesi sabah uyandığında İngiliz filosunun Singapur’da batırıldığını öğrenir ve yeniden depresyona girer. Yayıncısı Koogan’ın tüm ricalarına karşın aynı gün Petropolis’e döner. İki gün sonra yine Rio’ya iner ve mühürlemiş olduğu birkaç zarfı yayınevinin kasasına bırakır. Yayıncısı Koogan, Zweig’ın vefatından sonra açtığı bu zarflarda değişik müsveddeler, iki Rembrandt gravürü, bazı mücevherler, Mozart’ın “Menekşe” adlı bestesinin partisyonunu, vasiyetnamesini ve 18 Şubat 1942 tarihini taşıyan bir de mektup bulur. Stefan Zweig bu mektubunda dünyaya veda etmeye kesinlikle karar verdiğini yazmaktadır. 21 Şubat 1942 günü öğleye doğru Petropolis postanesinden New York’ta değişik adreslere üç zarf yollar. İçlerinde edebiyatının kalıtı sayılan Satranç Hikâyesi’nin (Türkçesi: Burhan Arpad) müsveddeleri vardır. Zarflardan birini New York’taki yayıncı Berman Fischer’e, diğerini Rio’daki yayıncısı Koogan’a, üçüncüsünü ise Arjantinli bir kitapevine yollamıştır. Zarflar radyoların Stefan Zweig’ın ölüm haberini verdiği gün alıcılarının eline geçer. Ölümünden önce kaleme aldığı en son eseri sayılan Satranç Hikâyesi 7 Aralık 1942 tarihinde Almanca olarak ilk kez Arjantin’de yayımlanmıştır. BASKILAR ALTINDA RUHSAL ÇÖKÜNTÜ Stefan Zweig 21 Şubat gününün akşamı, Brezilya’da kendisi gibi mülteci yaşamı sürdüren Yahudi asıllı yazar Ernst Feder ile bir parti satranç oynar. Onunla vatanı Avusturya’dan söz ederken çok kötümserdir. Feder ve eşi Zweig’ı gören son insanlardır. Lotte ertesi gün her zamanki gibi çarşıya iner, alışveriş yapar. Zweig ise masanın başına geçip, el yazısı ile bazı mektuplar kaleme alır. İlk eşi Friderike’ye yolladığı 22 Şubat 1942 tarihli mektupta şöyle yazar: “Sevgili Friderike, bu mektup sana vardığında ben kendimi eskisinden çok daha iyi hissedeceğim... Petropolis çok hoşuma gidiyordu. Fakat çalışmalarım için gerekli olan kitaplar yanımda değildi. Önceleri pek yatıştırıcı gelmiş olan yalnızlık da zamanla bunaltmaya başlamıştı ve sonuçlanmayacakmış gibi sürüp giden ve doruk noktasına henüz varmamış bir savaş. Bütün bunlara dayanacak güç yoktu bende. Senin iyi günleri göreceğine eminim. Melankoli yüklü yaşamımla daha uzun süre beklemediğim için beni haksız bulmayacağına inanıyorum. Sana bu satırları son saatlerimde yazıyorum. Kararımı verdiğim andan sonra kendimi nasıl da rahat hissettiğimi bilemezsin... Sevgiler ve dostlukla... Hep yürekli ol! Rahata ve mutluluğa kavuştuğumu öğrendin. Stefan.” 23 Şubat günü öğleye doğru eve gelen hizmetçi kadın yatak odasından hırıltılar duyar. Kocasının hemen haber verdiği doktor Zweig çiftini yataklarında cansız bulur. Stefan Zweig giyimlidir, kravat takmıştır. Yanına uzanmış olan Lotte kocasına sarılmıştır. Doktorun ölüm kâğıdına yazdığına göre Lotte ve Stefan Zweig zehirli bir madde içerek “ingestao de substancia toxica, suicidio” 23 Şubat 1942 Pazartesi günü yaşamlarına son vermişlerdi. Brezilya hükümetinin kararıyla ertesi gün resmi bir cenaze töreni yapılır. Lotte ve Stefan Zweig Petropolis’teki Katolik mezarlığında Yahudi dini kurallarına uygun gömülür. 1881 yılında Viyana’nın ünlü Schottenring Caddesi’ndeki tarihi ve gösterişli bir yapıda başlamış olan yaşam 1942 yılında Brezilya’nın küçük dağ kenti Petropolis’in Rua Gonçalves Dias 34 adresindeki bahçeli bir evde son bulmuştu. “Onun gibi dünyaca ünlü ve çok yetenekli bir insanın günümüzün dayanılmaz baskıları altında ruhsal çöküntüye uğraması çok trajik” diye yazar dostu Thomas Mann. Aynı günlerde Nazi yanlısı Salzburg eyalet gazetesindeki haberde ise: “Bir mülteci yaşamı daha alışılmış şekilde sona erdi...” satırları yer alıyordu. Stefan Zweig, savaştan kurtulmak için kaçtığı denizaşırı ülke Brezilya’da savaşın kurbanı olmuştu. Yirminci yüzyılın bu namuslu, insancıl ve iyi yürekli aydın yazarı 23 Şubat 1942’deki ölümünden bu yana hiç yitirmedi güncelliğini. “İnsanların, düşüncelerin, kültürlerin ve ulusların birbirleriyle uzlaşmasına hümanizmin aracılık etmesini yaşamım boyunca hep hedefledim” diyen Stefan Zweig huzursuz başlayan 21. yüzyılda düşünceleriyle her zamankinden daha çok geçerli. ? SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1045