Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ özgü sezgisel bir duyu da geliştirir; olaylara öyle bakar, gerçekleri o gözle görüp yargılar. Emin Özdemir, İnsan Yüreğine Yolculuk adlı bu denemesel anlatısında, okurluğunu yazarlığıyla da besleyerek, başka yazarların ışıttığı yolda gördüklerini, gözlemlerle, yorumlarla, düşünsel ve düşsel üretimlerle, filmlere de göndermeler yaparak aktarıyor bize. YÜREK DOLUSU KAYGI Kitabın bu çerçeve çizimi, bana artalanında hep, “Neden insan yüreğine doğru yazınsal bir yolculuğa çıkıyor Özdemir?” sorusunu sordurtuyor; hele, nice yüreksizin yürekleri parça parça dildiği dünyanın bu değerler karmaşasında?.. Sanat, kendini çizgide, seste, yazıda gösteren yaratıcı yeteneğin, insan yüreğinin kaygısını duyup onu anlatıma dönüştürme edimidir. Yazın kavramını sanatla kaynaştırarak söyleyeyim; yoksa niye Mozart 35, van Gogh 37, Çehov 44 yıllık kısa yaşamının her saniyesini yürek dolusu kaygılarla doldurmuş olsun?.. Nerdeyse altmış yıldır gözünü satırlardan almamış Özdemir’in böyle bir yazınsal yolculuğa bu kaygıyla çıktığı kanısındayım. Onun amacı, yaşamı zamansal bir süreç olmaktan çıkarıp yaratıcılığın derinindeki anlamın izini sürmektir. Kitabında yüzlerce kişiden söz eden Özdemir, bu yolculukta kimlerle karşılaşmıyor?.. Mısır, Mezopotamya şiirlerinden başlıyor işe. Ardından, Homeros, Dede Korkut, Sapho, Turquato Tasso, Hayyam, Karacaoğlan, Montaigne, Cervantes, Shakespeare, Balzac, Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev, Stendhal, Kafka, Rilke, Çehov, Gorki, Steinbeck, Faulkner, Hamsun, Pessoa, Céline, Borges, Márquez, Saramago, Nâzım Hikmet, Canetti, Yaşar Kemal... gibi ozanlarla, düşünürlerle, yazarlarla, çalışma odasının mütevazı masasında yan yana geliyor, sohbet ediyor, insanlar arasında gittikçe yayılan duygu yoksunluğu konusunda tartışıyor onlarla, anlatılardan sözün canı olabilecek bölümleri, düşünceleri öne çıkararak, üzerinde durulması gereken evrensel sorunları sezdiriyor. Yazarları bir yerde buluşturan, sözün gücüdür. Özdemir, sözün ne olduğunu, İncil’in başında yer alan şu alıntıyla anlatıyor: “Başlangıçta söz vardı,/ ve söz Tanrıdaydı,/ ve söz Tanrıydı./ O başlangıçta Tanrıdaydı,/ her şey onunla yapıldı,/ ve onsuz yapılamadı/ var olanlardan hiçbiri./ Onda hayat vardı,/ ve hayat onların ışığıydı.” İncil’de bırakmıyor sözü, kendi de yaşamla söz arasında çizgiler oluşturuyor. Onunla da yetinmiyor, araya Tolstoy’u sokarak yargılarda bulunuyor: “(İnsanın) yaşamını yönlendiren en büyük güç olmuş söz ve sözcükler. Yaşam gerçeklerinin ayrımına varmayı, onlara karşı direnmeyi kazandırmış insanoğluna. Bunu şöyle belirtiyor Tolstoy: ‘Sözcüklere dökülebilen, onlarla biçimlendirilen gerçek, insan yaşamını besleyen, varsıllaştırıp güzelleştiren en büyük güçtür.’ İnsanoğlunun, yaşamı algılamasında, ona yeni boyutlar kazandırmasında söz ve sözcükler en temel öğe olmuş; kendi var oluşunun bilincine ulaşmasında da... Duyguların, düşüncelerin en uç noktalarına sözcüklerle ulaşmayı denemiş; yaşanılanları, yaşanılacakları adlandırıp anlamlandırmada da...” Özdemir, İnsan Yüreğine Yolculuk’ta, her biri ayrı bir dünyanın kapısını aralayan yazarları, örneğin Homeros’la Yaşar Kemal’i sözcüklerin evrensel dünyasında buluşturuyor, nice yazarlar arasında duygu ağları kurarak, onlarla birlikte bir uzun yolculuğa çıkıyor. Doğal olarak, kendini de, değişik kurgularla olayların içine sokuyor. Bakıyor Homeros gelmiş odasında boş bulduğu bir sandalyeye oturmuş, daha sonra onun yerini Borges almış... İNSAN HALLERİ Özdemir’in yönlendirmesiyle, İnsan Yüreğine Yolculuk’a, okur olarak da, türünü kendinin belirlediği bir okuma ortamında çıkıyoruz. Kendini de katarak, yazarokurkonular arasında öyle bir sargınlık yaratıyor ki, bu etkileşim, bir tür okuma imecesine dönüşüyor. Yazarlar arasındaki bu uzun yolculuğunu, birbiriyle iç içe üç genel bölümde yansıtıyor: 1. Ölümü Sorgulamak, 2. Sevginin Gökkuşağı, 3. Tutkular Kavşağı... Bu, biçimsel bir bölümlenme değildir, “insan halleri”nin iç yönsemeleridir. Ölümü düşünmediğimiz gün olmuş mudur, sevgiyi tatmadığımız ya da sevgisizliğe uğramadığımız, tutkuların kavşaklarında bunalıma girmediğimiz gün?.. Hayattan gözlemlerden başlayıp, yüzyıllar ötesinden gelen metinlere ulaşarak, Özdemir, ölümü sorguluyor, sevginin gökkuşağını gökten yere indiriyor, insanları tutkuların kavşağında buluşturuyor. Emin Özdemir’in İnsan Yüreğine Yolculuk adlı bu denemesel anlatısında, size iyi bir okurun yalnızca iyi okuduklarını değil, iyi bir yazarın, yazın dünyasına nasıl bakıp ona ne yolda yorumlar getirdiğinin seçkin örneklerini de sunuyorum. ? İnsan Yüreğine Yolculuk/ Emin Özdemir/ Can Yayınları/ 280 s. Emin Özdemir, ozanlarla, düşünürlerle, yazarlarla yan yana geliyor, sohbet ediyor, insanlar arasında gittikçe yayılan duygu yoksunluğu konusunda tartışıyor onlarla... CUMHURİYET KİTAP SAYI 986 SAYFA 17