04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Y azınsal verimlerinde kenti odak yapıp okura İstanbul’u alımlatan, kent ya da kentli bağlamında onu soyutlayıp dönüştüren, işleyip geliştiren, okuru düşünmeye yöneltip eylemli hale getiren pek çok yazıncımız var. Şiirden öyküye, romana, denemeden anıya, oyuna yazınsal türlerde kalem oynatanlardan bir liste yapılsa toplamda kimbilir kaç yazara varılır? Melisa Gürpınar da seçkin bir İstanbul yazıncısı. İlkin bu yanıyla öne çıkan, İstanbul yazarları arasında kendine özgü konum sergileyen bir yazıncımız. Şair, öykücü, tiyatrocu, denemeci, eleştirmen, çocuk yazını verimleyicisi olarak Gürpınar’ın ürünleri dikkate alındığında, İstanbul’un söz konusu türlerde varlığını hep duyurduğu, ötesinde koruduğu görülebiliyor… İstanbul içli, ince dul evi... arasında yazarın yer almaması düşünülebilir mi? Bu nedenle Gürpınar, kahramanlardan biri yerine koyarak kendine yaklaşıyor. Sonra birden o yabancılaştırmayla karşı karşıya bırakıyor okurunu: “…Hayat ve zaman ve yılbaşı, çok mu gerçek ki, benim siyah lastik çizmeli mahzun çocukluğum ve koltuk değnekli ihtiyarlığım gerçek olsun? Hepsi masal.” (36) yacağız sanki buralarda. Verdiğimiz yaşama savaşına, sürdürülebilir bir nitelik kazandırmak için adı konmamış coşkular arıyoruz.” (118) Bu durumda ister istemez kentte yaşanan, gözlenen çelişkiler, çatışkılar kentlinin de iç dünyasında yer bulacaktır kendine. “Bir anlamda birey olabilmelerine izin verilmemiş, olanak sağlanmamış, feodal düzen kalıntısı yığınlar” (42), bu çelişkileri, çarkların arasından ancak ufala kırıla, ezile büzüle geçerek öğrenecektir belki, ne var ki kentte yaşayan herhangi biri, önünde sonunda yine de bu çelişkileri, çatışmaları görür hale gelecektir kaçınılmaz olarak… Gürpınar, “Asyalı olmakla, İstanbullu olmanın arasında epey fark vardı” (49) derken bize, bu gerçekliği anımsatıyor sanki. İSTANBUL’UN MELİSA GÜRPINAR’I... Bir İstanbul belgeseli olarak alınabilir Melisa Gürpınar’ın anlatıları. Buradan kalkılarak Gürpınar’ın bir İstanbul’u olduğu, söz konusu bu İstanbul üzerine anlatılar kurduğu öngörülebilir. Ama bunun yanı sıra İstanbul’un da bir Melisa Gürpınar’ı olduğu görmezden gelinebilir mi? Gürpınar, yapıtının bir yerinde şöyle diyor: “Yaşar Kemal, kendisiyle yapılan bir söyleşide anlatıyor. Daha 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin her toplantısında, doğadan ve akıp giden topraktan söz ettiği için, adını biraz da alaycı bir biçimde, ‘erozyon’ koymuşlar. Gerçek sanatçıların politikanın da ötesinde, dünyanın ve insanın geleceğiyle nasıl derinden ilgili olduklarının bir kanıtıdır bu küçük anı.” (10, 11) O da, “bütün canlılarınki kadar önemli ve bir o kadar da sıradan olan hayatımda, en önemli ve belirleyici öğe İstanbul” (210) diyor. Bana sorarsanız Melisa Gürpınar da İstanbul’un erozyona direnen, gördüğü onca baskıya karşın taşı toprağı yerinde tutmaya çabalayan akasyası, ağacı… İstanbul için derinlere kök salmış bir yazın anıtı. Melisa Gürpınar’ın anlatılarından bir bölümce, ilköğretimle liselerin ders kitaplarına alınabilse keşke. Çünkü yapıt, İstanbul kentiyle, kentlilik bilinciyle ilgili ışık düşürmüyor yalnızca, bunun yanında yurtseverlik, doğa severlik haddesinden de geçiriyor bizi… Doğrusu ya, ben de elimde olmadan Dul Evinde İncesaz’ı arada bir yeniden okumak üzere İstanbul kitaplığıma yerleştirdim… Peki, sizin İstanbul kitaplığınız ne âlemde? İstanbul’da yaşayın, yaşamayın, hiç mi hiç İstanbul düşlemiyle yaşamadığınızı söyleyecek değilsiniz… Dul Evinde İncesaz, sizi İstanbul’la buluşturacak gerçek İstanbulluluğa yakışan inceliklerle örülü bir rehber kitap! Bu kitabı eksik etmeyin yaşamınızdan, süpürdüğünüz yaşamı daha iyi anlamlandırabilmek için… Gelin yine Melisa Gürpınar’a kulak verelim: “…Hiç olmazsa doğmamış torunlarımıza, içtenlikli, gerçek sevgilerle donanmış kitaplar armağan edelim. Örneğin ben, adı da kendi gibi ‘Armağan’ olan bir derginin katkısıyla büyüdüm. Bu dergi beraberinde Arap alfabesini öğreten CD’ler filan vermiyordu ama, içinde tefrika edilen çocuk romanları bana, aile sevgisini, evlat, kardeş arkadaş ve doğa sevgisini, özellikle de şimdi modası geçmiş sayılan vatan sevgisini öğretti. Ben bugün bu temel sevgilerden birinden birini yanıma almadan, kapının önüne bile çıkmam. Hele kalemi, hiç almam elime. Çünkü çocukluğumu henüz unutmadım.” (66) Hadi diyelim siz İstanbul’da yaşamıyorsunuz… Ama hangi kentte yaşarsanız yaşayın, kentinizle ilgili bir minik kitaplık da kurmamışsanız kendinize, yaşadığınız dul evi viraneye dönüşmez mi o zaman? Kent için de kentli için de ölçüt tek: ekin (kültür). Bilmezden gelemezsiniz; her seçimde, kentliliğiniz de sorguya çekiliyor aynı zamanda… Gelecekteki kuşaklara gerçek sevgilerle dolu kentler armağan etmenin yolu buradan geçiyor herhalde!? CUMHURİYET KİTAP SAYI 987 Gürpınar’ın İstanbul’un Gözleri Mahmur (1990) adlı yapıtından aynı adla sahneye uyarlanan oyunu üzerine sıcağı sıcağına bir yazı kaleme almıştım ya, o yılların savurganlığı içinde yayımlanamadan kaldı ne yazık ki. Sonuçta bu, onun verimleri üzerine yayımladığım ilk yazı oluyor. Melisa Gürpınar, oyun yazarlığındaki verimini sürdürdü. Yeni Zaman Eski Hayat, Zaman Adında Bir Kadın bunlar arasında anılabilir. Ötesinde tiyatrocu olarak da İstanbul’un eylemli tiyatro yaşamına kattığı erkeyi kente katkı olarak almak gerekiyor. O halde bir yazıncı olduğu denli İstanbul kentinin de değeri olarak alınabilir Melisa Gürpınar. Kaldı ki o, ilk yazısının yayımlandığı 1959 tarihi başlangıç kabul edildiğinde yarım yüzyıldan bu yana yazınımızda verimliliğini sürdüren biri aynı zamanda. İlk şiir kitabının 1961’de yayımlandığını da anımsatayım bu arada. Onun, tam da bu sıralarda yayımlanan son yapıtı Dul Evinde İncesaz (Gürer, 2008), yazından içeri adım atışının ellinci yılını taçlandıran bir yapıt olarak önümüze gelmiş oluyor demek ki. “İstanbul Anlatıları” olarak sunulan Dul Evinde İncesaz, bir şairin kaleminden dökülen, yer yer anılarla sarmaş dolaş, ama yer yer de denemeye doğru açılım gösteren bir yapıt… İSTANBULLUNUN SON SIĞINAĞI... Dul Evinde İncesaz’ın bir şair kaleminden çıktığı, daha ilk satırlarda ortaya çıkıyor denebilir. Hiç kuşkusuz bu, dilde gösteriyor kendini ilkin… Öylesine diri, öylesine doygun, gereksinirlikleri yerli yerinde bir anlatı demeti ki bu; takılıp peşine hemen, bir solukta okuyorsunuz çabucak… İncecik, duyarlı bir müzik eşliğinde… Melisa Gürpınar, 30 ayrı yazıdan oluşan yapıtında, bunlardan birinin adını almış başlığa: “Dul Evinde İncesaz”. Ancak yapıt okunduğunda dul evinin, İstanbul’daki SAYFA 20 evlerden kimileri olmaktan çıkarak tüm İstanbul’a doğru yayılan bir imgeye dönüştüğünü gözlüyorsunuz. Sonuçta İstanbul, “dul evi” olup çıkıyor. Ancak Gürpınar İstanbul’u “dul evi” bağlamında alırken, bundan sızlanık bir suskunluk ya da ezgin bir içlilik çıkmıyor kesinlikle ortaya. Denebilir ki, kapısını kendi içine çekmiş, yoksulluğuna karşın kendini koruyan, korumaya çabalayan bir İstanbul bu. Peki, yaşadığı onca güçlüğe karşın “dul kent” nasıl koruyor kendini? Her bir kentlinin, ama nasıl kentlinin, kentlilik bilincine henüz erememiş olsa da bir biçimde kent kültürü içindeki çarklardan geçmiş İstanbullunun, süreç yönünde kendine bu dul evine uygun yaşama formu, anlayışı, ahlakı kazanmasısıyla… Gürpınar, bu noktada, “tarihini bilmeyen bir ulusun, kentinin köyünün kültür değerlerini önemsemeyen bir vatandaşın, çağdaşımız olduğu söylenebilir mi?” (8,9) sorusuyla başlıyor işe… Böyle olunca ulustan, halktan önce insanlara, dul evinde barınanlara çeviriyor bakışını. Buna göre Dul Evinde İncesaz, bir açıdan İstanbul’da yaşayan insanların, üstelik en can alıcı öyküleri olarak karşımıza geliyor denebilir… Kimdir kent kültürünü sürdüren, dul evinde yaşıyor olmakla birlikte kentin varlığını koruyup kollamaya katkıda bulunan insanlar? Gürpınar’ın yapıtı okunduğunda, bu insanların en azından son yüzyıl içinde “cumhuriyet”le aşılanan, onunla birlikte bu toprakların yerli türü haline gelmiş kentliler olduğu anlaşılıyor. Melisa Gürpınar’a göre bu insanlar yerli ırkların dayanıklığına sahip; “suskun ve sabırlı dünyaları”yla (9) sürdüregeldikleri cumhuriyetçi kentli yanlarıyla belirgin biçimde taze hava pompalıyorlar kente, bir açıdan İstanbul’u yelpazeliyorlar. Çünkü onlar, “istanbul’un arkasında kapı gibi yepyeni bir Cumhuriyet’in bulunduğunu” bilen insanlar, “elli yılı aşkın bir zamandır İstanbul’da yaşa(nılan) yabanıl bir kentleşme ortamı” olsa da (45,44). Böyle olunca, Melisa Gürpınar’ın bize tanıttığı İstanbullular, birer oyun kişisi konumunda sahne alıyorlar yapıtta. Bunlar DUL EVİNDEN YAYILAN İNCESAZ... Melisa Gürpınar, “Dul Evinde İncesaz” başlıklı anlatı bölümünde dul eviyle incesazı radyoyla bağlıyor birbirine: “Tahta bir masanın üstünde duran ve durmadan çalan o eski radyo, …bir bakıma hayatı çekilir hale sokuyordu kendi gücünce. (…) Bir zaman makinesiydi. Ülkenin nabzıydı. Yanılmazdı hiç. Simgesiydi doğruluğun. Her şey, her gün hep aynı saatte dinlenilirdi. Onun yüreği, sesti. Tek efendisiydi bütün mekânların.” “Bizim gibi yalnız ve dul kadınlara ise, akşamın gizli hüzünlerini, tarif edilemez gizemli bir beceriyle, giydirirdi usulca. İncesaz umut ve umutsuzluktu, neşe ve gözyaşıydı sanki.” “Eve bir güven havası katardı incesaz. Beklenenler gelecek gibi olurdu. Yalnızlıklar bir anlığına da olsa dağılır, sonra kuytularda gene birikirdi. (…) İncesaz, ülkemizde radyo dalgalarının ulaşabildiği, bütün evlerde ve işyerlerinde özenle dinlenirdi o yıllarda, geçmişin emanetlerini önce ruhlarımızda korumak erdem sayılırdı çünkü.” “Ruhlarımızın incesaz gibi bir ilacı olduktan sonra, ne yoksulluk, ne kimsesizlik, ne de duvardaki fotoğrafların pişman ve çaresiz bakışları incitebilirdi bizi.” (14,15,16) Yazar, böyle bir ilişkileniş zinciri için, “hüzün, kentin, kentte yaşayanların ayrılmaz bir parçasıdır, her an farkına varılamasa bile” (136) diye düşünüyor hüzün yumağı içlilik eşliğinde. Yoksulluk, ama onurluluk; kan kusmak, ama kızılcık şerbeti içmişçesine dik duruş sergilemek… Bunun ahlaksal açıdan idealist bir tutum olduğu, bu erdemin, geçmişte kaldığı düşünülebilir. Ne var ki, bin yıllardan bu yana değişmeyen erdemlerin kulağımıza durmadan bir şeyler fısıldamaya çalıştığı da göz ardı edilebilir mi hiç? Sürdürüyor Melisa Gürpınar: “Öylesine azaldı ki tutunacak değerlerimiz. Paraya, bir dilim kuru ekmeğe bile çevrilebilme olanağı olmayan anıların peşine takılıp düşsel yolculuklara çıkmasak, barınama
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle