03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ lana‘ dek ulaşır, o ‘varolan’ ki, kendini kanıtlamanın her türünden sıyrılıp geri çekilirken bilincin dizginlenmemiş düşüşünde, öznel bir temel üstünde sunar kendini. İnsandan geçerek insansı olmayana doğru bir kaçış” (Adorno: A.g.y., s. 19, vurgu benim A.O.) ‘BEDENSİZ OLUŞ’ Zizek’in “gayriinsaninsan” kavramı üzerinde düşünürken, bedensiz oluşu tanımlayışında Lacan’a başvurması ve onun lamella (bir tür plasenta’yı ima ediyor) terimini kullanması (Zizek, onu “bir organ olan libido” ve “cinsellenmenin kalıntısı” [A.g.e. s. 121], olarak tanımlıyor), tam da U. Eco’nun aşırı yorum çerçevesini ve bu bağlama ilişkin tartışma metinlerini anımsatıyor ister istemez (U. Eco: Yorum ve Aşırı Yorum, Çev: K. Atakay, Can Yay, 1996. Kitap, Eco’nun dışında Richard Rorty, J. Culler, C. BrookeRose’un metinlerini ve S. Collini’nin “Giriş”ini de içeriyor). Odradek, “ancak bir insani canlıya benzemediği zaman” insan olur, o, sonuçta bir “evrensel tekil”dir, “gayriinsani fazlalığını cisimlendirerek, insan olan bir şeye benzemeyerek insanlığın bir vekili olur” (A.g.y., s. 117). Zizek’in, yorum çerçevisini bir tür, kendisinin sinemayla ilgisini göz önünde tutarak söylersem “hızlı çekimle” genişletmesi ve Ostrovski’nin ünlü Ve Çeliğe Su Verildi adlı romanınının kahramanı Pavka’yla ve bizzat Ostrovski’nin kişiyiğiyle kurduğu, Kafka’nın Odradek metniyle hiçbir düzeyde bir analoji içermediğini görerek, tam da bu aşırı yorum çerçevesinde ele alınabileceğini düşünüyorum. Kafka’nın özgün metninde böylesine bir yazar niyetini bir yana bırakın, bir yazar imasının bile bulunmadığına inanıyorum. Kafka metninde, Zizek’in yazdığı gibi, bırakın “Stalinist ‘akıldışılığın’ bütün toplumsal bedeni sarmasını” (Zizek: A.g.e., s. 286) anıştıracak ya da haklı çıkarabilecek bir edim, bir jest bulunmadığı gibi, böyle bir keyfi anlamaya yol açabilecek bir betimleme de yoktur. Odradek’i R. Scott’ın “Alien” filmiyle bağlantılandırmak, ardından yine hızlı çekimde “vampirimsi yabancı canavarların asıl anlamının sermaye” (A.g.e., s. 118) olduğunu söylemek ve hızını alamayarak, Odradek figüründe, sosyalist gerçekçi kurmacanın roman kişisi olan Pavka’da “Stalinci Yeni İnsan Mitolojisi”ni (A.g.e., s. 119) doğrulayan ama son kertede sistem tarafından sakatlanmış bir örneğini görmek, akıldışı bir Stalinist beden ima etmek, ancak bir aşırı yorum çerçevesinde olanaklı görünmektedir. Stalinci akıldışılık tarafından yönlendirilen ve tüm toplumu etkileyen ve ideolojik/politik bağlamda suçlayabilen bir güç haline gelen simgesel Stalinci beden imgesini yorumunun temeli kılan Zizek, Odradek’i siyasal bir figür olarak ele almasına yol açan başka kışkırtıcı ve tahrik edici ilk örneklere sahiptir hiç kuşkusuz. En önce, metninde kendisine gönderme yaptığı Walter Benjamin gelmektedir. Odradek’i “geçmişin suçla çiftleşmesinden doğan en acayip melez” diye niteleyen Benjamin, bu bilmecemsi figürün “kâh tavan arasında, kâh merdivenlerde, holde ya da koridordo bulunmasının” nedeninin de “suçu araştıran mahkemeyle aynı yerlerde bulunmayı tercih eden” bir seçimden kaynaklandığını söyler (W. Benjamin: “F. Kafka: Ölümünün Onuncu Yılı İçin”, Çev: D. Tunç, Cogito dergisi, W. Benjamin Özel Sayısı, ss, 113136, YKY, 2007). Şunları da ekler Benjamin: “Suç kılığındaki geçmişin ona tuttuğu aynada mahkeme biçimine bürünmüş geleceği görmüştür” (A.g.y.;. s. 127). Adorno da Benjamin’in Odradek’i suçla bağlantılayan yorumuna katılır ve destekler. Şunları yazar: “Odradek babanın ‘kaygısı’ ve tehlikesi değil mi? Odradek’le yaratıklara özgü suç ilişkisinin ortadan kaldırılması ima edilmiyor mu? Evin ortadan kaldırılmasının şifresi, hatta umuda dair verilmiş en güvenilir söz değil mi?” (T. W. Adorno: “F. Kafka Üzerine”, W. Benjamin Üzerine içinde, s. 98, Çev: D. Muradoğlu, YKY, 2004). Benjamin, Kafka üzerine yazarken, “Odradek, şeylerin unutuluşta büründükleri biçimdir. Çarpıtılmışlardır. Evin babasının kimsenin ne olduğunu bilmediği kaygısı çarpıtılmıştır” (W. Benjamin: A.g.y., s. 131), Adorno son kertede Odradek’i “umuda dair verilmiş söz” olarak görür ve Benjamin de “unutmak (...) kurtuluş imkânıyla ilgilir” (A.g.y., s. 133) derken, sanki Marc Auge’yi yıllar öncesinden yankılamaktadırlar: “Şimdiki zamanda kalmak için unutmak, ölmemek için unutmak, sadık kalmak için unutmak gerekir” (M. Auge: Unutma Biçimleri, s. 281, Çev: M. Sert, Om Yay, 1999). UMUT VE UNUTMAK Bu umut ve unutmak sorununa yeniden dönmek üzere, aşırı yorum çerçevesinde düşünülebilecek bir eleştiriye daha değinmek istiyorum. György Lukacs, yenilikçi burjuva yazınının başlıca özellikleri arasında sayar çarpıtma ve maraziliği. Bu yüzden de, “gerçekçi burjuva yazarlarının en büyüklerinden biri” olarak gördüğü Kafka’yı (G. Lukacs: Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı, s. 88, Çev: C. Çapan, Payel Yay, 1969), son kertede, dünyanın anlamsızlığını savunduğu ve toplumsal direnişi mümkün görmediği için pasifist ve teslimiyetçi olduğunu öne sürer. Kafka’nın “hortlaksı, gerçekdışı bir karabasan dünyasını anlattığını” (A.g.e., s. 29) söyleyen Lukacs, Kafka’nın da Musil, Beckett ve öteki yenilikçi yazarlar gibi “insanı doğuştan yalnız, toplum dışı” gören ve “başka insanlarla ilişki kurmayı başaramayan bir varlık” olduğu anlayışını (A.g.e., s. 22) benimser. Böyle bir anlayışın “tarihin yadsınması” (A.g.e., s. 23) anlamına geldiğini öne süren Lukacs, bu yüzden Kafka’nın kişilerinin “tarihlerinin olmadığını” (A.g.y.) belirtir. Kişiler, “anlamsız, anlaşılmaz bir şekilde ‘dünyaya atılmış’lardır. Tam da bu yüzden, Kafka’nın gerçekliği, Musil’in kullandığı ve Kafka’yı öngörmeyen bir sözcükle, hortlaksıdır” (A.g.e., s. 28) Lukacs’a göre. Ama bu noktada Michael Lövvy’nin Lukacs’a yönelttiği itiraza kulak verilmelidir: Lukacs’ın “Franz Kafka mı Thomas Mann mı?” başlıklı yazısının da bulunduğu Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı 1957 yılında yayımlanıyor. Löwy, Lukacs’ın bu kitaptaki “çıkış noktasının son derece dar ve keyfi” ( M. Löwy: F. Kafka: Boyun Eğmeyen Hayalperest, s. 113, Çev: I. Ergüden, Versus Yay, 2008) olduğunu belirttikten sonra, o yıllarda Stalin’in önderliğindeki Sovyetler Birliği’nin yönlendirdiği ve yönettiği Barış Hareketi’nin kitabın içeriğini belirleyen en temel ideolojik tercih olduğunu vurguluyor. Lukacs, o günlerdeki politik/ideolojik tercihlerini açığa vuran şu cümlelerle bitirir “Kafka mı, Mann mı?” yazısını: “Çağımızın gerçek ikilemi kapitalizm ve sosyalizm arasındaki çatışma değil, barış ve savaş arasındaki çatışmadır. Burjuva aydınının birinci ödevi, sosyalizm aşamasını gerçekleştirmekten çok, evrenselleşen kaderci boğuntuyu reddederek insanlığın kendini kurtarma çabasına katılmaktır” (A.g.e., s. 105). Kafka’nın yapıtını, son kertede, “aşkın bir Hiçliğin alegorisi” (A.g.e., s.59) olarak gören Lukacs, bu ideolojik/politik tercihi dolayısıyla, daha sonraki yıllara ait olan Barış Hareketi’nin karşısındaymış gibi sunmak zorunda kalır Kafka’yı. Lukacs gibi bir yazar için hayli anakroniktir bu durum. Macaristan’da Nagy hükümetinin düşüşünden sonra tutuklanan Lukacs’ın, o belirsiz tutukluluk günlerinde “Kafka gerçekten gerçekçiymiş” demesi, bu anakronizmi özetleyen bir öyküdür (Bk: F. J.Raddatz: Lukacs, s.78, Çev: E. Ateşman, Alan Yay, 1984. Bu, öyküyü daha önce de anmış ve Lukacs’a karşı kullanmıştım; A. Oktay: Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları, s. 157, BFS Yay, 1986, Dördüncü baskı 2008, İthaki Yay, s. 147) Löwy, kitabının sonunda, Kafka’nın yapıtı için, “modern dünyanın politik gerçekliğinin eleştirel olarak kavranmasına yirminci yüzyılın belki de tüm diğer eserleriden daha fazla katkıda bulundu” (A.g.e., s. 115) demektedir. KAFKA’NIN DEVRİM İNANCI Kafka’nın devrime fazla inancı ve güveni olmadığını biliyoruz. Bürokratik baskı öylesine yıldırmıştır ki gözünü, ellerinin kirini bir türlü temizleyemeyen memur kitlesi karşısında sokakları işgel eden işçilerin (proletaryanın) gücünü bir türlü görememiştir. İşçi sınıfının son kertede devlet aygıtına karşı yitireceğini en derin şekilde duyumsamıştır. Aparatçik’in kazanacağını şu kötümser sözlerle dile getirmiştir Gustav Janouch’a: “Sokaklarda egemenlik sürmekle, bütün dünyaya egemen olduklarını sanıyorlar. Gerçekte yanılıyorlar. Yazmanlar, görevliler, siyaseti meslek edinmiş kişiler ve bütün yeni çağ sultanları var arkalarında, onlara iktidar yolunu hazırlıyorlar” (G. Janouch: Kafka ile Konuşmalar, s. 66, Çev: T. Oflazoğlu, Bilgi Yay, 1966). Max Brod, Kafka’nın bu konuda söyledikleriyle Milovan Cilas’ın komünist rejimlerde bürokrasinin bürüneceği yeni biçimler hakkındaki öne sürmelerine neredeyce öncülük ettiğini söyler (M. Cilas: Yeni Sınıf, Çev: S. Umran, İstanbul Kitabevi, 1982). Brod, Janouch’tan aktararak şöyle yazar: “Devrim buhar olup uçar ve geriye yalnız yeni bir bürokrasinin balçığı kalır. Her gerçek devrim gelişiminin sonunda ortaya bir Napolyon Bonapart çıkar” (M. Brod: A.g.e., s.44). M. Löwy’nin, “Kafka’nın romanlan mağlupların bakış açısından yazılmıştır” sözünü (M. Löwy: A.g.e., s. 125), bütün yazdıkları için genelleyebiliriz. Gerçekten de, hep ezilenlerin, acı çekenlerin, egemenlerin, “daha başta soylular için konmuş” (F. Kafka: “Yasalar Sorunu Üzerine”, Bir Savaşın Tasviri içinde, s. 100, Çev: K. Şipal, Cem Yay, 1967) yasalara karşı yitirenlerin, “soylulara sırt çevirmeyi” (A.g.e., s. 102) göze alamanyaların tarafındadır. Buradan bakıldığında E. Fischer’e katılmamak olanaksız görünmektedir: “Kafka, işçi sınıfının tarihi bakış açısını taşımaksızın bu sınıfa en yakın olan yazar”dır (E. Fischer: Franz Kafka, s. 90, Çev: A.Cemal, BSF Yay, 1985). Yukarda değindiğim umut ve unutma sorunana dönerek ve Kafka’dan bir iki alıntı yaparak bağlamak istiyorum: Kafka’nın kişileri, davalarını yitirseler bile, bunu unutur ve devam ederler, bu bağlamda hiç yenilmezler. Ama anımsamayı hep yedeğinde bulunduran bir unutmadır bu, anımsadıkları şey Lukacs’ın Kafka’da bulunmadığını öne sürdüğü tarihtir. Mağlubiyetin, yitirişin tarihi hiç unutulmaz; bir kolektiviteyi, birliği çağrıştırır sürekli: “Bütün yollarda hep insan toplulukları, flamalar, bayraklar, ülkelerinin bu kadar kocaman, bu kadar zengin, güzel ve şirin olduğunu asla daha önce görmemişlerdi. Her vatandaş kendisi için koruyucu bir set inşa edilen bir kardeşti, o da bütün varlığı, bütün varı yoğuyla, ömrü boyu bunun için teşekkür ediyordu. Birlik! Birlik! Göğüs göğüse, bütün ulus bir halka olmuş” (Kafka: “Çin Seddi’nin İnşasında”, Bir Savaşın Tasviri içinde, s. 80). Kafka, popüler anlamıyla bir umut beslemez, gelecek belirsizdir, sadece belirtileri sezinlenebilir, muhtemel bir gelecektir. Ancak, olumsuz belirlenişleri içinde bir olanaksızumuttan söz edilebilir olsa olsa. Yaranın, kurtlanmış yaranın içinde bulunabilir bir kurtuluş ya da iyileşme umudu: “Yarasının içindeki kımıl kımıl hayattan büsbütün gözleri kamaşmış” (Kafka: “Bir Köy Hekimi”, Hikâyeler içinde, s. 8o, Çev. K. Şipal, Cem Yay., 1988) biri besleyebilir ancak umudu. Bu olanaksızumut, böylesine şeyleşmiş, metalaşmış bir dünyada karşımızda bulunan seçeneklerden biridir belki de. ? SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 987
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle