23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Öteki Defterler’ yapması gerekmemiş bile dersek yerinde olur. NOVODEVİÇİY MEZARLIĞI Gerek şiirlerinde, gerekse düz yazılarında, son derece trajik insan manzaralarını sergileyen Hikmet’in yaşamı da aynı trajikliğe paralel gelişir. Düşünceleri ve siyasi kimliğinden dolayı yaşamının uzun yıllarını hapishanelerde geçiren Nâzım Hikmet’e, şiirlerinden dolayı pek çok dava açılır ve beraat eder. 1933’ten başlayarak, 1938’e kadar ‘gizli örgüt kurmak’ suçlarından tutuklanan Nâzım, yine aynı tarihlerde ‘orduyu ve donanmayı isyana teşvik’ suçlarından tutuklanıır ve toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edilir. 14 Temmuz 1950’de çıkan Genel Af Yasası’ndan yararlanarak, 14 Temmuz’da serbest bırakılır. Yasal olarak yükümlülüğü olmamasına karşın, askerliğine karar alınmasını hayatına yönelik bir tehdit olarak gördüğünden 17 Haziran 1951’de İstanbul’dan ayrılır. Romanya üzerinden Moskova’ya gider. 25 Temmuz 1951 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılır. Ölümüne kadar pek çok ülkeye seyahatler yapar, konferanslar verir, şiirlerini okur. Moskova’da Novodeviçiy Mezarlığı’nda gömülü olan Nâzım Hikmet’in son arzusu yerine gelmese de, eserlerinde Anadolu insanı ve Anadolu tüm derinliğiyle yer alacaktır. Tıpkı, Öteki Defterler‘de de olduğu gibi. “Tevkifhanenin kadınlar kısmı avlu duvarlarının dışında, caminin arkasındaydı. Kadınlar, erkeklerin avluda olduklarını anlamışlar ve her vakit yaptıkları gibi dişi kedi çığlıklarıyla avaz avaz bağırmaya, birbirleriyle kavga etmeye başlamışlardı. Kadınlar kısmının avluya bakan pencere camları içerisi ve dışarısı gözükmesin diye idare tarafından kireçlenmişti. Buna rağmen avluda hiçbir gruba karışmadan, elleri pantolon ceplerinde, bir başlarına dolaşan zamparalar etrafı kollayarak karşıda ve yüksekteki kireçli camlara bakıyorlardı. Hele içlerinde bir tanesi, şadırvanın saçağı altına kadar geliyor, musluktan su içip yalağa raconuyla sümkürdükten sonra doğrularak ancak kendinin duyduğu ve pencerenin beyazı arkasındaki karaltıların duyacaklarından emin olduğu bir ‘ah’ çekiyordu.” ’HAZİN MUSTATİL’ Taslak yazılarında bir projektör gibi hapishanenin her köşesinde yer alan insanları görünür kılan Nâzım, her durumu ve insan hallerini bir şair duyarlılığıyla anlatırken, objektifliği elden bırakmamış: “Sekiz kişi çıktılar. Çoğunun sırtında renkleri atmış pijamalar ve ayaklarında takunyalar vardı. Avluda sekizi birden yan yana, bir tek saf halinde yürüyordular. İkisinin boyu çok uzundu. Birisi topaldı. Şadırvanla Karantina pencereleri arasında gidip gelirlerken safın ortasındakiler su birikintisine basıp geçiyordu. Cezaları 28 seneyle 10 sene arasındaydı ve bağıra bağıra İspanya meselesini konuşuyordular. Yağmur diner dinmez tevkifhane güvercineri toprağa inmişti. Artık haykırmayan çıplak adamın ayakları dibinde dolaşıyorlar, su birikintilerinden ve taş yalaktan su içiyorlardı. Komünistlerden biri, Kerim; yuvarlak kafalı, 22 yaşında bir saatçi çırağı; müddeiumuminin taklidini yapı. Sekizi birden katıla katıla güldü. Tevkifane avlusu hazin bir mustatildi. Bu mustatilin uzun kıyılarından birinde üç kat, açık badanalı ‘kısımlar’ vardı.”? Öteki Defterler/ Nâzım Hikmet/ Yapı Kredi Yayınları/ 2008/ 151 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 975 Bir defter al... Stockholm, 1959. İzinli çıktığı bir günde Piraye ile, Bursa. Anadolu insanına, genel olarak insana sıcak bir ilgiyle bakan, şiirlerinde ve yazılarında onları betimlemekten geri durmayan Nâzım Hikmet, Öteki Defterler‘de de yine onları yazmış. Yine onları ilgisinden mahrum etmeyerek; onların çaresizliklerini, karanlıklarını, yoksulluklarını, ışıltılarını, kurban olma durumlarını, kötülük ve iyiliğin ötesinde sergilemiş. Ë Aysel SAĞIR larından oluşuyor. Nâzım Hikmet’in tamamlayamadığı, yarım kalmış bir çalışması olarak da niteleyebileceğimiz Öteki Defterler, Mehmet Fuat arşivi düzenlenirken, Piraye’ye yazılmış mektupların bulunduğu sandıktan çıkmış. Hiçbir yerde yayımlanmamış roman ve hikâye parçalarından oluşan Öteki Defterler, 1938’li yılların Türkiye’sinin insan manzaralarının belki de en keskin görüntülerini içeriyor. Nâzım’ın, Memleketimden İnsan Manzaraları‘nın ilk temellerinin izlerinin de bulunduğu bir taslak olarak görmek gerekiyor Öteki Defterler‘i. Aslında Nâzım’ın tüm yapıtları göz önünde bulundurulduğunda, hepsinde insana, Anadolu insanına dair ortak noktaların söz konusu taslak yapıtta da mevcut olduğu görülecektir. Diğer bir yandan, 20’inci yüzyıl Türkiye’si ve insanlarının bir anlatımı olarak okumak gerekiyor Öteki Defterler‘i. Yarım kalmış bir roman ve hikâyeler toplamı olarak Öteki Defterler, son derece çarpıcı insan manzaraları içeriyor. Bir hapishaneden, mekansal anlamda dar alandan geniş bir alana bakan Nâzım, söz konusu dar alana, hayat hikâyeleri, temsil ettikleri kültür gibi son derece geniş varlıklarını sığdıran insan mozaiği üzerinde temellendirmiş hikâyelerini. Gördüklerini sadece anlatması yetmiş, sanki kurgu atice Piraye Pirayende, mektubunda Nâzım Hikmet’e, “Bir defter al, her gün duyduklarını yaz. Eminim ki mektupların kadar güzel olacaktır” diye seslendiğinde yıl 1938’dir. Bu söz, o tarihlerde İstanbul Tevkifhanesi’nde yatmakta olan Nâzım Hikmet’in kaleme aldığı, ancak tamamlayamadığı kitap taslağının giriş yazısı olacaktır. Hikmet’in İstanbul Tevkifhanesi’ndeyken kullandığı defterlere ait olan yazılarını içeren Öteki Defterler; Orası, Zeytin ve Üzüm Adası, Bayram ve Piraye’ye adlı bölüm başlıkSAYFA 6 H
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle