07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Bir Hurufi Olarak Asaf Hâlet Çelebi D in felsefesi olarak yorumlanması gereken gizemciliğe akıl yoluyla değil, gönül gözüyle bakmak gerekir. Felsefe, sorularla açımlanan bir dizgeler bütünüdür. Gizemcilik, felsefeyle bilimin sınırından sonra başlasa bile, yer yer örtüşen özellikler gösterir. Kimi zaman inanç, kuşkuları aşan bir güç kazanır. “Varlık” anlayışına dinsel inanışlarla bakılırsa; İslam gizemciliği olarak bilinen “tasavvuf”, “Vahdeti Vücut” dediğimiz “Varlığın Birliği”ne inanır. “Varlığın Birliği” anlayışında; Tanrı, o “Sonsuz Güç”, kesin gerçektir. Sonra onun yarattığı “nesneler” vardır. Tasavvufta bu iki varlık “Tanrı’nın Görünüşü” olarak birleşir. Evren ile Tanrı buzdan bir bardağa konan suya benzetilirse; su donarsa buza, bardak erirse suya karışarak bütünleşir. “Varlığın Birliği”ni bu bütünde aramak gerekir. Bu gerçeği anlamayanlar, bir aynadan yansıyan görüntüleri “gerçek” sanarak kendilerini avutuyorlar. Oysa Tevrat’taki harflerin simgesel anlamını yorumlayan Kabalacılar, “Varlık”ın gizlerindeki gerçeği, insana yansıyan Tanrısal özü, gösteriyorlar. Gerçekten harflerde böyle bir gizilgüç var mı? Hurufilik inancına göre Tanrı gizli bir gömüdür. Bu gömü “kelam” biçimine bürünür. Bu “kelam” insanın yüzüne yansır. Hurufiler, Arap alfabesinin 28, Fars alfabesinin 32 harfiyle “kelam”ın çözülüp gerçeğe ulaşılacağına inanırlar. Evren’deki devinimle beliren olaylar da harflerle açıklanır. Esterabatlı Fazlullah, Hurufiliği ortaya atarken kendini son peygamber sayıyordu. Kimilerine göre “tarikat” olan Hurufilik, kimilerine göre dindi. Şeriata aykırı görüşlerinden ötürü Fazlullah öldürüldü. Ama Hurufilik İslam’ı da, Hıristiyanlığı da etkileyen bir anlayış oldu. adını Hurufilikten gelen bir sezgiyle HE, LAMELİF koydu. Neden HE? Bu şiirde Ferhad ile Şirin söylencesinin gizemi var. Söylenceye göre Ferhad, Şirin’e kavuşmak için dağı yarıp kente su akıtacaktır. Arap yazısında “ejderha bakışlı HE” yarılması gereken dağın, “A” da dağı yaracak aygıtın simgesidir. Nâzım Hikmet’in oyunu, Ferhat’ta emeğin gücünü gösterir. Araya giren engeller o gücü köreltir. İki sevgili kavuşamaz. Asaf Hâlet Çelebi dağın içindeki gümbürtüyle Ferhad’ın yüreğindeki zonklayan sevi yarasını karşılaştırır: “dağın içinde ne var ki güm güm öter ya senin içinde ne var” İçi boşalan dağ, ejderha bakışlı HE gibi ağlar, ayaklar altında ezilir: “ejderha bakışlı HE’nin iki gözü iki çeşme ve ayaklar altında yamyassı” Hurufiliğin gizleri bilinse, Çelebi’nin yorumuna varılmasa da, söylenceyi yorumlamasını bilenler, düşlem güçlerinde He’ye bir anlam yakıştırabilirler. Çelebi’nin “Letrist Hurufi” olduğunu söyleyenler, anlamsız sözlerle şiir yazdığını sanıyorlar. Oysa Çelebi, eski Mısır dilinden, Tevrat’tan aldığı sözleri dizelerinde kullandığını, gizemli anlamın ötesinde, ses uyumundan gelen bir çağrışım gücünden yararlandığını öne sürüyor. Hurufilik, Kabala anlayışı temel alınırsa, Milattan önceye dayanır. Letrizm, XX. Yüzyılın başlarında, Fransa’da Romen kökenli ozan İsodore İsou’nun öncülüğünde ortaya çıkmıştır. Letrizm’de yerleşik dil dizgesinin, sözcüklerin anlam değeri yoktur. Şiirin harflere dönüşmesi söz konusudur. Kimi yazarlar da “İkinci Yeni”nin kökeninde Letrizm anlayışı olduğu yanılgısına düşüyorlar. HURUFİ SEVİ Hurufi inancın etkisini gösteren Niyazii Mısri diyor ki: “Otuz iki harfli bildik dört kitabın aslıdır.” Niyazii Mısri, Fars alfabesini ele alıyor. Ama Arapçada bulunmayan 4 harfin yerine “Lamelif” gelmiştir. “Lamelif”teki 4 harf, Farsçadaki 4 harfe karşılıktır. Asaf Hâlet Çelebi’nin ikinci şiir kitabının adı “Lamelif”tir. Kemal Sülker’le yaptığı bir görüşmede “Lamelif”le ilgili düşüncelerini şöyle açıklar: “Elifba’da Lâmelif var; içi boş küçük bir yuvarlağın iki yanından Tanrı’ya doğru iki kol açılarak çizgi halinde yükselir. İşte Lamelif, bana beni tanıtan bir gücün, bir simgenin ta kendisidir. Şiirimin adı Lamelif’tir, henüz tamamlamadım. Sadece altı mısrasını yazabildim” (YAZKO EDEBİYAT, Gergin Bir Ortamda Asaf Hâlet Çelebi’yle Söyleşi, Mart 1982): ÇELEBİ’NIN HURUFİLİĞİ Divan Edebiyatı ile Tekke Edebiyatı’nda Hurufilik’in izleri üzerinde durulabilir. Fazlullah’ın halefi olan Nesimi’yi anmakla yetinip “Bir Hurufi Olarak Asaf Hâlet Çelebi” üzerinde durmak, kendinden sonraki önemli ozanları nasıl etkilediğini belirtmek gerekecek. Anlatı şiirinde bile kendini gizleyen öteki anlamı yorumlamak kolay değildir. İyi bir şiirin güzelliğini sezmek başka, ondaki anlam derinliğine varmak başkadır. Kaldı ki harflerin simgesel anlamı ozanın düşlem gücünde, kolay erişilmeyecek bir imgeye dönüşür. O imgeyi yorumlamak için kültür birikimi de yetmez. Asaf Hâlet Çelebi, ilk iki şiir kitabının SAYFA 22 “başı sana benzeyen lamelifin kolları havada el’amââân çekti çıkardı çengeli sağ kolunun ve takıldı kaldı köklere” Asaf Hâlet Çelebi sonradan bütün şiirlerini topladığı “Om Mani Padme Hum”a “Lamelif” şiirini almadı. Oysa “Lamelif” şiirlerinin önsözü sayılırdı. Şiirin başına “İş bu şiir mukaddime kabilindendir” diye yazmıştı. Ama asıl şiirler toplamında, aruzla yazdıkları da içinde olmak üzere, onun bütün şiir serüvenini izlemek olanağı var (BÜTÜN ŞİİRLERİ, Yapı Kredi Yayınları, 1998). Harfler bilmediğimiz bir gerçeği gösteriyor. Lamelif’in göstermek istediği gerçek nedir? İnsanın kendini sevi ilişkisinde sınaması mı? Çünkü Lamelif “Kelamı Kibar”dan alınmış bir sözle başlar: “O başına musallat olmasa idi BUDA olurdun başına musallat oldu budala oldun.” Ama Asaf Hâlet Çelebi gibi Uzakdoğu gizemciliğiyle tasavvufu yorumlayan, kutsal kitaplara şiir sezgisinden edindiği derin görüyle bakmasını bilen bir ozan için, sevi ilişkisinin değişik boyutları vardır. Yaşadığı dönemde yadırgansa da özenli giyim kuşamına, savaş ortamına uymasa da gizemli dünyasındaki dalgın durumuna bakanların o şiiri anlamayıp gülümsemekle yetinmesini doğal karşılamak gerekecektir. ÇAĞDAŞ ŞİİRDE HURUFİ İZLER “Hoşca bak zatına kim zübdei âlemsin sen” diyen Şeyh Galip “Varlığın özü”nü insanda arar. Tasavvuf anlayışına göre, her ne kadar Varlık’ın oluşumu Tanrı’nın yansıması sayılsa da, insandaki sevi tözü olmasa, Varlık’ın anlamı da kalmaz. Harflerin gizeminde aramalıyız sevi gerçeğini. Çelebi’nin yaşama serüveninde seviler de vardır. Değişik kültürlerden gelen sevgililer onun uysal doğasında tanıdılar seviyi. Ama o, gerçek mutluluğu yeğeniyle olan evliliğinde buldu. Evliliğe sığınmanın iyiliğine karşın, sevi, mutlu olmamaktır. Gerçek sevi korkutur insanı: “İyilikler dolu yüreğin var rahmetler taşıran seven ve okşayan korkuyorum bodhisattva’m bilinmez dünyandan ve uyutan kucağından.” “Bir Hurufi Olarak Asaf Hâlet Çelebi”, kendinden sonra gelen şiiri de etkilemiştir. İlhan Berk harflerin büyüsüne kapılmasaydı nesnelerin yaşama koşullarını merak edecek miydi? Harflerin sayıya dönüşümü “Ebced Hesabı”yla tarih düşürmeye yarar. Ama İlhan Berk’e göre “sayılar simge ormanlarıdır”. 3 için diyor ki: “Aşka inanır. (Aşktan başka inanılacak ne var?) Bir akarsu gibi de vakti yoktur. Uyuyan bir su gibi de güzeldir. İç cebinden kuş sesleri eksik olmaz. Sonra da gerçeküstüdür.” İlhan Berk’in 3’leri üzerine sevi gölgesi düşmüştür. Hilmi Yavuz’un “Hurufi Şiirler”e merakı tasavvuf anlayışının izini sürdüğü içindir. Tasavvufla ilgili başka kavramlar da Hilmi Yavuz şiirinde iz bırakmıştır. O da, Müstekimzade Sadettin Efendi gibi, harflerin bir meleği olduğuna inanır. Ancak, Esterabatlı Fazlullah gibi, harflerin gizemindeki bilinmez gerçeği aramak yerine; harflerin, düşlem gücüne doğru uzanan yolculuğuna kapılır: “ben esterabadi’nin sözünü kale almadım: harfler dünyadan hayale doğru yolucudurlar, durmazlar; dönüşür birbirine ‘Allah’ ve ‘lale’…” A, Ş, K harflerindeki ruh yeteneğini sezerek, Hilmi Yavuz’un “Sevi Büyüsü” üzerinde durması da, tasavvuf anlayışından gelir. HURUFİ GERÇEK Gözümüzün önündeki gerçeği görmeyiz de, bilmediğimiz yerde aramaya kalkarız. Belki umuttur o gerçek, belki sevi, belki de Tanrı. Yitirdiğimiz bir şey var işte! Belki de kendimizi yitirdik. Fuzuli’nin beyitini anımsayalım: “Bu işretgehin itmamında bir taş olmasa noksan Beni yerden yere nakleylemezdi dehr sultanı.” Zamana egemen olan o “Sonsuz Güç” eksik olan bir taşın yerini almamız için bizi savurup durur. Nedir o eksik olan taş? Harflerin gizeminde mi arayacağız o eksik olan taşı? Belki de insanlığın umudu, insanlığın kurtuluşu o eksik olan taştadır. Asaf Hâlet Çelebi’nin “Fransa İçin Şiir”ini anımsayalım: “yanan Paris’in çocuklarını öperek ağlamak istiyorum belki masallarımda uyurlar.” Hepimizin içinde bir Hurufi merak olabilir. Kimi harflere neden yakınlık duyarız? Kimi sayıları neden “uğur sayısı” bellemişizdir? Hurufilik anlayışı belki de düzen merakına götürür bizi. Bunlar uzak bir olasılık. Ama Asaf Hâlet Çelebi gibi bir ozan geçti dünyamızdan; gizemci bir şiiri çağdaş anlayışla yorumlayan bir ozan. Ölümünün 50. yılında (29 Aralık 190715 Ekim 1958) onu anımsarken çağdaş şiirimizin önemli aşamalarından biri olduğunu unutmayalım. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 975
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle