02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İsmail Mert Başat’tan ‘Buyruk ve İtaat’ İktidar olma hali Uzun ve soluklu, düşündüren, tartıştıran bir kitap ‘Buyruk ve İtaat’. Sanatın gücünün büyüklüğü ve sanatçının sorumluluğunun önemi de unutulmadan okunmalıdır bu kitapta yer alan derinliği olan yazılar. sorunsalı ile geçişmesidir.” İktidar bağlamında örgütlenme, muhalefet, toplumsal kurumlar, kamu alanları, bankalar, tekeller, tröstler, tüccarlar, yayılmacı ekonomi, piyasa ekonomisi, halkın yaşamı, iç ve dış ilişkiler, sivil toplum örgütleri.. gibi pek çok yan dalların da irdelenmesini siyasal ve piyasa savaşımında bir de “ben” ve “öteki” vardır: “ ‘Ben’ bilgisi, beni kuracak olan ideolojilerden, gelenek ve kültürlerden, yaşam pratiklerinden ve bu pratiklerde iç içe bulunacağım güç ve iktidar ilişkilerinden önce sezgisel, kimileyin de sarsıcı bir bilgi olarak vardır; en azından acıktığımda, elimi ateşe değdiğimde, birisi bana baktığında...” Peki bunun karşısında duran “o”, ya da “öteki” için neler söylenebilir? Bir aidiyet söz konusudur burada da. Ben”in içerdiği tüm alanları “öteki” de içeriyor çünkü; onun da hakkı var “ben”in nüfuz ettiği alanlara. Sonra bunun “biz”e dönüşme evresi de ortaklaşmayı, birlikteliği içerir. Ama “ben”deki benliği kırma, bir bakıma “öteki”nin işidir. Kızılderililerin yok edilmesi “Ben” ve “Öteki” çatışmasının bir sonucudur. Benliğini kırarak, yok ederek iktidar olma halidir. Bu durumun dünya tarihinde pek çok kanlı örneği vardır. “Sanat, İktidar ve Demokrasi” arasında da sıkı bir bağlantı vardır. Sanat, kendi içinde zihinsel bir üretimin, pratik le yoğrulmuşunu ortaya koyar. Sanatçı, iktidarı eleştirendir genellikle. İktidara tepki duyandır, onun karşısında dimdik durandır. Demokrasi bir kılıftır kimi şeyleri örtbas etmek için. İktidarlar demokrasi kavramını da kendi istedikleri doğrultuda yorumlamaya ve uygulamaya koymuşlardır hep. Herkes kendine göre yorumlayınca demokrasiyi, ortaya teoriden epeyce uzaklaşılmış, pratiğe başka türlü yansıyan değişik bir demokrasi anlayışı çıkmıştır. Dikta yönetimlerini, darbeleri, sıkıyönetim uygulamalarını, savaş kararlarını.. böyle yorumlamak gerekiyor bence. Sanatçı, ürettiği ve düşündüğüyle karşı duruşunu özgürce sergiler kimi zaman canı pahasına da olsa. Dünya demokrasi tarihi bu tür özverili kahramanların unutulmaz öyküleriyle doludur. İşte Nâzım Hikmet! Onca yıl neden hapis yattı? Ülkesinin insanlarının haklarını savunduğu ve onların yanında yer aldığı, iktidarın karşına dimdik dikildiği için. İsmail Mert Başat’ın yazdıklarını okurken ayrıntılı düşünme fırsatı da bulduğum için mutluyum. Onun yazdıklarıyla kendi birikimimi birleştirince bendeki eksikliklerin yerine yeni bilgilerle donandığımı gördüm. İçeriği, çatısı ve kurgusu sağlam yazılarda bilgi satmıyor yazar. Kafasına takılan soruları, düşünceleri, kimi eksiklikleri, yanlış anmaları tartışıyor okurla. Ele aldığı, üstünde durduğu konulara hâkim bir yazar var karşımızda. Mutlaka okunması ve iyice özümsenmesi gereken yazılardan biri de şu başlığı taşıyor: “Ortadoğu Kültürel Kozmogonisi Açısından Buyruk ve İtaat”. Ortadoğu gündemden inmiyor kaç zamandır. Dinsel, dilsel, kültürel, bölgesel, tarihsel... kimlikler sorgulanıyor amansız ve acımasız bir savaşın ortasında. Eski mitolojik erklerin yerine günümüzde başka mitoslar geçti. Savaş halkları ve coğrafyaları bölüyor, parçalıyor. Oysa “Tüm kültürler, o toplumun üretim ve yaşam pratiklerinin örgülediği ve buna dahil bulunan güç ilişkilerinin eğip bükmeleriyle devinen, canlı bir yapılanmalar bütünüdür.” Ortadoğu bugün birlik ve beraberliğini çoktan yitirmiş, bir araya getirilmesi olası görülmeyen kırık bir aynaya dönüştürülmüştür “öteki”lerce. İktidar ve halk arasındaki mücadele de iyice boyutlanmıştır. Çıkar ilişkileri, yönlendirmeler, “öteki”lerin başka uluslar üzerindeki amaçları günümüz coğrafyasını değiştirmeye başlamıştır bile. Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra yeni devletlerin ortaya çıkışı daha dün yaşandı. Sıra Ortadoğu’da. Tarih ve kütür birliği etnik grupları, dinsel inançları... bir arada tutmaya yetmeyecek, yetmiyor artık. Buyuranlar ve onlara itaat edenler arasında hep ters giden bir şeyler olagelmiştir tarih boyunca. İtaat edenler hep ezilmeye çalışılmıştır başkaldırılarla yüklü tarihlerinde. Buyuranlar da konumlarını ezerek, baskıyla korumaya çalışmışlardır vicdana, etiğe, insan haklarına... falan boş verip. İsmail Mert Başat, “İktidar”ı ve “itaat edenleri” ayrıntılı, örnekleriyle çözümlemeye, düşünceler üretmeye çalışıyor soluklu yazılarında. “SANAT VE YAŞAM” Bu bölümde İsmail Mert Başat, daha çok dil, anlam, eleştiri, estetik, şiir, kültür, sanat... kavramları üstünde duruyor: “Modern Şiirde Dil, Anlam ve Diyalektik” konusu gündemden hiç inmeyen bir öneme sahip. Dilin açılımları ve sözcüklerin içerdiği anlamlar yazarları olduğu kadar toplumun her kesimindeki düşünenleri de yakından ilgilendiriyor. “modern şiirde sözcük, şair için hem sınırsız olanakların, hem de engebelerle dolu bir alanın kesişme noktasında yer tutan şiir birimidir.” Bir başka can alıcı saptama da “Şiir ve Gündelik Dil”e ilişkin: “Modern şiir dilinin gündelik dille ilişkisi sorunludur. Gündelik dil toplumsal ve simgesel, modern şiir dili ise beynin, diyalektik bütünlüğünün geriliminde beliren öznel ve imgesel bir dildir. “Bu cümleyi bir kez daha okuduktan sonra yazının devamına da bir göz atmada yarar var: “Günlük dil uyum, özdeşleşme ve tümellik doğrultularında akar; imgesel dil ise reddetme, kopma ve boşluklar/susmalar yaratma yolu ile, her kezinde dağılıpyeniden kurulabilen matrisleme kompozisyonları doğrultusunda akar.” Dil madem bir ifade aracı o halde günlük dil ile sanatsal yaratı dili arasında farklılıkların olması doğaldır. Sanatsal dil elbette günlük dili de içinde barındırır ifade gücünü zenginleştirmek için. Sonuçta çağdaş şiirin dili “bir üst dil değil, karşıdildir”. “Üstdil belirttiğini haklı olarak sökmek için önerilen ötedil de değil, karşıdil’dir modern şiirin dili.” Eleştiri konusunda ne söylense eksiktir ve ama fazla değildir diye düşünüyorum. “Eleştirinin işi, sanat yapıtının bizim ile kendisi arasında bıraktığı mesafeyi kapatmak değildir.” Ya nedir peki? “Sanat eleştirisi o mesafeyi bizim nasıl kapatabileceğimizi sezinletebilmeli ve değişik görme, algılama yolları için farklı farklı açılar kurarak işaretlemelerde bulunabilmeli, donatı malzemesi sunabilmelidir.” “Hayalet ŞiirŞiirin Hayaleti” de dili önceleyen bir yazı. Dil olmadan ne düşünce, ne yaratı ortaya çıkar. Sözel ve görsel yapılar içinde dil, ucu sivri, iki yanı keskin ve kaygan bir olgu olarak çıkıyor karşımıza. Sanatçı ve iktidar kendi söyleminin ve dünyasının dilini farklı kanallardan oluşturarak kurar. “Kültür Endüstrisi” başlıbaşına yakıcı, can alıcı ve mutlaka iyi tanımlaması gereken çok önemli bir konudur: “Kültür endüstrisi, kapitalizmin yeni iktidar biçiminin insanların içinde, zihnen de kurulmasına bir yıldız aktör olarak katılmıştır.” Metalaşan roman, öykü, şiir ve öteki sanat dalları... reklamla ive kazandırılan piyasa ekonomisi, satışlar... Arz ve talep ilişkisi... Keşke üstünde ayrıntılı durabilsem “Sanatta Anlam Yitimi” yazısının. Anlamın içerdiği soru işaretleriyle dolu anlam ve giderek anlamdan soyutlanan, tanımlanması giderek zorlaşan anlatım üzerinde duracak kadar yerimin olmasını çok isterdim. Çünkü, bu başlık başlı başına tartışma konusu; hem de kıran kırana...“Savaş ve Şiir”: Bu iki sözcüğün içerdiği ? Gültekin EMRE İ smail Mert Başat, söze Metin Altıok’un şu dörtlüğüyle başlıyor: “Sen ey kendine bölünen, gel beni dinle/ Kurtulmak için benliğini saran kederden,/ Bir terminal büfesi ol yüreğinle/ Ve açık tut gece gündüz demeden.” 1. bölüm “Buyruk ve İtaat” “Kültür, Sanat ve İktidar” üçgeninde yer alan yazıların bir toplamı Buyruk ve İtaat. İktidarken “İktidarsızlık”ın ne anlama geldiğinden yola çıkıyor İ.M. Başat, “İktidarsızlık, iktidarı üretiyor” diyor ve sözüne şöyle devam ediyor: “Sembol ve statülerden kurulu, güç vehimleri ile süslenmiş mikroiktidar alanları, hepimize yalancı meme olarak sunuluyor; satır aralarında iktidarsızlığın erişilebilir tek iktidar hali olarak önerildiği okunuyor.” Şu günlerde seçime doğru yol alınırken, iktidar ve iktidarsızlık tartışmaları da yoğunluk kazandı. Nasıl iktidar olunur, nasıl iktidar olunmaz? Yönetmek iktidar olmak mıdır? Azınlığın mı, yoksa çoğunluğun mu iktidarı? İktidar olursunuz ama kurumlarda ve halkın gözünde iktidar olamaz mısınız? İktidarı yalnızca siyasa olarak mı algılamalı? Dışardan iktidar olunamaz mı? İktidar olmak ne demektir? İktidar olma hali çok zengin ve bir yığın argümanlarla yüklü bir konu. “İktidar, içinde devinilen bir mekânda, varlıklar üzerinde belirleyici bir sürekliliğe dönük bir etkinlik kuruculuğudur; kendisini varlıklar üzerinde yarattığı etkiler ile (amaca uygun sonuçlar ile) görünür kılar. Bu belirleyici etkinlik, en basit söyleyişi ile ‘buyuranitaat eden’ kaba şematiğinde yansımasını bulur.” Öyle ya yöneten ve yönetilen arasında hem bir yakınlık, hem de bir uzaklık vardır kendi çekim alanını ve pratiğini oluşturmuş. Onun için aralarında sürekli devinen bir çelişti etkitepki de vardır yaşanan süreçte. Yönetimle yönetme de kendi içinde bir sisteme oturmuştur ve kapitalizm bundan nasibini almaktadır “Kapitalizm süreci, iktidar kavramının el koymacı iktidardan, işletmeci iktidara kaymasının da sürecidir. Bu aynı zamanda ‘toplumlar’ üzerindeki iktidar sorunsalının, ‘piyasalar’ üzerindeki iktidar ? SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 934
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle