Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? 78 Ocak 2002’de, Kültür Bakanlığı’nın öncülüğünde düzenlenen “Türkçenin Dünü, Bugünü, Yarını: Uluslararası Bilgi Şöleni”ne katılıyor. Verilen bilgileri yansıtırken eleştiri de yapıyor. Sözgelimi, RTÜK Başkanı Nuri Kayış’ın yakınmaya hakkı olmadığını, uygulayıcı olması gerektiğini anımsatıyor: “Kitle iletişim araçlarını denetlemekle görevli bir kurumun başında bulunan kişi de sıradan bir yurttaş gibi bencileyin bol bol yakınıyor… Ama Türkçeyi adeta çiğneyen radyo ve televizyonlara RTÜK olarak ne yapıldığı konusunda çıt yok. Hep toplumsal etik gözetilmiş bugüne değin. Dil etiği ayaklar altına alınmış, Türkçe yok edilmiş kimin umurunda!...” (s.21) Türkçenin denetimi yapılıp kurallara uymayanlar kapatılmalı. İsterse hiç televizyon, radyo kalmasın. Hiç olmazsa yanlışlar çoğaltılmaz böylece. Zeki Sarıhan da konuşmasında, yabancı dille öğretimin açtığı yıkıma değiniyor. Şu saptama yürekler acısı değil mi?: “…Dünyada kendi dilini bırakıp başka bir ulusun diliyle öğretim yapan biricik ülke olduğumuz gerçeği dile getirildi…” (s.23) Günlüklerdeki içtenliğe tanık olurken, Yazıcı’nın sorusuna yanıt arıyoruz biz de: “Zaman mı bizi savuruyor yoksa biz mi zamanı un ufak edip tarihin çöplüğüne bırakıyoruz?” (s.23) Yazar, güncel yazınımızı izliyor, beğendiği yazarları ozanları överken, beğenmediklerini nedenleriyle birlikte yeriyor, eleştiriyor. Orhan Pamuk’un Kar ve Yeni Hayat, Elif Şafak’ın Araf, Baba ve Piç romanlarındaki yanlışlara değiniyor. Dilimizdeki yanlış kullanımları saptayıp doğrularını sunarken önemli bir görevi yerine getiriyor. Sözgelimi, basında ve televizyonlardaki yanlışlardan birkaçı: Savaşa katkıda bulunmak, karışıklaşmak, hazerun, elverişli olanaklar, dilekler temenniler, ilgiler alakalar vb yanlış kullanımlar. Aşındırılan kimi sözcükler: inanılmaz, itibariyle vb. Vedat Yazıcı, 21 Mart 2003’te katıldığı Dünya Şiir Günü” etkinliğinde, şiir üzerine konuşulurken tek bir şiir bile okunmayışını haklı olarak eleştiriyor. Bir başka günlüğünde, gazetelerdeki köşe yazarlarının yeni Türkçe sözcükler yerine yabancı kökenli terimleri kullanmalarını kınıyor. “Türkilizce”den bir an önce kurtulmak gerektiğini vurguluyor. Düzeltme iminin (^) kullanılmamasını eleştiriyor ki bu konuya katılmadığımı belirtmek istiyorum. Tümcenin içinde düzeltme imi kullanılmadan yazılan sözcüğün hangi anlamı kapsadığı anlaşılıyor. Birkaç sözcükte Yazıcı’ya hak veriyorum: kar, hala vb. Düzeltme iminin kullanılmasında da kesin bir karara, aynı uygulamaya gereksinim olduğu bir gerçek. DİLİMİZDEKİ KARMAŞA Vedat Yazıcı, Türkçeye gönül vermiş yazarlarımızdan. Kitle iletişim araçlarındaki yanlış kullanımları saptayıp doğrularını yansıtırken titizliğine tanık oluyoruz. “İşyerlerine Türkçe Ad Zorunluluğu” gündemden düşmese, bu yolda önemli aşamalar gözlense ne güzel olacak! Yazıcı, bu çalışmalarında kendisine destek veren bir yazarımızdan, Osman Nuri Poyrazoğlu’ndan sıkça söz ediyor: “Osman Nuri Poyrazoğlu, sağ olsun, zaman zaman katkılarıyla günlüğümüzü renklendirir. Bu kez de 25 Mayıs 2003 tarihli Tercüman gazetesinde yayımlanan Hasan Celal Gü zel’in ‘En Zengin Dil: Türkçe’ başlıklı yazısına değiniyor.” (s.75) Poyrazoğlu, Hasan Celal Güzel gibi birçok yazarın Türkçenin özleşmesine karşı çıkarken bile Öztürkçe sözcükler kullandıklarını belirtiyor: Dilbilim, yaygın, evrensel, anlam, değerlendirme, eklenme, ölçüt vb. Bu gerçek çoğu dil tutkununun gözünden kaçmıyor. Bu yazarlar, “yaşayan Türkçe”yi savunurken, kendileriyle çelişkiye düşüyorlar. Dilimiz, ulu önder Atatürk’ün açtığı yenileşme ve zenginleşme yolunda ilerliyor. O değil miydi son soluğunu verirken bile, yanındakilere Türkçenin gelişmesine katkıda bulunmalarını isteyen? “Arkadaşlara selam, dil çalışmalarını sakın gevşetmeyin” (s.150) diyen Atatürk’ü saygıyla anıyoruz. Ne yazık ki 12 Eylül 1980’le gelen yıkım Atatürk’ün kalıtını da yok ediyordu: “12 Eylül’ün Türkİslam sentezci, TürkçeOsmanlıca karışımı çapaklı dil anlayışı çocuklarımızın, gençlerimizin dilini kirletmiştir…” derken ne kadar haklı Vedat Yazıcı. (s.131) Şimdi bileşik sözcükler ayrı yazılıyor, ayrı yazılması gerekenler bileşik yazılıyor. Dilimizdeki karmaşa sürüyor. Kapatılan TDK yerine kurulan Dil Derneği, bu kurumun çıkardığı Çağdaş Türk Dili Dergisi ve İstanbul’da eğitimci, yazar, Türkçe tutkunu, öğretmenimiz Ahmet Miskioğlu’nun çıkardığı Türk Dili Dergisi yolumuzu aydınlatıyor, Türkçemizi zenginleştiriyor. “DİL YAZILARI” Vedat Yazıcı, yapıtının ikinci bölümüne aldığı “Dil Yazıları”nda da Türkçenin sorunlarına değiniyor, dilimizdeki gelişmeleri anlatıyor. “Dil kirliliği” olgusunu aşmamız gerektiğini vurguluyor.Yazıcı, aynı zamanda iyi bir gözlemci, iyi bir yazın adamı. Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği yerlere yaptığı tren yolculuğunu anlatırken de buna tanık oluyoruz: “Trenlerin en çok lokanta vagonunu severim. Yemeğinizi bir kadeh rakıyla parlatırsanız yolculuğun tadına doyum olmaz. Bir mavi tren yolculuğu İzmir dönüşü. Sabahın alacakaranlığında Savaştepe’ye yaklaştığımızı duyuruyor şeftren. Hemen kapı penceresine atıyorum kendimi.Tren birkaç dakika duruyor. Bakıyorum. Alaca görüntüleri sindire sindire yüreğime dolduruyorum… Merhaba uzun uzun öten marşandizlerin vagonları arasında koşuşturarak geçirdiğim mavi çocukluğum merhaba!...” (s.175) Vedat Yazıcı, Türkçe tutkunu. “Türkçemsin” derken gönülden seslenerek diline olan borcunu ödemeye adıyor kendini. Kalemine, yüreğine, diline sağlık. ? Türkçemsin/ Vedat Yazıcı/ Kıyı Yayınları/ Trabzon, Ağustos 2007/ 192 s. 934 SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI