Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ruşen Eşref Ünaydın'ın anlattığına göre, 10 Temmuz 1932 gecesi, Atatürk, kimi arkadaşlarını Çankaya'ya çağırarak, “Türk Dil Kurumu”nun kurulmasını şöyle bildirir: “'Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti' gibi bir de ona kardeş dil cemiyeti kuralım. Adı 'Türk Dili Tetkik Cemiyeti' olsun.” Gerekli ilk hazırlıklardan sonra 4 kişilik bir kurul 12 Temmuz 1932'de derneğin kurulmasını sağlamak için İçişleri Bakanlığı'na başvuruda bulunmuştu. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler B u dört kişinin adı hep anımsanacaktır: Başkan, Çanakkale milletvekili Samih Rifat, Genel Yazman, Afyon Karahisar Milletvekili Ruşen Eşref, Genel Sayman, Zonguldak Milletvekili Celal Sahir, üye Manisa Milletvekili Yakup Kadri. “12 Temmuz 1932” tarihi üzerinden 75 yıl geçmiş bulunuyor. Bu tarih Türkçenin gücüne inananlar için çok önemlidir. Çünkü cumhuriyet devrimleri arasında harf devrimiyle bütünleşen dil devrimi devrimlerin temelini oluşturur. Türkçenin birkaç bin yıllık geçirdiği değişim, benliğini bulmasıyla güç kazanacak, çağdaş uygarlığa erişmek olanağını sağlayacaktı. Türk Dil Kurumu’nun son genel başkanı Şerafettin Turan ile Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, bu 75 yılın öyküsünü bir kitapta toplamışlar (75. YILDA TÜRKÇENİN VE DİL DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ, Dil Derneği Yayınları, 2007). “12 Temmuz 1932” lik” Osmanlı Devleti’ne geçtikten sonra dildeki ikilem daha da derinleşti. CUMHURİYET’TEN SONRA Şerafettin Turan ile Sevgi Özel “Türkçenin Tarihsel Gelişimi”ni incelerken dilde özleşme girişimleri üzerinde de duruyorlar. Bunları ayrıca anımsatmam gerekmez. Dil devrimine geçmeden, cumhuriyetin kuruluş yıllarında da yazı dili ile konuşma dili arasındaki aykırılığın giderilmesi için çalışıldı. Latinceye dayalı “Yeni Türk Abecesi”nin kabul edilmesiyle yazı dilinde bir devrim sağlanarak “Türkçenin kolay okunması, kolay yazılması yönünde bir dönüşüm olmuştu” (1 Kasım 1928). Bu girişimlerden sonra Milli Eğitm Bakanlığı’na bağlı “Dil Encümeni”nin 5 Aralık 1928’de kurularak okul sözlüğü, yazım kılavuzu çıkarılması, dilbilgisi kurallarının saptanması hazırlıklarına girişildi. Dil Encümeni sonraları Dil Heyeti adını aldı. Anadolu Türkçesinin derleneceği sözlüğe “Söz Kitabı” deniyordu. Türkçenin özleşmesinde, terimlerin türetilmesinde belirli ilkeler, özellikle dil duyarlığı geliştirilemediği için bir kargaşa vardı. Bu kargaşayı önlemek için yeni bir örgüt kurmak gerekiyordu. “12 Temmuz 1932” uzun yola baş koymanın tarihidir. Sadri Maksudi Arsal 1932’de “TÜRK DİLİ İÇİN” adında bir kitap yazmıştı. Atatürk kitaba elyazısıyla, Türk Dil Kurumu’nun varlık nedeni sayılacak şu ünlü sözlerini yazmıştı: “Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Şerafettin Turan DİLDEKİ İKİLEM Dilimize alıştırdığımız bir söz var: “Adriyatik’ten Çin’e kadar Türkçe!” Geniş coğrafyalarda konuşulan başka diler de var. Arapça, İngilizce, İspanyolca ilk akla gelenler arasında. Değişik coğrafyalar, değişik kültürler dil ayrışmalarına yol açabilir. Ama bu dillerin hiçbiri Türkçeler kadar birbirinden kopuk, ayrı bir dil oluşturabilecek özellikler göstermemiştir. Anadolu Türkçesinin benliğini kazanması, öteki Türkçelerle bağlarını pekiştirerek “Büyük Türkçe”ye doğru gelişme sağlayabilir miydi? Şerafettin Turan ile Sevgi Özel önce “Türkçenin Tarihsel Gelişimi” üzerinde durarak hem biçimsel, hem köken ilişkileri bakımından nasıl bir değişim geçirdiğini anlatıyorlar. Kuşkusuz hiçbir dil başlangıçtaki arılığını koruyamaz. Komşuluk iişkileri, toplumsal koşullar, gelişen uygarlık dilin sınırlarını zorlar. Başka kökenlerden gelen diller de, değişik kökenli bir dille karışabilir. Değişime uğrayan diller arasında Türkçe de vardır. Üstelik Türkçenin değişimi yüzyıllar boyu sürmüş, benliğini Osmanlıca gibi bir karma dil kaplamıştır. Türkiye Türkçesi böyle bir değişim geçirirken öteki Türkçeler kendi gelişmeleri içinde yeni bir kimlik kazanmış; Yakutça ile Çuvaşça bağımsız bir dil haline gelmişlerdir. Türkiye Türkçesi’nin tarihsel gelişimi içinde geçirdiği en önemli olay, Konya üzerine yürüyüp Selçuklu başkentini ele geçiren Karamanlı Mehmet Bey’in ünlü fermanıdır (13 Mayıs 1277): “Bugünden sonra divanda, dergahta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaya.” Ne yazık ki Anadolu’ya Moğol yayılmasıyla bu girişim etkisiz kaldı. “Ümmet” anlayışı değişmeden, devlet yapısı “ulusdevlet”e dönüşmeden dilde köklü bir değişime girişmek olanaksızdı. Her ne kadar Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde saray dili ile mahkemeler Türkçe olsa da; halk kendi arasında Türkçe konuşsa da; halk şiiri geleneğinde Türkçe kullanılsa da; dilin köklü değişimi söz konusu değildi. Kaldı ki “halifeSAYFA 28 özleşmesi, gelişmesi ve ulusal dil olması için evrim mi, devrim mi yapmak gerektiği tezlerini orada tartışmak. Böylece ulusun her katmanını dille ilgilendirdikten sonra derneğin tüzük taslağına son biçimini vermek ve yönetim kurulunu da kurultaya seçtirdikten sonra hızla çalışmaya yönelmek.” Dolmabahçe Sarayı’nda 10 gün süren bu ilk kurultayda, Türkçenin ulusal dil olarak gelişmesinin devrimci yöntemlerle gerçekleşebileceği anlayışı benimsendi. 26 Eylül “Dil Bayramı” olarak kabul edildi. Ruşen Eşref Ünaydın, kurumun koruyucu başkanı Atatürk için unutulmaması gereken şu sözleri söylerken bir devrimcinin kişiliğini çiziyordu: “Mustafa Kemal’ce düşünmek demek, incelemek, bütünleştirmek, bilinçlendirmek, düzene sokmak, sistemleştirmek demektir. Bu yöntem Çanakkale’den dil kurultayına kadar aynı hızı ve sırayı gösterir.” Atatürk, ölcünceye dek, ulusal bir dil olarak Türkçenin uygarlık dili, bilimsanat dili gücüne ulaşması için çalıştı. Falih Rıfkı Atay’ın ÇANKAYA anılarında Atatürk’ün söylediği “Dili bir çıkmaza saplamışızdır. O çıkmazdan yine biz kurtaracağız” sözlerini, dilde özleşme çalışmalarını bıraktığı anlamında yorumlamak doğru değildir. Üstelik Falih Rıfkı’nın anılarında belirgin tarihler olmadığı için bu sözün zamanlamasını saptamak da kolay olmaz. Bu sözü, Atatürk’ün dil devrimine bağlılığının kanıtı saymak gerekir. 1950’DEN SONRA 12 Temmuz 1932’de başlayan Türkçenin benliğini bulması devrimi 1950’den sonra yeni bir evreye girdi. Demokrat Parti yönetime geçince, partinin kurucularından Fuat Köprülü Atatürk’ün karşısında dil devrimini savunurken, partisinin Sevgi Özel Bu ikinci evrede Demokrat Parti Türk Dil Kurumu’nun ödeneğini kesti. Karşı devrimciler “Baba ile oğul birbirini anlamaz oldu” sözleriyle dil devriminden geri dönülmesi için çabalarını yoğunlaştırdı. Öte yandan Türk Dil Kurumu 1950’den sonraki dönemde “TÜRKÇE SÖZLÜK”ü geliştirerek, terim çalışmalarını yaygınlaştırarak, TÜRK DİLİ dergisiyle çağdaş edebiyatın en önemli ozanlarıyla yazarlarının yapıtlarına yer vererek dil duyarlığının gelişmesini sağladı. Bu dönemde, Türk Dil Kurumu’nun üyesi olan Başbakan Bülent Ecevit’in Turan Güneş’in yönlendirmesiyle açtığı “pay davası” ile “tesbit davası” yıllarca sürdü. Türk Dil Kurumu’nun Atatürk kalıtıyla verilmesi gereken İş Bankası paylarının gelirlerine el kondu. Kurum zor yıllar geçirdi. Burda Pir Sultan Abdal’ın bir beyitini anımsamakla yetinelim: “Şu ellerin taşı hiç bana değmez İlle dostun gülü yareler beni.” 80 DARBESİNDEN SONRA “82 Anayasası” ile Türk Dil Kurumu’nun özerk kimliğine son verildikten sonra; hem bir hukuk savaşımına girişmek, hem Atatürk’ün Türk Dil Kurumu yolunda çalışmalarını sürdürmek için DİL DERNEĞİ kuruldu. “80 Darbesi”yle yönetimi ele geçiren askerler Türk Dil Kurumu’nun defterini sürdürmek için Sabri Tazavar başkanlığında bir kurulla yönetsel bakımdan; Muhittin Keskin başkanlığında bir kurulla parasal bakımdan incelemeler yapmış; önyargılı “gözlem ve değerlendirmeler”le işe girişmelerine karşın; önemli bir eksik bulamamışlardır. Şerafettin Turan ile Sevgi Özel bu durumu saptarken “Akrep Operasyonu”na da değiniyor: “1982’de Devlet Denetleme Kurulu, Türk Dil Kurumu’nun son on yılını didik didik denetlemiş, bu denetim sonucunda gereksiz yere harcanan tek kuruş bulunamamıştır. Bırakın yolsuzluk yapmayı, bunu düşünen tek kişi kurumun kapısından adımını atamamıştır. Yazık ki 2001 Nisanında resmi TDK’deki yolsuzluk “Akrep Operasyonu”yla açığa çıkarılmış ve basın yayındaki haberlerde bu operasyonda kurum yönetiminde olan akademisyenlerin de adı geçmiştir.” DİL DEVRİMİ SAVAŞIMI SÜRECEK “12 Temmuz 1932”, cumhuriyet devrimlerinin temelini oluşturan dil devrimi için köklü savaşıma girişenlerin yola çıktıkları tarihtir. “75. YILDA TÜRKÇENİN VE DİL DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ”nü anlatan Şerafettin Turan ile Sevgi Özel 51 yıllık Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’ndan sonra 24 yıllık resmi Türk Dil Kurumu’na bu öyküde yer vermemiş. Gerçek özleşmeye inanan, dil devriminden yana olan DİL DERNEĞİ’nin 20 yıllık öyküsünü de anlatmış. Atamayla resmi Türk Dil Kurumu’nun başına gelen kimi akademisyenler bu öykünün dışındadır. Atatürk’ün iki çocuğu gibi gördüğü, İş Bankası’ndaki paylarının gelirini eşit olarak dağıtılması için kalıtını bıraktığı Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu; anayasal bir değişiklikle başka bir yapıya dönüştürülmüştür. Bu hukuk yanlışı Türkiye’deki yargı organlarında düzeltilememiştir. Türk Dil Kurumu’nun son Genel Başkanı Şerafettin Turan AİHM’nde dava açmıştır. Bu son yargı aşaması daha değerlendirilmemiştir. Eninde sonunda hak yerini bulacak, 12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu özerk kimliğine kavuşacaktır. Siyasetin bilgelik olduğuna inanan anlayış er geç bu görevi yerine getirecektir. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Şerafettin Turan ile Sevgi Özel 26 Eylül 1932’de başlayan, 10 gün süren “Türkçe Kurultay”da nasıl bir yöntem uygulanması gerektiğnii anımsatıyor: “Atatürk dil çalışmalarında tarih çalışmalarından farklı bir yol izlenmesini gerektiğine karar vermişti: Öncelikle geniş kapsamlı bir kurultay toplayıp Türkçenin dil siyasetindeki gerici tutumuna uyarak; onursal başkan sayılan Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri bu görevden çekildiğini bildirerek; Türk Dil Kurumu’nun yeni bir tüzükle özerkliğini korumasını, özleşme çalışmalarını sürdürmesini kolaylaştırmış oldu. Ezanı Arapçaya, Anayasa’yı Teşkilatı Esasiye Kanunu’na dönüştüren Demokrat Parti’nin dil gericiliği; Türk Dil Kurumu içinde de, “Yaşayan Türkçe” anlayışından yana olan, dilin gelişmesini kendi haline bırakmak isteyen karşıdevrimcilerin girişimleriyle durdurulmak istendi. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 908