25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Güngör Dilmen'den Önemli Bir Yapıt Tiyatroda Şiir Keçitürküsü Güngör Dilmen, oyunlarıyla çağdaş tiyatromuzu en fazla zenginleştiren, bize eşsiz oyunlar armağan eden büyük bir yazardır. Türkçe'nin sahne dilindeki şiiri onun oyunlarında doruklaşır. Geleneğimizde olmayan trajediyi Aristoteles'ten gelen arı biçimiyle özümserken, trajedi bitti tartışmalarına doğrudan katılmaksızın, çağdaş kişili, çağdaş kahramanlı oyunlarıyla şaşırtıcı karşılıklar verir. Trajedinin her dönemde geçerli olduğunu gösterir. Çünkü, insan zaafları tükenmez. 'Keçitürküsü'nde yer alan yüz seçme oyun şiiri ve ikinci bölümde onun tiyatroda şiir, trajedi, tarih, söylence konularındaki anlayışı ve görüşleri, bulunmaz bir kaynak, vazgeçilmez bir başucu ve el kitabı niteliğinde. mına dayandırarak, sahnede yitip gidecek ince işlemeli dantel yerine, uzaktan seçilebilecek bir örgü olarak görüyor. Bu işlevinin ne olabileceğini yine kendisi, Ak Tanrılar (Moktezuma) oyunundan bir alıntıyla açıklıyor: “Yedi uçurumu nasıl geçeceğim? Yedi çölü nasıl geçeceğim? Dokuz denizi nasıl aşacağım bir başıma? Bir köpek bile yok yoldaşlık etsin bana. Yıldız külleri dökülüyor alnıma Belli, benimle birlikte bir evren dağılmada. Bu sahnede Moktezuma bir benzetme yapmıyor. Süslü dil kullanma gibi bir amacı yok. Kendisiyle birlikte Aztek ulusu da yok olacak. Kendini suçluyor. Ölümden sonra aşması gereken engellerin dehşetini sayıklıyor.” (S. 225) Eliot'u alıntılayarak, tiyatroda şiirin mutlak dramatik bir işlevi olmalı, diyen Güngör Dilmen için tiyatroda şiir, yalnızca sözcüklerden oluşmaz. Görselliği yaratan her türlü öğe sahnede şiir yaratabilir. Ama düzyazının, düz anlatımın ve düz tasarımının yetmediği yerde şiir işe başlar. Başka bir deyişle bir bakışta kabaca algılanamayan, yine Dilmen'in Eliot'tan alıntısıyla, göz ucuyla görür gibi olunan belirsiz, ince, saklı duyarlıklar şiir yoluyla algılanır kılınıyor. TRAGEDYA Güngör Dilmen, bu bölümde bazı yorum ve sahnelemelerde saptadığı tragedya konusundaki tersliklere değiniyor. Bu tersliklerin, tragedya dramatürjisini bozduğunu belirtiyor. Üzerinde vurguyla durduğu nokta, yalnız kendi oyunlarında değil, ama klâsik evrensel tiyatro dağarının yapıtlarını kimi yönetmenlerin ve dramaturgların, keyfince değiştirmesi, buna karşı çıkıyor. Özellikle güncelleştirme ve siyasallaştırma amaçlı eklemeleri salt yanlış ve haksız buluyor. Bu tür müdahalelere haklarının olmadığını, oyunu eksik buluyorlarsa, oynamamaları gerektiğini, oturup kendilerinin eksiksiz oyunlarını yazmalarını istiyor. Elbette bu sözler ağır bir eleştiri taşıyor ve bu tür müdahaleleri yapanların tiyatro bilgi ve kültürlerini sorguluyor. Ne ki, yalnız Türk tiyatrosunda rastlanan bir durum değil bu. Gerçi, kendini yazar yerine koyup eklemeler, Avrupa ve Amerika tiyatrolarında pek rastlanan bir durum değil. Ancak, oralarda da dramaturg ve yönetmenlerin güncel bağıntı amacıyla klâsik bir metni kuşa çevirdikleri sık görülmüştür. Dramaturg, elbette bir metin üzerinde, sahneleme yorum ve yöntemi açısından bir çalışma yapar. Ancak bu müdahale, belki o güne göre bir takım fazlalıkları çizmek, sahneler arası ve bir sahne içindeki akışı hızlandırmak ya da zaten varolan bir yönünü daha da vurgulamak amaçlı olabilir. Bu tartışma yirminci yüzyılın özellikle ikinci yarısında Avrupa'da yazar ve metin tiyatrosu ile yönetmen tiyatrosu taraftarları arasında yoğunca yürütülmüştür. Güngör Dilmen'in, metinlerine yapılan eklemelere karşı çıkması en doğal hakkıdır. Ancak, bu hakkını kendi oyunlarından seçilecek bölümlerle yapılacak eklemelere yayıyor mu, bilmiyorum. Demem şu: Bir yönetmen ya da bir dramaturg, belli bir tasarımla onun oyunlarından seçeceği sahnelerle yeniKİTAP SAYI ? Yüksel PAZARKAYA öngör Dilmen, çağdaş tiyatromuzun başyazarıdır. Özgün, çağdaş bir tiyatromuz varsa, Midas'ın Kulakları ile başlayan elli yıllık ödün bilmez bir tiyatro yazarlığı yaşamının yarattığı yaklaşık otuz oyun, bu tiyatronun odağını, yüreğini oluşturur. Hem tiyatro anlayışının, dramatürjik yapılanmanın özgünlüğü, hem de Türkçe'nin sahne dilindeki doruklarıdır Dilmen'in oyunları. Türkçe, hem bunca arı, özden yaratıcı, varsıl, hem de bunca sahne deyişine uygun, hiçbir yabancılaştırmaya ve yadırgıya düşmeksizin ileti rahatlığına, yoğunluğuna ve yenisel (innovativ) söyleyişe varıyor Güngör Dilmen'in oyunlarında. Yaşamın, insan nitemlerinin boyutuyla yine insana ilişkin mitsel ve tarihsel boyutun böylesine bütünleştiği oyunlar dünya edebiyatında da fazlaca yoktur. Ama bizim tiyatro edebiyatımızda şimdilik tek başınadır. Dilin, deyişin, söyleyişin taşıdığı insan nitemleri ve ilişkileri, aynen bu nitemlerin oluşuna uygun, ayağı yerde, başı göklerdedir. Şimdi Cem Yayınları'nın ŞiirTiyatro Dizisi'nde çıkan “Keçitürküsü (tiyatroda şiir)” başlıklı kitabı okuyunca, coşkuyla dilimden bu giriş sözleri taştı. Ama biliyorum, Güngör Dilmen'in yapıtları için bu sözler yetersiz ve yavan. Yirminin üzerinde oyunundan seçtiği toplam yüz şiir bölümü, Güngör Dilmen'in, dolayısıyla çağdaş Türk tiyatrosunun evreninde, hiç bitmese dedirten müthiş keyifli ve o denli düşündüren bir yolculuğa çıkartıyor okuru. Tiyatro metinleri okunmak için değil, oynanmak içindir, denir. Genelde doğrudur. Ancak, elimizdeki seçki, Dilmen'in oyunlarından bir güzel tasarıma göre seçildiği için, bu genel doğruyu aşıyor, güzel bir şiir kitabının, gerilimli bir romanın da ötesinde okunurluk kazanıyor. Ama Güngör Dilmen'in bu kitapla amaçladığı başka hedefler de var. Bunu özellikle oyunlardan seçilmiş, numaralanmış yüz oyunşiir ardından gelen “Kendimle Konuşmalar” başlıklı ikinci bölümü okuyunca anlıyoruz. Kitaptaki ilk şiir, Midas'ın Kulakları oyunundan Keçiler başlıklı şu satırlar: Dionüsos efendimiz, şu koca oyun tanrısı Efendimiz Dionüsos, şu koca şarap tanrısı bizi uçsuz bucaksız Frigya ovalarına saldı SAYFA 16 G koro olacağız bu oyuna delişmen keçi tayfası... Şiir bölümleri, bu satırlarda da dile geldiğince, ya koronun ağzından, ya da bir oyun kişisinin ağzından yoğunlaştırma amaçlıdır. Safradan kurtarma amaçlıdır. Bunu yaparken, şiir öğelerinden duruluk, açıklık, hassaslık, keskinlik ve imgeleşip zihne yerleştirmek için yararlanır. Güngör Dilmen'in oyunlarındaki şiir, yazın türü olarak şiire hedeflenmez. Şiirden dramatürjik yarar sağlar. Geçmiş bir olayı ya da süreci toparlarken, geleceğe yönelik düşünceleri biçimlerken, kişi kendi ruhuna dalıp, iç söyleyiş ya da söyleniyle oyunun akışı içinde mihenkler oluşturuyor, özgül odaklar yaratıyor. Bu yüzden, sahnede söylenebi lirlik, konuşulabilirlik önemlidir. Bu da, yoğuştururken, yalınlığa giden yolun anahtarıdır. Gereğinde Türk şiirinin hece ölçüsünü de kullanan Dilmen, genelde şiirsel anlatımda serbest ölçüyü yeğliyor. Bu, ona çok daha geniş olanaklar sunarken, çağdaş sahne diline de uygun düşüyor. “Ben hep bir ritme tutunarak, bir ezgi uydurarak, mırıldanarak yazmaya çalışıyorum”, derken, hedefin sahne dilinin kendindenliği olduğunu sezdiriyor. Şiir, dili süsleme değil, tam tersine, her türlü gereksiz süslemeden arıtıp dramatürjik işleve yönelmedir. “Tiyatroda şiirin bir işlevi olmalı, düzyazının veremeyeceğini üstlenmeli.” (S. 225) Sahnede şiiri, Cocteau'nun bir tanı Güngör Dilmen ? CUMHURİYET 908
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle