05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metin Turan’la ‘folklor/edebiyat’ dergisinin 50 sayısı ‘Düşünselsanatsal birikimimiz bir gelenek oluşturmaya başladı’ Metin Turan’ın 1994 yılı sonlarından bu yana yayımladığı ‘folklor/edebiyat’ dergisi 50. sayısını yayımladı. Artık fazla el atılmayan bir alanda dergi yayımlamanın zorluklarını 13 yıldır göğüsleyen ve alanındaki tek dergi olan ‘folklor/edebiyat’ üzerine konuştuk Metin Turan’la. ama daha çok da Türkiye’deki yerleşik halkbilim anlayışını, yani bir türlü derleme düzeyinden kurtulamamış hoş bunu da yeterince tamamlayabilmiş değiliz ya analitik yaklaşıma dönüştürmeye, bunu yaparken de diğer disiplinlerle, örneğin sosyoloji ile, örneğin edebiyat ile, örneğin iletişim ile ilintisini de bir biçimde irdelemeye çalışmak için çıktı. DÜNDEN BUGÜNE Aradan yaklaşık 13 yıl gibi bir süre geçti. Bu süre içerisinde hedeflenen noktaya gelinebilindi mi? Derginin ilk sayısında, şöyle bir vurgulamada bulunmuştum: “Bu dergi sadece on kişi tarafından okunsa bile, en az altı sayı çıkacaktır” diye. On kişiyi bir kenara bırakın, binlerce kişi tarafından izlenmeye ve daha da önemlisi bugün 50. sayısıyla birlikte yaklaşık 300 imzaya ulaşmış bir yayın olmanın ayrıcalığını yaşamaktadır. Bu çok önemli bir özelliktir. Hem akademik bir yayın olacaksınız, dünyanın en saygın bilim çevrelerince izleneceksiniz, aynı zamanda da ülkenizin genç yaşlı çok geniş bir yazar kesiminin sesini duyurduğu düzlemi oluşturacaksınız. folklor/edebiyat bunu başarabilmiş bir yayındır. Sayfa sayısının 320 ile 640 arasında değiştiği, bütün bunlara karşın da sürekli yazı yoğunluğu yaşanıldığını anımsatırsam, dergimizin yukarıda belirttiğim, çeviri furyasından kurtulup, kendi düşüncelerimizi paylaşma ve yayma konusundaki cesaretimizi de kışkırtmada nasıl önemli bir işlev taşıdığı daha net anlaşılır. Çok farklı disiplinlerdeki insanların, biribirlerini okumalarına olanak sağladık. Kapalı devre çalışan bir üniversite ortamında, ekonomistin antropolojiyle, sosyoloğun edebiyatla bağını güçlendirmede çok önemli incelemelere örnek olmuştur folklor/edebiyat. Bir anımı paylaşmak istiyorum. Bir gün büroya gelip, sabahın erken saatinde çalan telefonu kaldırdığımda, karşıdaki ses “Arkadaş, sizin yüzünüzden kaç gündür uykusuz kaldım” dedi. Ben ola ki yanlış bir yazı mı yayımladık diye endişelenirken, aynı ses kendisinin mikroekonomi profesörü olduğunu, bir biçimde folklor/edebiyat’la tanıştığını, eline aldığı sayımızdaki birkaç yazıyı okuyup bırakacağını düşünürken, derginin neredeyse bütün yazılarını okumak heyecanını yaşadığını söyledi. Ayrıca, birçok olguyu nasıl uzaklarda arayıp durduğumuzu, böylesi yayınlar sayesinde bilgiye ulaşmak kadar, deneyimleri de paylaşmak olanağına kavuştuğunu ekledi. Zaman zaman düzenlediğimiz özel sayılarla, bu alandaki boşluğu önemli ölçüde doldurmaya çalıştık. Örneğin, ülkemizde ilk kez folklor/edebiyat sayfalarında bir mistik müzik özel bölümü, bir etnomüzikoloji özel bölümü, bir sosyal antropoloji özel sayısı düzenlenmiş oldu. Ayrıca, kimi önemli kültür insanlarımızla ilgili anma toplantılarımızın yanı sıra, özel bölümlerimiz de ayrı bir özellik taşımaktadır. Örneğin, Kemal Tahir, Pertev Naili Boratav, Sedat Veyis Örnek, Şerif Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Orhan Şaik Gökyay, İlhan Başgöz gibi Türk kültür tarihi için önemleri her zaman anımsanacak değerlerimize ait özel bölüm ve sayılarımız bunlardan bazılarıdır. Bu çaba, tek tek bu değerleri anlama çabamızın bir parçası olmakla beraber, düşünce dünyamızı bütünlüklü algılamamızın de temel bileşeni olmaktadır. Bütün bu güzel gelişmeleri paylaşmamla beraber, Türkiye’de özellikle akademik çevrelerin çok az okuduğunu, çok az tartıştığını burada da belirtmek istiyorum. Çoğu akademisyenin dergilerle bağı, gönderdiği yazının yayımlanıp yayımlanması biçimindedir. Hatta öyleleri var ki, gönderdiği yazının yayımlanıp yayımlanmadığını ya da çıkan sayıda kendi yazısının olup olmadığını bile bize sorabilmektedir. Cehaletin böylesine ne denir ki? Ama bu örneklerin bolluğu yanında, entelektüel üretimi ülkesine karşı ciddi bir sorumluluk olarak algılayan, akademisyenliği dört duvar arasına sıkışmış bilgi papağanlığı olarak görmeyenlerin etkinliği de küçümsenmeyecek denli oylumlu ve yücedir. folklor/edebiyat’ı bu özellikleriyle bir düşünce hareketi olarak da görmek mümkün mü? Hiç kuşkusuz, folklor/edebiyat, bilimsel bir dergi olmanın bütün özellikleri yanı sıra, Türkiye gibi düşünce ufku daraltılmış, tartışma zeminini siyah beyaz ikilemine oturtulmuş bir coğrafyada, ele alınan konular ve yaklaşımlardaki özgünlükle bütünleşen yayıncılık tutarlılığının bileşiminde, tam bir düşünce hareketidir aynı zamanda. Geleneği olmayan bir düşünce, hangi kültürel ortamda yeşerebilir ki? Aynı biçimde, geleneği olmayan bir sanat ne ölçüde geleşebilir? folklor/edebiyat, bir anlamda Türkiye’nin hem düşünsel birikiminin hem de sanatsal zenginliğinin nasıl ciddi bir gelenek oluşturduğunu anlatmaya, bununla yetinmeyip buradan çağdaş açılımlar yapmaya çalışan, bunun izini süren bir dergi olmaya çalışıyor.? [email protected] [email protected] CUMHURİYET KİTAP SAYI 920 ? Esra KIRTAY olklor/edebiyat’ın hangi koşullarda yayın hayatına başladığını, çıkış gerekçelerini anlatır mısınız? folklor/edebiyat, Türkiye’de kültür dergiciliğinin unutulmaya başladığı, başka bir şekilde söylersek hemen hemen büyük bir çoğunluğun tarihin kendisiyle başladığını savladığı bir dönemde yayın hayatına başladı. İlk sayısı 1994 yılının sonlarında, Kasım ayında yayımlandı. Ciddi bir ilgi gördü ve bu sayımız iki baskı yaptı. Bu okur merakının arkasında, yukarıda belirttiğim gibi kültür dergiciliğinin unutulduğu, çoğunluğun araştırmaksızın, incelemeksizin yazmayı ve söylemeyi yeğlediği bir dönem olmasının yanı sıra, özellikle halkbilim disiplininin Türkiye’de algılanışına ilişkin de bir farklı bakıştı, yayına başlayışımız. Birincisi, alanla ilgili hemen hemen hiç süreli yayın yoktu, ya da var olanların çizgisi, bu tarihe kadar yayımlanmış olan süreli yayınlardan çok da farklı ve açılımlı değildi. Folklor/edebiyat, boyutları, hacmi içeriği ve ele aldığı konuların çeşitliliği bakımından, Türk yayıncılık dünyasının pek de alışık olmadığı bir alana yöneliyor ve değişik anafikirdeki yaklaşımları bir arada irdelemeyi yeğliyordu. Başka bir özellik daha dikkati çekiyordu, bugün olduğu gibi, folklor/edebiyat’ta ciddi bir yerlilik vardı, ele aldığımız konularda. Çünkü, özellikle 1980’lerden itibaren yoğunlaşan çeviri furyası içerisinde, düşünce dünyamızı kuşatmaya başlayan yabancılık düşünsel anlamda olduğu denli kültür sanat hayatını da sarmalamış durumdaydı. Bunun bugün de etkisinin yok olduğunu söylemek mümkün değil ama, en azından bir ölçüde kırıldığını savlayabiliriz. Oysa tam da folklor/edebiyat’ın yayın dünyasına atıldığı 1990’lı yılların sonları göz önüne getirilir ve o tarihlerde yayımlanan dergilerin içeriği ile kitapların niteliği karşılaştırılırsa, belirtmeye çalıştığım kendimizden uzaklaşma fikrinin nasıl derinleştiği daha iyi anlaşılır. Dergi, biraz bu manzaraya itiraz etmek, bunu değiştirmek SAYFA 20 f Metin Turan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle