Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kitaplar ve Savaş Klasisizm Ne İşe Yarar? Savaş ilk başladığında, adeta bir taktik intikal şeklinde, üç haftada Basra’dan Bağdat’a kadar ilerleyip Saddam heykellerini yıktıklarında zafer ilan edenler acaba Kutuzov diye bir generalin adını duymuş olabilirler mi? Kutuzov, Napoleon Bonaparte’ı Moskova’nın soğuğunun derinliklerine kadar çekip orada sabırla bekleyip, Rusya’nın kışı sayesinde çağının en büyük ordusunu yok eden generaldir. Eğer bu savaşı yürütenler Tolstoy’un 'Harp ve Sulh’unu okumuş olsalardı, çöl fırtınaları arasından süzülen bir yıldırım gibi Bağdat’a girmeden önce bir miktar düşünebilirlerdi. Buradaki çöl ile Rusya’daki karın hiçbir farkı yoktur. Ve o vakitlerdeki Fransa’nın gücü, bugünkü Amerika’nın gücünden çok daha fazladır, çünkü devrim rüzgârları arkalarındadır, havaları yerindedir, yelkenleri rüzgârla doludur.... ? Hikmet Temel AKARSU bir hal almıştır. Böylesi yıkıcı bir savaştan sonra dünyanın çehresinin alacağı yeni görünüm de her türlü kaygıyı ateşlemeye yetmektedir. "Batı İttifakı"nın etkin kanadı olan Amerika Birleşik Devletleri ve bağlaşıkları, Türkiye’nin, medeniyetlerin temas noktasındaki anahtar konumu ve tarihsel özellikleri dolayısıyla, Batı sistemine entegre edilmesinin ne denli önem taşıdığını bilmekte ve bunu son derecede öncelikli bir tedbir olarak Avrupa’ya kabul ettirmek için büyük çaba sarf etmektedir. Ayrıca, Avrupa’dan dışlanmış, ekonomik müzayakaya düşmüş bir Türkiye’nin İslam âlemine yüzünü dönerek Batılı bağlaşıklara karşı, ideolojik, teolojik, kültürel temelleri olan bir ittifaka intisab edip dünya üzerindeki kutuplaşmayı "yekvücut" düzeyine taşımasından endişe edilmektedir. Lakin, içsel sorunlarına gömülmüş Avrupa, ekonomik sıkıntılarından başını alıp, yaklaşmakta olan felaket senaryolarını düşünmeye, tartmaya, önlem almaya, uzun vadeli stratejik planlar yapmaya öncelik verememektedir. Kuşkusuz bunda muhafazakâr Kıta Avrupası’nın bazı arkaik ideolojik saplantıları da etkili olmaktadır. Pek çok yorumcunun da altını çizerek belirttiği gibi, bugün yaşanmakta olan, mevzi bir savaş değil, bir tür dünya savaşıdır. Konvansiyonel olmayan silahlarla yapılan, asimetrik, düşük yoğunluklu ve soyut bir dünya savaşı... Düşmanın kim olduğunu bilebilmenin, bulabilmenin bile aylar, yıllar aldığı karabasan gibi bir dünya savaşı... Üstelik ne yönde cereyan edeceği bugünden asla kestirilemeyecek, fakat çok uzun süreceği şimdiden belli olan, ileri aşamalarında kitle imha silahları kullanımının söz konusu olabileceği, korkunç bir savaştır bu yaşamakta olduğumuz. Üstüne üstlük bu savaşı Batı, son derecede bilgisiz, deneyimsiz, yeteneksiz ve entelektüel donanımdan yoksun bir ekiple yürütmeye çabalamaktadır. İNANILMASI GÜÇ!.. Bu inanılması güç bir durumdur! İddia ettiğim bu fikirleri kanıtlamanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Hele hele, Batı İttifakı’nın savaş idaresinin ehliyetsizlik ve yetersizliğini dile getiren ifadelerimin ne denli cüretkâr olduğunun farkındayım. O yüzden bu makalemde, bu savaşı yürüten kadronun bilgisizlik ve tecrübesizliğini gözler önüne sermeye çabalayacağım. Bu savaşın, böylesi bir kadroyla Batı tarafından asla kazanılamaya cağını, "Klasik Diskur"dan iktibas mesellerle kanıtlamaya çalışacağım. Kazanılması mümkün olmayan bir savaşın, yol yakınken barışa dönüştürülmesinin tüm dünya için ne denli hayati olduğunu göstermeye çabalayacağım... Bugünkü savaş idaresinin yetilerini ve uygulamalarını irdelemeye başlayalım... İnsanlığın en başından beri, bildiğimiz önemli bir gerçek vardır. Bir savaşta haklı olmak çok önemlidir. Bir bakışa göre tüm savaşlar haksız olarak değerlendirilebilir. Ama buna bakmaksızın haklı olduğunuza insanları inandırmanız, kazanmanız için birinci koşuldur. İnsan ruhunun yüce bir yanını temsil eden bu ilkeye göre, insanlar haksız olduklarına inandıklarında kazanmak için çaba sarf etmek bir yana, isteksiz tavırlarıyla birer ordubozan, birer ajan gibi davranırlar. Klasik terminoloji buna "Justum Bellum" adını verir. Yani, "Haklı Savaş". Latince bir kavramdır ve Roma tarafından neredeyse her savaştan önce itinayla gerekleri yerine getirilmiştir. Oysa bugünkü savaşa bakınız! Ortada 11 Eylül gibi tam anlamıyla bir "Justum Bellum" durumu varken, bu bir kenara itilmiş, aksine yalan olduğu en baştan belli olan bir kitle imha silahları palavrasının arkasına sığınılmıştır. Bu neden yapılmıştır? Klasik silahlarda olan abartılı üstünlüğü saldırgan gücü şımartmış ve rakibini küçümsemeye "Justum Bellum"u sağlamayı gereksiz görmeye yöneltmiştir. Ayrıca bu şekilde davranılarak, "Caesaryen" bir boyun eğdirme, haklı da olsa haksız da olsa imparatora biat ettirme düsturu dünya üzerinde kaim kılınmak istenmiştir. Başka mecralara ibret mesajı verilmek istenmiştir. Bu da oldukça riskli ve kışkırtıcı bir tavırdır, çünkü Roma’da bile Kartaca, Pontus ve Spartaküs isyanları başta olmak üzere pek çok karşı çıkışlar bu tür dayatmalara ? K asım 2001’den beri biricik planetimiz insanoğlunun yepyeni bir kavgasına tanık olmakta. Bu son savaşımızı, hep birlikte, hayretler içinde müşahede etmekteyiz. Doğrusu bu savaş öncesinde ve esnasında, o denli garip şeyler oldu ki, inanmakta büyük güçlük çektik. Konvansiyonel silahlarla kazanılması imkânsız olan son derecede sofistike bu yeni dünya savaşını, oldukça ehliyetsiz ve birikimsiz bir kadroyla sürdürmekte olan "Batı İttifakı"nın işinin hiç de sanıldığı gibi kolay olmayacağı, savaşın belki de on yıllarca süreceği ve kazanılmasının da garanti olmadığı kısa sürede ortaya çıkmıştır. Dahası, çağdışı yönetimsel, ekonomik sorunlar, sosyal kaos ve kuralsızlıklar içinde olan bakiye dünyanın, akıbeti meçhul bu topyekun savaş sonunda nasıl bir tahribata uğrayacağı da kestirilemez CUMHURİYET KİTAP SAYI 864 SAYFA 12