22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Tiyatrodan bir süre sonra uzaklaşıyorsunuz. Şöyle bir alıntı yapalım kitaptan: "Madem elin kalem tutuyor yaz o zaman… Oyuncu olursan bugün varsın yarın yoksun…" Babanızın bu cümlesini iyi ki bir zaman sonra ben de benimsemişim diyor musunuz? Babanızdan erken vakit ayrı düşseniz de, aslında ben babanıza benzettim sizi!.. Pınar Kür: Aferin, annem de beni babama benzetir! Bana ne zaman kızsa, "Babasının kızı," şeklinde bir yorum yapar! Oyunculuk konusuna gelince, babamın dediği doğruydu tabii, ben de aynı şeyi oğluma söylüyorum. Ayrıca oyunculuk, bana hâlâ çok çekici gelse de, çok yıpratıcı bir meslek...ve zaman açısından çok kısıtlı. İnsan altmışından sonra bir genç kızın duygularını, aşkını yazabilir, ama sahnede canlandıramaz. DÜNYANIN GİDİŞATI... Ben kitabın büyüsünü bozmadan, birkaç sorudan sonra noktalamak istiyorum söyleşimizi! Merak ettiğim bir şey var, Pınar Kür dönem dönem zaman aralıkları vermiştir okurla buluşmasına! Bunda başat etkenler neler olabilir? Pınar Kür: Pek çok etken var, söyleşide bunları uzun uzun konuştuk zaten. Ama en önemlisi, arada bir insanın başından kaynar sular gibi dökülen, ne yazarsan yaz, dünyanın gidişatına en ufak bir etki edemeyeceğinin bilinci.. Bu duyguyu şu anda çok derinden yaşıyorum. Ölümle, bir dizi cinayetle ilgili bir romanı bitirmek üzereyim ve Ortadoğu’da bombalar, bizim Güneydoğu’da mayınlar patlıyor, onlarca genç kadın töre cinayetlerine kurban gidiyor. Ne kadar anlamsız kalıyor yazma uğraşı şu anda.... Gene de herhangi bir anlama tutunmanın tek yolu benim için yazmak oluyor. Yazarlığınızı tartışmaya gerek bile yok, ama bir önemli, kanımca biraz es geçilen çevirmenliğinize gelmek istiyorum son kertede. Pınar Kür: Çevirmenliğe ilk başladığım yıllar hariç, hep sevdiğim, ‘kafadar’ bulduğum yazarları çevirdim. Söyleşimizin sonunda bir itirafta bulunmak istiyorum: Ben ilk kez Pınar Kür ile canlı olarak, geçtiğimiz Tüyap Kitap Fuarı’nda karşılaştım! Nasıl mı? Can Yayınları standındayım, Adnan Binyazar’la laflıyoruz, hemen yan masamızda, Erdal Öz’le hasret gideriyorsunuz!.. Yakınlaşmak, "bir merhaba" demek istiyorum, öyle güzel dertleşiyorsunuz ki kıyamıyorum!.. Gelin, bu söyleşi de o büyük yazara/yayıncıya/ağabeye adansın, Erdal Öz’e… Pınar Kür: Erdal Öz benim yayıncım olmadan çok önce dostumdu. 1976 yılında, o en görkemli, en kalabalık 1 Mayıs yürüyüşünden bir gün sonra tanışmış, aynı saflarda katıldığımız yürüyüşte neden karşılaşmadığımıza şaşmıştık. Can Yayınları’na o tarihten altı yıl sonra katıldım. Yirmi yılı aşkın bir süre birlikte çalıştık. Sizin ikimizi dertleşirken gördüğünüzü söylediğiniz sırada yazaryayıncı olarak ayrılmıştık ama dostluğumuz sürüyordu. Hep sürecektir. ? Yarın Yarın/ Pınar Kür/ Everest Yayınları/ 416 s. ‘Pınar Kür kaybedişle derdi olan bir yazar’ kitaplarını seviyorum. Bir insanın hayatına girip, farklı konulardaki deneyimlerini ve yorumlarını detaylı bir şekilde öğrenebiliyorsunuz. Üstelik sizin adınıza, muhtemelen sizin aklınızdan geçen şeyleri soran birinin çizdiği bir rotayı izleyerek anlatıyor. Böylece ortaya son derece oylumlu, derin ve çok yönlü bir sözlü tarih çalışması çıkıyor. Yazarlık açısından sorarsanız, eğer söyleşi yaptığınız kişi gerçekten hayatıyla, deneyimleriyle ilgilendiğiniz biriyse son derece zevkli bir iş. Sanırım iyi bir sonuç alabilmek için söyleşi yapanla söyleşi yapılan kişinin öncelikle hayatla ilgili ortak dertleri olması gerekiyor. TEZ CANLI BİR ÇALIŞMA... Nasıl bir çalışma sistemi oluşturdunuz kendinize? Zamanlamaları nasıl yaptınız? Mine Söğüt: İkimiz de hayatı "yavaş" yaşayan insanlar değiliz sanırım. O yüzden biraz tez canlı çalıştık. Belli bir sınırlama yapmadan tüm uygun zamanlarımızı birbirimize ayırdık ve Pınar Kür konuşmaktan ben sormaktan yorulana kadar çalıştık. Bence son derece uyumluyduk. Şunu merak ediyorum, zorlandınız mı hiç Pınar Hanım’ı konuşturmada? Mine Söğüt: Benim Pınar Kür’ü "konuşturmak" gibi bir gayretim hiç olmadı. Çünkü çalışmamızın başında birlikte karar vermiştik, hazırlayacağımız kitap sadece edebiyat ve hayat üzerine olacaktı. İkimizin de başka insanların hayatlarına fuzuli girişler yapıp, ortalığı karıştırmak gibi bir niyeti yoktu açıkçası. Biz Pınar Kür’ün hayatından yola çıkarak Türkiye’nin politik ve edebi yakın geçmişine ışık tutan bir kitap hazırlamak için oturduk işin başına. Ve sanırım istediğimize yakın bir kıvamı da tutturduk! Ses kayıt cihazını son kez durdurduğunuz anki hisleriniz nelerdi, ki zaten biraz burukluk yaşanmış!.. Mine Söğüt: Söyleşi boyunca tuhaf bir zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz, o süreçte her şey birbirinin içine giriyor. Sonra birden yolculuk bitiyor. Yaşanmış bir hayatın tekrarı zaten içinde kaçınılmaz olarak bir hüzün barındırıyor, geçmişi tekrarlamak hem anlatan hem de dinleyen için epey yorucu, hatta sarsıcı... Bir dakika lütfen! Bu okuduklarımız, Pınar Hanım’la konuştuklarınızın sadece yarısı mı?.. Peki ya diğerleri? Mine Söğüt: Emin olun diğerleri sadece Pınar Kür’ü ilgilendiren çok özel şeyler. Ya da yazılırsa gereksiz yere birilerini üzecek, tartışma yaratacak şeyler. Bilirsiniz, edebiyat kazanı istendiğinde fokur fokur kaynatılabilecek malzemelerle doludur, ama biz bir dedikodu kitabı yazmak için kolları sıvamamıştık; ama itiraf edeyim, teybi kapattığımızda bol bol dedikodu yaptık! Bundan sonra, başka yazar ve başka bir nehir söyleşi düşünüyor musunuz? Mine Söğüt: Bilemiyorum; öncelikle iki yıldır üzerinde çalıştığım romanı artık araya başka bir iş sokmadan bitirmek istiyorum. Sonrasını zaman gösterir... ? eoztop@aof.anadolu.edu.tr evgili Mine Söğüt, söyleşimiz Pınar Kür’le hayatını ve edebiyatını konuştuğunuz, ‘Aşkın Sonu Cinayettir’ üzerine olacak. Haliyle güzergâhımız, Pınar Kür olacak! Anlatın istiyorum, Mine Söğüt’ün Pınar Kür’le olan buluşmasını! Tabii ki, bu kitap üzerine olandan bahsetmiyorum, ilk okumalarınızda yer alan bir yazardı ki, böylesine oylumlu bir çalışmaya başlamaya karar verdiniz! Katılır mısınız bana? Mine Söğüt: Pınar Kür’ün kitapları annemle babamın kütüphanesinde hep vardı. Ayrıca 12 Eylül sonrası yargılanmaları, kitaplarının yasaklanması yine hep evimizde konuşulan konular Mine Söğüt arasındaydı. Türkiye’nin en çalkantılı döneminde büyüyen bir çocuk olarak, yazarların mahkemelerde yargılandığını, hapislerde yattığını, düşüncenin, aklın, sanatın yargılanıp mahkum edilebileceğini öğrendiğim yıllarda onun ismini sık sık duyuyordum. Bilinçli bir okur olarak onunla tanıştığımda artık bir lise öğrencisiydim ve "Bir Deli Ağaç"taki hikâyelerini okuyup çok etkilenmiştim. Nasıl bir etkileşim haliydi peki? Mine Söğüt: Geçmişle ve kaybedişle derdi olan bir yazarla tanışmıştım. Hayata aynı duygusallık ve hüzünle bakıyorduk. Sonra Asılacak Kadın’ı okudum. Orada da kullandığı farklı dil, çarpıcı anlatım ve kurgu beni çok etkilemişti. Gelelim çalışmanıza. Öncesinde bu tür çalışmaların artıları ve eksileri üzerine konuşalım, sonra özele inerek, Pınar Kür çalışmasında duralım… Mine Söğüt: Öncelikle bir okur olarak ben söyleşi S Aşkın Sonu Cinyettir/ Pınar Kür/ Everest Yayınları/ 376 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 858 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle