05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yaz boyunca İstanbul’u ziyarete gelenler, İstiklal Caddesi’nde avare kasnak gibi gezinenler Yapı Kredi’nin Galatasaray’daki sergi ortamına mutlaka uğramalı; orada “Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük” sergisi sizi bekliyor. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası J ames Mellaart’ın 196165 arasında gerçekleştirdiği ilk kazılar sonrasında 1993’ten günümüze Çatalhöyük kazılarını yürüten Ian Hodder, nefes kesici güzellikteki Çatalhöyük /Leoparın Öyküsü yapıtının (Çeviren:Dilek Şendil,YKY,2006) “Önsöz”ünde şöyle diyor: “Çatalhöyük’te bulunan 21 metre yüksekliğindeki tümseğe her çıktığımda yüreğim kıpır kıpır eder. 1993 yılından beri yazları burada çalışmama rağmen o topraklara her adım atışımda dizlerimin bağı çözülür.” Ian Hodder’in yüreğini kıpır kıpır ettiren, dizlerinin bağını çözdüren Çatalhöyük, denebilir ki onun, neredeyse on beş yıldır tutkusu. Ama bize gelince, onun bu heyecanını duyamayabiliriz biz… Hodder, yukarıdaki sözlerinin ardından şunları da ekliyor: “Ne de olsa altımdaki toprak 9000 yıl kadar önce nüfusu 3000 ile 8000 arasında olan bir yerleşimin büyüleyici ayrıntılarını barındırır. 13.5 hektarlık bir alana yayılmış olan kent MÖ 74006000 yılları arasında 1400 yıl boyunca varlığını sürdürmüştü. Halk eski evlerini terk edip onları toprakla örttükten sonra üstüne yenilerini yaptıkça 18 katlı bir yerleşim alanı oluştu. Çatalhöyük’ün gizemli yanlarından biri de daha o çağlarda insanoğlunun köylere kalıcı olarak ilk yerleştiği ve bitkilerle hayvanları evcilleştirmeye başladığı bir dönemde bu kadar geniş ve uzun ömürlü bir yerleşim yeri olmasıdır.” (7) Diyelim, Hodder’in ilk sözü bizi gereğince dürtmedi, ama şu yukarıda söylenen sözlerin insanı heyecanlandırmaması olası mı? Üstelik şunca yıl sonra bile bu toprakların birer ardılı olarak konukluğunuzu sürdürüyorsanız hâlâ? Öyleyse Çatalhöyük, evinizin iç odası sizin, bir atanız da Çatalhöyüklüler çünkü… Sedat Alp, emek anıtı Hitit Çağında Anadolu (TÜBİTAK, 2001) adlı yapıtının “Önsöz”ünde bakın ne diyor: “Biz Türkler kendimizi Atatürk’ten beri kan bakımından Hititlerin varisi sayarız. Atalarımız Malazgirt Savaşından (1071) sonra Ortaasya’dan gelip Anadolu’ya yerleşince, Ortaasya’dan getirdikleri kültür değerlerini koruyarak eski Anadolu’nun yerli halkı ile yan yana yaşadılar. Onları imha etmediler. Onlarla karıştılar ve kaynaştılar. Günümüz Anadolu Türklerinin damarlarında Hititlerin de kanı akmaktadır. Atalarımız, eski Anadolu uygarlıklarının kültür değerlerini alarak kendi kültür değerleri ile birleştirdiler ve bir kültür sentezi yarattılar.” Alp’ten aktarmayı sürdürüyorum: “…Hititçenin bir HintAvrupa dili olduğu (…) bütün dünyada kabul edilmiştir.” (4); “Boğazköy kaynaklarında Hititçeye komşu diller arasında Hurrice metinler en geniş yeri tutmaktadır. (…) Hurrililer MÖ 3.binde Doğu Anadolu dağlarında ve Kuzey Mezopotamya’da yerleşmişlerdi.” “Hurrice, Sumerce, Huttice ve Urartuca, Türkçe gibi bitişken bir dildir.” “Hurricede Türkçede olduğu gibi gramerde cinsiyet ayrımı yoktur.” (20, 21) Dil kardeşliği, yurt kardeşliğinin de bir dayanağı değil midir? Hem sonra aradaki birkaç bin yıla karşın belli ki Hititler de bizler de Çatalhöyüklülerin ardılıyız… Şu da Ian Hodder’den yine: “Mellaart ve bizim bulduğumuz yerleşim alanında yaşayan insanlar bize çok benziyorlardı –yalnız tür olarak değil yiyeceklerini yetiştirme, hayvanları avlama, aletler ve binalar yapma biçimleri de benziyordu. Her binada tahminen 510 kişi yaşıyordu. YaKİTAP SAYI Çatalhöyük’ü doğru okumak sonlarına doğru, ekonomileri hâlâ besin toplayıcılığına dayanan insanlar, Ortaasya’da olduğu gibi Yakındoğu’da da ortaya çıktı.” “Bu insanların yiyecek peşinde koşmaktan boş zamanları kaldığını ve bu zamanı değerlendirmek için lüks nesneler ürettiklerini gösteren hiçbir buluntu da yoktur.” “MÖ 7000’lerde Ürdün, İran ve Anadolu’da tarım artık iyice yerleşmişti. Gerçek tahıl olmadan bile, ilk kez çok sayıda el değirmeni, havan, ezme taşı ve öğütücülerin ortaya çıkmasının yanı sıra, depo ve ocağın bulunması bize ekonomideki bu değişikliğe ilişkin aynı öyküyü anlatır. Aynı zamanda da, çoğunlukla birçok kez yeniden yapılan, sürekli yerleşmelerin ilk izlerini buluyoruz. Gömütlükler ortaya çıktığı gibi, buralarda boncuk ve takıların bulunması, insanların boş zamanları oluğunu ve karınlarını doyurmanın yollarını aramanın dışında, başka uğraşlar için de zaman ayırabildiklerini gösterir.” (7, 9, 11, 13) “Uzun süre Bereketli Hilal’in barbar diye tanımlanan kesiminde bulunduğu varsayılan Anadolu’nun Yakındoğu’da en büyük neolitik kültür özeği olduğunun artık kesinlik kazandığını söylemenin hiçbir abartılı yanı yoktur. Çatalhöyük’te ortaya çıkarılan Neolitik uygarlık, oldukça sönük çağdaş köy kültürleri arasında, olağanüstü bir yıldız gibi parlamaktadır. (…) Çatalhöyük’ün en önemli etkisi Yakındoğu’da değil, Avrupa’da duyulmuştur, çünkü tarım ve hayvancılığın başlangıcını ve uygarlığımızın temelini oluşturan Ana Tanrıça kültünü bu yeni kıtaya tanıtan Anadolu’nun Neolitik kültürleridir.” (71) ÇATALHÖYÜKTEN GÜNÜMÜZE... Anadolu’da “yaylada yerleşik topluluklara ilişkin ilk veriler şimdilik yalnızca Neolitik döneme ilişkin iki alandan elde edilmektedir. Bunlar çanak çömlek üretilmeyen bir köy halkı olan Hacılar ve görkemli bir yerleşme olan Çatalhöyük’tür.” Ne var ki “yaklaşık MÖ 7000’lere tarihlenmesi gerek(en)” Hacılar yerleşmesinde “çanak çömlek yapımı bilinmediği gibi, hiçbir toprak heykelcik de bulunmamıştır.” Kaldı ki “Köpeğin dışında başka bir hayvanın evcilleştirildiğine ilişkin kanıt yoktur.” Bu nedenle “Hacılar… alüvyonlu Konya Ovasında bir akarsu vadisinde kurulu (bu) varsıl Çatalhöyük kentiyle büyük karşıtlık oluşturmaktadır.” (73, 74) “Otuz iki hektarlık alanıyla Çatalhöyük hiç kuşkusuz Yakındoğu’daki en büyük Neolitik yerleşmedir…” (75) Şimdi dönelim Ian Hodder’in Çatalhöyük / Leoparın Öyküsü’ne, Mellaart’ın ardılı, öğrencisi Hodder’e kulak verelim yeniden: “Türk ve Batılı bilim adamlarıysa ören yerinden habersizdiler. 1950’lerde Verimli Hilal (…) dışında ilk tarım yerleşmelerinin, ilk kentlerin ve köylerin oluşumunu gösteren kanıtlar pek azdı. İlk Neolitik tarım yerleşimlerinin Verimli Hilal topraklarında, buğdayla çavdarın atası olan yabanıl tahılın yetiştiği, yabanıl koyunların ve keçilerin evcilleştirildiği engebeli alanlarda or taya çıktığı düşünülürdü. 1956 yılında Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün başına gelen Seton Lloyd ‘modern Türkiye’nin büyük bölümünde, özellikle de Anadolu adı verilen topraklarda Neolitik döneme ilişkin herhangi bir yerleşme belirtisine rastlanmamaktadır,’ diye yazabiliyordu.” Oysa tam da o sıra, demek ki yaklaşık yarım yüzyıl önce Mellaart, “uzaktan da olsa” tümseği görmüştü. 1958 Kasım’ında, “James Mellaart, David French ve Alan Hall hava kararmak üzereyken ören yerine vardılar. Büyük tümseğin hem tepesinde hem de eteğinde, içlerinde Neolitik çanak çömleklerin bulunduğu kerpiç yapıları görünce… Höyüğün(.) önemini hemen kavra(dılar).” (14) “Ne var ki pek çok ören yeri gibi Çatalhöyük de Batı dünyasınca yeni öğrenilmiş olsa da yerel halkın uzun zamandır bildiği bir yerdi. Adını onlar koymuşlardı.” (13) “Mellaart bu öreni bulmakla ilk tarım yerleşimlerinin yalnızca Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’da var olmadığını kanıtlamakla kalmamış, aynı zamanda gizemlerle dolu, incelikle tasarlanmış (.) sembolizm sergileyen bir yerleşim bulmuştu.” (8) ÇATALHÖYÜK’ÜN İZİNDE, SANATIN PEŞİNDE... Ian Hodder’i okumayı sürdürelim: “Mellaart’ın yazıları bölgeye büyük ilgi çekti. Öncelikle erken tarihte bu kadar geniş olması ve Ortadoğu’da uygarlığın ‘beşiği’ sayılan… toprakların dışında yer alması bakımından ören yerinin önemi anlaşılmıştı. Ancak ona önem kazandıran başlıca etken kuşkusuz barındırdığı, Mellaart’ın 1967 tarihli kitabına yazdığı önsözde Sir Mortimer Wheeler’in ‘acayip ve bazen ölümü çağrıştıran değersiz elişleri’ diye tanımladığı, bununla birlikte ‘toplumsal gelişimin yükselişinde büyük bir başarıyı temsil eden’ tarihöncesi bir kente özellik kazandıran sanat eserleriydi.” (15) “Çatalhöyük’te bulunan sanatın… mit ve anılar kadar gerçeği temsil etmeyen birkaç yönü” de bulunuyordu. (12) “Yine de Çatalhöyük’ü benzersiz kılan bazı noktalar varlığını korumaktadır. Örneğin, duvar resimlerindeki anlatı özelliğinin ne Anadolu’da ne de Ortadoğu’da bugüne dek eşi görülmemiştir. Sanat ürünlerinin bu ölçüde bolluğu –tek bir yerleşim yerinde pek çok evde bulunması başka hiçbir yerde söz konusu değildir. Gerçekten de Çatalhöyük’le ilgili asıl gizem bunca sanat ürününün ve sembolizmin, tasvirlerin neden bu dönemde bu bölgede yer aldığı sorusunda yatmaktadır.”(16) Bana sorarsanız yalnız o çevrede de değil, tüm Anadolu’da dokunan kilimler, halılar, desenleri, boyaları, bunların süslediği ev içleri, duvarlar; sandıklara, çeyiz bohçalarına kaldırılan elişi bin bir örnek; yanışlarla, renk renk şavkıyan, gökkuşağı benzeri bizi kuşatan tüm verimler taa on bin yıl öncenin Çatalhöyük’ünden esinler taşıyor… Peki biz ne zaman ayırdına varacağız bu olağanüstü görkemli zenginliğin? Oysa bakın Ion Hodder ne diyor: “…Tümsekte yürürken ayaklarımın altında, burada yaşamış insanların yaşam biçimlerinin ve uzun zaman önceki dünyayla ilgili düşüncelerinin anahtarı olacak, keşfedilmeyi bekleyen sanat ürünleri ve simgelerle dolu gün ışığına çıkmamış binlerce yapı bulunduğunu biliyor(.)um.” (8) Yaz boyunca İstanbul’u ziyarete gelenler, İstiklal Caddesi’nde avare kasnak gibi gezinenler Yapı Kredi’nin Galatasaray’daki sergi ortamına mutlaka uğramalı; orada “Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük” sergisi sizi bekliyor. Yok, Ian Hodder kadar olsun sevmeyeceksek, sevemeyeceksek bu toprağı koyun, aparsın su bizi! ? ALTYAZI: Bağışlarsanız eğer, “yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere”, iki hafta “Kitaplar Adası”na ara vereceğim efendim. 17 Ağustos’ta buluşuncaya dek sevgiler… SAYFA 23 Ian Hodder’in yüreğini kıpır kıpır ettiren, dizlerinin bağını çözdüren Çatalhöyük, denebilir ki onun, neredeyse on beş yıldır tutkusu. Ian Hodder kadar olsun sevmeyeceksek, sevemeyeceksek bu toprağı koyun, aparsın su bizi! şanan, elişleri yapılan, yemek pişirilen ve yenen, uyunan bir ana oda vardı; bir de ambar ve yiyecek hazırlamak için kullanılan yan odalar.O dönemdeki bir yerleşim alanı için bu standart sayılırdı…” Aaa, Şu Çatalhöyüklüler biz olmayalım sakın? Zaten sorun, bizim onlar olmamız değil de onları ne kadar tanıdığımız galiba… ÇATALHÖYÜKLÜLER: UYGARLIĞIN, SANATIN ATALARI... Şimdi James Mellaart’ın Yakındoğu’nun En Eski Uygarlıkları (Çeviri: Bilgi Altınok, Arkeoloji ve Sanat, 1988) adlı yapıtına geçelim, Çatalhöyüklülerin uygarlığımızın beşiğinde oynadıkları rolü, bu kitaptan izlemeye çalışalım… Bilimciler, “alt, orta ve üst Paleolitik olarak üç evreye ayrılan 2.5 milyon yıl önceden başlayıp MÖ 1100010000 yıllarına dek süren, insanların avcılık, toplayıcılık ve balıkçılık yaparak yaşadıkları dönem”i “Paleolitik” olarak adlandırıyor. “Mezolitik” ise, “dünyanın değişik yörelerinde değişik uzunluklarda süren, her yerde görülmeyen, çoğunlukla MÖ 120008000 yılları arasında yer almış, paleolitik dönem ile Neolitik dönem arasında mikrolitlerin (küçük taş) ortaya çıktığı geçiş dönemi. (…) … Üretim öncesi çağ ile üretim çağları arasında bir uyum kültürü.” “Neolitik” de, “MÖ 80005000 yılları arasında insanın besin üreticiliğine geçtiği, yerleşmeye ve çanak çömlek yapımına başladığı oysa alet yapımında taş kullanmayı sürdürdüğü dönem.” Bu teknik bilgilerin ardından gelin Çatalhöyük’ü uygarlığın, sanatın gergefine yeniden yatıralım şimdi birlikte. “Besin toplama ve üretme olmak üzere bu iki yeni kültürün kökeni Avrupa’da değildir. Çünkü koyun, keçi ve domuzun ve aynı zamanda da buğday ve arpanın yabanıl ataları Avrupa’da doğal olarak bulunmuyordu. / Tarım ve hayvancılığın kökenleri, bu bitki ve hayvanların yabanıl türlerinin doğal olarak yetiştiği yörede, yani Yakındoğu’da aranmalıdır.” “Yakındoğu’da en az üç ayrı bölge (Bunlar [Kuzey İran’daki] Zağros Dağlarının batı yamaçları ve yöredeki vadiler, Mezopotamya’nın Türkiye sınırları içindeki dağlık bölgesi ve Güney Anadolu yaylalarıdır.)… “12000 yıl kadar önce Son Buzul Çağının 858 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle