Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? duruştu, yazdı, yüreğe aynalar /ağıttan ikindilerde, bir hüzzam peyke.” Sesin ve duyuşun olmadığı duruşlarda yazılan mevsimlerden yaz ve yazma eylemi aynalar şeklinde okurun da yüreklerini yansıtır ikindi vakitlerinin ağıtları yakılırken “hüzzam peyke”de. Şairin ilk şiirinden alt perdeden kabaran ses ile başlayan duyuş, kitabın sonuna kadar adeta bir yan flüt dinletisi eşliğinde devam eder. Şu an okumakta olduğunuz yazı bu tarz şiirleri seven şiir severlerin kaçırmayacağını düşündüğüm bu kitap üzerinedir: “od değil ki alenen tende yanmalar görebilmek / yüreğin en kuyusundan bir âmâ gözü ister / pişmek : vücud bulma, hırkaya lehimlenen ilmek: sessizliğin büyük yorumu çamurda işlenendi” diye devam eden içlerimizdeki “magmayı” uyandıran geçmişe, tâ insanoğlunun dünyaya düşüşüne, Adem Peygamber’e, telmihte bulunurken şairin “pişmek” derken neden bahsettiğini düşünmeden edemiyoruz.Düşünüyoruz zira bizler kâinatta yaratılmışlar içinde en akıllı ve en şerefli varlıklarız. Şiirlerde dikkat çeken bir özellik de şüphesiz şairin geçmişin koridorlarında amansız ve bir o kadar da soluksuz yolculuğudur.Bu yolculuk ona günün zaman dilimi içinden bir gül; “kuşatan o ikindiler”de “sese bir es” olurken “misafiri olan evlerde” ki bu evler bedenimiz ve içindeki misafir ise ruhtan başkası olmaz der gibi bir söyleyişe yaslanır.Yine de şair çoğu zaman “sessizliği” sığınılan bir yer kim bilir çok kere kendimize çekildiğimiz “ev” olarak görürken dahi; “uçurumdan boşluğa” bırakılan bir ses kulaklarımızda çınlar.Burada Cemal Süreya’nın “uçurumda açan çiçeğin” dediklerinden yola çıkarak “Yurdumsun ey uçurum” dizelerini anımsıyorum. ŞİİRDE SAMİMİYET Kara’nın yukarıda söylediğim soluksuz yolculuğu kendi tarihinden de geçer. Bu da onun şiirinde samimiyetini gösterir. Bizlerden parçalar vardır söylediklerinde:” annelerimizin yakalarımıza adımızın baş harflerini / işlemesi ilkokul çağlarında” söylemi harflere o zamanlardan –çocukluk döneminden – ilgi duymasından kaynaklanıyor gibidir.Kimilerimizin ilkokul çağlarında yakalarımıza kaybolmasın diye annelerimizin ellerinde tığ ile isimlerimizin baş harflerini yazması onun kişisel tarihi ile bizlerin yaşamına iz düşümü hoş bir buluşmadır. Şiirleri içinde kimi sevilen şairlere ait dizeleri de görüyoruz.Kara’nın şiirini belirleyici bir biçimde dikkat çeken en önemli isim hem söyleyiş hem de duyuş olarak sanırım Haydar Ergülen imzasıdır.Bunun yanında Edip Cansever, Hil mi Yavuz,V.B.Bayrıl, Enver Ercan şiirlerine göndermeleri de dikkatleri çeker.Onlarla sanki yazdığı şiirlerle sohbet ediyor izlenimi verir: Enver Ercan’ın şiir kitabının adı olan “Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman”a; “anlarım bir heves olduğunu / derelerin, giyinmeye başladığımda hırkalarını / nehirlerin –ki ‘geçtiği her şeyi öpüyor zaman’/ koluma kum saatini takmam yalnızca / görebilme isteğindendi.” de olduğu gibi. “Çöl” (s.17) adlı şiirinde Hilmi Yavuz’un “Çöl Şiirlerine” gönderme yapar: “çöl zamanın kendisi.akıp giden.kevgir bir ömrün önündeki” ya da aynı şiirde: “aynaların bilgesi çöl.döküldü aynaların sırrı çöle çıkınca / yıkar gibi bir gecede ibrahim putlarını nemrudun” dizelerini örnek teşkil etmesi açısından paylaşabiliriz. Ayrıca Cansever’in ve Ergülen’in çoğunlukla şiirlerindeki incelikli ses, onun şiirlerinde de fonetik anlamda bir şekil zemin ilişkisi gibidir. BLOK ŞİİR Şair genellikle uzun soluklu şiirlere imza atmış;fakat kısa şiirleri de kitapta yok değil.Üstelik uzun şiir yazmanın zor olduğunu düşünürsek ayrı bir sorumluluk getirdiğini de belirtmek gerekir. Uzun şiir yazma başarısı bir yana kısa şiirlerindeki o oyunbaz yaklaşım yine kendisini gösterir “usta” (s.57) adlı şiirde :”mermerin / döşendiği yere göreymiş sıcaklığı / siz hep serin bildiniz tenini / yan yana birer komşu bahçeymişiz de / mermerden çevirmişiz ÇİTlerimizi.” Yahut kitabın da son şiiri olan “baba” (s.63) adlı şiirde “iskelede / durabilmeleri için gemiler /her türlü havada /atarlar kollarını boynuna / ve sen baba şikâyetsiz halinle / var oldukça hep oradasındır /baba” Babasının orada bir yerlerde oluşunu iskelede gemilerin durabilmelerini güzel bir nedene bağlar. Yine uzun şiirlerinde de eklemek gerekirse bütüncül bir yapı gözlerden kaçmamaktadır. Öyle ki şiiri bir blok gibidir. Üç bölümden oluşan şiirlerine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Üstten ve alttan sıkıştırılmış hissi veren bu tarz şiirler ne tesadüf ki günümüzün insanını da çok güzel imler gibidir. Arada bir yerlerde sıkışıp kalmış insanımızdan bahsediyorum. Yazın dünyasında da bu nevi insanların olduğunu sadece görüyor ve onlar adına ancak ve ancak üzülüyoruz. Bu insanlar “çamur at izi kalsın” anlayışında olduğu müddetçe ne kadar çalışmalara imza atarlarsa atsınlar gülünç duruma düşmeye devam edeceklerdir. Biraz önce söylediğim blok şiir tarzını: “hüzzam peyke”, “çöl”, “yol üçlemesi” “kimsinim”, “kör nokta”, “aralık” adlı şiirler destekler gibidir. Son olarak Erkan Kara, şiirde yapıya, sese ve kimi şairlerimizin son yıllarda es geçtiği unsurlara, önem vermesi açısından ve içinde yaşama dair ne varsa ki unuttuğumuz o saf ve güzel aşkı da ruhlarımıza tekrardan nakışlıyor: “çok mu dalgındık,yaşlanmaktan mıydı yoksa / aşk, unuttuğumuz olmuştu,unuttuğumuz /herhangi şeyler gibi… , zamanda.kıyıda” (s.43). Kalplerimizin si notasından açılan bu ince ve bir o kadar vakur, misafirperver ve davetkâr perdeye dikkat edelim, gözlerimizi kapatalım ve canlandıralım; modern olanın içinden geleneksel motiflerle süslenmiş bir “peyke” üzerinde otururken şimdi her şiir sever bu kitabı okuyor. ? Hüzzam Peyke/ Erkan Kara/ Şiir/ Yom Yayınları/ 64s. Erkan Kara ? SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 858