07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? başlayan ilk insanlardan bugüne, tarihi verileri inceleyerek anlatmışlar. Bilim, hiç kuşkusuz, insanlar için gerçek yararlar sağlamıştır. Ancak, bugünün kültürel eğilimlerine daha az bağımlı ve daha güvenli bir bilim anlayışı, bilime tarihsel bir mercekten bakılarak elde edilebilir. Böyle yapıldığında, görkemli kazanımlarıyla ama aynı zamanda da yanılgıları ve bazen de insanların dünya görüşüne uymayan seçkin duruşuyla bilim, kültüre bağımlı bir kavram olmak yerine, çok boyutlu bir gerçekliğe dönüşür. Kârhanede Romantizm/ Tanıl Bora/ İletişim Yayınları/ 254 s. “‘Kârhanede Romantizm’ yaklaşık 10 yıllık bir dönemde Tanıl Bora’nın futbol kültürümüze yaptığı katkıların bir derlemesi. Oyunun saf haline vurgu yapan, ‘oyunla oynayan’, romantik, bir o kadar da realist, naif nostaljinin tuzağına düşmeyen, hakiki denemeler bunlar. Eduardo Galeano’vari bir ‘futbol dilencisi’nin içdökümü... Oysa futboldan nefret etmek için onlarca sebep sayılabilir bu aralar. Toplumsal ve kültürel hayattan çaldığı rol, giderek vandallaşan enstantaneleri, endüstrisi, ‘derin’ ilişkileri, maçoluğa ve ayrımcılığa meyli en sıkı futbolseverlere bile “illallah” dedirtiyor. Ama ‘ibadet biçimleri’, ‘tefsirler’, hatta ‘futbol uleması’ saçmalıyor diye ‘imandan’ vazgeçilmez ki! İşte bunu hatırlamak için okumak lazım bu kitabı” diyor Bağış Erten. Üç Ölüm/ Lev Tolstoy/ Çeviren: Mehmet Özgül/ İletişim Yayınları/ 192 s. Tolstoy için, “Tolstoy’un hikâyeleri bir paradoks üzerine kuruludurlar aslında: Bu dikkat ve zarafetle kurulmuş hikâyeler, aynı zamanda düzyazı kompozisyon yöntemlerine pek de bağlı kalmayan bir dâhi tarafından kaleme alınmışlardı. Bu heyecan verici paradoks, sanattaki buna benzer pek çok diğer paradoks gibi... güçlü ve unutulmaz sonuçlar doğurmuştur” diyor John Bayley. ‘Üç Ölüm’de Tolstoy’un 1850’lerin ikinci yarısında, otuzlu yaşlarındayken kaleme aldığı beş hikâyesini sunuluyor. Zenginlik, sefalet, çaresizlik, mutluluk, ölüm, tabiat ve müzikten söz eden bu hikâyelerde yine Tolstoy’un derin insan kavrayışıyla, hiçbir ayrıntıyı ihmal etmeyen keskin bakışıyla ve akıldan çıkmayacak sahne ve kahramanları bulunuyor. Kitapta yer alan Mihail Bahtin’in yazısıysa bir sorunun cevabını veriyor: ‘Üç Ölüm’ü Tolstoy değil de Dostoyevski yazsaydı, ortaya acaba nasıl bir hikâye çıkardı? Makyavel’in Yalnızlığı/ Louis Althusser/ Çevirenler: Turhan IlgazAlâeddin ŞenelSeda Çarmık/ Epos Yayınları/ 394 s. ‘Makyavel’in Yalnızlığı’ Althusser’in kuramını oluşturan önemli çalışmalarını ya da Althusser’in mirasını bir araya getiriyor. Bu kitap Althusser’in Türkçe’de şimdiye kadar yayımlanmamış bazı temel çalışmalarını da okura sunuyor. Althusser’in doktora savunusu (‘Marx İçin’ ve ‘Kapital’i Okumak’ adlı kitaplarını temel alan) ‘Amiens Savunusu’ ile ‘Makyavel’in Yalnızlığı’ yayımlanmamış olan temel çalışmalardan ikisi... Marksizmin eyleyicilerinin/öğretmenlerinin sadece iyi bir öğrencisi olduğunu beyan eden ve fiilen mevcut olan kuram dünyasında adeta Makyavel kadar yalnız olan Althusser, hedefinin/girişiminin Marx’ın anlaşılabileceği temelleri göstermek olduğunu söylüyordu: “Benim kuşağım... Çağdaş tarihin büyük sınıf mücadelelerine yakalanmış bir halde, İşçi Hareketinin kavgalarını yükümlenmiştik ve Marksist olmak istiyorduk. Oysa, Marksist olmak ve kendini Marksist kuram içinde bulmak, kolay değildi, çünkü daha önceki dogmatizm kendi varlığını, insan (hümanizm) üzerine yapılan ‘Marksist’ felsefi gevezeliklerle sürdürüyordu. Ve bu gevezelikler, genç Marx’ın yapıtlarının lafzına dayanan tarihin sınavlarıyla bulanıklaşmış bir düşünceyi bir parça aydınlık bir şekilde görebilmek için Marx’a geri dönmek gerekiyordu” Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek/ Kostas Gavroğlu/ Çeviren: Ari Çokona/ İletişim Yayınları/ 304 s. “Kostas Gavroğlu’nun ‘Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek’ kitabı bildiğim kadarıyla, bilim tarihi yazımı üzerine sadece Türkiye’de değil, dünyada yayımlanan ilk kitap olma özelliğini taşıyor. Bilimin tarihini anlatan çok geniş bir uluslararası literatür var. Ama ‘bilim tarihi yazıcılığı nasıl bir uğraştır, ne tür soruları yanıtlamaya çalışır, bağımsız ve saygın bir disiplin olarak nasıl ve ne zaman ortaya çıkmıştır, bu disiplinin günümüzdeki durumu nedir?’ gibi soruları yanıtlamaya çalışan bir kitap ilk kez yayımlanıyor. O bakımdan öncü bir kitapla karşı karşıyayız. Böyle bir kitabın tüm dünya dillerinden önce Türkçeye çevrilmesi gurur vericidir. ‘Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek’, bir bilim tarihi kitabı kadar öğretici, bir o kadar da ilginç ve sürükleyici bir kitap. Bilimin büyülü tarihine şimdiye kadar ilgi duymadıysanız da, bu kitabı okurken duymaya başlayacaksınız. Bilim tarihçisi olmayıp yine de bilim tarihi ile ilgilenmişseniz, bilimin geçmişine ilişkin bildiklerinizin bir kısmının doğru olmadığını görecek, bilimin tarihine, dolayısıyla da bilime bakışınızı değiştireceksiniz” diyor Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Gürol Irzık. Tarihin Dönüşü/ Joschka Fisher/ Çeviren: Evrim Güney/ Merkez Kitaplar/ 338 s. 11 Eylül 2001 Salı günü iki yolcu uçağının New York’taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine, bir diğerinin ise Washington, D.C.’de Pentagon’a çarpmasıyla bütün dünya için yeni bir süreç başladı. Terör saldırılarının Amerika Birleşik Devletleri’ni hazırlıksız yakalamasının da ötesinde, dünya politikasında bundan böyle bir şeylerin değiştiğini gösteren bir süreçti bu. Başarısızlığa mahkum olan çift kutuplu dünyanın ardından, Soğuk Savaş dönemi asıl şimdi mi sona ermişti, yoksa dünyanın karşı karşıya kaldığı yeni bir tehdit olma özelliğiyle siyasal İslam yıllar boyunca Soğuk Savaş’tan mı beslenmişti? Dünyanın girdiği yeni dönemeçte asıl tehdit unsurunu bundan böyle siyasal İslam mı oluşturacaktı? Ekonomik küreselleşme ve demografik gelişmelerle birlikte 21. yüzyılın devletler sisteminin hangi temel lere dayanarak oluşturulması gerekecekti? Bir dönem Alman siyasetinin en renkli yüzü olarak tanınan Joschka Fischer, ‘Tarihin Dönüşü’nde 11 Eylül’ün hemen ardından sorulan bu sorulara cevap ararken, uluslar arası ilişkiler bağlamında barışın ve adaletin önünde duran engellerin nasıl aşılabileceğine de dikkat çekiyor. Türkiye ve Türkler/ Franz Carl Enders/ Çeviren: Güray Beken/ Dharma Yayınları/ 262 s. Franz Carl Enders 1912–1915 yılları arasında Osmanlı ordusunda görev yapmış, Balkan Savaşı’nda bulunmuş ve Birinci Dünya Savaşı sırasında askeri eğitmen olarak çalışmış bir Alman subayı. Enders kitabında, toplum ve adetlerden halk ilişkilerine, ekonomiden sanat ve edebiyata ve Osmanlı Tarihinin son yıllarına ilişkin konuları ele alıyor. “‘Türkiye ve Türkler’ kitabı, tarihi bir belge olmanın yanı sıra bir yabancının Osmanlı’nın son dönemine ilişkin görüşlerini okumak açısından da günümüz Türkiyeli okura oldukça ilginç gelecektir. Aradan 90 yıl geçmiş olmasına rağmen kimi konuların halen güncelliğini kaybetmemiş olmasını görmek gerçekten de ilginç olabilir ancak, daha da ilginci Enders’in ‘gelecekte bunlar Türkiye’nin başını belaya sokabilir,’ diyerek bunu görmüş olmasıdır” diyor kitabı yayına hazırlayanlar. Leyla’nın Evi/ Ömer Zülfü Livaneli/ Remzi Kitabevi/ 270 s. Kimi zaman bir savaş bir kentin, bir ülkenin kaderini değiştirir, kimi zaman bir tek kişi koca bir ailenin… Leyla: Yalılarda doğmuş büyümüş bir paşazade, bir Osmanlı soylusu… Ali Yekta: Uşaklık kaderini değiştirme ihtirasıyla yanıp tutuşan bir İstanbullu… RukiyeRoxy: Almanya’da doğmuş, seks modelliği yapmış bir hiphop’çı… Livaneli, birbirini hiç tanımayan bu üç ayrı kişiliğin yaşamını, bir ‘İstanbul romanı’nda birleştiriyor. Kentlisiköylüsü, varsılıyoksulu, din hocası, söz sahibi bankacısı, gazetecisi… Her birinin bir nedenle ötekinin yaşamına girdiği, onu değiştirdiği, bugün Türkiyesi… ve bir roman kahramanı gibi öne çıkan pırıltılı Boğaziçi’nde, Bosnalılar Yalısı’nın ilginç dünyası… Gölgede ve Güneşte Futbol/ Eduardo Galeano/ Çeviren: Ertuğrul ÖnalpM. Necati Kutlu/ Can Yayınları/ 312 s. “Şampiyonanın bir başka sürprizi de Türkiye’ydi. Hiç kimse bu ülkenin önemli bir başarı elde edeceğine inanmıyordu. Türkiye, dünya kupalarından elli yıldır uzaktı. Brezilya’ya karşı oynadığı ilk maçta hakemin kararıyla göz göre göre haksızlığa uğradı; ama yoluna devam etti ve sonunda üçüncü oldu. Enerjik ve kaliteli futboluyla kendisini küçük gören uzmanların ağzını açık bıraktı” Gerçek bir futbol tutkunu olan Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, Dünya Kupalarına ilişkin gözlemlerini anlattığı ‘Gölgede ve Güneşte Futbol’a 1998 ve 2002 kupalarını da eklemiş. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 854 SAYFA 28
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle