Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Newman, estetiği sanat yapıtı ve sanat yaratma sürecinden ayırarak kötülerken, bu gerçeğe işaret ediyorlardı. Ruhsal sürecin ve deneyimin ise, sanattan bağımsız bir “iç gerçekliği” vardır (s.55). Nüanslar ve incelikler gözden çıkarılabilir postsanatta, her şey iletilmek istenen mesajdadır. Ölüm dürtüsü (“Thanatos”) ya da”entropi” (değişim ve düzensizlik), modern sanatın birleştirici paradoksu olarak, Duchamp’ın Eros’a karşın tercih ettiği kutuptur. Arnheim’e göre entropinin artışı, birbirinden oldukça farklı iki tür etkiye bağlıdır. Bir yandan düzen seviyesinin düşmesini sağlayacak olan basite yönelmeyi, öte yandan” düzensiz yıkım”ı hazırlayacaktır (s.66). BİLİNÇDIŞININ SANATTAKİ SERÜVENİ Kuspit’e göre postsanat dünyasında her şey pazarlanabilir. Bu konuda dışkı ile sanatın “karizmatik birlikteliği”ni sergilemiş olan Piero Manzoni tipik bir örnektir. 19. yüzyılda bilinçdışının keşfedilmesiyle başlıyor modernizm; bilinçdışı ise, “doğru olan” şeyi değil, “yaratıcı olan” şeyi bulmaya yöneliktir. Kitabının dördüncü bölümünde bu konuya yöneliyor Kuspit ve Baudelaire’den Pollock’a uzanan bir süreçte bilinçdışının sanattaki serüvenine ışık tutuyor. Ne kiç ne de yüksek sanat olmayan postsanatın tamamen sıradan ve gündelik olduğu gerçeğinin altını çiziyor (s.105). Gündelik gerçekliği çözümlemiş gibi görünürken, aslında onu allayıp pullayarak yeniden önümüze süren bu sanat biçiminin ona eleştirel yaklaştığını iddia ederken, onunla uyum içinde olduğunu haklı olarak savunuyor. Postsanatın kendine ait olduğunu iddia ettiği kinizm, aslında her şeyi bilir geçinen postmodernizmin içsel özelliğidir (s.107). Böylece postsanatçı, “yüksel eleştirel amaçlar adına sahiplenme iddiasında bulunduğu şey tarafından farkında olmadan sahiplenilmiş” olur. İdeoloji ve kuram, postsanatı doğrulamaktadır: Postsanatçılar, gerçek şeyleri sıradan göstergeler olarak kullanırlar. Bu aşamada yazar, modern sanatın öncülerine gerekli yerlerde atıfta bulunarak, bilinçdışı kültürünün de sona erdiği sonucuna varmaktadır. Bilinçdışına sahip olmayan sanat, bu noktadan itibaren boşa kürek çekmeye başlar ki, günümüzde tanık olduğumuz şey de budur. Bilinçdışının toplumsal bir yapı burjuva ideolojisiolduğu inancı, bilinçdışına yönelik bir saldırıdır yazara göre (s. 119). Bu bağlamda alternatif bir esin kaynağı sunan teknoloji bir yandan da bilinçdışının güvenilirliğini ve değerini azaltmak için yapılan son cesur girişimdir gene yazara göre. Tipik örneğini Wölfli’de bulduğumuz çocukluğa ve deliliğe dönüş ise postsanatta eğlence ve oyuna döCUMHURİYET KİTAP SAYI nüşmüştür (s.125). Baudelaire, oyuncakları “barbar” ve “ilkel” yani güçlü bulmuştu. Gauguin ise şunları yazmıştı: “Çocuksu şeyler ciddi çalışmalara zararlı olmak şöyle dursun, o çalışmaları zarafet, neşe ve saflıkla donatırlar.” Postmodern düşünürlerin reprodüksiyon kültürüne göndermede bulunan davranışları da bu bağlamda yeniden öne çıkıyor. Teknolojinin bu yaygın buluşu, sanatı çıkmaza sokarken reprodüksiyonu üretilen her yapıtın da “sanat” düzeyi kazandığına değiniyor Kuspit (s.145). O nedenle postsanatın temelidir reprodüksiyon, aynı zamanda da entropiktir. ZEVK İÇİN SIRADAN SANAT Sanatın öldüğüne dair iddiaların öne sürülmesi yeni değil kuşkusuz, Dadacıların bu yoldaki görüşlerinde bir haklılık payı bulunduğunu 1957’de Huelsenbeck savunmuştu. Greenberg’e bakılırsa, sanatın ölümünün nedeni, kitle insanının, sanatı günlük yaşamın “kuru bir parçasından öte bir şey olarak” görememesiydi. Sanatsız yaşamanın da mümkün olduğu yolundaki görüşlere kadar genişletilebilen bir tür yorumlar, kitle insanına özgüdür (s.185). Çünkü sanattan zevk alabilmek için, onun sıradanlaştırılması gerekmektedir. Sanatın artık bilinen işlevini yitirdiğine ilişkin yorumlar, onun yeni bir işlevselliği üstlendiği tarzındaki bakışlara aracılık ederek, bizde de sık sık gündeme getirilen bir konudur. Sanatın sonu sorunuyla resmin sonu sorununun iç içe olduğu görüşünden yola çıkarak bu sorunsalı analiz etmeyi amaçlayan bir başka kitap (2) bizde üç yıl kadar önce yayımlanmıştı. Donald Kuspit’ten yapılan çeviri, eserin İngilizcedeki orijinalinden iki yıl gibi kısa bir aradan sonra dilimize kazandırılmış bulunuyor. Böylece sorunun güncelliği eskimeden, okurun kapsamlı bir açıdan soruna yaklaşması sağlanmış oluyor ki, konunun tartışma zeminine çekilmesinde bu yayının kaynak değeri taşıyacağı kuşku götürmeyecektir. Öte yandan Türkiye’de İstanbul Bienali kapsamında, özellikle son sergi çevresinde sürdürülen tartışmalar göz önüne alındığında, söz konusu yayının güncel önemi daha da belirginleşmektedir. ? (1) “Sanatın Sonu”, Donald Kuspit, Çev. Yasemin Tezgiden, Metis Y., Şubat 2006, İstanbul. (2) “Resmin Sonu”, Hakkı Engin Giderer, Ütopya Y. 94, 2003, Ankara. ? 854 SAYFA 13