Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? nevi anlamda ülkenin kozmopolit yapısı bir daha geri dönülemez biçimde parçalanmış, aslında buralı binlerce insan vatanlarını terk etmek zorunda kalmıştı. Dilek Güven, olayları yaşayanlarla bire bir yaptığı görüşmeler ve belgelerine ulaşarak hazırladığı bu kitabıyla 67 Eylül Olayları’nı hem tekrar hatırlatıyor, hem de olayların arka planındaki ilişkileri ortaya çıkarıyor. Sanat Tarihi: Sıradışı Bir Disiplin/ Ali Akay/ YKY/ 100 s. Sosyolog, küratör Ali Akay, İstanbul’da ve Paris’te gerçekleştirdiği söyleşilerle sanat tarihinin önde gelen isimlerini bu kitapta buluşturuyor. Jean Baudrillard, George DidiHuberman, Stephen Wright ve Hubert Damish bunlardan birkaçı… Edward LucieSmith, “İnsanların yeterince odaklanmadıkları izlenimini edindim. Türkiye’nin gerek geleneksel, gerek coğrafi konumuna bakıldığında Türk sanatının Avrupa’nın tamamen dışında olduğunu söylemek çok anlamsız bence. Türk sanatıyla ilgili sorun, henüz dışarı’dan mı içeri’den mi bir sanat olduğuna karar verilmemiş olması. Açıkçası bu sadece Türkiye’ye özgü bir ikilem değil” diyor. Kıvrım/ Gilles Deleuze/ Çeviren: Hakan Yücefer/ Bağlam Yayınları/ 208 s. “Kıvrım her yerdedir; ruhta ve bedende, organik ve inorganik maddede, noktaya değil bükülmeye dayanan matematikte, çizgiden değil eğriden yola çıkan fizikte, mimarlıkta, resimde, müzikte, çağdaş sanatta... Kıvrımın sonsuz çizgisi, yaşamın olay olduğu her yerde, yeni tekillikler üreterek, farkları çoğaltarak uzayıp gider. Deleuze’ün kitabı, Leibniz’in kıvrımlarla dolu peruğundan Leibnizciliğin kapısız, penceresiz, karanlık odasına yükselirken, bu sonsuz çizginin ardından koşmaktadır” diyor Hakan Yücefer. Ne Garip Federico Adında Olmak/ Federico Garcia Lorca/ Çeviren: Alova/ Can Yayınları/ 168 s. Yirminci yüzyılın önemli şairlerinden Federico Garcia Lorca, hukuk öğrenimini edebiyat, resim ve müzik uğruna yarıda bırakmıştı. Daha gençliğinde usta bir besteci, yetkin bir yorumcuydu. Arkadaşları arasında “müzisyen” olarak tanınıyordu. Madrid’de ressam Salvador Dali, sinema yönetmeni Luis Buñuel, şair Rafael Alberti gibi kendi kuşağından sanatçılarla dostluklar kuracak, şair Juan Ramón Jiménez gibi kendinden daha yaşlı ünlülerle tanışacaktı. O yıllarda şiirleri daha yayımlanmadan İspanya’daki tüm edebiyat çevrelerine yayılmıştı. “Şiir okunmak içindir, kitaba girdi mi ölür,” diyor, şiirlerini ve oyunlarını ortaçağ trubadurları gibi kendisi okuSAYFA 36 yordu. Yine de, “Şiirler Kitabı ve Çingene Romansları”nın yayımlanması Lorca’ya uluslararası bir ün kazandıracaktı. Ölümün gölgesi, Lorca’nın şiirlerinden de, oyunlarından da hiç eksik olmadı. Şiddet, acı ve ölüm sanki onun yazgısında vardı. İspanya İç Savaşı’nın patlak verdiği günlerde, Granada’da bir gece, General Franco’ya bağlı faşistler tarafından yargılanmadan kurşuna dizildiğinde otuz sekiz yaşındaydı. Bu kitapta Lorca’dan seçme şiirler yer alıyor. Bir Eleştirmenin Objektifinden/ Atilla Dorsay/ 43. Altın Portakal Film Festivali Yay./ 368 s. “Bu kitap beni heycanlandırıyor. Sanki bir sınava girmiş gibi hissediyorum kendimi... Bunca kitaptan sonra mı diyeceksiniz. Ama bu başka. Burda sanki benim bugüne kadar hiç ön plana çıkarmadığım, hatta çok kişi tarafından bilinmeyen bir özelliğim sergileniyor: Fotoğrafçılığım.” Bu kitapta, sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’ın objektifinden, sinema dünyasının tanınmış yüzlerinin fotoğrafları yer alıyor. Venüs’ün Doğuşu/ Sarah Dunant/ Çev: Petek Demir/ Altın Kitaplar/ 430 s. Zengin bir kumaş tüccarının kızı olan Alessandra Cecchi henüz on beş yaşına girmemiştir. Bir Rönesans çocuğu olan Alessandra, yaşıtlarının çok üstünde zekâya sahiptir ve en büyük tutkusu da resim yapmaktır. Babası, Floransa’daki saraylarının şapelinin duvarlarını süslemesi için Kuzey Avrupa’dan bir ressam getirtir. Alessandra, eve gelen ressama ve çizimlerine hayran olur. Bu arada Floransa aşırı dinci Savonarola’nın yükselişine tanıklık etmektedir. Ne var ki, Alessandra’nın Floransa’sında Medicilerin önayak olduğu lüks, göz kamaştırıcı sanatsal etkinlikler ve bilimsel çalışmalar vardır. Ama genç kız, Svonarola’nın milislerinin yaşattığı şiddet ve acımasızlık dolu dünyada sıkışıp kalır. “Venüs’ün Doğuşu”, Floransa’nın en dramatik devrinde geçen; sanat, din, güç ve ihtiras temalarıyla örülmüş bir aşk hikâyesi... Kızılırmak’ta Gülbiçen/ Mustafa Usta/Ra Kitap/302 s. tır. Fakir ve hasta olan halk, şaşkınlık ve acı içindedir. Bafra’nın ileri gelenleri Kâşif Ağa, Cennetlikzade İbrahim, Hafız Abdurrahman vatanlarını bu zor durumdan kurtarmaya çalışmaktadır… Nasreddin Hoca/ Pertev Naili Boratav/ Kırmızı Yayınları/ 350 s. “‘Nasreddin Hoca’yı böyle bilmezdik’. Bu cümle, ufkumuzda, “biz Hoca’yı böyle istemiyoruz”un bir çevirisi olarak belirdi aslında. Karagöz metinlerinde olduğu gibi ayıklanmış, aklanıp paklanmış, bu yoldan yükü atılmış bir ‘corpus’te uzlaşılmasıydı amaç; aşırılık fazlalıktı, halk kaynaklı bir bilgeliğin halkı korumak, ola ki kendinde korumak için törpülenmesiydi hedeflenen. Boratav’ın ulaştığı elyazmalarına şüpheyle bakanlar gördüm, duydum. (…) Boratav’ın ‘Nasreddin Hoca’sı, kültür birikimimizin bir avuç temel, kaynak metni içindeki yerinden bakıyor: Biz onu görebilecek miyiz, göz göze duracak yürekliliği gösterebilecek miyiz – bu karşılaşmadan kazanımlı çıkıp çıkmamak hâlâ elimizde” diyor Enis Batur. Hangimiz Uğramadık Sanki Haksızlıklara?/ Perihan Mağden/ Merkez Kitaplar/ 224 s. “Zaten anlaşmak; ennn anlaşmak istediklerinizle/anlamak istediklerinizle anlaşmak; çok engelli bir koşu gibi. Bir Yarış: At Yarışı. O At, İçinizdeki At yani, İçiniz At, her nevi iletişim maniasında ağır çekim, bacağı takılıp toz toprak içinde yuvarlanıyor. Kırıldı bacağı. Gelip vursunlar O Atı. İçinizde anlamaya, anlaşmaya, her şeyi temize çıkarmaya ve çekmeye bunca meraklı O Yarış Atını vursunlar da, kurtulun. Habire aynı yarışlara çıkmaktan. Aynı endişelerden. Anlamak ve Anlaşılmak imkân dahilindeymiş gibi, her defasında İç Atınızın bacağının ve dahi kalbinin kırılması ihtimalinden, sonsuza dek kurtulun. İndirin kepenkleri. Perdeleri çekin. Atın üstüne. Yarış Atı bitti. Gitti.” Bu kitapta Perihan Mağden’in denemeleri yer alıyor. Kara Büyü/ Maxime Chattam/ Çeviren: Aykut Derman/ Doğan Kitap/ 418 s. “Kızılırmak’ta Gülbiçen”, Milli Mücadele yıllarında yaşanan dramatik bir aşk öyküsünü anlatıyor. Mustafa Usta, ateş altındaki Anadolu’nun içinde bulunduğu durumla ağa oğlu Fikret’in aşk hikâyesini incelikli bir biçimde birbirine bağlıyor. Fikret sağlık işyarı olarak görev yapmaktadır. Görevi köylere gidip insanları salgın hastalıklara karşı bilinçlendirmek ve aşılarını yapmaktır. Köy köy dolaşan Fikret bir gün güzeller güzeli Gülbiçen’e âşık olur. Vatanın içinde bulunduğu durum ise son derece kritiktir. Yunanlılar İzmir’i işgal etmiştir, ülke parçalanmaktadır. Rumlar bulunduğu bölgelerde örgütlenmelerini hızlandırmış ve işgallere başlamış Önce bir işçi, yüzü dehşet içinde ölü bulunur. Katilden hiçbir iz yoktur. Aynı günlerde kadınlar, gece yarısı, uyuyan kocalarının yanındayken kaybolmaya başlar. Hem de evlerinde hiçbir zorlanma izine rastlanmamışken. Oregon ormanlarında endişe verici bir gölge dolaşıp durmaktadır. Sonra garip bir salgın hastalık baş gösterir. Portland’da evler ölümcül örümcekler tarafından işgal edilir. Ailelerden birbiri ardına ölenler ve yaralananlar olurken, ormanın içinde dev örümcek ağları içinde mumyalaşmış kadınlar bu? CUMHURİYET KİTAP SAYI 877