Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Konservatuvardan yetişmediği ve belli ekolleri izlemediği için müzik yazısındaki ustalık sorgulanabilir. Ancak müzik düşüncesinin yoğunluğu ve estetik anlayışı hiçbir bestecimizden geri kalmaz. Kitabın arkasındaki CD’de yer alan Deli Dumrul bale süitini dinlerseniz, ne denli yoğun bir işlemeye sahip olduğunu duyarsınız. Kızına yazdığı piyano konçertosunu (ki kızının solistliğinde çalınan kayıt var kitabın arkasında) kendisi de adım adım izah ediyor. Bir bakıyorsunuz Prokofiyef olmuş, bir bakıyorsunuz Şostakoviç, Stravinsky veya bir postBülent Tarcan romantik besteci. Yer yer de Türk motiflerini, ritimlerini kullanmış. Zaten her yapıtının içinde Türk ezgileri kullanmaya özen gösterdiğinin de altını çiziyor. Yapıtları daha çok gün yüzüne çıkıp çalınsa orkestracılarımız da şeflerimiz de dinleyicimiz de onu daha iyi tanıyacaklar. Bugün Tarcan’ı çalmadıkları için orkestralarımıza sitem ettiğim yok, zira zaten ne kadar çağdaş müzik çalıyorlar ki, çağdaş Türk bestecisi çalsınlar? İki klasik besteci arasına sıkıştırılmış bir çağdaş Türk bestecisi ise programlarda sadece antipati çekmeye yarıyor. Müzikten ibaret bir dünyanın yazarı Bu yoğun uğraşının yanı sıra, Cumhuriyet gazetesinde müzik yazarlığını, Boğaziçi Üniversitesi’nde müzik tarihi derslerini ve Çarşamba Konserleri yöneticiliğini yürütürken araya bir de roman sıkıştırdı: “Teodora’nın Düşmanları”. Bu çalışması da bu günlerde Atina’da Yunanca olarak piyasaya çıkıyor. Onun bu inanılmaz enerjisini, özellikle Cumhuriyet Müziği’ne ısrarla sahip çıkışını, şaşkınlıkla karışık bir hayranlıkla izledim. Konservatuvarın Müzikoloji Bölümü’ndeki konuşması son kitabı “Bülent Tarcan” üstüneydi. Gece uyumadan öğrencilerinin ödevlerini okumuş, akşam da konuşmasından sonra Boğaziçi Üniversitesi “Albert Long Hall” deki yöneticisi olduğu İdil Biret konserine gidecekti. Bir saatlik konuşması bittiğinde, öğrenciler dersliği benim uyarılarım üzerine hiç istemeyerek terk ettiler. Evin İlyasoğlu’nun, enerjik, sıcak, bir o kadar da alçakgönüllü konuşması özellikle kız öğrencileri çok etkilemişti. Karşılarında azim ve kararlılıkla yıllarca çalışıp müzik camiasında çok saygın bir yere gelmiş, kendinden emin bir meslektaş örneği vardı. Öğrencilerime beni çok etkileyen Bülent Tarcan kitabını zorunlu okuma ödevi verdim. Bence besteci biyografileri kategorisinde, akıcılığı, dramatik yapısı, sosyolojik ve tarihsel çerçevesi, yorum ve analizlerin sağlamlığı ile yalnız Türkiye için değil dünyadaki örnekleri arasında da türünün kesinlikle en iyilerinden. Bülent Tarcan’ın yaşamını izlerken, Osmanlı’nın dağılışından, Cumhuriyet’in kuruluşu ve günümüze kadar, tüm Türkiye coğrafyasını kapsayan, geniş, derin bir tarih analizine de tanıklık ediyorsunuz. Bülent Tarcan, konservatuvarda ders verdiği 198491 yılları arasında, büyük bir tevazu ile öğretmenler odasında bizlerle otururdu. Onunla bu odadaki sohbetlerimizi hiç unutmuyorum. Hâkim ses tonu, keskin bakışlarla desteklenen, zekâ, bilgi ve mantığın Türkçeyi nasıl olağanüstü etkileyici bir hitabet dili haline getirebildiğini Bülent Bey’de gördüm. Her konuşmanızda mutlaka yeni bir şey öğrenirdiniz. Her konuda! Bülent Tarcan’ın ölümünden sonra bir daha öğretmenler odasına gidemedim. Diğer bestecilerimiz gibi kırgındı. Çok ender seslendirilen eserlerine konservatuvar mensuplarından çok belki de tıp camiası ilgi gösteriyordu. Son eserlerinden “Sakarya Senfonik Şiiri”ni eşimle heyecan içinde dinlediğimiz konseri hiç unutmuyorum. Gerçekten güçlü, etkileyici, çok güzel bir eserdi. Solist Melek Çeliktaş duyarak, anlayarak, gür sesinin, en güzel, en yumuşak renkleriyle şan partisini yorumlamış, koro ve orkestra da vasatın çok üstünde bir performans sergilemişti. Bu eserin bestecisi ise Türkiye’nin en önde gelen tıp adamlarından biri ve seçkin bir beyin cerrahı idi. Dünyada başka bir örneği olduğunu sanmıyorum. Bu önemli sanat olayı sessiz sedasız geçti gitti. Konser gecesi hocası A. Adnan Saygun’un yanında yüzü mutlulukla parlıyordu ama arkadan gelen büyük sessizlik ve ilgisizlik ona aynı ölçüde acı vermiştir. Bence Bülent Tarcan, 1000 yıllık geçmişi olan hattat, şair, bilim adamı ve müzisyen kişiliğini aynı yetkinlikte kullanan atalarının geleneğini günümüzde yaşatan çok özel bir örnekti. Urfa’dan Ankara’ya, İzmir’e kadar Anadolu’nun zengin birikiminden öylesine beslenmiş ki, kişiliğinin sıra dışı olması ve sıra dışı işlere imza atması çok doğal. Evin İlyasoğlu’nun, Bülent Tarcan kitabını kendisine de söylediğim gibi elimden bırakamadan okudum. Bittiğinde içinizde acı bir tortu da bıraksa da, çok şey öğreniyorsunuz, Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun ülküsünü gerçekleştirmek, yaşatmak için büyük özverilerde bulunan bu öncü yaratıcılara bir kez daha şükran duyuyorsunuz. Bence tıp camiası da, müzik camiası da bu özel ve örnek insanın öğrencileri tarafından tanınması için bu kitabı bir fırsat bilmelidir. Evin İlyasoğlu’nu maddi veya manevi ödül getirmeyen bu alandaki çabalarından ötürü kutluyor, kendisine, unutulmuş bir büyük birikimi gün ışığına çıkarmada gösterdiği büyük çaba ve gayretler için bir eğitimci olarak teşekkür ediyorum. ? SAYFA 19 ? Gülper REFİĞ HEKİMLİK VE BESTECİLİK Bülent Tarcan’ın biyografisini yazmış bir kişi olarak “keşke yalnızca besteci olsaymış” diyor musunuz? Yoksa onun hekimliği sanatçı kişiliğinin tamamlayıcı bir parçası mıydı? Farklı alanlar onun kişiliğinde etkileşiyor muydu, yoksa birbirinden bağımsız iki alan gibi mi duruyordu? Tanıdığım Bülent Tarcan tek alanda, bir tek konuda derinleşip bununla tatmin olacak kişi değildi. Eğer müzik olmasaymış, mutlaka hekimliğinin yanı sıra bir başka alan daha bulacakmış gibi geliyor. Ama hekimliğin bu kadar yaşamsal riskle uğraşılan beyin cerrahisi gibi bir dalında değil de, örneğin psikiyatri gibi daha sakin bir dalında ihtisas yapsaydı belki yanı sıra yürüttüğü besteciliği de daha sakin sularda yüzerek gerçekleştirirdi. Onun sanatçı kişiliği ve hekimliği birbiriyle çelişen, aynı zamanda birbirini tamamlayan alanlar. Kitaptaki tanıklıklardan okumuşsunuzdur: Bugünün pek çok ünlü doktoru ki çoğu onun asistanı olmuşkendisinin zaman zaman ne kadar kırıcı olduğunu anlattılar. Onun hekimliğiyle besteciliğini birleştiren en güzel örnek bence “Amuzi” konferansının metnidir. “Amuzi, beyin hastalığı sonucunda kişide müzik yeteneğinin bozulması ya da yitimini anlatan ortak bir terim… örneğin bir sazı çalabilme yetisinin yitimi enstrümental amuzi; müzik yazma yetisinin yok oluşu, müzikal agrafi…”. Bu araştırma 1981’de yapılmış. Tarcan iki disiplindeki bilgi birikimini de burada birleştirmiş. Bu konferansı kitabın sonuna Dr. Günsel Koptagel’in derlemesiyle koydum. ? Bülent Tarcan Bir Hekimin Senfonik Öyküsü/ Evin İlyasoğlu/ Dünya Kitap/ 232 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI Kasım Çarşamba günü MSGSÜ Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü’nün seminer konuğu değerli müzik yazarı, eğitmen Evin İlyasoğlu idi. Evin İlyasoğlu ile tanışıklığımız 25 sene öncesine dayanır. O tarihlerde konservatuvar müdürümüz Prof. Özer Sezgin’in önerisi ile Türk bestecilerini tanıtan bir program yapıyordum. A. Adnan Saygun ve Necil Kazım Akses toplantılarından sonra müdür değişikliğinde program ne yazık ki devam etmedi. Bu programlara katılım çok sınırlıydı. Ama büyük hocalarla onların yetiştirdiği günümüz büyük bestecilerinin yıllar sonra hep bir arada olduğu bence tarihi günlerdi. Bu programlara, yabancı olarak sadece çok zarif bir genç hanım katılıyordu. Evin İlyasoğlu ile böyle tanıştık. Aradan geçen 25 yıl içinde Evin akıl almaz bir gayret ve çalışkanlıkla, çağdaş bestecilerimizin ve yorumcuların gönüllü savunucusu olarak on dört kitaba imza attı. On beşincisi de (Nevit Kodallı biyografisi) yayıma hazırlanıyor. Kitaplar kronolojik sırayla şöyle: Yirmibeş Türk Bestecisi (1989), Müziğin Kanatlarında Söyleşiler (1992), İlhan Usmanbaş’a Armağan (1994), Zaman İçinde Müzik10 CD ekiyle (1994), Cemal Reşit Rey “Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler”(1997), Galatasaraylı Besteciler (1997), Çağdaş Türk Bestecileri (1998), Zehra’nın Öyküsü (1998), Necil Kazım Akses “Minyatürden Destana Bir Yolculuk”(1998), İlhan Usmanbaş “Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” (2000), Ayla’yı Dinler misiniz? (biyografik roman) (2002), Teodora’nın Düşmanları (roman) (2005), Cemal Reşit Rey “Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler”genişletilmiş yeni baskı (2005), Bülent Tarcan “Bir Hekimin Senfonik ÖyBülent Tarcan kızı Hülya Tarcan ile küsü” (2006). 877 8