07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Yurdu, bir coğrafya olarak almanın ötesinde sorunları deşeleyişiyle, bunlara yaklaşımıyla içtenlikli, dürüst duruş sergiliyor sürekli. Bu yanıyla ufkunu genişletiyor halkımızın, insanlarımızı düşlere kanatlandırmak için çabalayıp duruyor sürekli. “EŞEKLE GELEN AYDINLIK” Aydın İleri’nin yayına hazırladığı, Tayfun Talipoğlu’nun yazılı, görsel röportajıyla katıldığı, ortak imzalı Eşekle Gelen Aydınlık (Mephisto, 2006) adlı kitap işte bunun somutlanışı bir bakıma. Eşekli kütüphanesiyle köylere aydınlık taşıyan Mustafa Güzelgöz, Gabriel gibi unutulmuş bir üne sahipken Fakir Baykurt’un Eşekli Kütüphaneci (Adam, 2000) adlı romanıyla yeniden anımsandı. Aydınlanma eri Fakir, bir başka aydınlanmacıyı gündeme taşıyıp öyle ayrıldı aramızdan. Ölmeden önce ışığa yöneldi bir kez daha. Gabriel gibi Güzelgöz de bir göçebeydi aslında. Her ikisi de uygarlık, aydınlanma yolunda adım atıyordu. “Yorulmak bilmez” (Gabriel…, 26) yanlarıyla… Aydın İleri (d.1977), 2002’de İÜ.Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümünü bitirmiş bir genç olarak hiç görmediği, tanımadığı, ama hocası Hasan S.Keseroğlu’ndan dinleye dinleye tanır hale geldiği Mustafa Güzelgöz’ü (Ürgüp, 19212005) anlatmak için tutuşuyor ya, işe neresinden başlayacağını kestiremiyor bir türlü. Günün birinde Tayfun Talipoğlu’yla tanışması ateşlendiriyor İleri’yi: “…Tayfun Talipoğlu’nun 2002(‘de) …Ürgüp’te Mustafa Güzelgöz’le röportajı olduğunu öğrenmem beni yeniden heyecanlandırdı.” (16) Eşekle Gelen Aydınlık. Baykurt’un romanıyla Keseroğlu’nun Mustafa Güzelgöz ve Eşekli Kütüphane’sinden (1991) sonra konuya özgülenmiş üçüncü kitap. Yararlanarak, sevinçle okudum kitabı. Mustafa Güzelgöz, bilinen o ki, dünyanın da yakından tanıdığı Ürgüp köylerini adım adım gezmiş bir eşekli kütüphaneci. Tayfun Talipoğlu’nun yaptığı söyleşiyle, kendi ağzından tanıyalım onu: “Gallık Köyünün tepesine çıktım, okulun orada kayamsı bir yer var./ Gallıhlılar!/ Size kitap getirdim!/ Okuması bedava!/ Parasız bedava!/ On beş gün okuyacaksınız!/ İkinci on beş gün tekrar yenisini getireceyik dedim./ Bi de baktım o köşeden biri o köşeden biri geldi./ Bi de baktım arka sıra talebeler geldi./ …Bi otuzotuz beş, kırk kitap dağıttık.” “…İlk gittiğim günlerde Battalgazi, Karacaoğlan, şık Garip, ondan sonra Hacı Muhammediye, Atatürk’ün hayatı… bu kitapları götürüyordum ilk günlerde ki, köylü bunları pek sever.” “Bunlara böyle alıştırdım. Ama bir gün ne oldu? Geldi benden Balzak isteyen oldu. Balzak var mı dedi? /…Kızım, yok bu kütüphanede, ben getiririm dedim. //Kütüphanede Gorio Baba’sı var, Balzak’ın. Gorio Baba’yı aldım, doğru gittim köyüne. Köyüne vardım orda kadını buldum./ Gorio Baba’lı kitabı verdim.” (85, 86, 87) Albert Gabriel’in, Mustafa Güzelgöz’ün, benzeri nice güzelin ardından memleketimizi aydınlık düşmanı iki ayaklı şeriatçı “maganda”lar kuşattı. Yurt topraklarını, sırtlarında kitap sandıkları köylere aydınlık taşıyan güzel gözlü dört ayaklı eşekler değil iki ayaklı eşekler çiğniyor artık… Ya siz ne yapıyorsunuz? Sergilere gitmediğinizi, kitaplara gönül indirmediğinizi söylemeyin sakın! Siz Anadolu aydınlanmasının torun kuşağısınız, bu kültür ayılarıyla eşeklerine payandalık yapmayı ne içinize sindirin ne de yakıştırın kendinize!? Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Şiirler/ Çeviren: Metin Fındıkçı Suriye şiirinden SELİM BERAKAT (1951/ SuriyeKamişlo) SON HAYVAN Sen bu o, orda işli mürekkebin parlaklığı altında dökülen. Sen bu o, sarhoşun teriyle yaklaşırsın toprak gölgenle yüzleşmez, günbatımında, oluşan yusyuvarlak ekmekte. Sen bu o, Suyun karanlığında akisleri vurdu korkunun ruh gibi asılan titrekliği ve kadınların öğüttüğü suyun yeminidir, aynı kurnada, cesareti uyandıran. Sen bu o, tarih düşersin alışkanlığa alışkanlıktır, ancak suyun tarihi birdir. Suyun tarihi basittir. Basittir mürekkebin övgüsü ve mürekkebin mezarında tuttuğu söz, tek başına uyanık kalırsın harflerin düşünde; hatta seni uyanık tutan aynaya yakındır toprağın son intiharı. Sondur, oysa; iki ruhun demir sabanı savrulur sonunda, ve akşamı sürer denizi sürdüğü gibi. 1982 yalnızlık gafil; yalnızlık kör kâhin üstüne sarkan ağaç dalları gibi bahçede; bu bahçede yalnızlıktan tarih yankı yapan sözde titrer, ilahi kumun kahkahasından ve tuzdan soyulur ince deri; yalnızlık şehvetle karışır çekirgelerin gün batımı, mavinin elleriyle koparılır, bitkilerin bayramında, yeşillik pamukçuklarla çıkardı ışıltılarıyla düzler ışıltılarıyla yarını kışkırtır. (O ölü andaydım çocuk gibi yanında barınmış. Katledilen basit bir kütüktüm, suyla yaşayan bana ölümün yankısından başka dönen bir yankı olmasa da organlarıma inen, acıyı dindirirdi yüksekten yükseğe, sokaktan sokağa, taştan taşa. Ey övgü gibi olan benzerim öfkeyle çıkan, olgun bir meyveyi sıkar gibi. Onurum bu övgünün onurudur. 1983 dokunmayan birer hataydı yüzünden çok mesel okudum kökümden beni değiştiren: yakamda kırmızı rujun izi mavi hazırdı her zaman koluma giren önümde kalbin uzun yolu kilime damlayan mumu öylece bıraktım yüzümde durur aynası sana yazdığım bütün şiirlerin … ancak bir umudumuz eksikti anlam kazanması için ikimizin hayatı ki kaybettiğimiz zamanı anlamadan. MUHAMMED SAİD (1954) Dudaklarımın Yüksek Burcu Bir bayram gecesinde adının bayrağını çınlayan çanın üstüne çektim ve yol aldım Mina’ya giden bir gemiyle burçlar dudaklarımın burcundandı denizin üstüne yağdın kayalıklara yağdın yağmur olup, ve ben ellerine yağdım susuz bulutlardan kendi bedenimden asiliğim çocukların arasında filizlenir süsleyerek güzelliğini ve şiirimi uzatmaya başlasa kanatlarımı beni büyüten şiirini yitirmeden gecenin ayı sığınağım bugün beyazın rengini almasa da. NURİ ELCARH (1956) Aşk MERYEM EL MISRİ (1963) Beyaz Güvercinle Bekliyorum Seni Dimaşk’ın kışında bedel ödüyorum oysa içimde bir yaz denizi. Gemiler düşlüyorum şu anda üstünde durduğum denizde Dimaşk’ı saçlarından başlamış haritanın üstünde. Tanrı yeryüzünü altı günde yaratmış yedinci günde dinlendi vefaya gereksinim duymuş olmalı yıllarca milyonlarca erkek ve kadında sonra seni yaratmış zaman içinde Tanrı yeryüzünü altı günde yaratmış neden yaptığını söylemeden yedinci günde zaman içinde beni yaratmış senin gibi bir erkek bana şiddetle gereksinim duyduğu için. HÜZÜN Bu hüzünlü beyaz kim? Kim nehrin kızını soyar yuvasında? Suyun yüzünden mumları kim çalar? Kimin rüzgârı arının iki bacağına dolaşır ve gagalar rüzgârı dingin bir günde tutar? Kim söylenerek düğün duvağını takar? Mevsimlerden ilkbahardır şartım, adı azaptan seçilmesin diyen kim? Çığlık gibi yayılan ışıkla hüzünlü beyaz kaldırılır bizi hançerleyen boşlukta; Çığlık gibi yayılan ışıkla hüzünlü beyaz kaldırılır. 1982 Ellerimde unutulanın çiçekleri bana kokunu anımsatır her akşam beni ağlatan. Bugün deniz dostumdur miraca çıkarız yalnız ikimiz bu güvercinin menzili miraç ve bulutun arasında denizin ve unutkanlığın. LİNA ELTAYİBİ (1965) Hayatı Silkelerim Tarih atmıyorum beni koparıp atanın hayatını yazarken bütün şiddetten temizlerim beyazı büyük bir duvarın üstüne anılarımın resmini çizerim ve geçmişin üstünü örterim düşün müjdesiyle geleceğe bakarım su, su, suyla yanıp sönen dalgaları süsler ve inerim yeniden yazarım: senin bu tarihini ben seni sen beni yaratırsın bununla elemi kazırım gülden memelerimi. kaldırıp coştururken. KİTAP SAYI 877 YALNIZLIK Öfkeyle söylenir yalnızlıktan, yalnızlıktan yenir, şimdi, denizin sofrasında; uzaklığın şehvetinde MUHAMMED FUAT (1960) Önemli Değil Bütün bu yaptıkların bana SAYFA 30 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle