04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISAKISA... KISAKISA... KISA KISA Yuzsuzlugun yuzu insan olmamızla ne kadar yakından ilişkili oldugunu gösterme ye, böylece dogmları yeniden gözden geçirmemız gcrcktigini düşünmeye çağırıyot okurlarını. Bu öyküleri okuyuıua Kemal Demirel'in kaygılannın birçok yazardan farklı olduğunu gorüyor insan. Bu kaygılar öykülerin dc doğrudan verilmiç. Kitaba da adını veren Özel Cezaevi, kendisini; kendi insanlıgını yeniden bulmak isteyen birinin gönüllü olarak girdiği bir cezaevini anlatıyor. Bu cezaevine girmck isteyen bclli bir ucret karşılıgında oraya kabul ediliyor. Oykünün bu kurmaca tarafını bir kenara bırakırsak, niçin böyle bir cezaevi var; niçin insan oraya girmek ister sorularına yanıt aramaya koyulıınca öykü kişilerinin sözleri bizi bu sorular konusunda aydınlatmaya yetiyor. "Yeniden kursak bir dünya, sahi sahi bir diinya?" (s. 19) Aslında sorun insan'ın kendisini görememesi, gücünü henüz tanımayışıdır. Tüm sorunlar insanda başladığı gibi tüm çöziimler de insanda vardır. "Susayanlar kendinden başka yerde anyorsa suyu, ne yapabiliriz ki..." (s.20) dememek için kişinin kendisini ranıması, belki de yeniden kendinc dönmcsi gereknıektedir. Aksi takdir de insan kendisini "ölmüş" biri olarak görmclıdir. Nitekim, öyküde bu durumda olan, yani kendisi olamayan bir insanın öliim töreninde, törenı yöneten dın adamının yardımcısı, ölen kimse için "Yaijanıak için gerekli olan en ünetnli şey eksik onda" demektedir. Bu ölümün nedcnini merak eden öykü kişjsi, o törenden ayrılırken içinden yükselen sesi dinler: "Kendiyle ol mak.. Kendindeki insanla dost olmak.. bu guçle dolmak.. onu yaşamak.. beklcmek.. bekJerken yaijatabilecek olanı bulmak..." (s.23) Yaşamak için eksik olan da bııdur. "Kukla" da aynı Özel Cezaevi'ndeki gibi insanın kendisini tanımasını, bilmesini ve ona göre yaşamasını imlcycn bir öykü. Unutulmus, bir kukla, yahıız ve belki de cesarelsi/., kimi /aıııan korkak davranan bir insana, 'in san olduğu' gerçeğını fark ettiriyor. Bu farkındalıjiı gerçekleştirdikten sonra o insana ^öyle di yor: "Beni kâğıdıma sar ve aynı yere bırak. Belki bir gün başkasına da gerekli oluruııı." Kukla, unutulmus bir oyuncaktır aslın da. YÜZÜ KENDİSİNİN OLMAYANIN GÖZÜ DE KENDİSİNİN OLMAZ Kemal Demirel, ovkıılerinde izleklcrini gittikçe yoğunla^tır maya, derinleştirmeye çalışıyor. Duvarlar Ardınd.ıkı Eksiksiz Insanlar Kcnti'nde insanların niçin yüzlerinde bir maskeyle dola^ tıkJarını sergiliyor ve "insan"ın kendi yüzüyle var olabilecegi gerçe^ini dile getiriyor. Cîünlük yaşamda "yüzsü/ insan" deyip de geçtiğimiz bu sözün derinliğine iniyor, bu yüzsüzlügün özelliklc yöneticilerde ne kadar belirgin olduğunu beliıtiyor. "lnsanlarda, özellıkle de yöncticiler arasında, yiizü kendi yüzü olan insan yok." Peki, Duvarlar Ardındaki Eksiksiz Insanlar Kenti'nin insanları nc yapmaya çalışıyor? "Bizler, bu kenti ve bitmez tükenmez olanaklarıınızı kullanarak bu eksiğinıi/.ı gider meye umar arıyoruz..." (s.51) Yüz kendimizin olmak zorunda. Öyle olınadıgında iç dünya mız da bizim olmayacaktır. Çün kü "yüzü kendi yuzu olmayanın gözü de kendi gö/.iı olına/. Bun İar ayrı ayrı ijeyleı degildiı" (s.53) Öykülerinde sadece bir "larkındalık" yaralmaya çalışmıyor Demirel, çağn^ımlaıia düşiinmeye de yöneltıyor okurunu. "Düşünün birkez... Zenginlik ve ün simgeleyen keskin kö^eler, simetri... Milyonlaıca insan koşuyor bu köşelerin .ırdından, değilmir 1 " (s.50) Kemal Demirel, insanların yüzsüzlü^ü, ki^iliksizliği, kor kaklığı yanında ya^ama karşı net durarnayışını da inccdcn inceye eleştirıyor bu öykıi kitabında. Gerçi bunları yerine getirmeye çalı^anlar da "kasjinanlar" olarak nitelendiriliyor toplumumıızda, ama önemli olan kcndısine inarımak. Kendisine inanan İar başkalaıı tarafınıian "kaşınanlar" olarak görülse de bundan vazgeç menıeleri gerekiyor. Yöneticileı, her zaman, onları düşünmeye, dogruları göstermeye çalı^an aydınları dı^layucaklar dır; onlaıa bir isım takmakta gecikmcyeccktir; tıpkı Ka^ınanlar Koğuşu'nda olduğu gibi, 'Kaijinanlar arasında ya zarlar, ressamlar, doktorlar, ögrctmcnler oldıığu gibi, i^adaınları da var dır,' divordıı Yönetici". (s.?^) İnsan, "ıns.ın" oldu^u gırçejiini lıiç unutmanıalı. • *say [email protected] Kemal Demirel, Ozel Cezaevi, Diinya Kitapları, öykü, X(> \ L Kırık Kanadı çocukların vuıduğu top, Hakkı Dede'nın başına çarpar, dedc sarsılır, başını saga sola sallar, elindeki çekici hırsla havaya kal dırır... 'Mavi Bisiklet'te, Yavuz Bey, beyaz atleti, siyah şortuyla bisiklctine bineı. Kel ba^ı, sokak lambasının altında pırıl pırıldır. Uyumayan çocıığuna sııt almak için gecenin ikisinde sokaga çıkmı^lır. Ayaklarında teılık oldu ğundan pedalları zor çevırmek te, gıderek sinirlenmektedir. Tekel bayiinin önünden geçerken alarnı çalar, terlikler ayağından çıkar, üst kattaki 1 lüseyın Dayı "tmdat dükkânı soyuyorlar!" diye bagırır, uzaktan polis otosu görünür... "l Şahin YILDIRIM* emal Demirel, yazın dünyamızın (alınmayacağını düşünerek) en eskilerinden. Yazar, önümüzdeki yıl sekseninci yaşına basacak. Sekseninci yaşında da kırk yıllık bir "yazın adamlıgını" geride bırakmış, olacak. Demirel, azımsanmayacak kadar çok deneme, oyun, senaryo ve romanla da kendinc özgü bir yer cdinmis,, dil üzerinde özenle duran bir yazın işçisi. ()kıırlar onıı daha çok Piano Pıano Bacaksız (anıroman, Diinya Kitaplan) filmiyle anımsayacaklar dır. K FARKLI BİR YAPIT Oyunlar, denemeler, romanlar, senaryolar içinde farklı bir yere oturacag'ını düşündüğüm Özel Cezaevi (Diinya Kilapları) adlı yupıtı, dokuz öyküden olu şan son kıtabı ve bir öyküler toplamı. Neden farklı bir yerde durduguna gelince: Heı şeyden önce bıı dokuz öykünün tamamında bir diişiince ağırlıgını ve dil konusıında ne kadar özenli durulduğunu hemen iark etnıek mümkün. Bunları hiç önemsemeyen bir okur bile Özel Cczaevi'ni okudujjunda bunun ayrımına varacaklır. Sonra öykülerin kimi epey ıızunken kimi de oldııkça kısa. Buradan, yazarın bir ana fikri nc zaınan iyice belirginleş tiıdiği sonucuna varmışsa o zamaıı öyküsünü bitırmış oldıığu varsayımına gitmek olası. D Yılmaz CONCAR e zaman sokakta giderken bakımsız, dağınık, bitik birini gör sem, yanına koşup sormak gelir içimdcn: "Sen neden bu lıaldesin? Başı na neler geldi? Anlat bana." Bugüne dek, ne onlar anlattı, ne de ben sorabildim. (îeçen gün Yılmaz Uçar'm 'Kanadı kırık' adlı öykü, günce yapıtını okurken "Benim gıbı bir arkadaşım daha varmış." diye düşündüm. 'Sakar Degil' adlı öyküsünde ijöyle deı anlatıcı: "Kır saçlı, kır bıyıklı, kırmızı yüzlü çakmakçı, başını sallıyordu. Sagır olabilir mi diye düşün dünı bir ara... Kanlı gözlerinden gözlerimi alamıyordum bir türlii. tnadına konu^turaeağını... C)ğreneceğim!" Bankayİa lırının köşesıne kü çük arabasını yerleşrirmiş olan Sakar çakmakçı basjangıçta di rcnir ama sonradan dili açılır. Seyrek, çiirük dışleri arasından, tüm derdinı döker, o denli içten anlatır ki; dinleyenin boğazına bir ijeyler düğümlenir, yutkunamaz. N Kanuna göre, iş yeıierinde belli oıanda engelli çalıştırma zorunlulu|*u vardır, buna karşın engelliler yine iş arar. 'Engelli' öyküsünde, koltuk değneklerine dayanarak doğrulan, kalktığında ikı bacağı da belinden aşagı sallanan Recep'de, li; Kuru mu'na aynı aınaçla gelmiştir. Masanın arkasındaki görevlı kız: "Sıze göre is, yok şıı an" der. Recep sinirlenir, başına agnlar girer, "yarım insanım, yarım!" di ye düşünür, içinden söver. . Acaba Rcccp iş bıılabilecck mitJ 'Ekstre' adlı öyküde, Hamza Bey, Şi^li Bağkur Cîenel Müdür lüğü'nden hesap özctlcrını isteyecek, böylece bilgisayardan çıkacak olan listeden, Ba£ kur'a olan borçlarını veya alacaklarını ö^renecekti. tşlem bırtıg'ınde gözlerine inanamadı, af*zı açık kaldı bir süre. Hamza Bey üç milyar lira borçlu görünüyordu Bağkur'a, oysa her ay düzenli olarak odcmişti primini. Sinir içinde, soluk soluğa ko^tu dıır du masadan masaya. \ ler kata çıktı, her camlı bölmeden içeri daldı, her memura ba^vurdu. Iş, dilekçeye kaldı. Şimdi Sji^li'de yürüyoıdu, trafik trafık. . Kırmızı mı yanmıştir1 Yeşil mi sonmiıştu:' Hiç aynmında değildi... Bankkart varken neden kuyruklarda sürünür bu zavallı enıekliler? 'Bankkart adlı öykü bu sorunıın yanıtını verir. Kııyruk, tren vagonları gibi uzuyordu. Simitçiler, sueular orada. Saatleıdir ayakta bekleyen yaşlılar, düşen tansiyonlar, ağrıyan beller, dayanamayan dizler... Yüzü beyazlaşan, dııılakları titreyen bir tabureye oturtuluyor. Halil Emmi bu sıkıntıya dayanaK İ T A P BİLİNÇ YARATMAYA ÇALIŞAN ÖYKULER Bu öykülerde bir s,ey eksik: duygu yoğunluğu. Bu bir kusur değil elbet; yazınımızdaki onca öykü kitabı arasında Özel Cezaevi'ni okuyunca insana daha çok öğretici, belki de fark ettiri ci bir yapıt gibi geliyor. Kemal Demirel, insanların artık ııyanmalarını; bir biçimde seslerini çıkarmalarını, insan olmamızdaıı kaynaklanan eksikliklerimi zi görmemizi sağlamaya çalışıyor. Denebilir ki bir "bilinç" yaratmaya çalışıyor yazar. Düs,ün ce ağırlıklı olunca biraz kııru gibi gelse de gerçcktc, günlük yaşamın hay huyu içinde göremediğimiz ya da görüp de 'bana ne' deyip geçtığimız kimi durumları, olayları yeniden anlatıyor ve bunların aslında biziın SAYFA 18 '(k)l' adlı öyküsünde ise, bir PTT emeklisini anlatır Yılmaz Uçar. Gençliğinde her gün Sirkeci'de trenden inip Tophane'ye dek yürüyen, kar, yağmur ve sıcağa aldırmadan görevini yapan Hakkı Dede, borç nedeniyle felç geçirmiş, çenesi, ağzı yamulmuş, bir ya^lıdır artık. Evinin önünde, tabııre üzerinde, yetmışli yaşların ozelliklerini taşıyarak, bir soru işarcti gibi iki büklüm oturmaktadır Sokakta, taşlardan kalc yapmış, futbol oynayan C U M H U R İ Y E T SAYI 780
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle