Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Mona Lisa' ya da İkonik bir statü' Sanata psikanalitik bir yaklaşım Darian Leader'in yaygın bir ünü var: "Kültürel dedektiflik". Ama kendisi "Kafa doktoru" nitemini daha uygun buluyor. "Mona Lisa Kaçırıldı" başlığıyla dilimize aktarılan kitabında uyguladığı yöntem ve konuya yaklaşımı, ilk bakışta kitabın adıyla tam olarak örtüşmeyecek biçimde psikanalitik yorumları temel alması bakımından, yazarın kendisi için tercih ettiği kafa doktorluğuna daha yakın düşüyor. 1 KayaöZSEZCİN ilimzde daha önce iki kitabı yayımlanan ("Kadınlar Neden Yazdıkları Her Mektubu Göndermezler", Çev.: Nedim Çatlı, 1997, "îş Işten Gcçtikten Sonra Verilen Sözler", Çev.: Şen Süer Kaya, 2000, Ayrıntı Yay.) Darian Leader'in yaygın bir ünü var: "Kültürel dedektiflik". Ama kendisi "Kafa doktoru" nitemini daha uygun buluyor. "Mona Lisa Kaçırıldı" başlığıyla dilimize aktarılan kitabında(*) uyguladığı yöntem ve konuya yaklaşımı, ilk bakışta kitabın adıyla tam olarak örtüşmeyecek biçimde psikanalitik yorumları temel alması bakımından, yazarın kendisi için tercih ettiği kafa doktoriuğuna daha yakın düşüyor. Polisiye bir roman okuyacağı sanısına kapılan ve söz konusu kitabı bu niyetle okumaya başlayanları yanıltacak biçimde, arka örgüde 21 Ağustos 191 l'de Louvre'dan çalınan Leonardo da Vinci'nin i;nlü tablosu Mona Lisa (La Joconde) ve bu tablonun çalınmasıyla yapıta yüklenen yorumlar yer alıyor olsa bile, yazar bu olayı bahane ederek, başka örnekler ve sanatpsikanaliz ilişkileri üzerinde duruyor, kendi uzmanlık alanı olması nedeniyle, bu ilişkiler dolayında görüşlerini derinleştirme yoluna gidiyor. lihsiz olay nedeniyle ününü daha da pekiştirmesine benzer bir olguya tanık olmamıştır. Kitap, gazetelerin ve ilan panolarının, başka iîetişim araçlannın, olayı duyurmakta birbirleriyle yanşa geçtikleri sırada yaşananların öyküsüyle başLyor. Ünlü tablo, müzedeki yerinden calınmış ve bir anda kayıplara karışmıştır. Çok meraklı bir öykü de böylece başlamıştır. Tablonun ele geçirilmesi için iki yılı aşlun bir zamanın geçmesi ve yorumların da bu uzun zaman dilimiyle uyumlu olarak yoğunlaşması gerekecektir. Tablodan boşalan yeri görmek için Louvre'a akın edenler arasında Kafka ve yayıncısı Max Brod gibi ünlülerin de bulunması, meraklan daha da kışkırtmaktadır. tlk kez bir sanat yapıtı, orada bulunduğu için değil, bulunmadığı için kalabalıklan müzeye çekmektedir. Oysa tablo, bulunduktan çok sonra, 1963'te Washington'da üç ayhğına sergilendiğinde, Mona Lisa'yı görmek için National Gallery'ye yedi yüz bine yakın insan gitmişti. Yazar, burada bir gerçeğin altını çiziyor hakJı olarak: Tablonun kaybolup yeniden bulunması, onun "ikonsu" değerini pekiştirmiştir en a^ından. Böylece kopyası, versiyonu, fincan, tişört, sigara kutusu vb. eşya üzerine çoğaltım endüstrisinin yaygınlığı, onu ulaştırdığı başyapıdık düzeyini bir kez daha "meşru" yapmıştır. rum, Antik dönemin iki sanatçısı, Zeuxis ve Parrhasios arasında geçen ünlü konuşmadır. Yazarın burada vardığı sonuç, onun bir cümlesiyle özedeniyor: "Gerilim, imge yani resim ile gerçeklik, yani nesne arasında değil, ötekinin bakışı Ue ressamın bakışı arasındadır". O halde resim yapmak da, izleyiciyle sanatçı arasında gerçekleştirilen bir "tuzak kurma biçimi"dir (s. 48). Degas haklıdır. "Resim yapmak, bir suç işlemek kadar kurnazlık gerektirir." Görsel sanat yapıtı, "görünür" olmak zorunda mıdır? D. Leader bu soruyu "değildir" diye yanıdıyor. Çünkü "görünmez" varlığın doğası, bunu gerektirmektedir. Yapıtın şu ya da bu biçimde sergilenmesi, onun "görüldüğü" anlamına gelmiyor çünkü. Nasıl olsa sanat yapıtı "orada"dır ve biz onun "orada" olduğunu bilmekteyiz. îki yüdan fazla, onu çalan Peruggia'nın evinde saldı kalırken gözlerden uzak kalan Mona Lisa gibi, iç mekânın karanlığtna gömülü olarak kalan sanat yapıtları da, görünmezliğe gömülüdür. "Ritüelde ve ifşa edişte" anlamını bulan bir "görünürlük" söz konusudur burada. Bir başka soru: Acaba sanat yapıtları, bizim tarafımızdan "görülmek" üzere mi tasarlanmışlardır? imge, değerini "ifşa" anında mı kazanmaktadır? Yoksa ona, tam da "bakılmadığı" anlarda mı bir "fonksiyon" üsdenmektedir? Mona Lisa'nın çalınmasından sonra, herkesin kayıp tabloyu ("tablonun boş kalan yerini") görmek için, Louvre'a gitmesini, yazar, Lacan'ın boşlukla ilgili düşüncelerini "süblimasyon" kuramıyla ilişkilendirdiği görüşüne bağlıyor. La Joconde yerinde okaydı, bu kadar ilgi çekmeyecekti oysa. Burada "şey"in boş yeri, sanat yapıtıyla işgal ettiği yerden daha ilginç hale gelmiştir böylece (s. 68). Aynca insanların Louvre'da, görünenden daha başka şeyler olduğunu fark etmeleri için, Mona Lisa'nın çalınması gerekiyordu. BASKASI NE CORUYOR Darian Leader, asıl konuyu, yani Mona Lisa'nın efsaneleşen etkisini, bir yana bırakıyor, psikanalisderin de üzerinde durma gereği duydukları bir başka soruna geçiyor. Kişinin kendi bakışı, başkalamın bakışıyla ilintilidir (s. 23). "Kişinin kendi gözleriyle gördüğü, bir başkası ne görüyor sorusuyla karışmış durumda"dır burada. Örneğin, başkaları tarafından "nasıl" göriildüğümüz, D Tablo hırsızllğı, yukardaki olayla sınırll değil elbet. Tarihin akışı içinde buna benzer başka olaylara da tanık olunmuş, ancak bunlann niçbiri, özellikle 19. yy'da yazar ve düşünürlerin Mona Lisa'nın yüzündeki "anlamlı" tebessüme ilişkin yorumlarıyla bir tür "ikonsu ün" kazanan tablonun, bir de bu taSAYFA 20 'Mona Lisa' (La joconda), t.ü.yb., 0.77x0.53 cm. Louvre, Parls. bizi, kendi bakışımızdan daha fazla ilgilendirir çoğu zaman. Nitekim doğduğumuzda da "başka birinin bakışının nesnesi" olmuşuzdur. Yol boyunca televizyon kameralarıyla kendini izleyen Anita Witek'in bu konudaki deneyimi, başka bir göz tarafından izlenmenin "seyrini" yakalamak içindi. Kendimizi, ötekinin bize baktığını sandığımız şekilde görür ya da öyle görünmeye çalışırız (s. 25). Ama kesin olarak bize bakıldığını bilmemizin ötesinde bir başka ayrıntı, burada söz konusu değil. Witek'in video çalışması, ötekinin onu gerçekte "nasıl" gördüğünü anlamak için, "kendini ötekinin yerine koymak çabası" olarak değerlendirilebilir. Buradan yola çıkarak yazar, portrelerin bizi "görmedikleri" sonucuna varacaktır. Oysa Gombrich, eğer bariz olarak "başka bir yere bakmıyorlarsa", portrelerin bizi takip ettikleri savını ileri sürmüştü. Nitekim Mona Lisa'yı yerinden çalan Vincenzo Peruggia da, başlangıçta müzedeki başka bir resmi gözüne kestirmişti, ama Mona Lisa'nınyanından geçerken, kendisine gülümseyerek bakan portrcnin cazibesine kapıldığını, sorgusu sırasında itiraf edccektir. Bunun karutı, tecavüze uğrayan resimlerde, önce gözlerin oyulması ya da kapatılmasıdır Psıkanaliz konusunda uzmanlık düzeyi taşıması nedeniyle yazar, kitabının ilerleyen sayfalarında, imge ve gerçeklik kavramlanna, bir de bu açıdan bakıyor ve yorumlannı bu aşamada geliştiriyor. Hatta Mona Lisa tablosunun çalmışıyla ilgili görüşlerini, bu yorumlar için bir vesüe ya da alt yapı olarak kullanıyor sık sık. Resimlerde, görünür olanın arkasına gizlenmiş olan bir imgenin varlığı, ancak o imgenin "gerçek sahibi" tarafından teşhis edilmesi halinde bütün sırlannı açığa vurabilir. Kitapta ressam Lowry'nin sevgilısini konu alan resimlerinin, bizzat o kişi tarafından, hem de beklenmeyen konumlar içinde betimlendiğinin farkına vanlmasına ilişkin öykü, aynntılı biçimde anlatllıyor. "Lowry'nin çarpık evreninde, resme bakan bizden ziyade, bize bakan resim söz konusu"dur (s. 44). Yazarın bu yaklaşımı, resimle, onu izleyen arasındaki görünmez ya da gizli ilişkinin psikanalitik boyudan hakkında da aydınlatıcı ipuçları vermesi bakımından ilginçtir. Ressamın gözü, böylece resmin içine "yerleştirilmiş" olmaktadır. Bakışın bu boyutu, gerçekte maskelenmiştir çünkü.. Buna benzer bir başka "çelişik" du SAF ARZU. . Leonardo'nun tablosunun yolduğuyla oluşan boş uzam, başka sanat yapluarının mucizevi bir şekilde "görünür" olmalartna ncden olmuştur. (Pozitif boşjuk ürctimi). Modemist çağın "mükemmel suçu"dur bu. (Yazar burada bir bajka ilginç teşhiste de bulunuyor ve Mona Lisa'nın geri dönüşünden sonra gösterilen Malevich'tn ünlü tablosu arasında bağ kuruyor, "boyanmış bir imge" ile bu imgenin yeri arasındaki gerilimin, böylelikle sanat yapıtının öznesi haline geldiğini vurguluyor.) Sonuç: Peruggia'nın eylemi basit bir hırsızlıktan öte bir şeydir (s. 72).. G. Stein'in, resimlerle çerçeveleri arasındaki ilişkiye atıfta bulunan görüşü, modernist çağın "resimlerin, çerçeveleri terk etmeyi istemeye başladıkları" bir çağ olduğuna ilişkin yorumuyla bağlantılıdır. Öte yandan her sanat yapıtı, boyalı yüzeyinin ötesinde, başka gizli şeyleri de saklar. Eğer tabloda bir şevin gizlendiğini aklımıza getiriyorsak, tablo, daha fazla ilgimizin odağı olacaktır. Yazar, kitabının sonraki bölümlerinde, sanatçı ve "saf arzu" üzerinde duruyor, arzunun tekilliği sorununu çeşitli açılardan irdeliyor. Sahtecilikle ilgili olarak, orijinalin bizde uyandırdığı tatmin duygusunu, bir arzunun sahtesini yapma düşüncesindeki anlamsızlıkla açıklıyor. Leonardo konusunda yazarın, ünlü gülümseme olgusuna gelip dayanması, kuşkusuz beklenmeyecek bir şey değil. Peki ama, bu gülümseme nasıl olup da "muammalı bir statü"ye varmıştır? Leader'a bakılırsa, Gautier, Walter Pater gibi yazarların, tablo üzerine yorumlannın ortaya çıkmasıyla birlikte Mona Lisa, bir gizem kazanmaya başlamıştır (s. 147). "İkonik bir statü"nün ortaya çıkması, bu yorumların sonucudur. En sonunda Mona Lisa da, benzerleri gibi, bir "femme fatal" oluvermiştir. Kitapta konuyla ilgili resimlerin, daha iyi bir kâğıda, hiç değilse ayrı basım olarak verilmesi gerekirdi kanımca. Sanat ve Kuram dizisi içinde bundan sonra yayımlanacak kitaplarda, bu kurala uyıılması, sanat içerikli yayınların bir gereğini yerine getirmek anlamı taşıyacaktır. • (*) "Mona Lisa Kaçınldı", Darian Leader, Ingilizceden çev. Handan Akdemir, Ayrıntı Yay. 414, Sanat ve Kuram Dizitt 10, 2004, tslanbvl. K İ T A P S AYI 75 C U M H U R İ Y E T