Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tuttuğu gibi görülüyorlar da ondan. Dışarıda bırakJanın içeri giremediği anlamı çıkarılması bile, bunu böyle gören şairlere de rastlanır her zaman. Gereğinden fazla abartılır antoloji olgusu; bıı tepki açık ya da gizli biçimde dışarı vurulur. Şiire ısındırma, şiir sevgisinin gelişmesinde pay sahibi olarak gösterilebilecek olan antolojiler, şairler için başka bir göstergedir sanki. Türk şiirinde var mısın, yok musun? Antolojilerin işlevine, en azmdan niçin yapıldığına ışık tutan şairlerden biri de Tuğrul Tanyol'du ve konuya ilişkin yazısının bir yerinde şunları söylüyordu: "Bir antolojide o giine dek dikkatinizden kaçan bir şairi keşfedersiniz. Onun bir tek şiiri sizdc, o şairin öteki şiirlerini okumak için bir arzu yaratır. Işte sanırım antolojinin en temel işlevi bu son noktadır. Antoloji iştahınızı kabartan ama sizi asla doyurmayacak bir sofra gibi görülmelidir" (Sonbahar, Kasım 1992). Evet doyumluk değil, tadımlıktır antolojiler. Böyle bakıldığında, yani "hangimiz tatmadan doyabiliyoruz" gibi karşı bir sorııyla tadımlık olgusu önemsenir ve antolojiye yönelebilir okur. Tat alma duygusu bazen öyle önemli bir hale gelir ki, doymanın bile önüne geçebilir. Öyle ya, bizi şu fınna değil de o fırına yönelten şey, oradan alınan ekmeğin iyi pişmişliği, lezzeti değil midir? Şiir okuru için ilk izlenim yerine geçer antolojiler; hayatın her alanında, her insanhk durumunda olduğu gibi de ilk izlenimin sanıldığından çok daha büyük önemi vardır. Ben oldum olası antolojinin bir kurul işi olduğuna inanınm. adı tartışılmayacak ağırlıkta olan eleştirmen, edebiyat tarihçisi ve şairlerin hazırladıldan antolojilerde bile tartışmaya açık yerler bulunabilir de ondan. Şair ve şiir seçiminde elbette. Hazırlayanın bir antolojiyi nereden, kimden başlattığından tutun da, nerede ve kiminle bitirdiği tartışmaya açık olabilir. Bu konuda iki örnekten biri Memet Fuat'sa, diğeri de Mehmet H. Doğan olmuştur. îkisi de edebiyat kamuoyunun tartışmasız kabuJ ettiği adlardandır ama antolojileri tartışılmaktadır. Bu edebiyat adamlarından ilki, ölümüne kadar Çağdaş Türk Şiiri'ni altmış yaşma merdiven dayamış bir bir şairle noktalarken, ikincisi Yüzyıhn Türk Şüri'ni o zamanlar henüz 23 yaşında olan bir şairle kapatmayı göze almıştır. "Şairin yaşı yoktur, şairlerin yaşı birdir" der Melih Cevdet Anday; bu sözde yatan gerçeği Memet Fuat göz ardı ederken, Mehmet H. Doğan da fazla ileri götürmüştür kanımca. Bir başka deyişle, Memet Fuat 40'lı, 50'li yaşlardaki şairlerin adına bile zar atamazkcn, M. H. Doğan bu riski en gencimize kadar göze aJabilmiş, şiirde "temsiliyet hakkı"nı bir kenara koyarak yapabilmiştir bunu. Antoloji hazırlamanın kurul işi olduğunu ileri sürmüştüm ya, iç hesaplaşmalardan uzakta olan bir okurun sağlıklı, sevimli bir antoloji hazırlayabileceğini Filiz Oskay Leloğlu örneğinde gördüm. Hep Babam İçin (*) adlı antoloji bu işin yalnızca sevgiyle yapılabileceğini de gösteriyor. Onun iddiası baba imgesini güzel şiirlerle yerine oturtma çabasında gizli. Yoksa öyle kimseyi "smav psikolojisi"ne sokmaya niyeti yok. ISABEL ALLENDE Babamın udultusu' Nâzım Hikmet'in "baba başlıklı şiiriyle başlayan vc tematik anlanıda bir boşluğu dolduran bu antoloji Nilay Özer gibi, Kadir Aydemirgibi genç şairlerin yazdıklarıyla bitiyor. "Sizin hiç babanız öldü mü" gibi biiyük bir soruyla da yaşayan CemaJ Süreya ve büyük seçimini "hayatta ben en çok babamı sevdim" diyerek göstemiş olan Can Yücel bu antolojinin temel taşlarınıoluşturanlararasında. "Baba deyince kalem elden düşüyor" der gibi seçilmiş şiirler dizisi. Filiz babasını bir 19 Mayıs günü, bir bayram günü yitirmişti ve "doğa dirilirken babam nasıl ölürdü" diye soruyordu işte; özlem yüklü dizeler eşliğinde. Sina Akyol ihtiyarlığı ve çekip gitmeyi yakıştıramadığı babasına "genç babam, gencecik babam" diye seslenirken, Ali Cengizkan "hışırtı yapışıyor sanki yirmi yıldır / kullanılmayan bahçeye, babanın ölümüyle" diyor. Şükrü Erbaş şiirimizin en güzel baba şiirlerinden birine "babam gelirdi ve akşam olurdu" diye başlarken, Ahmet Erhan da "akşamdır, babalar ellerinde ekmekJe / yürür kaldınmlarda" diyor şiirin ortalannda bir yerde. Haydar Ergülen "unuttuğum sırdı bu: Kardeştir babayla oğul" dizesini bir şiirle bedel kılabiliyor. Savaşı görmüş bir çocuğun babaya seslenişi nasıl mı olur? Neşe Yaşın'ın yaptığı gibi: "Savaş olunca baba / saklan yatağın altına". Yastığımızın altına (başucumuza) koyacağımız bir antoloji oradaki onca güzel şiirden sonra "genç usta"lardan birinin şu dizeleriyle sona (belki de başlangıca) yaklaşır: "Keşke hafızama kusur bulsaydım keşke esaslı bir evlat gibi". Bu yapılan birkaç alıntı bile gösteriyor ki, baba imgesi insana ait bütün özellikleri barındınyor bu kitapta. Antolojide yer alan şiirlerin özü: Babanın varlığı varlığımız, yokluğu da yokluğumuz olmuştur. Bu antolojinin gösterdiği, hatırlattığı bir gerçek de şu olmuştur bana kalırsa: Her şair babasına bakarken biraz da kendine baluyordur; varsa kızına, oğluna. "Baba gibi babalar, uzaktaki babalar, sevecen babalar, bağıran babalar, artık göremediğimiz babalar önsözüyle başlayan bu güzelim antoloji, "ne mutlu Isa'ya ki babası yoktu ve ne yazık ki..." cümlesiyle bitiyordu ve kitabı kapattığımda dilimden dökülen iki dize şöyleydi: "Suyun yüzüne baba gözlerinle bakmıştım / Ve görmüştüm dipteki çakıl yalnızlığını" Sahi ben mi yazmıştım bu dizeleri? Bu yüzden mi çok sevmiştim Filiz'in antolojisini? Okuyun, siz de seveceksiniz. Babasız evlat mı var, Isa'dan başka? • 90 şairden seçilmiş 109 şiir ile önce Filiz Leloğlu Oskay'ın yitirdiği babasına, oradan da yaşayan (*) Filiz Leloğlu Oskay, bütün babalara ulajmak mümkün. Evlat bakıHep Babam İçin, alfa, şıyla oluşturulmuş bir baba imgesine. 2001, K İ T A P YUREGIMDEKI ULKEM K.IİKİ \lkn,l( anılar ls;dxl AllciKİc BÜTÜN KITAPLARIYLA YAYINLARI http://www.canyayinlari.com cposta: yayincvi(o)canyayinlari.com S3 Kitabevi: Yeniçarşı Cad. No: 22 Galatasaray SAYFA 13 C U M H U R İ Y E T SAYI 751