19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mustafa Şerif Onaran Dergilerde Zaman yanılsaması ile iç gerçekler Her yazarın zamanı değerlendirmesi kendine göredir. Hazırladığı yapıtı dinlenmeye bırakmasını bilenler de var, çabucak yayımlanmasına özenenler de... onun virgülleriyle uğraşıyorum." amankavramının gizlerine tam olarak varabilmiş değiliz. Yaşatlığımız kimi olaylar geçen zamanın sislerine karıştı. Melih Cevdet Anday anılarını yazdığı kitaba "Akan Zaman Duran Zaman" aclını koymuştu. Zaman akıp gidiyor mu, duruyor mu? Zamanı algılayışımız görecedir. Yaşamanın akışındaki hıza göre değişmiş gibi gelir bize. Aslında yaşamanın akışı da aldırışsız, duyarsız bir akıştır. C) yola koyulan insanın durumuna göre değişir zaman. Sâbit'in ünlü bcyitini anımsayalım: Z "Şebi yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir Müptelayı gama sor kim gecelerkaçsaat." Ne yıldız falcıları ne de zamanı ölçenler bilir en uzun geceyi. Gecelerin ne kadar sürdüğünü hastalığa tutulmuş insana sormalı. Melih Cevdet Anday'ın "Duran Zaman" dediği bir uzun gecedır o! Hasan Ali Topbaş, Milan Kundera'nın romanı "Yavaşlık"taki yolculuğu anlatırken otomobü sürücülerinin hız tutkusuna değinir. Romandaki anlatıcıya göre, "teknik devrimin insana armagan ettıği bir esrime biçimidır hız". Artık insan, kendini çevreden soyutlamış; geçmişten, gelecekten kopmuş bir zaman parçasına tutunarak yol almaktadır (Hürriyet Gösteri, Saati Kurmak, Mart 2004). Hasan Ali Topbaş; yaşama biçimindeki hızh akışla insan doğasındaki yavaşlığın getirdigi çelişkiyi vurguluyor. Romandaki anlatıcı; "Yavaşlığın keyfi neden yitip gitti böyle? Âh nerede şimdi geçmişin aylaklıklan?" diye düşünürken; yaşamanın hızlı akışının insanı etkilediğıni anımsatıyor. Hasan Ali Topbaş, öykü ya da romana çalışan bir yazarın, bu hızdan annarak, zamanı kendine göre düzenlemesi gerektiğini anlatıyor. () hıza ayak uyduran bir yapıtın, beklencn olgunluğa erişemeyeceğini dokunduruyor. O hızı anlatmak, hızlı yazmak anlamına gclmemelidir. Yaşamanın hızlı akışıyla insanın nasıl değiştiğini, kendi zaman düşüncemiz içinde yazmalıyız. Ne diyordu Behçet Necatigil? "Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği akhnıza gelmezdi." Her yazarın zamanı değerlendirmesi kendine göredir. Hazırladığı yapıtı dinlenmeye bırakmasını bilenler de var, çabucak yayımlanmasına özenenler de... Ferit Edgü'niin yanıtına kulak verelim: "Bitmiş bir dosyam var, nicedir onun virgülleriyle uğraşıyorum." İÇGERÇEĞtN DARCEÇİTLERİ Olaydaki gerçeklik payı yazara göre değişir. Öncesinde neler vardı? Kimler tetikledi? Nasıl sonuçlandı? Kendi içinden geçerek gerçeğe bakmak, önce kendini tanımayı gerektirir. İç gerçeği tanımadan dış gerçeği yorumlamak isterseniz, gerçeğin özüne varamazsınız. Filiz Ateş'le Zeynep Güven'in sorularını yanıtlayan Ferit Edgü yaşanmış gerçekliği anlatmak için sözcüklerin gücünden yararlanmak gerektiğine inanıyor (düzyazı defteri, îki Aylık Düzyazı Eleştiri ve Inceleme Dergisi, Minimal Öykülerin Yazarıyla Minimal Bir Söyleşi, MartNisan 2004): "Her has (autentique) yapıt, gerçekliğe, dış dünyaya, bilinen ya da bilinmeyen olaylara yer versin ya da vermesin, onlara gönderide bulunsun ya da bulunmasın, yaşanmışlıktan doğar. Ama yaşamadan yaşamaya fark vardır. Henry Miller yalnız yaşadıklarını söylüyordu. O da, kuşkusuz, yaşadıklarını yazıyordu baştan sona bir kurmacanın ürünü olarak. "Hakkâri'de Bir Mevsim" de (varsa) gücünü bu yaşanmışlıktan alıyor. Ama aynı zamanda sözcüklerin gücünden de alıyor." Sözcüklerin gücü, iç gerçekle sarmaladığı olayı anlatmaya yaramalıdır. Ferit Edgü yeni bir dil oluşturarak gerçeğin anlatılabileceğini umuyor. "düzyazı defterTnde Ferit Edgü'nün yapıtlannı yorumlayanlar; Munise Aksöz Yıldırım öykülerini, Bünvamin Hazar "Kimse"yi, Celal Gür "Hakkâri'de Bir MevsinTi incelerken; alışılmış bir gerçeğin ötesindeki soyut gerçeği, yetkin bir dille nasıl anlattığını belirtiyor. Ferit Edgü, Hakkâri'nin bir köyü, Pirkanis'e yedek subay öğretmen olarak atanmasaydı; oradaki koşullarda kendi gerçeğini tanıyamayacak, "yabancılaşma olgusu"nu yorumlayamayacaktı. ÖZÛMSENEMEYEN ÖRYAZAR Süreyya Filiz, Ferit Edgü'nün yapıtları içinden geçerek görünmeyen resimler çiziyor. Ferit Edgü'yü edebiyatçılar arasında bir "ara kesit", bir "ortak ruh" olarak görüyor. Süreyya Filiz'in sözleri Ferit Edgü'nün iç gerçeğini yorumlamamızı kolaylaştırıyor: "Bence Türk dili ve edebiyatı Ferit Edgü'yü özümleyememiştir, kendinin kılamamıştır. Gerçek bir harf cinidir o. Bir "hat" meleği. Yazdıkları mercek altına alınmalı, yazmadıkları deşifre edilmelidir, yeni ürünlere taşınmalıdır. Bir yazann bir başka yazara çıkış olabileceğine inanmam ben, ama Ferit Edgü bu genellemenin dışındadır, sadece onu okuyarak büyük eserlere imza atabilir insan. Geç olamasaydı, ben denerdim bunu." Ferit Edgü, içindeki yalnızlığa çekilirken, ölümü irdderken, alışmadığı bir ortarmn yabancılığını çekerken kendini aramaktadır. Kendindeki, o iyi tanımadığı insanı anlatacak bir dili, dil dediğimiz o büyülü düzenı tanımaya çalışmaktadır. Sözcükleri eksüterek kusursuza varmak, yeni bir biçem yaratmaktır onun işi. Bünyamin Hazar "Kimse"yi yorumlarken iç içe geçen iki sesi, iki insan gibi ele alıp "sığmazlık duygusu"nu açıklamaya çalışıyor: "Aslında her iki ses de birbirinin iç sesidir. Bazen birinci ses, ikinci sesin iç sesi gibi konuşur, bazen de ikinci ses, birınci sesin iç sesi gibi konuşur. Sonra da birinci ve ikinci ses, romanın ikinci bölümünde, zaman zaman ses olmaktan çıkar; çevreyle, Hakkâri'deki memurlarla, köylülerle diyaloğa geçer." Ferit Edgü, iki sesle birbirine karşıt iki insanı yüzleştirerek eytişimci bir anlayışa vanyor. İnsanı yalnızlığa bırakan bir karamsarhktır bu! Munise Aköz Yıldınm'a göre: "Edgü, insanın hapis olması, yalnız olması ıçın bir yere, bir hücrcye kapatılması gerekmediğini, insanın toplum ya da kalabalık içinde de hapsedilmiş, yalnızlaşmış olabileceğini vurgulamaktadır." "düzyazı defteri'nde Ferit Edgü için hazırlanan bölüm; çok satan yazarların kendini önemsediği edebiyatımızda, gerçek değerleri tanımamız gerektiğini düşündürüyor. BİRKAÇ ANIMSATMA " düzyazı defterı" ile "YOM sanat" dergilerinin sahibi, genel yayın yönetmeni olan Imam Demir'i edebiyatımızda yeri olan bu dergıleri yayımladığı için kutlamak gerek. İki dergi de Adana'da basıldığı halde "düzyazı defteri"nin yönetim yeri Şanlıurfa, "YOM Sanat" dergisinin Adana. Imam Demir'in iki yere birden yetişmesi kolay de6il. Denetimden kaçan kımi yanlışlan, eksikleri anımsatırsam bana kırılmayacağını umanm. "düzyazı derteri"nin önyazısında Imam Demir diyor ki: "Bu sayımızda dosya konusu yaptığımız; bu bağlamda ürünlerini açıklamaya çalıştığımız Zeynep Aliye..." Dergiyi baştan sona tarıyorsunuz, Zeynep Aliye ile ilgili tek satır yok. Yazım kılavuzuna göre düzeltme imi kullanmak gerekirken hiçbir yazıda düzeltme imine yer verilmemiş. Derginin sayısı, tarihi iç sayfadaki künyede yer almıyor. Dergi ciltlenip kapaklar çıkanlırsa, sayılar birbirine karışacak. Kaynak gösterilirken yanlışa düşülebilecek. Eskilerin bir sözü var: "İnsan kıyafetiyle kabul liyakatiyle takdir olunur" derler. Özenle basılmış bir dergide insanı düşündüren, ilgi çeken yazılann bulunması okuyanlara edebiyat coşkusu veriyor. Amacımız kusur görmek değil, daha iyi düzenlenmiş bir "düzyazı defteri" dergisi okumak. Geçen zamana dalarken sözü Cem Ûzungüneş'in dizeleriyle noktalayalım (kitaplık, Rigor Mortis (Ölü Kasdması), Mart 2004): "Dalgın bir gülümseme gibi akan zamanlardayız, seğiren, ama kendinden memnun bir yavaşlık içindeyiz."* i Bu sayfayta UetJstm kurabllmnlz lcln dergilertI nizl ve kttaplannızı a^Ktakl adrese göndertrsenbmemnunoiuna. Mustafa Şerif ONARAN HemmkflYSlteslM SokakNO:8 06800 OmitkftyAnkara TW.: (IO12) 23S 9111236 23 46 K İ T A P Peki Kafka? SAYFA 20 C U M H U R İ Y E T SAYI 7 4 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle