Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Atesin Zilleri • Soner DEMİRBAŞ Insan Arkadaşımndırr*) lerindeki beyaz mendillerden güvercinler uçurur. Yağmur insanlarının arasında yüreğine çarpan kuşlar vardır. Sokaklan kendine benzetir, derin bir gök, dokunan bir mavi iz gibi içinde, yaralı sokaklar, sabahla doğan, akşamla kapanan kendi ateşine. Bulutlara vurur bir gözü. O demirden, o bayat, o taş renkli kuşlara, çünkü bitebilir de her şey acısıyla. Bir çiçeği bölecekrir kaderde ne varsa Kıyı çocuklarının pembe bir ağ tasjidığını bilir H. Peker. Geceleri bir bir düşürür yıldız kümelerini. Bir damlacık su taşır kendini götüren yola. Kim bilir o suyu neresinde taşır?! Yağmurun çiçek tozlu gösterilerinden kaçarken o sonsuz tozlaşmada bir çift çiçek, bir çeşit gökgürültüsüdür ona göre. Koca denizler aşıp gelmıştir buzlu bir güvercinin peşinde. Karanfiller içtiği rakıdan bölünür. Bazı geceler deredir, şair, göğe sepetleriyle parlar. Bir su gibi ezbere uyunur bazen. Ellerine çizilen göl bir tanrıdır, yiizü diye geçer. Yaz biterken bir koridor açar. Açılır, içinden kuğusunu geçirir. "Ve tebeşir hangi günün ağrısıdır" diye sorar, H. Peker. Joyce ve Beckett'ı konuk eder şiirlerine. Şiir vc şairin ayn ülkede yaşadığını, kimsenin kaleme değmediğini ayaklarının ve kimsenin şiirin dolambaçlı yollarında gezinmediğinden yakınır. Insan şiiri içine döküyordur artık. Kıyısı toz dolu kırmızı bir gölde yaşamak ister kimi zaman. Ozanlara da bir öğüdü vardır. Evlenmeden önce esmer yüzlerinı çekmeleri fotoğraflarının. Sararmış otların yorgun bir telinde açmış mor bir çiçeğin kalbi bilir kendini, H. Peker. Kuşların, uçarken, içini seyretmesini ister. Arka sokaklarda kimsenin, kimsenin hayatını bilmediğinden yakınır. Ve Hüseyin Peker biliyordur ki "tnsan Arkadaşınındır". Yer Bezinden Bir Köle<"*) Birinci Sarsıntı Bir ırmak gibi hep akar durur, H. Peker Hamsu dizelerinde. Olmadan, oluşmadan pembe kalır yanaklan. Ve her buluşmaya bir yarısını gönderir. Her şiire suretini geçirir. Sonra kaybolup gider kendi içine. Işıkla ışıldak arası bir yerde bulur kendini. Orası şiirdir onun için; sedef benzeri kelimeler. Kelimeler ısınır, şiirin ortasını yarar ve buharına saklanır. Anlamdaki gübreyi yakalar ve dizelere açar kucağını, tüm anladıklarını. H. Peker de birçok şair gibi hep "Bekleyen" biridir, alınganların saldırısını, uyaklann çatlayıp çat diye bıraktığı karşıt sesin yarısını. "Mektup zarflarında silinmeyi bekleyen adreslerin tümü benden geçti" diyecek kadar her şeyi ve herkesi bekler. Şiirden alınır ve tanır dizenin kabuk çatlatmalarını. Okura bırakır sonra kül rengi mirasm hepsini; şiirin efendisi, dizelerin tanrısı, be H üseyin Peker, Toplu Şiirler'inin ilk bölümü olan "Insan Arkadaşınındır" adlı kitabındaki "Yalnız Efe" adlı şiirine "Dünyanın neresindeyim" sorusu ile başlar. Bunu "Öyleyse neyim" gibı sorular izler. Sonuçlarla değil, sorularla uğraşan şiirinşairin işı biraz da bu değil midir zaten! H. Peker, yazdığı şiirle okurunu da bu uğraşa ortak ediyor. Hiç kalp kırmadan bugüne varıyor, bir karanfil yaprağı inceliğinde. Sudan ürkecek kadar da sessizdir H. Peker'in şairliği. Denize ve oradan başka ülkelere göçer. Denizde boğuluyordur atların kekemeliği. Kimsenin karanfil, lale yetiştirmcdiği bir dönemde, yaşadıkları acının da yine kimsenin umurunda olmadığını düşünürsöyler, dizelerinde. Tüm ozanların yorgunluğunu üzerinde taşır, pulıı büyük bir zarf saklar iç çekmecesinde. Eski arkadaşlarının cep ğenmenin ta kendisi! Mektuplar gelir, sular içilir, akşamlar uyunur ve bir pul dalgalanır durur öbür ülkesinde; sevdikleriyle kendi arasında, H. Peker'in. Kayıklar yaratır, ağaçları örmeye çabalar, yeni işler arar kendine. Yeni sevgiler yaratır, yeni şiirler açar, okunmadık yeni sayfalar, gıcır şairler bulur dergi köşelerinde. Bir portakalı taneler, balığı tütsüler ve bekler. Takıldığı ağların onardığı her dilimine yeni bakışlar, yeni tramvaylar ekler yaşadığı günlerın her birine. "Bızı başka gösteren aynalar bulmalı insan" diye seslenerek insanın başka hallerini de arar dizelerinde. Sonra, "Bakışım sizde kalsın, benim gibi görürsünüz belkı, dergılerden artan şiirleri" diye ekler. Kendini hâlâ tozlu yolların mimarı olarak görür, eskiden beri şairler arasında olmasına rağmen; şair olmasına rağmen. Çok şairde gezinir, çok eleştirmenler bekler adı gibi. Şiirin ortasında durur, her türlü karanfilin yaprakları uçuşur. Şiirin ortasında durur, kavgayı unutur. Bazen kendini, sayfaları arasında sarı yaprakları, şairler, kurutulmuş çiçekler banndıran bir sanat dergisi gibi diişünür, H. Peker; okumayı bırakmış bir 6ykücünün kitaplığında. Bir şafak delisi gibi görür kendini, o dergideki kurutulmuş şairlerden biri gibi. Şairlik kumaşının pembesi bol giysilerini sever H. Peker. Daha yazmadığı düş ortası, dostlara vermediği cevabı ve postaya akıtmadığı mektupları vardır, tüm iyi şairler gibi. Minderi bile ozanın mirasıdır. Ikinci Sarsıntı Hüseyin Peker, uluorta konuşanların sevdiği bir meydanda çakıl taşlarından Coskun bir ırmak sesi O özlem Tezcan DERTSİZ Her güzel şiirin içinden bir ırmak geçtiğini düşünürüm. Her şairin farklı bir ırmakla sözleşmeli olduğunu. Hüseyin Peker'in 'Yer Bezinden Bir Köle'sini okurken hiçbir duyguda hızını yitirmeden, sulannı köpürte köpürte aktı o ırmak. Yüksek sesle söyledi şarkısını, rüzgâra karşı durarak bazen, bazen arkasına alarak. Tam da bir ırmak adıyla başhyor kitabın birinci bölümü: Hamsu. Bilecik'te akan Hamsu'yu anlatırken, kendini de anlatıyor şair. En çok şair ve şiirle hesaplaşıyor 'birinci sarsıntı'da. Belki de yaşanan sarsıntı yazmaya verilen uzun ara yüzündendir. Şimdi yüzleşme zamanıdır ve şair kelimelerle ısınır, şiirin ortasını yarar, buharına saklanır. Bir yenilenme söz konusudur. Dergiler, yeni şiirler, gıcır şairler girer şairin dizelerine. Değeri yeterince bilinmeyen şeylerin peşindedir: 'Bana bir dize btraksaydınız diyorum; giderek, yazmadığım saatlerden Bana bir kıtap, kitabı çtkmamtj bir şairden Ya da daha önce duyulmadan giden tüm şairlerin tltk sesi Gelsin konsun masamdaki sütün yantna, içtp bitireyim kalan dizeleri tatlı su niyetine' Şair kavgayı unuttuğundan söz eder ama kendiyle kavgasının ortasındadır kanımca. Dergilerdeki kurumuş şairlerden biri olduğunu söylerken çok da rahatsızlık duymuSAYFA 12 I* yor gibidir. Bu belki de günümüzün içi boşaltılmış değerlerine, hırsın, yükselmenin, başkalarını çamurlayarak sivrilmenin yazın dünyasına da bulaşmasına bir göndermedir. Şiirler Ege ve Akdeniz'de geziniyor, oraların güneşi var. Şairlerin keşmekeşini, baskıyı, şiddeti, Sıvas'ı görüyorsunuz dizeler arasında. Pembe bir tutku seziyorsunuz kitapta. Şairlik kumaşının pembesi bol giysilerinden giyip, yüreğinize bir kat pembe pompa atmak, pembenizi öpmek şairin işidir. Umutlar, baharlar saklıdır. Bu pembelerin içinde. Şairin 'ikinci sarsıntı' adını verdiği ikinci bölümde, içinden çok dışındaki sallanmalar, yıpranmalar, yok olmalar anlatdıyor. Tükenen şehirler, elektronik bakışlar, copun aası, beton binalar, yalnızlık... Sarsıntıyı derinden yaşar dizeler, ama ırmağın sesi coşkundur hâlâ: 'Ben günesin gücünü kaybettiği günlerde Ktvılam saçan biri olarak kaldtm.' ^rfjtt ' Savaşın içinde buluruz kendimizi 'üçüncü sarsıntı'da. Ateş kokusu, mermi sesi, duman bulutu... Gerçek cephelerden yaşamın cephesine geçeriz şiirlerle. Çok fark yoktur arada, iki savaş da görünen, görünmeyen yaralar açar insanın içinde. 'lyisi mi meydan şairi ol sükut günlerinde' der şair. Umut ağır basar, pembe yine galip gelir: 'pembenin tonlart kat kat kalp kokusu, çok renkli bir patlama!' Roman tadında adlar koymuş Peker şiirlerine: Güneş Kurslan, Ilk Otobüs, Kış Uykusunda Yaz Düşleri, Bezgin Atlas... Şiirlerde de roman derinliği var aslında. Uzun dizelerle derin bir denize dalıyor gibiyiz. Yazann roman da yazıyor olması bu kan bağını oluşturmuş sanki. Hüseyin Peker'in beslendiği kaynaklan da buluyoruz dizeler arasında. Yaşanılan coğrafya, gözlem derinliği yanında Yaşar Nabi, Sunullah Arısoy, Cemal Süreya, Turgut Uyar, John Berger, Haydar Ergülen, Mehmet Sönmez, Mehmet Taner yol arkadaşlığı eder şaire. Coşkun ırmağın sesini dinliyorsunuz kitap boyunca. Şiirler ırmakla yıkanıyor, ırmak şiire bulanıyor. • Yer Bezinden Bir Köle/ Hüseyin Peker/ Şiir/ Om Yayınlart/ 84 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 738