Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AHMET GUNBAŞ "Marathon/Bir Uzıın Koşu"(*), Yıl maz Grııda'nın son şiir kitabı. Adından da anlaşılacağı gibı solıığıı gcniş bir ya pıt. Oturtnuş, uzun uzun 72 yıllık ömriinü elekten geçırmiş. Eleğin üstünde kalanlar, zamana yenik düşmeyen kristalize denen şeyler. Onları yaşam boyu korumuş, gozetmiş, varlığıyla özdeş kılmış. Doğumla ölüm arasındaki süre herkes için bir koşuya benzeyebilir. Ama kesinlikle maraton değildir. Ancak izleriyle gelıp geçcnlcrin özel bir parkuru olabiîir. Tüm sorun, o parkura girmek, kan can pahasına sonunu getirmeye çalışmaktır. Geriye bakıldığında çok engeller geçilmiştir. Bellek aynasını yanında taşır. Olümün soğuk yiizünü de: "bir başka vuruyor ııyarı çanı anımsatarak bir akik hüznü bir değişmezkııralını doğanın" (s. c)) Ülüm düşüncesi aynntısıyla ele geçmez belki. O, yaşandığında göz göze gelemediğımiz rek gerçektir. Ne var ki ağaçlar gibi ayakta dururken, yavaş yavaş çürümenın farkına varılabilir. Hünerıne gıkü yetmeyen ellerin yaşlılığı üretkenliğin en ııç noktası olarak daha bir keder doludur: "(Oellerki taşa dokıınsa elmas, zümrüt, gökyakı :ut ve sunak ve musallademire dokunsa traktör, mibzer, batoz torna, mekik, çark ve bukağı ve zincir dünyaya dokunsa yok yokkendineşimdi)" (s. 10) Şair, burada elleri çoğul haliyle ve ters biünçlenmeyi de hesaba katarak işlemiştir. Bir anda bizi 'Onlar'ın serüvenine götürür. Hani Nâzım'ın "vakt irişir" imgesiyle (Gruda'nın en sevdiği imgedir bu) eylemsel görkemini yere göğe sığdıramadığı korkak/cesur, cahil/hakim 'halk' kütlesinin ellerde şekillenen ağrısına! Zordur onlann öyküsüne katılmak. Ilem yürek hem beyin ışidir. Öne düşmek, ışıldamak ne bedel gerektirirse gerekrirsin hiçbiı şeyin hesabına durulmaz. Durulmaz da, "çoktan terk etti/parkıırları/umudun gözdehavarileri/çığlık çığlığa/yıkılınca/o duvar" (s. 11) anlatımıyla 'ct yığını' duyarsızlığına dönüşen insan müsvetteleri can evinden yaralar özveri anıtlannı. Şairin, "tuzu seçtim/geçtim bütiin şiirleri" (s. 25) demesi bunaandır. O, baştan olanaksızlıga soyunmus, adanmışlığı, savrulmuşlu ğıı küllerine Karıştırmıştır. Çünkiı "insana gidilecekti/o yepyeni insana" (s. 40) diye açıklar vazgeı,ilemez yönelişini. "Yepyeni insan"ın protili, yapıttaki Prospcctüs bölümiinde bir güzel.çizilmiştir Bertholt Bercht taratuıdan. Ütop^ası bilc göz kama^tırır. Serde tiyatrocu.uk vardır ayrıca. Sevda bovutunda bir tutkıı!.. Yine Prospectiis'e bakarak Re ükDurbaş'ınağzından,"....tiyatroyabir kardeş verdiın: YdmazGrııda." (s. 113) ibaresini okuyabilirsiniz. Durbaş'ın ta nıklığı yanında, Cîruda'dakı tiyarro sevdasının özeti şiirleriyle dışa vuruiur. He def yine aynıdır, sanatın biiyiisüyle olgunla^an ilişkiler yaratmak: Ytlmaz Gruda uzun bir aradan sonra yeni şürleriyle geldi "MarathoıTda bir sair Değerbilirlik geçerli bir kavramdır Gruda'da. Haddeden geçen 'söz'ü inci gibi saklar. Hcle şairleri 'Kuyumcular'a(**) benzetir. Prospectüs'ün dışına çıkmak isteyen, 1980'de yayimlanmış 20 şairlik ahdi verayı bulup okuyabilir. Yıllar geçtikçe kimi izler daha da belirginleşir. Yaşanmışlıkları diri tutan; onları tıpkı bir bitki gibi sulayıp toprağını kabartan tutumuyla alkış toplar Gruda. sorar yanlışın hesabını!" (s.43) O, "Spartacus'ün havarileri"nden sayar kendini. Her kosul altında bağ lanmanın erdeminden söz eder. Bağlanmak, insan paııltısıyla ışildayan sonsuz bir güzellikrir. Oyle kimi duvarların yıkılmasıyla son bulmaz yakı cı düşüncelerin açılimı! Her alanda yaşamı dolduran icfeolojik bağlanmadan yanadır. Yenildikçe toparlanan, budandıkça gürleşen, dorııklara doğru yol alan, dur durak bUmez kimliktir onunki. TıpkıProspectüs'teyazdıĞıgibi,"Ka nın kırıldığını, demirin buharlaştığını, çeliğin eatladığını, suyun eridigini; şa irin sevdaların 'meta'laştığını görüyor!" (s .103) Gördiikçe de kükreyecek, ne densonuç ilişkisiyle 'çağdaş insan'ın gereğini yapacak! Bunun adı 'çok yönlü bir bağlanma' olsa gerek. Aksi durumda eleştiri tanımaz; sığlıktan, yapaylıktan bucak bucak kaçar. An gelmiş,, acıların en katmerlisiylekanıtlamıştır Spartacus bavariliğini. Ser ve rip sır vermemiij, bir yıldız gibi akıp geçmiijtir zindan karanlığından. Geç yaşında bir kalp krizi onu yokladığında, gençliğinde ölümden döndüğü günleri anımsar. Basbayağı işkenceden geçmiştir, 'sol'a kapalı bir aüzenin kıyıcıları tarafından: "birden/gırtlağımdan yakalayıp sırıtarak sordu irisi: "solundaymışsın sen düzenin ritne sende, tesat sende!" (s. 65) "durmadan kanıyordu/içımdeki adam" (s. 71) insanlık ayıbının odağındaki kişi ashnda tek kişiden ibaret değildir. Ürada kanayan tum bir insanlık var dır. Oysa kavgamn asıl sahibi duymaz bu teryadı: "bir şölene çağırdık halkı ışıöa aynaya cağırdık gelmediler" (s. 83) Düzenin sohında olmanın kişisel bir diışmanlıkla ilgisi yoktur ne yazık ki! Boydan boya yaşamı savunmanın telaşındadır. Talan edilmiş bir ülkeden görünümler sunar: "her yerde tecavüze uğramış anaç doğa ığıl ığıl kan sızıyor ormanından parçalayarak çckip almışlar bor'ıınıı/krom'unu" (s. 87) Sisler içindeki sahnesinden olanca sesiyle " teslimiyet yok/sırça saraylar sultasına..." (s. 91) diye bağırır. Nasılsa "bir gün/kıyamet/mııtlak"tır. (s. 92) Beyni "dehşetli bir silah" olup çıkmıştır. Yalnız değildir dünyada. Oncelikle kendinin çoğuludur. Zaten bu inaıi(,°la koşmu^tur maratonunu. Yakın dostu Fikret Hakan'ın çizdiği portreyle, "bir adam/tek kitjilik Kalanalığa döniişriırmüş/kendinı" (s. 95) betimlemesinin ötesinde kalanlarla/göçenlerle derin dostlukları vardır. Gidcnlerin izleriyle oyalanır. Değerbilirlik geçerli bir kavramdır Gruda'da. Haddeden geçen 'söz'ü inci gibi saklar. Hele şairleri 'Kııyumcular'a(**) benzetir. Prospectüs'ün dışına çıkmak isteyen, 1980'de yayimlanmış 20 şairlik ahdi velayı bulup okuyabilir. Yıllar geçtikçe kimi izler daha da belirginleşir. Yaşanmışkklan diri tutan; onları tıpkı bir bitki gibi sulayıp toprağını kabartan tutumuyla alkış toplar Gruda. ürneğin Cemal Süreya'nın eline kalemi alışı, "alır eline murcu, çekici yırtılan ipek sesiyle / yakışıklı ve büyükyanaşır' (s. 98) dizeleriyle açıklanır. Ahmet üktay'la bir çift albatrostur. Şiirler yakılır, beklemeler ve gözyaşlarıyla karışık. Oguz Arıkanlı (19321991), "arduı da/suskun bir 'maça kızı' ki, tek kitabı" (s. 111) bırakıp gitmişse de, sureti şiirle belirgin dostlarındandır. Arıkanlı nın, Gruda hakkında sekiz uzun şiir yazdığı nı şairimiz de itiraf ediyor. Ama ben üşenmedim, biraz geriye gittim. Topu topu 45 yıllık bir zaman tüneline doğru. Şairler Yaprağı dergisinin sararmiş bir sayısını (MartNisan 1956), sayı: 2122) bulup çıkardım ve bir pasaj kahvesinde ortaklasa yazdıkları "Tutuk Şarkı"yı yirmili yaşların romantizmiyle okumaya ça lıştım. îki arkadaş, "baksak, başımızın üstünde yasak tarlalar, yasak bançeler, yasak odalar" diye içlenmişler o günlerde. Ve sonunda çok özel bir insana geliriz: Türkan Gruda'ya!.. Hiçbir kaiem yetmez onu anlatmaya. Prospectüs'te geçenler belki ipuclarıdır. Çünkü diğer adı 'aşk'tır onun. Durup durup bakılası bir yüzdür. înildikçe derinleşen, yepyeni kıvrımlarıyla yaşama bağlayan, yoklıığunda bile gelip koluna girip usulcacık yüreğine akan şiir yaratıktır o! Yoksa "Özfem Şarkılan" bu derece denk düşmezdi sahibine: "gittin sanki bir el vurdu, kırdı, dağıttı ne varsa onca senden bir ağır kum indi çektim merdiveni pencerelerde bir uzun akşam.." (s. 132) Deyim yerindeyse şair, bu tümlenmiş güzelliği kem gözlerden sakınmıştır: "ben seni nelerden çektim aldım ne acılardan güneş bildim ben seni ışıdım bıınca zaınan bunca zaman... nerdesin siliniyoryüzümaynalardan1" (s. H5) Düşündüm; "Pencerelerde Bir U/un Akşam" da olabilirıniş bu kıtabın adı! Şiirin demlendiğı yer gibi!.. Flüzün parkunından selamlar herkese! (*) MarathonBir Uzun Koşıı/ Yılnıaz (.îruda/ liilgı Yayınevı/ 1. Busım/ Nısam 2002/ 140 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 695 r; "Kiın götürüyor kurda kıızuyu kım çöle salıyor onca suyu vuran kim diiz gidene yıımnıgu orcia tiyatro ayna tutar SAYFA 14 Tılm« Orada. Oyvnculukla şairll#l birarada yürttttü