Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NeziheMeriç'ten 'Alacaceren', Ayşe Sarısayın'dan 'Denizler Dört Duvar' Bip usta, bir genç öykflcii Nezihe Meriç ve Ayşe Sarısayın, biri öykücülüğümüzün doruklarından diğeri ilk öykü kitabını yayımlamış bir öykücü. Her iki yazarımızın nefis öykülerini Yüksel Pazarkaya dcğerlcndirdi. YUKSEL PAZARKAYA az günlerine okuma kcyfi katan iki kitaptan söz açacağnn. Nezihe Meriç epeydir olgıınluk ürünlf ri verıyor. Roman altbaşlıklı "AJacaceren" sonuncusu. Bir nefcsteokudıım, diyece ğim, o beylik deyişle, anıa duralıyorum. Çüııkü bu roman, oktımamın ardından günler haltalar gecti, hâlâ kalaını kurcalıvor. Kafamı cierken de, aslında okıır olarak yaratıcı düşleıninıi demek istivorum. Kafamı da kurcalamıyor aslında. Roman, yazarının verdiği yapı içinde, oku run kafasında kuıgulanmayı sürdürüyor. Bu yüzden, dıyc düşiinüyorum, kos koca Yapı Kıcdi niıı saııki tasarruf tamahı içinde çok satırlı, çok vuruşlu 70 saylaya sığdırdığı yapıta Nezihe Meriç, uzun öykü dcmcmis. ()kuristerse,bu70 sayfa, 700 sayfalık bir roman olur onun düşlcm gücüyle. Romanın kahramanları iki çocuk: Bengi ilc ( îün. bir de dedeleri. Gizli baş kişiler, çocuklarm anneleri, babaları. Uyıımsıız iki ayrı dünya onlar. Ayrılnıışlaı, kalmış mı çocuklar dedeye. Günümüz Türkiye sinde, keııtte ya da kasabada ıastlanan bir dıırıım. Ana babanın ayrılmasının bir özelliği yok. Üç aşağı beş yukarı birbirine benzer ayrılma gerekçeleri. Çocııklıı olmalan da oniarı ay ııkbi kılınaz. Anıa o Bengi var ya, bir de onun o kardeşi (îün var ya, işte onlar tam bir birey, özellikle Bengi. Bir de o bırey ve insan dedc karakterini ekledi niz mi, iste size loplumun içindcn alınmış bir konuvu özel ve özellikli kılan kurgunun taslağı. Nezihe Meriç, tam elli yıl önce "Boz bulanık"ı çıkardığı zaınan, Türkçe yazılan oykü ve romanın taze geçmişinden okur belki bir tek HaJide Edip Adıvar'ı bilirdi kadın yazar olarak. Uzun yıllar önce Almanca bir yazımda ileri sürdüğüm bir sav var: ( Airnhuriyet kadını, antak altmışlı yıllarda ve ilk kez öyküyle romanda Türk tonlumıı içinde eşitliğini savaşını vererek kazanmıştır. Erkck egemenliğindcki yazının zincirlerini kırmıştır. Bu devriıııin başındaki isim de, bana sorarsanız, Nezihe Meriç'tir. lnsanul ve toplumsal duyarlılığını dile yansıtabilmesinde yatar onun özge sanatı. Bireyin ve topluınıın kan dolaşımıdır aynı zamanda onun dili ve anlatımı. Elbette toplumun can damarından, soluk alışından, acılarından ve sancıların dan süzülüp gelir kişileri ve o kişilcrin devinip durduğu konıı kurgusu. Nezihe Meriç, soyut rnodern dcğfldir. Somuttur, ama onun o dil dııyarlığı ve dil bi linci, dil ve deyiş özeni ve kurgusu, öykülerini de, romanlarını da, Batı'nın an lı şanlı soyut modernlerinden geridc bırakmaz. Tam tersine, güç olanı, yani in sancıl ve toplumcul olanı seçtiği için, somutu anlatırken, soyut modernin dil tadını yakalayıp okura sunduğu için, onlardan hep bir adım öndedir. Işte "Aİacaceren" romanının da, koııusunu ya da içcriğini özetlemeğe kalkSAYFA 10 Y mak, yanm yamalak bir iş yapmaktır. Bu romanı ben, çeşitleme romanı dive nite lemek istiyorum. Çeşitleme, moclern yazının belirgin bir kıırgıı anlayışını yansı . ıır. Postmodernciler gerçi bu anlayışı keyli biçimde kullanıyorlar, ama bunıınla salt moderne öykünmüş oluvorlar. Nezihe Meriç, burada çeşitleme kurgusıınıı sanki postmoderncilere ders verır cesiııe işlevli kullanıyor ve bir açık roman ohışturııyor. Romanın bölünı ba^lıklarıııa bakınea, bir sabah izleği görüyoruz, romanın kurgusu da sabah çeşitlemeleri biçimindc gelisiyor: Sabahlardan Bir Sabah / Bir Başka Sabah / Ah! Güzel Sabahlar da Vardı / Doğru, Böyle Sabahlar Vardı / deçip fîitmiş Bir Dolu Sabah Var. Anımsanıak Olası Değil Hepsini / Bengi Roman Yazmaya Bir Saban Birdenbi re Karar Verdi / Anımsandıöında Acı Veren Sabahlardan Biri / Sabanların En Acısı/ Bir Sabah Dede Gclmişti / Bir Sabah Daha. Sabah izleğiyle Nezihe Meriç, bir yan dan ijiirde epeyce yıpranıp yalama olinuü akşam ızleğinden sakınıyor kendini, bir yandan da, çocuk yaşantısına en uvgun, en etkin gün bölümünü seçiyor. Alcsam, çocuklarm zamanı deöildir. Çocukfarın en belirgin, belleğe en keskin işleyen zamanı sabahtır. Cîünle birlikte uyanır çocııklar, yeni gün denli taze ve duyargala rı beklenen güne, beklenen yaşantılara açık ve gergindir. Akşam, hüzne, karanlı^a, içkiye, eğlenceyc, uykuya, yani yaşantısız sürece ayarlıdır. Bir anlamda tükeniştir. Sabah ise, scvincc, aydınlığa, umııda, beklentiye, coşkııya, mutluluğa, kısaca yaşantı zenginliğine. Dolayısıyla birikiştir. Çocuk benliğine özdeştir. Ne ki, çocuk yasamı özerk değüdir. Büyüklere bağınüıaır. Çocuğun sabahını büyükler karartabilir, üzüntüye, sıkıntıya, acıya sokabilir. Aluıtıladıöım bölüm başhklarından bunu, Bengi ilc Gün'ün anne ile babasının evlilik çizgisindeki ge rilim ve kopuşu da iz sürmck mümkündür. Romanda üç bölüm başlığı, sabah çeşitlemelerinin dışında kalıyor. İlk iki baslıkta (îlk Aşk / Çocukluğumu Yazmak istiyorum), roman içinde roman vapısından kaynaldanır bu. Yazar olmak nevesindeki Bengisu'nun, roman denemesindcn bölümleri aktarır. Ama ana kurgu içinde önemli bir işlevi vardır. Romanın ana kişisi olan Bengi'nin ruhunu III M/l I.K IK >K I 1)1 \ \K Sabah Meği Bll yıl önce... yansıtır, onun benügine ayna tutar. Alışılmış bir sonu olmayan romanın en son bölümünün başlığı da sabah çeşitlemeleri dışındakalıyor: "BirGülperiHanım Varmış". Geneldc bir romanda giriş bölümü ile sonuç bölümü hassas bölgelerdir. Burada da, roman bir yandan açık sona giderken, bir yandan çocukların geleccğinin de önü açdıyor. En acı sabah geçmiş, bir sabah gelen dede ile yepyeni bir yaşam bölümü başlamış, artık buna alışılmış ve mutluluk aşılanmıştır bu yaşam böfümüne. Öyleyse, dedenin geçmişinin etkisi vardır bunda. Çocukların sabahları değil, dedenin Gülperi'li yaşamının da izleri vardır, dolayısıyla hayatta olmayan Gülperi ninenin. Dfldekldoftafl* Nezihe Meriç'in dil ve deyişindeki özeııli ustalığın eriştiği doğallık doruğıına bir tadımlık olması niyetiyle bu spn bölümün başından bir alıntı: "Balkon kapısını hep açardık yazın. Ev kuzeve baktığı için, hep güzel bir esinti dolaşırdı ortalarda. Dedemle, içerdeki masada karşıJıklı otururduk. Dedem masaya, masada oturmaya, sofraya çok yakışırdı. Evin içi, güven verici dingin bir havayla dolardı. Içim rahat olurdu. () kıpır kıpır eden, ne olduğunu anlayamacfığım ama bana üzüntü veren duygularuan kurtulurdum. Dışarda ışıklar vanardı, bir köpek havlardı, çocuklar bağrışarak koşarlardı, bir kadın kahkahayla gülerdi, esinti perdeleri havalandırıp geçerdi. Tüm bunlar bana çok güzel gelirdı." (S. 67) Nezihe Meriç, bu romanda okura yansıtma yöntemini sık kullanır, bövlece anlatan Bcn ile okur Ben'i arasınaa bir iletişim kurar. "Bu baba nasıl bir baba? Bengi. gülümseyerek dinlerken onu, sankı böyle bir soruyu soruyor kendine. Babanın adı Bülent. Kim bu Bülent? Anasının babasının bir tanecik oğlu. Bengi'yle Gün'ün bir tanecik babası. Yer neresi? Mordoğan. Nereden geli yorlar? Babanın çocukluk dünyasının patikalarından. Babaanneyle, koca dedenin yanından. Nereye? Deniz kenarına. Yüzmeye gidiyorlar." (S. 14) "Anne çok telaslıdır. Hep öyledir. Uvkusunu alamaz, kahvaltı etmeye vakti yoktur. Tüm gıdası sigaradır sanki. Sigara dudağının ucundayken söylenir durur. Ben i onun bu görüntüsünü hiç sevmez." S. 15) "Bu dede, daha doğrıısu, Ben İ'nin yazdığı romanla, benim yazdığım u roman mcselesi benim de kafamı ka rıştırmıyoı değil." (S. 40) "Ben de Bengi nin dedcsini yazmaya geçebilirim ^im di." (S. 42) Bu tiir vansıtma romanın ta sanm ilkesi olduğu için örnekleri her sayladan çoğaltmak nıümkün. Nezihe Meriç'in ustalıgı, bu sabah çe şitlemelerine sığdırdığı yaşantıları, ay rıntılarla, özel hassas anlarla yoüunlaştırmaktadır. "îju kemik tokayı alalım. ()nu bir resimde görmüştü Bengi. ..." (S. 38) Çünkü, ayrıntılar yaşantılardan yaşam bütünlüğü kotaracaktır. Bu öyle bir bütünlük olacaktır ki, okur bilıncinde ve bilinçalrında, romanla yaşam iç içe geçccck, birbirinin içine sinccekrir. Yazar olmak, roman yazmak isteyen Bengi'nin anlayışında bu açıkça yansıtılır: "Bengi bir romanı bitirdiğinde, yazarlar olmasa nasıl yaşanır diye düşünür. Bu düşüncelerinde ne kadar sahiei, nc kadar içten olduğunu benliğinin tünıiiy le aJgılayınca, içi uçar gibi olur, gözlerin den yaşlar iniveririrdi. ... Yalnız, bir konııda, ikircime diışüvordu Bengi. Bu yazdıkları kendi yaşamı mı, yoksa, roman kişilerinin mi, biraz karıştırıyordu. Kenıli yaşamına hiç beiızeme yen, ama ondan, çok renkler, izler, sesler taşıyan bir metin üretiyordu." (S. 27) Böylece yaşam ilc roman, gerçek ile kurgu ilişkisiniıı özü de veriliyor. Nezihe Meriç, romanın sonıınıı bir açıklamayla açık bırakıyor. Ama bu açıklama da metne dahil. ( " bu bir roman mı? Romanı nasıl tanınılamalı bu 2900'li yıl larda " S. 75) iki roman da hem Ne zihe Meriç'in romanı, hcm de Nezihe Meriç'in kahramanı Bengi'nin roman içinde yazdığı roman okurun yaratıcılıöına bırakılırkcn, gerekçe olarak yazar bu kişilere ve bu roman malzemesine yetmişli yıllarda başladığını, çocuklar "Alagün Çocııklaıı "nda yaş yaş büyürkcn, nu sonuncunun sürdürülemediği ni, Türkiye topluınunun yaşadığı acılann, güçlüklerin buna zaman, mekân ve de takat bırakmadığını bildiriyor: "Üstelik, biitün çiçekler önce solmuş sonra kurumuştu cvlerde." (S.76) Açık son, yanm ve eksik son değil. Ya zar okurundan yaratıcı imece bekliyor: "tstiyorum ki, bu yazdıklarımı oku yup sevenler, işi sürdürsünler gönülleri nasıl çekerse. Eksikleri tamamlayıp, ge ri kalanmı dokusunlar, kendileri için. Araya giren liunca yılın, yüreğinıizde çökelip kalmış, zorlukla taşınan ağır yü kü iyiceyıpratmış duygularımı. Yeniden tutturamıyorum. Işin sıkıntılı yani kurtulamıyorum da. Bir gün belki, akşamlan vazmaya başlayarak sürdürebilirim. Belki Bengi de... Kimbilir..." Okur da, kurtulamayacaktır düşlemini harekete geçirmekten. En azından ben, Bengi ile nc aşk, ne öğrenim, ne yurtdışı serüvenleri kurmaya başladım bile. En gecinden Ayşe Sarısayın'ın "Cok Şey Yarım Hâlâ" (YKY, 2001) adı kitabı bir yazarı haber veriyordu. Okumadan önce acabası olan bir kitaptı bu. Zira Ayşe, babası Behçet Necatigil ile ilgili anılarını yazıyordu. Ünlü baba hakkında kızı tarafından yâzılan anılar, genelde okurun zihnine ister istemez bir acaba takar. Bir duygu üriinü beklenti si vardır, iyi niyetle ve yine acaba ünlü şair hakkında henüz bilinmeyen bir bil;i içeriyor mu, merağını da uyandırabiS AY I 7 17 Dentzler Dört Duvar C U M H U R İ Y E T K İ T A P