29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"Ev Zamanı" kitabındaki şiirlerde geçmişteki mutlu ev nallerinin anıları bir çağrışım seli halinde akar şairin dizelerinde. Kötü çocukluktan sonra erişkinlikte bir süre yaşanabilen bu olumlu ruh nallerine tanık mutlu, gülümseyen fotoğrafların anımsanması acı verir. Salt şiirdeki babaya özgü bir durum değil, çağımızda yaşanan genel bir travmanın yansımasıdır. Ahşap Anahtar ve Ev Zamanı kitapları birbirini içeren, birbirine geçişli kitaplardır. HÜSEYİN AVNİ CİNOZOGLU Eviıt Halleri Abdülkadir Budak'tan "Ev Zamanı" O zelliklc 1980 sonrası şiirimizin karşılaştığı olumsuzlukların en önemlisi yazılan şiirlerin Türkçe edadan yoksun olması. Burada Türkçenin gelenekten kaynaklanarak aynen devam ettirilmesini kastetmiyorum. Şöyle ki, Osnıanlıca kelime ve kurgu farkı aşıldığında Şeyh Galip'le Nâzım Hikmet arasında bu bakımdan çok büyük bir fark yoktur. Cemal Süreya Şapkam Dolu Çiçekle adlı kitabındaki denemelerinden birinde; Nâzım Hikmet'in esasında bir duygu şairi olduğunu ve Osmanlı duygululuğunu devam ettirdiğini savunur. Âvant Gard bir sairolan Orhan Veli dc Fransız siirinin etkilerine rağmen şiiri I'ürkçe edayı koruyan bir şiirair. 1980 sonrası şiirimiz için yapılan bir saptamaya işaret ederek kimi sairlerin devşirme bir şiir yazdığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Oyle Kİ bu devşirme şiirler kötü çevriJen şiirlere benzemekte. Türkçenin sevda serüvenine katılan bir uzun vol yolcusu Abdülkadir Budak. 1977 yılında yayımlanan ilk kitabı Geçti Ilkyaz Dencnıesi'nden başlayarak şiirin bir dil sorunu olduğunun bilincinde. Kekeme olmayan, teklemeyen bir dili var. Birinci tekil şahıs kimi zaman üçüncü tekil şahıs ağzından söylenen güzelliği önceleyen lirikromantik şiirler. "Midye çıkarmak konusunda usta olsam ne çıkar/ tnci bulamadıktan, inci bulamadıktan sonra" şeklindcki Ahşap Anahtar'daki dizclcri beni T. S. Eliot ve Tuğrul 'l'anyol'la bulıışturdtı. Tuğrul Tanyof hatırladığım kadarıyla bir yazısında: "Fazla bilgi şiiri bozar" diyordu. Eliot da: " Hatta denilebilir ki çok miktarda bilgi şairin duygulannısaptırabilirveöldürebilir" görüşünde Edebiyat Üzerine Düşünceler adlı kitabında. Çağdaş Türk şiirinde kültürel donanımlarını aşırı biçimde şiirlerine aktaran şairlcrin şiirlerinin pek suyu seli olmadığını gözlemliyoruz. Dolayısıyla inciye, mücevnere dönüşmeyen bir moloz yığını kalıyor meydanda. $iir bir yerde doğuştanlık gerektiriyor. Bu doğuştanlık olmadıkça masa başı çalışmalarla ancak kuru şiirler yazılabiliyor. Elbette doğuştanlık masa başı çalışma ve kültürle desteklenmeli. Abdülkadir Budak'ın heceşiirini çağrıştıran dörtlük, altılı dizeler bloku siirinin yapısına bir dolgunluk veriyor. Bu yapı dize kırma, yarım uyak ilc teklemeyen bir akışkanlığa sahip. Gereksiz biçim arayışlarına yönelmiyor. Parantez, köşeli parantez, tire kullanmadan dahası tek bir mensur şiir yazmadan yukarda belirttiğim Türkçe edayı şiirine hâkim kılmayı biliyor. Hiç unutmam bir görüşmemizde Fazıl Hüsnü Dağlarca bana: "Mensur şiir şiir değildir" demişti. Aşk ilk kitabından beri Budak siirinin genel bir çerçevesi. Bu çerçeve içinde tek bi yüreği sert olan baba, bazen üşümesin diye çocuğun (oğulun) üstünü örter, tıpkı bazen tebasını koruyan, ihya eden Kerim Devlet gibi. "Baba uzun bir geceydi kandilin adı: oğul/ Yanan kim, yakan kim burası bilinmezdi" dizelerinde çok kötü bir çocukluk geçiren çoculdann bu ruhsal cenennemlerinin suçlusu babalardan çok, baaların kimliğini oluşturan baskıcı ve hoşgörüsüz feodal ahlak ve üstyapı olduğunu anlarız. Çünkü insan çocukluğundaki bu ruhsal balta yaralarını büyüdükten sonra da taşımakta devam etmekte. Babanın ucıı paslı mızrağına kalkan olarak ne düşünebilirdik... Nc kadar zırha bürünsek yaralarımız daha da ağırlaşırdı. "Ev Zamanı" kitabındaki şiirlerde geçmişteki mutlu ev hallerinin anıları bir çağrışım seli halinde akar şairin dizelerinde. Kötü çocukluktan sonra erişkinlikte bir süre yaşanabilen bu olumlu ruh hallerine tanık mutlu, gülümseyen fotoğrafların anımsanması acı verir. Salt şiirdeki babaya özgü bir durum değil, çağımızda yaşanan genel bir travmanın yansımasıdır. Ahsap Anahtar ve Ev Zamanı kitaplan birbiıini içeren, birbirine geçişli kitaplardır. Ahşap Anahtar'daki mutsuz oğul, Ev Zamanı nda mutsuz babaya dönüşür. tki kitabın başardığı estetik bir duruma da tanık oluruz. Teknoloji günümüzde ahşabın yerine metali ikâme ederek dünün durağan ama daha mutlu dünyasını da değiştirmiştir. Metalin galibiyeti insani durum ve konumları da etkiler. Cjünümüzde aşk bile yaşanmıyor. Dünün aşkları sanki bir masaldır. Aşk, Budak'ın pcx;tik denemeleri Abdülkadir Budak "Fazla bilgi şiiri bozar" bir sağlam çekirdek etrahnda birleşik merkezli daireler şeklinde harmanlanan bir izlek zenginliği. Bu zenginlik bir dağınıklığı içermiyor. Cîül, çöl, kum, Leyla imgeleri Budak siirinin simgeleridir. Fuzulî gibi çöl de onun reankarnasyonudur. Dionizaklığı sınırlayan bir Apollonculuk siirinin biçimci kaıakterini belirlcr. Çağdaş Türk siirinin en imgeci şairlerinden niri olmasına rağmen şiiri kunt bir şiir değildir. Kimi dizelerini âşık olan liseli bir genc bir kartpostala yazarak sevgilisine gönderebilir. (iömlcğim Leyla Desenli kitabındaki: "Ah scvgılim bir yastığı/ Paylaşmanın sevincini/ Yazmamak yürek incitir/ Bak sözcükler tavşan kanı/ (Dilim sürçtü bağışla da)/ Hadi bana çay getir" dizelerinde mutlu ev halleri sergilenerek, hayatın küçük mutluluklarına tanık oluruz. Mutlu bir aile reisi olan şairin ev halleri içinde çekilen mutlu, gülümseyen fotoğraflarıdır. Ba/.en de hayatın görünümlerine kırılgan bir çocuk yüreğiyle ama hep hayretlc bakan, "Dalgalar kumdan kulelerini yıksa da" ölçülü mutluluklar, yetinme duygusu, Aşk Beni Geçer kitabına kadar Ziya Osman Saba'nın şiiriyle buluşan benzer duyarlılıklar olarak gözlemlenir. Kendine dünyada acı bir kök tadı seçen şairlerin büyük şiir yazdıklarına inanıyorum. Fuzulî'den beri bir tür ruhsal mazoşizim büyük şairlerimizin yapıtlannı belirfedi. Budak, dünya görüşü olarak farklı yerlerde bulunmalanna karşın şiirlerindeki acı ööesi bakımından Necip Fazıl'la benzerlikleri var. Çivi yaralarının acısına katlanmaktan usanan bir Mesih gibi "Gül çakın tabutııma çivi yerine" derken, bu ruhsal mazoşizmi daha birçok şiirinde belirgin olduğunu gözlemledim. Ahşap Anahtar'da "Yenilecek kadar güçlüyüm artık" dizesi zaferden başka nedir Kİ, belki şairler acılarla olgunlasarak, ıstırab çekerek zafer kazanmasını biliyorlar. "Hayatta Ben En Çok Annemi Sevdim" adlı Çağdaş Türk Siirinin büyük şiirlerinden biri olan şiiriyle örtülü olarak babaya yapılan bir göndermeyi de içerir. Ahşap Anahtar'da baba yargııanır. Sure öğrenme cezası veren, korku imgesi olan bir baba. Cezalandmcı bir otorite figürü olarak Baba ile Devlet arasındaki benzeyiş. Taş gi Dünün aşldam ni içeren Ayna Sandım Şiiri adlı kitabmda belirttiği gibi tenscl seanslara indirgenmiştir. Zaten hep çocuk kalan çocuksu bir egoya sahip şairler için geçmiş yitirilmiş bir cennet değil mi? Budak, Aydınlanma ve Hümanizmi yazı ve denemclerinde şiddetle savunan bir şair. Marjinal züppe bir azınlıkdışındasosyalistlerveilericiler Hümanizmi onaylarken Hümaniteryenliği reddediyorlardı. Hümanizmle I lümaniteryenlik farklı kavramlar. Çünkü 1 lümaniteryenlik Paganlığın bir türevi. Budak'ın kimi izlekleri fazla sevdiği söylendi. Bu bir olumsuzluk değil. Şiirini geliştirirken (değiştirirken değil) son şiirleriyle ilk şiirleri arasında bir uyum söz konusu. Bu da şiirine bir bütünlük kazandınyor. Altın ölçüyü andıran ideal bir bütünlük. Başta belirttiğim gibi izlek sağlam bir çekirdek etrafında oluşan halkalar gibi. Sanıyorum şiir yazarken önce sezgileriyle yakaladığı bir ritm söz konusu. Kuşağım şairleri içinde ritmi Abdülkadir Budak'la, Yılmaz Odabaşı yetkinlikle şiirin gövdesine yayabiliyor. Gelenekle kurduğu bağ nedeniyle bu coğrafyanın efsanelerinden, halk türkülerinden, masallarından, halk hikâyelerinden yararlanırken folklor tuzağına düşmüyor. Bu belki de Budak'ın siirinin Modern bir şiir olması. Güzel söylemeye özen gösterir, söz sanatlarını büyük bir ustalıkla kullanır. Retoriği güçlendiren mecazları da aşınmamış mecaziardır. Bu noktada geleneği çağdaş bir üsluba dönüştürmeyi başanr. Geleneksel şiirimizin özellikle heceyi dönüştürürken Türkçe edayı koruması net, firesiz bir Abdülkadir Budak şiirini alkışlamamıza neden oluyor. Gömleğim Leyla Desenli kitabında: " Ne kaldı yaz hasadından/ Dedi girmeden önce/ Güzün ahşap kapısından ' dizeleri kendine usta bellediği Necatigil'in (îurbet, Hasret, Hikmet burçlarına karşılık Budak'ın da, llkyazYazGüz,burçları olduğunu söyleyebiliriz. Belki de artık I Hkmet Burcu'nun (Güz Burcu'nun) bir şairi... Bu bilgelik de ona yakışıyor.* Email: cinozoglu@mynet com (*) Ev Zamanı/ Ahdülkadir Budak/ Can YJ l. Basım, 2000. TÜRK DEVRİM TARİHİNİN TEMEL KİTABI GÂZİ MUSTAFA KEMAL NUTUK (SÖYLEV) Nutuk (Söylev), Ulusal Kurtuluş Savaşrmızın larihsel akışını verir. Bu akış içinde Gazi Mustafa Kemal hem olayların yaratıcısı hem de bu eylemlerin birinci kişi olarak anlatıcısıdır. Nutuk (Söylev), bir eylemler öyküsüdür. Bu öykü, Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet dönemine dönüşüm evriminin, Türk Devrimi adını verdiğimiz çizginin en önemli bölümü olan olayları içerir. Nutuk (Söylev), sayısız çözüm bekleyen sorunları sergileyerek biter. Bu bitiş, aynı zamanda çözümünü de birlikte getirir. Bu çözüm, çağdaş uygarlık düzeyidir. ÖRGÜN YAYINEVİ Nuruosmaniye Cad. No: 28 Cağaloğlu/İSTANBUL Tlf.: (0212) 526 37 34 527 39 49 Faks: (0212) 526 37 34 SAYFA 9 CUMHURİYET KİTAP SAYI 6 5 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle