Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Afpodizvak kokuları vavan vazar şa edilemiyordu; demek ki devletsiz yaşamak mümkündü. Devlete mecbur değildik! Melville ise "BuraJarda kimse sevmez ölçüp biçenleri, toplayanlan, numaralayanları. Biz tropiklerde hiçbir şey biriktirmeyiz. Kııllan, yoksa başka bir yaratık yer. Er ya da geç, ner şey renk cümbüşleriyle, burun gıcıklayan leş kokularıyla çürümenin o muhteşem ruhuna sürüklenip gider. Çürümenin ruhuyla, onun müjdeci meleği olan kokusu, yeryüzünün benim yaşadığım böALİ ANAVARZALI azı kitaplar kendilerini hemen ele vermezler. "Piar" mekanizmalanyla tanınmak onlara yakışmaz. Okurun "aktif olmasını", özel çabalar göstermesini isterler. Riske girmeyi seven okurlar için yazılmışlardır. Karnından Konuşanın Oyküsü(*) debu tip romanlardan... Yayımlandığında Salman Rüşdi'nin de dikkatini çeken bu kitap için ünlü yazar şu sözleri kullanıyor: "Kitap çekici, yepyeni bir ses tarafından anlatılıyor. Melville hem zekâya, hem duygulara yaslanarak alışılmamış, duygusallığa düşmeyen, zenjin bir üslupla yazıyor. Son derece buğuu bir öyküyü, soğukkanlı bir bakışla işleyerek, insanın zıhnini aydınlatan bir roman yaratmış. Onun, son yıllarda ortaya çıkan gerçekten özgün birkaç yazardan biri olduğuna inanıyorum." Peki nedir Salman Rüşdi'nin Melville'de bulduğu "özgünlük"? Buna göre, Melville Giiney Amerika'nın Guvana'nın "iç sesi"ni bütün renkleri, kokuları, sesleri ve efsaneleriyle anlattığına bizi inandırıyor. Şehvet, korku, dinsel baskı, felaketin eşiğinde yaşanan şiddetli tutkular, bu "iç ses"in üslubuyla dillendiriliyor. Yanı sıra, Aydınlanmacı Batı'nın "ilkel" diye küçümsediği kültürlerin başka bir "hyat tarzı" içerdiğini, üstelik dha "hayat dolu" olduğunu gösteriyor. batüı kanramanların şakayı ve serüveni unuttuklarını; yazının ise bu unutuluşta temel bir rol oynadığını, kişiyi doğum ve ölüm tarihleri arasına hapsederek onu birçok yaşamdan mahrum luldığını, ashnda kişinin birçok farklı yaşamı taşıyabilecek kapasitede olduğuna dikkat çeİtiyor. "Gerçek"e teslim olan Batı'run "yalan"ı aşağıladığı için "çeşit"ten yoksun kaldığını; "gerçek"in değiştiğini, "çeşit"in ise sürekli olduğunu göstererek yâlana sahip çıkıyor: "Gözetilmesi, bakılıp büyütülmesi... gereken... bir tür bahçecilik gibi ciddiyetle ele alırız yalanı" diyor. Karnından Konuşanın Öyküsü'nü benim için "özgün" kılan şey ise yıllar önce yine Âyrıntı Yayınları tarafından yayımlanan Pierre Clastres'ın Devlete Karşı Toplum(**) adlı kitabının edebiyattaki karşılığı olarak okunabilmesi. Disiplinler arası çakışma çok az kitapta böylesi bir "entelektüel şölene" dönüşebilir. Devlete Karşı Toplum Fransa'da yayımlandığında büyük tartışmalara neden olmuştu. Clastres gclişimci tarih anJayışının savunduğu "devletin sürecin vazgeçilmez sonucu olduğu" tezini çürüterek Amazonlar'da yaşayan kimi yerli kabilelerin devletsiz yaşadığını göstermişti. Bu kabileler "kuralsız ve kralsız" yaşıyorlar, "ihtiyaç kadar üretim" yapıyorlar, "kazanan ve kaybeden" olmadığı için devlet de inlümünde çoğu olayın habercisidir" diyor. Bir yazar nasd karnından konuşur? Avlanmayı öğrenerek... "Benim dilimde avlanma, hayvanlarla sevişme anlamına gelir. Avlanma kur yapmadır, cinsel eylemdir. Tümüyle kılık değiştirerek gizlenme ve korku alma sorunudur. Kendıni avının gözünde çekici kıl. Onu kışkırtacak renklerle boya bedenini. Hangi kokuların hangi yaratıklara çekici geldiğini biliriz biz.)(...) Hangi hayvanın, ne uğruna, saklandığı yerden çıkma tehlikesini göze alacağını bilmek her zaman gereklidir. Avının arzulannı anlamak zorundasın. Dizi cinayetler işleyen biri gibi avımızla flört ederiz. Işte karnından konuşan biri olarak, o yüce yeteneğimin ortaya çıktığı yer burası. Amazonlar'daki her kuşun, hay Vauline Melville ve "Karnından Konuşanın Öyküsü" vanın eş çağıran çığlığını tıpatıp çıkarabilirim." Peki neden inanmadığı yazıyı kullanır? Oç almak ya da armağan vermek için... Çünkü bugün "Olgular Kral'dır. Düşgücü köpek kulübesine" yollanmıştır. Artık dik kafalı bir gerçekçüiğe ihtiyaç vardır. Sözlerimi MelviDe ile bitirmek istiyorum. "Ne zaman biri davranışlarımı sorgulasa, 'geceleyin hamamböcekleri bilincimi yemiş' diye yanıtlarım. Aziz olmak istiyorsan başkalannı hoşnut etmek için yaşarsın, Tanrı olmak istiyorsan tümüyle kendini hoşnut etmek için yaşarsın." Melville kokulanyla beni avladı. Sizi de bu mahir avcıya teslim olmaya davet ediyorum... • * Karnından Konuşanın Öyküsü, / Paulıne Melville / Çeviren: Oya Dalgıç/ Ayrtntı Yayınları **Devlete Karşı Toplum / Pierre Clastres / Çeviren: Mehmet SertNedim Demirtas / Ayrınlı Yayınları tarmaya çalışırken, bu müdahalesi çare yerine felaket getirir. Melville'in düzyazısının mücevherlerle donanmış yüzeyinin altında, doğa ile kültür, doğal arzu ile uygarüğın kısıtlamaları arasındaki mücadele sürekli olarak gündeme getirilir. Melville yirminci yüzyılın sonuyla ilgili olarak, okurların şu yakıcı soruyu iyice düşünmelerini ister: "Adı çıkmış Kozmetik Kraliçesi"nden ya da çokuluslu şirketlerden yok oldu olacak ekosistemlere karşı bunca tehditte bulunulurken, kendi yerli kültürlerimizi koruyup unutmadan, "kendi cinsimiz"le başbaşa mı yaşayalım yoksa arzuyla ateşlenmiş bir iyimserlik, kendimizi çağın akışına, iç içe geçmiş kültürlerin meçhul ve tehlikeli sularına mı atalım?" Lisa Jardine, University ofLondon B Mücevher gibi bir roman LİSAJARDİNE C hofy McKinnon, Rapununi yerlileri arasında yaşamış, iki WapisianaJı kızkardeşle evlenmiş, geniş bir aile kurmuş ve sonra ilkel yaşamayı bırakıp Avrupa'ya dönmüş olan, Aleksandr McKinnon'un yarı Âvrupalı, yarı Amerikan yerlisi torunudur. Hem bireysel huzursuzluğu, hem de doğal afetler yüzünden savanalardan Georgetown'ın kentsel ortamına sürüklenen Chofy, kuzey Amazonlardaki savanalarda Evelyn \Vaugh üzerine araştırma yapan, Yahudi komünist Rosa Mendelson'a âşık olur. Bu tutkulu aşk, Rosa'nın çalışmalarına daha şevkle sarılmasına yol açar. Melville'in çokkatmanh, yoğun bir dokuya sahip öyküsünde karnından konuşan anlatıcının baskın sesi Guyana folklorunun derinliklerinden geliyor. Bir Amerikanyerlisi mitine göre, güneş tutulduğu zanan kız ve erkek icardeşler çiftleşirler. Wapisiana efsanesine göre, kızkardeşiyle sevişen Nuni, oklardan bir merdiven yaparak gökyüzüne tırmanır, ardından da çıplak kızkardeşi gelir. Tupinamba efsanesindeyse kızkardeş sarnoş kardeşiyle sevişir. 1919 güneş tutulması sırasında, romanda geçtiği gibi, iki kardeş, Beatrice ve Danny yoğun bir erotizmle donanmış bir aşk ilişkisine girerler. Katolik rahip Napier onların Hıristiyan ruhlarını kur Kolonvalizmin rivakâp vanlanı olması gereken Wifreda'dır. Romandaki pek çok çelişki arasında, en çarpıcı oanlardan biri, başkent ile savanalar arasında. "Memleketinin dolambaçlı orman yollarını" tercih eden Chofy'yi şehrin "geometrik ızgarası"nın şaşırtması doğal olsa gerek. Bir Yahudi komünist aileden gelen Ingiliz araştırmacı Rosa Mendelson'la karşılaşması Chofy'nin konumunu biraz daha aydınlığa kavuşturur. Rosa, romanda son kolonyalist dalgayı temsil ediyor: Bir akademik araştırmacı. Konusu, Guyana'ya 1933'te giden, îngiliz romancı Evelyn Waugn'dur. Chofy'nin teyzesi "Wifreda Waugn'la tanışmıştır; bu rastlantı, kısa süre sonra Chofy'nin sevgilisi olan Rosa'yı heyecanlandırır. Tuhaf bir biçimde, Karnından Konuşanın Öyküsü 1930'larda yazdığı kara komedilerde, uzlaşmaz kişiliklere sahip insanlar arasındaki saçma çelişkileri yansıtan Waugh'u hatırlatır. Waugh'un Guyana'daki yabanıl kırlıkları hiç sevmemesi "Dickens'ı Seven Adam" adlı öyküsünde ve romanı Bir Avuç Toz'da belirgin bir biçimde görülür. Melville'in ise (Îngiliz bir anne ile melez bir Guyanalı babanın kızı) bu romanda ondan sanki intikam aldığı görülüyor. Roman boyunca, neşeli mitolojileri ve doğal cinsellikleri; doğal dünyaya karşı kabadayıca dayanmalanyla, yerlileri her zaman beğeniyle izleriz. Bunun karşısında, romandaki çoğu Âvrupalı kişilik gibi, Waugh da, kendi önyargılarının tuzağına düşmüş, "küçük çakıl gözlü", aptal biri olarak çıkarkar JAY PARINI B üyülü üyü gerçekçilik almış başını gidiyor. Melville'in ilk romanının "zapt 'olunmaz, tapınılası" anlatıcısı yüksekten atmaya başlayınca korkudan ödüm patladı. Ama şu, tanımıkendinden olan "karnından konuşan"ın gevezeliği belki bir kuş, belki de bir ruhtu bu "atburunlu, katı kafalı gerçekçilik" ile büyünün ülkesini trampa ederek çarçabuk yatışıyor. Melville romanını beslemek için şu müphem, postmodern debdebelere hiç ihtiyaç hissetmiyor. Bu kitap Melville'i yaratıcı faaliyetlerini sürdüren, genç yazarların en iyilerinden biri olarak saymamıza yeterli. Geçen yd Ingiltere'de yayımlanan ve Whitbread İlk Roman Ödüiü'nü kazanan Karnından Konuşanın Öyküsü, üç kuşak boyunca, Guyana'daki yerliAmerikalı ve Avrupa uygarlıklarının çatışmasını muzip bir neşeyle yansıtıyor. Melville, çarpıcı bir hızla Guyana'nın savanalarını ve ormanlarını görkemli bir dil kullanarak anlatıyor. Romanın çatısı çağımızda kurulmuş ve can sıkıcı bir evlilik ile çiftçiliğin meşakkatli rutini içinde hapsolmuş olan Chofy McKinnon'un öyküsünü anlatıyor. "40'ından sonra, bu hayatın kendi nayatı olduğunu anlamıstı," diye yazıyor Melville. "Ne değişecek, ne de gelişecekti. O da bunu kabul etti." McKinnon, doğal bir afet sonucunda, Georgetown şehrinde iş aramak zorunda kalır, ona eşlik eden ise, gözlerinden ameliyat şımıza. Bununla birlikte, Melville kendi görüşlerini dengede tutmak için büyük çaba narcıyor romanda. Onun bakış açısı, bir kültürü bir başka kültür adına harcamak değil. Özellikle, kültürler arasındaki ilişkileri zorlaştıran, karşılıklı anlayışsızlık üzerinde duruyor. Her türlü riyakârlığıyla kolonyalizm, ona göre, bu zorlukları sadece bir arada tutmayı başarıyor ve yıkılmaya mahkum. Rosa ile Chofy'nin aşk olayı da aynı akıbete uğrayacaktır. Melville'in öyküsü Chofy'nin atalanna kadar uzanır. Özellikle Chofy'nin Danny amcasıyla Beatrice ile Danny'den kuşkulanmaz, ama sonra Wifreda onları yakalar. Onlar da yabanıl ormanlara kaçmakta bulurlar çareyi. Yağmur ormanında yaşayan Peder Naier, Wapisiana halkını Hıristiyanlaştırmak amacıyla buraya gelmiş bir Cizvit rahibidir. Napier, ormanın binbir tehlikesi içinde Beatrice ile Danny'yi bulur. Bu garip aşk ilişkisinin meyvesi otistis Oğulcuk'tur. Melville boşinanlı Wapisiana halkının dünyasını eğlenceli bir dille karşılaştırır romanında. Ama bu karmaşık, çok katmanlı romanda hiçbir şey siyahbeyaz değildir. na'nın yağmur ormanlarmı ve güneşten kavrulan savanalarını beş duyuya seslenecek bir güçle canlandırırken; altın, petrol, kereste arayan büyük şirketlere, rahiplere, doğal afetlere, "bilgi" arayan araştırmalara rağrnen ayakta kalmayı baaran geleneksel yaşam biçimini de seamlıyor. • KİTAP SAYI 655 Karnından Konuşanın Öyküsü Guya ? SAYFA 8 CUMHURİYET