28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

leneksel öykü kurgusuyla çag'ımız insanıntn günlük yasanıaaki parçalanmıs ruh halitıi işliyorsunuz. Geleneksel anlatım ile modern anlatımlar arasındaki yerinizi de belirleerek modern insanın trajedisini isleme serüveninizi, biraz açar mısımz? Çağımız insanının parçalanmış ruh hali o kadar zengin bir malzeme ki çafidaş arayışlara da geleneksel öyküye de yeter. Ben, yukarıda saydığın öykülerden öte, tüm öykülerimde bir yandan bunu da yazdığımı sanıyorum. Buna karşın soruna doğrudan bir yanıt vermem gerekirse, geleneksel anlatım ile modern anlatıların her ikisinin de tam içindeyim diyebilirim. Aslına bakarsak öyle modern anlatı diye de bir şey yok. Arayışlar ve öykünün götürdüğü yere gitmek var yalnızca. Kuşkusuz benim de çağdaş gelişmelere kapımı kapatmam söz konusu olamaz, onlardan yararlanmamam da düşiinülemez. Öykü arayış veya biçimde yenilik gerektiriyorsa yeni teknıkler denemekten hiç sakınmam. Çökelezde yer alan "Şak" ve "lyonyalı Kız" ile bu kitaptayer alan "Sanrı" ve "Çanta" öyküleri aklıma geliveren ilk örnekler. Kurgu ve şaşırtıcı finalde başarılı olmama karşın, eğilimim durum öyküsü ve açık uçlu sonlardan yana. Öykü gerektirmediği halde, ille bir biçim arayışı içinde olma çabasına ise gülümserim yalnızca. Büyüyünce geçer çünkü. Önemli olan çağunız insanını yansıtmak kuşkusuz. Benim kapılarımda çağdaşlarıma kapalı değil ama tercihim hep öyküden yana, biçimden değil. Hiizün, ask, kadın, kıstınlmışlık izleklerinin yogun biçimde işlendiği hemen tüm öykülerinizde temel yönelim ise yalnızlık. Neden yalnızlık? Adem'in Havva'yı arayışı, Havva'nın yaratılış nedeni cinsel istekten öte ve ondan evvel yalnızlıktan kurtulma, kendini bütünleme arzusu belki. Kutsal kitaplara bir de bu açıdan bakmak lazım... Çağımız insanının en önemli dramı kalabalıklar içinde yalnız olmak. Her şeye sahip olduğunu sandığı bir dünyada yapayalnız ve bir hiç aslında. Üstelik bunu bilmediği, kavrayamadığı yani yalnızlığını yenmeyi ya da onunla barışık yaşamayı öğrenemediği için çok mutsuz. Bana göre temel kırılma yalnızlık, ötekilerse birer çatlak sadece. Bu yüzden yalnızlığı yazarım hep. Yalnızlığıyla yüzleşsin diye insan. Hep nisan övküler FATMA KILIÇ Umur Bugay H ayatımızda zcvk ve mutlulukjar kadar acıların da yeri vardır. Üstelik birbirini tamamlayan ve zaman zaman iç içe geçen ögelerdir bunlar. tşte Eray Karınca nın son kitabı "Erken Açan Papatyalar"ı okurken bu gerçekle karşılaştığımı söyleyebilirim. E. Karınca'nın öyküleri, sadece usun haykırılarını ortaya koyan tarzda da değil üstelik. Özgünlüğü, siirselliği, usta işi kurgusu, güzel dili, gözlemciliği ile insanı, yaşamadıöı hayatların ve dııyguların içine alarak farklı dünyalan soluklamasmı ve anlamasını sağlıyor. Onun için, Eray Karınca'nın kitabı ve öykücülüğü için lusaca var olanı yineleyen değil, yeniyi yeni bir tatla tattıran, düşündüren ve hissettiren öyküler diyebilirim. Eray Karınca'nın son kitabı Erken Açan Papatyalar'da on dört öykü yer almakta. Öykülerin hepsinde de yazarın çevreye, nesnelere, olaylara ve olgulara başlcalarından farklı baktığını; bütün bunları sorguladığını, araştırdığını, merak ettiğini, merak ettirdiğini, en değersiz görüneni dahi yakalayıp fark ettirdiğini, yaşamla ilgili yeni duygular hissettirip yeni olgular gösterdiğini görünce de insan nem kendi adına, hem yazar adına seviniyor. Çünkü doğru yapılanı, güzel olanı yakalamış, bulmuş olmanın hazzını hem okuyucu hem de yazar olarak duyuyorsunuz. Yazar okuyucuya düşsel, düşünsel perspektifini sunmayı başarabilmişse "göl maya tuttu", "atılan ok nedefi vurdıı" demek değil midir? * Fakat bu hazzı alırken ve de verirken kendime şunu sordum. Öykücüler, romancılar ve şairler, tamamen kendinden sıynlıp, uzaklaşarak yazabilir mi? Sanmıyorum, hemen her yazann yapıtında kendi ruhundan ve yaşamından izler vardır. Bu noktada Eray Karınca'nın öyküleri meslek hayatından, bulunduğu kentlerden, birlikte olduğu yakın çevresinden, yaşayıp hissettiklerinden, düşlerinden, izdüşümlerdir diyebilirim. Ama bu biraz da kendisini tanımış olmamdan kaynaklanıyor olabilir. Eray Karınca'nın "Çökelez" ve "Bir Top San Tşık" adlı öykü kitaplanndan sonra "Erken Açan Papatyalar" kitabındaki öykülerde bir okur olarak: Gizli bir hayranlıkla dile gelme olasılığı bulunamayan hoşlanmaları, anlık aşklar, hayal kırıklıkları "Yürümek Değildi Bu" adlı öyküsünde; Özele ait meraklanmız, bu merakın giderilince anlamsızlığını "Son Yıldız"da; Gençlikte yaşanılan aşkların yıllar sonraya değen, bir anlamda Behçet Necatigil'in Gizli Sevdası'nı anımsatan ıakat mantık ve kararlılığın insanı doğru devinimler içinde bıraksa bile yaşanılan her şeyin izinin kalıcıhğını vurgulamasına "Izi Kalmış"ta, Yaşamın her anının dolu dolu, hissedil diği ve istendiği gibiyaşanması gerektiğinin vurgusuna "Erken Açan Papatyalar"da; Hangi sosyal kesit içinde olunursa olsun yasak aşk ilişkisinin sınır tanımazlığını "Haynna" adlı öyküsünde; Cîeçmişle bugün arasındaki gelgitler sonunda her şeye rağmen duyulması istenmeyen bazı gerçeklerin olabileceğinin vurgusunu "Çimlerin Dansı"nda; Ruhsal sorunları olanların saplantı niteliğindeki gerçeklerinin olağandışı görünse bile ne denli olağan olabileceğini "Kutu"da; "Her ölüm yeri doldurulmayacak boşluktur" gerçeğini "Evrende Iki Boşluk'da; Bizim bebek getiren leyleğin sadece "getirmediğini", insana dair karabasanlan da beraberinde taşıdığını "Leylekler"de; ünyargılarımızın yanlışlığını "Sann"da; Okuduğumuz bir kitabın, izlediğimiz bir filmin içinde kendimizden bir şeyler bulduğumıızda hangisi film ya da roman, hangisi öykü, ayırt edemediğimizin kurgıısunu "Kenti Kim Kurtaracak"ta; Hınzırlıklar düsünüp, olanaksız düşler kurduğumuzda aldığımız hazla beraber kendi açtığımız kuyu kendimizin düşebileceğini "Çanta "da; Âzmin, kararlılığın, inadın, peşi bırakılmayan insanın elinden kurtulamayacağını "Yeşil Böcekler'de; Efsanevitatları"Kurt Başrnda,buldum. Bütün bunları hissedip algılarken, lirizmin ve kurgu yoğunluğundaki sürükleyiciliğin kitabı bir solukta okuttuğunu da aynca belirtmeliyim. Yazann yaptığı insana, doğaya ve olaylara başkalarının baktığından farklı bakmaktadır. Oıları sorgulamak, araştırmak, insan yaşamında en değersiz görünen şeyleri yakalayıp başkalarına fark ettirerek, yaşamla ilgili yeni değerler üretmektir. İnsanı yaşam karşısında daha deneyimli kılmaktır bir bakıma. Bu nedenle Eray Karınca'nın öykücülüğündeki başarının yaşamla ve eaebiyatla kurduğu "sağlıklı ilişkiyle" yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. Yazdıklan için piyasa kaygısı taşımakyerine, var olanları aşacak nitelikte olma kaygısı gütmesi, öykücülüğün kendisine özgü, dilini, kurgusunıı, çekiciliğini çok iyi özümsemiş olmasından güç alıyor kanımca. Bu konuda Ezra Paund'u anımsamadan edemeyeceğim. "Edebiyatı birkaç çeşit insanın yarattığını görürsünüz: 1 Türeticiler: Yeni bir yol bulanlar, ya da kalıcı eserleriyle bize bir yolun ilk bilinen örneğini verenler. 2Ustalar: Böyle birkaç yolu birleştiren, onlan türeticilerden daha iyi kullananlar. 3 Sulandıranlar: Bu iki çeşit yazann arkasından gelen, onlar kadar başan gösteremeyenler. 4 Göze çarpan nitelikleri olmayan yazarlar: Belli bir memleketin edebiyatı iyi bir düzene girmişken, ya da bir yazı çeşidi "sağlık" içindeyken, doğmak talihine erişmiş yazarlar. 5 Belles Lettres yazanlar: Gerçekte hiçbir şey türetmemiş olan, yazının bir çeşidinde uzmanlaşan hayatın ya da yaşadıklan çağın bütün yönleriyle sunuluşunu vermeye çalışan yazarlardan ya da "büyük adam"lardan sayılamayacak kimseler, 6 Gelip geçici, aşırı modalan başlatanlar: Okur iki çeşit yazan bilmezse hiçbir zaman "ağaçlardan kurutulup ormanı göremeyecekler"dir. Bu noktada Eray Kannca, Pound'un belirlediği edebiyat insanlarından ikincisi, yani "ustalar" içinde yer alan ve almaya devam edeceğini kanıtlayan bir öykücümüzdür kuşkusuz. Edebiyat ilkeleri arasında, "Yüreği açmak, okuyanın yüreğine ulaşmak" gibi bir gerçeklikten söz edilir. Gündelik yaşamın içinde farkına varamadığımız güzellikleri, bilmediğimiz hüzünleri, acıları ve gizemleri, "hep nisan" dedirtecek tarzdaki öykülerle yüreğinize ulaşsın isterseniz, sizi bu yolculuğa çıkaracak kitaplardan biri de "Erken Açan Papatyalar"dır.B m Tiirk Küçükleri Umor Bngay Türk Küçükleri mlzah öyküleri Bilgl Vayınevl mizah öyküleri Toplum olarak, sınıf, yaş, eğitim, meslek farkı gözetmeyen bir cinnet içindeler. Hayatın her alanında yaşadıklan kirlenme, artık oturma odalarına kadar dayandı. Değerleri alabora oldu; "bu millet adam olmaz"la başlayıp, "gemisini kurtaran kaptan"la sürüp, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"la sonlanan bir mantık ya da mantıksızlık silsilesi içinde günler geçiriyorlar. Ama yine de, iyiye, güzele doğru gitme umutlarını da hiçbir zaman yitirmiyorlar. Kimler mi onlar? Sen, ben, biz, siz, onlar... On yılı aşkın bir süredir çok beğenilerek izlenen Bizimkiler dizisinin de yaratıcısı olan Bugay, eleştirel gözlemlerine kattığı sivri dilli mizah anlayışı ve akıcı Türkçesiyle bizim toplumumuzu anlatıyor. Çimlepiıı dansı Erken Açan Papatyalar'da yer alan "Çimlerin Dansı" öykünüzde doğanın müziğini şiirsel bir anlatımla veriyorsunuz. Bu siirselliği diğer öykülerinizde de görmek olası. Ancak burada ilginçolan, kente, beton yıpnlart arastna sıkışmış bir kişinin, kırsalkesim insanlartmn sorunlartna karşt olan duyarltlığı anlatılırken bu fonun kullamlması. Bunun yalnızca kurgusalolarak kullanılmadığı kamsındaytm, yanılıyor muyum? Sorudan öte güzel bir açılım oldu bu. Şiirsellik, doğanın müzği, bunun kent yaşamı içinde yakalanıp verilmesi bu arada taşra yaşamından kesitler, kan davası, bunların tümü yaşamın içinde hep varlar zaten. Gerçekten de anlatımdaki şiirsellik bir yana, aslında büyük ölçüde anıya yaslanan bu öykü, gücünü büyük ölçüde yaşanmışlığından alıyor olabilir. Ancak tüm bireyselliğine karşın duyarlı bir yüreğin toplumsal sorunlardan kaçamayacağını da sergiliyor. Hele yazar ve kahraman zamanında kan davası üzerine araştırma yapmış bir hukukçu olunca bu bireşim kaçınılmazlaşıyor. Bu yüzden mesleğimin en çok öne çıktığı öykü oldu Çimlerin Dansı. Teşekkür ederim, güzel bir söyleşi oldu. Okuyucuya sizi bir ölçüde de olsa tanıtabildiysek ne mutlu. Ben teşekkür ederim, ancak güzel, net sorularınıza karşın içimde tüm yanıtlarımın eksik kaldığı duygusu var yine de. Sanırım söyleşinin en belalı yanı bu. Tesellim ise gerçekte kalıcı olanın öykülerim oluşu yalnızca. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 655 EdaHyahyapatanlap Yayınevl: Dağıtım: Meşrulıyel Cad 46/A Yenişehıc Ankara • Tel: 312434 49 99 Narhbahçe Sok 17/1 Cağaloğlu Islanbul . Tel: 212522 52 01 KİUbevl: Sakarya Cad. B/A Kızılay Ankara • Tel: 312434 41 06 www.bllgiyaylnevl.com.lr. eposta [email protected] Eray Kanncanın son kitabı Erken Acan Papatyalar'da on dört öykü yer almakta.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle