04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitaplarında 1960 sonrası sol hareketin tarihini yansıtan Turan Feyizoğlu, "19611971 döneminde hem sol ile sağ, hem de sağ ile sol arasında çatışma ve tartışmalar yaşanıyordu. Politikada taraflar vardır. Bunun bir tarafını sol hareketler oluştururken, diğer tarafını sağ hareketler oluşturmuştur. Her iki tarafta birbirleri hakkında bilgi sahibi değillerdi. Değil haklarında kitap okumak, dergilerini bile okumuyorlardı. Karşı taraf için bilgi sahibi olabilmeleri ancak içinde yer aldıkları 'siyasi hareketin yayımladığı dergilerdeki yazıların çerçevesi kadardı. Böyle politika yapılabilir mi? Yapılırsa ne olur? Sonuç ortada" diyerek çok önemli bir noktayı işaret ediyor DENİZ DURUKAN Ç^ ımdtye kadar kaç kıtabımz yayım \ landt? Sf Yedi kitabımyayımlandı. Sırar la şöyledir: "DenizBir Isyaneri', "Türkiye'de Devrimci Gençlik Hareketleri Tarihi", "Mahir/ On'ların Öyküsü", "Ibolbrahim Kaypakkaya", ' SinanNurhak Dağlarından Sonsuzluğa", "Fırtınalı Yıllarda Ülkücü Hareket" ile "Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) / Demokrasi Mücadelesinde Sosyalist Bir Öğrenci Hareketi". llk yayımlanan kitabım "DenizBir Isyancının Izleri" 18baskı, "Mahir/On'lann Öyküsü" altı baskı, diğerleri birer baskı yaptı. "îbolbrahim Kaypakkaya" kitabım ise çıkar çıkmaz Istanbul DGM tarafından toplatıldı ve hakkımda dava açıldı. Mahkeme devam ediyor. Kitaplarımın ayrıca korsan baskıları yasal baskılarından çok daha fazla yapılıyor ve hemen her yerde korsan baskıları satılıyor. Sadece telif ücretiyle yaşamını sürdüren yazarın hayatı, korsan baskılar nedeniyle çok zor durum Turan Feyizoğlu ile kitaplan üzerine konuştuk 'Butun kitaplarımda belnelere aöırlık verdim' • • •• ^ bir şeyi başkasına yapma" diye. Huiuk ve adalette bunun daha çok işlemesi gerekir diye düşünüyorum. Bu nedenle, Mahkeme heyetinin verdiği beraat kararını hem hukuk açısından, hem de ifade özgürlüğü ve kitap yayımlanması açısından önemli buluyorum. Hukuksal olarak dava sonuclandığında bütün bunları tarihe bir belge bırakmak açısından kitap olarak belgeleştireceğim. 1973 yılında ölmüş olan lbranim Kaypakkaya nın yaşarken yazmış olduğu yazılarının yayımfandığı kitaplar açıkça kitapçılarda satılıyor. Altı ayn yayınevi tarafından yayımlanmış olan kitap, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kültür Bakanlığı'na bağlı Ankara'da Milli Kütüphane ile Istanbul'da Beyazıt Kütüphanesi'nde okuyuculara sunulmaktadır. "Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) Demokrasi Mücadelesinde Sosyalist Bir Öğrenci Hareketi" adlı kitabımda bir şey belirttim. îlk fikir kulübü," Fikir hürriyeti" ilkelerini savunmak amacıyla, 14 Kasım 1952'de kurulan, "Ankara Üniversitesi Hukuk Mensupları Fikir Kulübü" dür. 17 Kasım 1952'deyayımladıklanbildirilerinde amaçlarını şöyle açıklamışlardı: "Fikir, insanlık hayatının ve gelişmesinin ana unsurudur. Fikrin insan ve cemiyet bakımından gerçek değerini kazanması ve kendisinden beklenilen vazifeyi layıkıyla yapabilmesi ancak fikir hürriyeti anlayışının varhğı ile mümkündür. Politikadan ve her türlü ideolojik propagandadan uzak olarak fikirlerin tam bir noşörürlük ve mevcut kanunlar sınırı içine münakaşasını amaç edinmiş bulunuyoruz." Fikir kıılüplerinin tarihi bir anlamda Türkiye'nin demokrasi mücadelesinin tarihidir. Aradan yarım yüzyıl geçmiş Türkiye'de. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün neresindeyiz acata? Otuz bir sene önce yayımlanmış bir yazı nedeniyle kitap toplatdıp, bu yazıya kitabında yer verdiği için yazan mahkum edilmek isteniyorsa nerede olduğumuz belli değil mi? Binlerce kişi birbirinden farklı düşünüyor diye hayatını yitirdi. Binlercesi sakat kaldı. Bu acı olayların şu süreçte yaşanmaması önemli bir olaydır. Bunun İfade ve düşünce özgürlüğü haklarında da yaşanması gerekmez mi? Ne yazık ki yaşanmıyor. Kitap toplatmalarının ve kitap yasaklamalarının, yazarların mahkum edildiği bir süreçte "UNESCO'nun Kültür Bakanlan Üçüncü Yuvarlak Masa Toplantısı" 1617 Eylül2002 tarihlerinde Türkiye'de yapılacakmış. Konu: "Somut Olmayan Kültürel Miras/ Kültürel Çeşitliliğin Başlığı". Kültürel çeşitlilik konusunda 189 ülkenin üye olduğu "EğitimBÜİm ve Kültür Örgütü (UNESCO)" nun bir toplantısına hem ev sahipliği yapacaksın hem de yazarları mahkum edeceksin, kitaplan yasaklayacaksın. Bu ikiyüzlülük değil mi? Bu ikiyüzlülüğün vurgulanması, açığa çıkartılması gerekmez K İ T A P SAYI 6 5 6 S LJzerınde çok kunu&uiaiı bıı dönem olmasına rağmen olayların kendisi dahi bilinmiyordu. İçinde yer alalım veya almayalım bunlar diğer dönemler gibi bir dönem yaşanmış toplumsal olaylardı. Bu konuda daha önce yayımlanmış belgesel kitaplar, ya da yayımlanmış anılar olmuş olsaydı buralardan yola çıkarak daha farklı bir yöntem uygulayabilirdim kitaplarımda. Ama, böyle bir materyal yoktu önümde. Hiç bilınmeyen bir şeyi anlatmak, aktarmak olduğu için olayı en doğru biçimde sunmaya çalişmak bence en doğru, en gerçekçi bir işti. Ayrıca, olduğu gibi aktarudığında bile bazı çevreler, bunun belgesel bir eser olduğunu kabul etmek istemiyor. Hatta bu kitapları sen yazamazsın diye tuhaf tepkiler oluyor. Bunun dışında kitabım toplatıldı ve hakkımda dava açıldı. Suçlamalardan bir tanesini hukuk ve adalet açısından ilginç olduğu için açıklamak istiyorum. Açıklamaktan da öte düşünce ve uade özgürlüğü açısından belgelenmesi de gerelar kanısındayun. 1948 yıknda doğmuş 17 Mayıs 1973'te ölmüş olan îbrahim Kaypakkaya, ölmeden iki sene önce 1971 yüında "Milli Mesele" başlıklı bir yazı yazmış. Günümüzden tam otuz bir sene önce yazılmış bir yazı. Günümüzden otuz bir sene önce birini öldürmüş olan bir katil, eğer yakalanmamış olsaydı zaman aşımı nedeniyle bugün elini kolunu sallayarak dısarda dolaşıyor olacaktı. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın büyük bir çelişki değil mi? Bir taraftan insan hayatını ortadan kaldıran bir olay, bir tarafta otuz bir sene önce yazılmış ve yayımlanmış bir belge. Belge suç unsuru olarak görülüyor. Böyle bir çelişki hangi gerekçeler öne sürülerek açıklanabilir Dİİmiyorum. Kitapbütünüylebelgelerdenoluşturulmuştur. Bu belgelerinTcaynakları kitabın ekler bölümünde belirtilmiştir. Iddiamakamı, "Ibolbrahim Kaypakkaya" adlı biyografi kitabında yeralan 31 sene önceki belge nedeniyle dava açtı. Yargı lamalar sonunda 4 Nolu DGM heyeti, beraat kararı verdi ama iddia makamı, Yargıtay'a başvurarak beraat kararını bozdurdu. Yargıtay'da karara bağlanan dava dosyalan ue ilgili Istanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin günlük olarak yayımladığı "Bizim Gazete" adlı yayın organının 14 Şubat 2002 tarihli nüshasında "Yargıtay'dan Büyük Rekor" başlığıyla bir haber yayımlandı. Bu habere göre, 2001 yüında Yargıtay'a 650 bin 218 dosya gıtmiş. Yargıtay'daki 32 daire ve Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan çıkan dosya sayısı ise 645 bin 266 olarak gerçekleşmiş. Hafta sonları olan Cumartesi ve Pazar günleri düşüldükten sonra kalan diğer çalışma günlerine bölündüğünde günde ortalama 2472 dosya, Yargıtay'da karara bağlanmış. Bu sayı, çalışma saatleri içinde saatte 309, dakikada 5.15 dosyanın karara bağlandığı anlamına geliyor. Sonuçta, Yargıtay'daki bir dosyanın ortalama karara bağlanma hızının, 11.65 saniye olduğu ortaya çıkmaktadır. "Bizim Gazete"nin 14 Şubat 2002 tarihli nüshasında "Yargıtay da Büyük Rekor" başlığıyla yayımlanan haber özetle yukarıda aktardığım gibidir. Mahkemeye duruşmalar boyunca sunduğumuz savunmalar, duruşma tutanaklan, mahkemeye savunmalanmızı destekleyen belgeler Ue mahkemenin dosyada yer alan iddianamesi, Emniyet'çe mahkemeye sunulanbelgelervs.'nin (Belge olarak mahkemeye sunulan kitaplar nariç) toplamı en az 1000 (Bin) sayfadır. 11.65 saniye içinde bu kadar belge okunupda karar verilebilir mi? Dosyadaki belgeler değil bu durumda sadece iddia makamının itirazı okunarak karar verildiğini sanıyorum. Ben hukuk eğitimi almadım. Hukuk eğitimi hem ÖSS'ye girip kazanmak, hem okumak açısından zor bir eğitimdir. Hukuk açısından alınacak bir karar hem kişiyi, hem de onunla ilişkili olan herkesi etkileyecektir hayat boyunca. Bir deyim vardır: "Kendine yapılmasını istemedi "Yargrtaydan rekor" S Oykü bın önsözünde belirttim. Buradan da belirtiyorum: "Lütfen korsan baskı kitap almayın." Kitaplartmzda yaktn tarih olan 19711971 dönemı konu ediliyor. Bunun özel bir nedeni var mı? Çok özel bir nedeni yok. Hatta kitap yazma diye bir düşüncem de yoktu. Çocukluğum ve gençliğim herkesin çok hızlı politize olduğu bir dönemde geçti. Herkes bir şeyleri tartışıyor, konuşuyor, yeni teoriler üretiyordu. Bu tartışılan, konuşulan ve teori üretilen süreç içinde toplumsal tarihi bilmek önemli olmasına rağmen Türkiye'nin toplumsal tarihi hakkında vayımlanmış yayınlar hemen hemen niç yoktu dersem abartmış saydmam. Kendinden önce yaşanmış toplumsal tarihi her yönüyle aktaran yayınlara gereksinim olduğu için yayımlanmış kitaplarun bir ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır. Kitaplartnızda yoruma hiç yer verilmıyor. Daha çok belgelere dayamyor Alçakça bir suikast sonucu öldürülen gazeteciyazar Uğur Mumcu'nun çok hoşuma giden ve sürekli vurguladığım bir sözü var: "Bilgi sahibi ojunmadan fikir sahibi olunamaz" diye. Önemli olan yaşanmış olayları olduğu gibi aktarmaktı benim için. Bunun birçok nedeni var. SAYFA 1 4 Domokrasl möcadeleslnln tariM C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle