Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kaan Arslanoğlu, insanları salt doktor gözüyle, yani salt bir organizma ve bir ruh olarak değil, sosyal, sınıfsal, düşünsel, entelektüel ve duygusal yönden çok iyi kavramış, tanımış. Romancfaki son derece sıradışı kişiler bile hiç yadırganmıyor, çevremizde tanıdığımız kişilerden biriyle hemen özdeşleşiveriyor. SÜHA SERTABİBOĞLU T nsan gerçe&ine bu kez dolaysız J yolla, akıl bozuklujtunun carpık L bakıs açısından yaklasmak istedim O yüzaen öyküler, kurgu ve dil yer yer eği/di, büküldü, biçımsizleşti. Hayal ürünüyle gerçek, olağanfa olağandışı birbırine kanştı, Sonunda kendıne özgü bir biçem oluştu. Biçemtn de dilin de tek bir ereğı var Cüzelbır romana bürünüp karmaşa içindeki yalınlıg'ı avlayabilmek" diyor yazar, kitabının sunıım yazısında. Ama bence, karmaşanın içindeki yalınlık ya da yalının içindeki karmaşa... bu romant tek cümleyle özetleyeceksek. Açıkça söylemek gerekirse, "Akıl Oyunları" filmini gördükten sonra şızofrenlerin dünyası birden ilgimi çekmeye başladı ve bu havaya kapılarak okudıım "Kuş Bakışt"n\. Kitap, birbirinden bağımsız öykülerden oluşuyor gibi geliyor İlk önce. Bu bağımsız bölümlerden bir kısmı psikiyatrist doktor Nihat'ın, hastalarıyla yaptığı karşılıklı konuşmalardan oluşuyor. Diğerleriyse birbirinden bağımsız öyküler gibi. Ilk bölümde doktor Nihat'ın, bir kadın hastasıyla yaptığı, gerilimli bir psikoterapi seansının diyaloglarına tanık oluyoruz; güniimüzün iki entelektüeli arasında gecen ve birçoğumuzun hemen akıl ucLiyla tahmin ediveıeceği gibi, kadının kocasını aldatmasıyla ilintili bir konuşmadır bu. Fakat bıından sonraki bağımsız bölümde, yani "Vali 1 "deyse gerek zaman, gerekse bakış açısı yönünden tam bir değişimle, daha doğrusu bir boyut değişimiylekarşılaşıyoruz; 1950'li yıllarda geçen, üstelik munafazakâr görüşlü bir gencin ağzından, yani birinci tekıl şahıs tarafından anlatılan bir öyküdür karşımıza çıkan. Burada, o yıllardaki bir siyasal buimler öğrencisini, sınavlara hazırlanmak için, o yıllarda sakin bir inziva yeri olan Büyükada'ya giderken buluyoruz. (Vapur yolculuğu sırasında yaşanan korkunç rırtına ve sonra çok sakin bir adanın inziva havası, yazardaki, yasamın yıpratıcı bunalımlarından kaçma, kurtulma güdüsünün bir yansıması mı yoksa?) Bu bölümün sonuna doğru Rum bir kızla yaşanan ilişkinin, bu ilişkiye çalkantılı tutku denizindeki bir sal gibi sarılan yalnız ve mutsuz gencin ağzından aktarılan anlatımı birden, çabucak geçiştirilmiş betimlemelerle dolu, çok yüzeysel, kaçamaklı ve sı^ bir hal alıyor. Ama belli ki bu, böyle bır ilişkinin duygu yükünü taşımaktan aciz ve verili kauplara pek uymayan bir kızla yaşadığı bir ilişkıde duygusal zaafa düşmekten ölesiye korkan muhafazakâr gencin bir ruh halini yansıtan, özellikle seçilmiş bir anlatımdır. Araya giren birçok farklı bölümün ardından gelen "Vali 2" bölümündeyse, Rum kızın bir komünistle ilişkisini kıskanan genç, kızı gizlice takip ediyor gibi gördüğü pardösülü bir adamın birden kaybolduğunu görüyor; bizlerse öyle birinin aslında hiç var olmadığını fark ediyor ve bağımsız gibi görünen bölümlerin arasında birtakım bağlantıların var olduğunu düşünmeye başlıyoruz. CUMHURİYET KİTAP SAYI 648 Kaan Arslanoğlu bu kez şizofrenlerin dünyastnda (( Bir pslkoterapi seansı nı görüyoruz. Yaşadığı, bir kadın tarafuıdan reddedilme sahnesinin ardından o kadına tecavüz ediyor, daha doğrusu bunu düşlüyor. (Lar aramızda, yazar bu sahnenin bir kazaya gelip de gerçekten yaşanmış gibi algılanmaması için epey bir çaba harcamış gibi geldi bana.) Kimi zaman da, konuşmayı düşlediği hastalarla konuştuğunu, böyle kişilerin gerçekte var olmadığını fark ediyorıız. Romanda, hastanın, yahut da başka bir canlının yerine geçip kendine dışarıdan bakma isteği ayna metaforuyla verilmiş ve bu ayna motifi romanda çok sık geçiyor. Aynaya bakan kişinin, korku fılmlerindeki gibi, arkasında gördüğü diğer kişininse şizofrenlerde normal insanlara göre daha belirginleşip kişiliği ortadan yaran ikinci kişi olduğunu anlamak zor değil. Bu arada, doktorla hastası arasmdaki konuşmalara dayalı bölümlerde hastaların psikolojik durumları ve bunların tezahürleri, sıradan okur tarafından çok kolay anlaşılır, çok empatik bir şekilde betimlenmiş. Yazarın bir ustalığı bu, ya da namuslu bir yazar olduğu için böyle. Aynı zamanda bir psikiyatr olan yazar, anlaşılmayarak önemü laflar ediyor görünmektense, gerçekten önemli laflar etmeyi, yani zor yolu seçiyor ya da başka türlüsü gelmiyor elinden. (Aynı bölümde, Doktor Nihat'ın imgeleminde canlandırdığı, duvarın kenarına kıstırılmış, çaresizlikle kıvranan yılan, cinsel tercinini gizlemeye çalışan eşcinsel hastayla özdeşleştiriliyor sanki... Bu niteliği fark edilip yüzüne vurulunca da, kafasına kürekle vurulan yılan gibi inciniyor... mıı?) Öte yandan, Doktor Nihat'ın hastalarıyla hekimhasta ilişkisinde sergilenen sürekli bir gerginlik ve mücadele dikkat çekiyor. (Bu durum, Nihat'ın, hastalarıyla hekimce bir ilişkiyi başaramayacak bir ruh hastası olmasının yani sıra, yönetenle yönetilen arasındaki evrensel mücade leyi sergileme çabasının bir sonııcu mıı yoksa?) Bu bağlamda, bu kitabın siyasi yönü de var; iakat olaylara değil, kişilere odaklı. Türkiye'nin yakın siyasi tarihiyle çok ilgili; fakat I'ürkiye'nin yakın siyasi tarihini, romandaki kişilerin ruhlarındaki yansım;ısıyla anlatıvor bize. Yazar, insanları salt doktor gözüyle, yani salt bir organizma ve bir run olarak değil, sosyal, sınıfsal, düşünsel, entelektüel ve duygusal yönden çok iyi kavramış, tanımış. Romandaki son derece sıradışı kişiler bile hiç yadırganmıyor, çevremizde tanıdığımız kişüerden biriyle hemen özdeşleşiveriyor. Kitapta, özellikle sonlara doğru younlaşan Kafkavari ya da Canettivari bir ava; kimi zaman saçmalayan, serseri bir gemi gibi yalpalaya yalpalaya giden, ama kimi zaman da tam on ikiden vuran şaşmaz bir ok gibi, lafı yerine, taşı gedığine koyuveren bir anlatım var. Deyim yerindeyse bam telini buluyor, can evinden vuruyor insanın. Kitaptaki birdenbire boyut değiştirmeler çok ilginç ve çarpıcı; birinci tekil şahıs anlatımı birden üçüncü tekil şahısa, anlatan kişi kadınken birden erkeğe dönüşüveriyor; şimdiki zaman anlatımı "di"lİ geçmiş zamana, sonra iç monoloğa, daha sonra karşüıklı konuşmaya geçiveriyor. Anlatıcı kişide, anlatımın üilinde, zamanında, olaym geçtiği yılda, anlatan yahut anlatılanın siyasi görüşünde, kültür düzeyindeki değişimlerden kaynaklanan nefes nefese, niç durmaksızın değişen bakış açısı, kırık aynalardan yansıyan, farklı, hatta hiç ilgisiz görüntüler gibi. Bu arada, romandaki çok uzun paragraflarbölünse daha iyi olmaz mıydı? Fakat bunun Türk edebiyatında benzerine pek rastlanmayacak türde bir roman olduğundan kuşku yok. • Kuş Bakışı/ Kaan Arslanoğlu/ Adam Yayınlart/ 372 s. SAYFA 9 Tanıdığımız kişiler Aynanın öte tarafına "Kuş Bakışı" f "Müdür 1" adlı, 4. öyküde bir orman bölge müdürü cipine binip bir bölge §efini teftişe gider. Fakat, evli ve çoluk çocuk sahİDİ DÖİge müdürünün asü amacı, bölge şefinin genç kız kardeşini görmek, onunla bir uişkı kurmanuı yolunu bulmaktır. Bu olayı anlatansa, bölge müdürünü tepeden izleyen bir kuştur. Gerek pardösülü adam, gerekse bu kuş, olaydaki kahraman figürün kendisi ya da vicdanı, yani süper egosu, yahut alter egosu, yahut da insanın üçüncü gözü diyebileceğimiz bir bakış odağı olaLilir. (Aslında herkes yalnızlık korkusundan mıdır nedir? böyle bir kuş ya da bir üçüncü göz tarafından görülmek ister. Entelektüel kişilerde bu, kişinin bilinçvicdanıyla birleşip kişinin içinde, yargılayıcıtakdir edici, eşdüşman ikinci kişilik olur; dine inanan kişılerdeyse özgüvenlerinin zayıflığından mıdır nedir?lcişinin dışında, tanrı denen, üstelik de kisiden daha güçlü ve buyurgan, her şeye kadir bir hukmi şahısa dönüşür.) Kitabın ilerleyen sayfalarında karşımıza çtkan, yine tepedeki kuşıın anlattığı "Müdür 2" adlı bölümde, orman bölge müdürünü ağır bürokrat tavnyla ezen baksıcı ve gerici Vali, 1950'li yıllarda Büyükada'ya gitmiş oİan siyasal bilimler öğrencisinaen başkası değildir. AnlaUcı kuşunsa, gerçekte hiç olmamış o hikâ veleri kendisine terapiye gelenlerin anlattıkları ya da çağrıştırdıklanyla zihninde kuran psikiyatrist Nihat olduğunu; dahası, psikiyatrist Nihat'ın bir şizofren olduğunu fark ederiz. Yani, ilk önce birbiriyle tamamen ilintisiz sandığım olay ve karakterlerin arasında alttan alta bir bağlantı, fakat belli belirsiz ve karanlık bir bağlantı var. Sanki kökleri yeraltında birleşen ağaçlar; daha doğrusu, karanlık sularda Dİrbirinin içine girmiş karmakarışık bir kökler ağı gibi. Yazarbizi ruh hastalığının, şizofreninin esrarlı, karmaşık duygu dünyasıyla tanıştırmak istemiş; insan ruhunun bilinmez, dışarıdan bakana ürküntü veren karanlık deniziyle, Doktorun kimi zaman, yaşanmamış olayları yaşanmış gibi algtladığını, üstelik bazen, mesleği gereği Kendisinin de bunun farkına vardığı