Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
anlaşılır şiirler yazmıyor Ahmet Günbaş. Tersine sevdasına yüreklice sahip çıkan, yaşadıklarını bir muska gibi şiirlerine akıtan, gözlemlerini capcanlı imgelerine geçircn şair, annesinin ve sevdiklerinin portrelerini de yapyalın şiirleştiriyor. Aforizmamsı kısa şiirlerle çarpıcı kareler de yakalıyor şair: Bu kısa şiirlere güzel bir örnek "Avare" başlıklı şiir: "Düşlerin ayartmış da bir gün/giyinip çıkmışsın gençliğini/ Kır çiçekleriyle öpüşmüşsün/ Rüzgârla konuşurken görmüşler seni". Geçmişle gününüm arasında bocalayan ve sevdasını açığa vuran şairin bir başka şiirinin başlığı "Aşkın" da şöyle: "Çoktandır bir deniz çağırıyor beni/ Bu yüzden geçin gittim gözlerini". Ânmet Günbaş, Evren Mapusanesi (1974), Gecenin Neresindesin? (1986), Göçkün (1997), Sulardan Sonra (1999) şiir kitaplanndaki özgünlüğünü Aşk Boyu Sürgün'le de (2001) sürdürüyor. Şiirine ve sesine hâkim bir şairin olgun şiirleri Aşk Boyu Sürgün'de bize sunulanlar. Ahmet Günbaş, şiirinin konu yelpazesini geniş bir alana yayıyor, yaşamın lcuytularından devşirdıklerini ve aşka sürgünlüğünü şiirseverlerle paylaşıyor." Aşk Boyu Sürgün/M/>we>/' Günbaş/Şiir/ Bilgi Yayınevı/ 200]/ 120 s. madığımız, babaların kendilerini gizleme gibi bir anlayış sahibi olduklandır. Nitekim, Şevket Rado bir radyo konuşmasında bunu örnekleriyle anlatmıştı. Arka kapak yazısı şöyle sürüyor: "Deneyimlerle, özlemlerle, tutkularla, oyunlarla, masallarla, gözlemlerle kişiliğimizi oluşturan, kendi olmamızı borçlu olduğumuz 'Çoculduk'; sosyal, kühürel, doğal çevre ve insansal ilişkilerimizle bizi gençliğe taşıyan yaşamsal önemdeki bir süreçtir." "Çocuklar yaşam çiçekleridir" deriz, ama onları bir Bahçıvan özeniyle yetiştiremeyiz. "Çocuk gelecektir" deriz, onların geleceğini güvenli ve mutlu kılmakta (salt aileev bağlamında değil) ülke ve ulusal düzeyde de, çok başanlı olduğumuzu söyleyemeyiz. Her gün, TV kanallarından, yazılı basından yansıyan görüntüleri bu savıma kanıt gösterebilirim. Kendi dillerinden, ilk ağız olarak yaşamöykülerini anlatan şairyazaraydın ve sagyın adların; Işık Kansu tarafından rasgele seçilmediklerini düşünüyorum. Siz de göreceksiniz ki, Kansu; ulusal tarih ve kimliğimizle örtüşen bir yaşam anlayışını, felsefi bakışı ve düşünüşü örneklemektedir. Ben, yazınsanatkültürdevlet adamlarının aile yaşamlarını çok önemserim: Yaptıkları, yazdıkları, söyledikleri, yaşadıkları, yaşantı biçimi kişilik ve kimliklerjyle birebir örtüşüyorrau,ona bakarım. Örnekse bir şairin: "Şiiriüstünebaşınaen yakışan, benzeyen şairdi Necatigif" tanımı, sanıyorum bu düşüncemi doğrular. "Insan yaşadığı yere benzer"miş: Oyküsellerdeki adların (20'si halen Ankara'da yaşıyor ki, kimileri çok farldı yerlerde doğmuş oldukları halde) 'Cumhuriyet'le ve 'Atatürk Ankarası'yla örtüştüğünü imleten bir seçim olduğunu da dü^ şünüyorum. Asıl ufiraşları farklı olsa da.. kimileri salt yazarlıkla yaşamlarını kazansalâr da.. onların ortak yanı; çoğunca yokluk, yoksulluk, sıkıntı ve zorluklar içinde geçen çocukluklarıdır. Bu koşullarda bile yaşama sevinciyle dolu olduklarını, yaşam koşullarının acımasızlığı karşısında bu denli dirençli oluşlarını da göz ardı edemeyiz. Böyle bir kuşağın temsilcisi onlar... Şunu da görüyoruz ki, sevgi, her zaman ve hep var; ancak, bunu (tam olarak) aile ortamında yaşamanın olanaklarını bulamadıkları da açık, bu öyküsellerde. Bunda da, aile ve çevre baskısının, kimi görenek ve alışkanlıkların, dahası da bölünmüş (ya da parçalanmış) aileler olgusunun büyük payı var kuşkusuz. Kitaptan seçtiğim ve kimi vargılarımı pekiştirecek, şiirsel ama bir o kadar da iç burkan bazı tümceleri aktarmak istiyorum. Yoksul, ama mutlu bir çocukluk. Sınırlamalann yaşam biçimine dönüştüğü çocukluk. Hep ekmek özlemiyle geçen çocukluk. Saati sevgiye kurulu çocukluk. Baba gibi olmayı reddeden çocukluk. Ertelenmiş çocukluk. Hiç yaşanmamış çocukluk. Bir "yer"li olmayı reddeden çocukluk. Öykülere ses veren çocukluk. Çocukluk, çocukluk, çocuklufiumuz... Hani o, Orhan Veli'nin şiirindeKİ kaygılardan azade bir çocukluk değil ama. Server Tanilli'den Muzaffer îzgü'ye, Ayla Kutlu'dan Sevgi Özel'e, Burhan Günel'den Lütfiye Aydın'a, Mahmut Makal'dan Özcan Karabulut'a, Kerim Afşar'dan Erdeniz Atasü'ye bir öyküseller zincirinde hem nice yaşamlara, hem de bir döneme tanıklık ettiriyor Işık Kansu. Bu öyküsellerde ayrıca, Acı çekmiş, yaşamın sillesini yemiş anneleri, Hiç çözülememiş soğuk bir anneyi, Hep genç kalarak yaşlanan bir anne y». . . Olümün, acımasız tırpanını yaşamının seherinde vemiş bir anneyi, Yaşama zenir katan üvey anneleri, Sevginin öğretmeni ablalan, Çocuk işçileri de bulacaksınız. Yanlış anımsamıyorsam, bir şiirinde şöyle der Necatigil: "Sen de yaşa anan baban gibi, / Aynı yollardan geçerek. / Hep aynı arabayı çekerek." Bu öykülerde, bunun pek öyle olmadığını da göreceğiz. (Süreyya Berfe söyleyişiyle) "Tek mülkü zaman olan" insanlann yaşamına bizi de tanıklık ettirmeyi sürdürecek, Işık Kansu. Bu öyküsel röportajlar var gene belleğinde, yüreği o adlar için çarpıyor. Bunu okudum bakışlannda.. Eline, vüreğine, beynine sağlık sevgili Dost!" Çocukluğa Yolculuk / Işık Kansu /Bilgı Yaytncvi / 140 s. "msan yaşadğı yere benzer" Cocukluğa Yolculuk MUSTAFA KADEMOĞLU azılarını dahaönceizlediğim Çocukluğa Yolculuk'u lcitaplaştırdı, ÇOCUKLUGA Işık Kansu. Cumhuriyet'teki odasınVOLCUUJK dayım. Önce, elimdeki kitabını imza lamasını rica ediyorum. Söyleşiyoruz şurdan burdan, şundan bundan. Dışarı çıkınca ne yazdığına bakıyorum: "Sevgili Ağabeyim, Mustafa Kademoğlu'na tüm yüreğimle." Işık gerek işinde, gerek dostluğunda ve gerekseyazılarında tüm yüreğinıkoyuyor ortaya. Hani derler ya, "Babasına çekmiş, işte öyle." Zaten konuşurken de öyle deoi: "Ben Babamım biraz da." Işık, yürekli, engingönüllü, yurtsever, ödünsüz Atatürk oğullarından biri. Sevgisi, saygısı, özüyle yüreğinin kapısını hep aralık tutuyor. Bu değerleriyle yüreğinin kapısını aralık tutan nerkesin gönlünde de Duluyor yerini. En azından benim için öyle bir dost, ışıklıaydın kişilik o. Kitabını çocuklarına adamış: "Yaşamtn sürgiti çocuklarım Akasya ile Ceyhun'a" diyerek. Kitaba da, emeğine de, kitabın özüne de çok yakışan bir adama bu. Aynı incelik ve duyarlığı, anlam yoğunluğunu öyküsel röportajlarına verdiği başlıklara da yansıtmış. Örnekse, "tlnanlar'ın ardı hüzün... îmbikten süzülen gülüş... Neşe ve keder sarkacında... Insancı uyanışönlüğü..." gibi... Arka kapaktan şu alıntıyı da aktarmam gerekiyor: "Kendi çocukluğunu tüm yaşamı boyunca yol arkadaşı olarak almış; sadık kalınmış yaşamın tezgâhında işlenmiş ve yazarın kendi iç evrenini başka kimlİklerle buluşturarak, duru, temiz ve gerçek bir insancıl kaynağı aramaya yönelişinin kitabıdır Çocukluğa Yolculuk." 1 lerkesin çocukluğu, kendine özgü birtakım özellikler nedeniyle farklı bir durumu anlatsa da özünde, hemen hemen hepimizin yaşamımız boyunca en çok konuştuğumuz, unutamadığımız; yaşam boyunca izleri hiç silinmeyen bir çocukluktur. Bir anılar toplamıdır ki, öyküsellerde de göreceğimiz üzere en yaşamsal olgu bunları, çocuklarımızla pek paylaş Bağımsızlıklarının 10. Yılında Türk Cumhurivetleri Dr. MESUT ŞEN ağımsızlıklarının 10. Yılında Türk Çumhuriyetleri" adlı ki'tap,TÜRKSOY(TürkKültür ve Sanatları Ortak Yönetimi) Genel Müdürlüğü ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Âraştırma ve Uygulama Merkezi'nin 910 Mayıs 2001 tarihleri arasında ortaklaşa düzenledilderi "Bağımsızlıklarının 10. Yılında Türk (Çumhuriyetleri" konulu sempozyumda sunulan bildirilerden oluşmaktadır. Prof. Dr. Emine GürsoyNaskali ve Erdal Şahin tarafından yayına hazırlanan kitap, 1991 yılında bağımsızlıklarına kavuşan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın on yıllık süreçte genel politika, iç ve dış etkenler, ekonomi alanında atılan adımlar, kültürel ve bilimsel etkinlikler çerçevesinde nereden nereye geldiklerini belgelerle ortaya koymaktadır. Ellinin üzerinde bilim adamının bildirilerinde ele alınan her bir konu, sorgulayıcı bölüm başlıkları altında, bir bütünlük içinde yer almaktadır. Kitapta ilk olarak R Akçalı, L. A. Stone, A. Ibrahimov ve S. Özözen tarafından sunulan bildirilerdeTürk cumhuriyetlerinin temel sorunlarına ve geçmişten gelen geleneksel etkenlere değinilmektedir. Bu bildirilerde, özellikle bağımsızhkla birlikte ideolojik temel ve model arayışları sorgulanmakta; Türkiye'nin cazip bir model olarak görülüp görülmediği, Çarlık dönemine kadar uzanan eskl alışKanlıkların etkisi ve bölgede hâlâ tek güç olan Rusya'nın önemi tartışılmaktadır. Kitabın "Kınılik l'olitikalan" adlı bölümünde dil politikaları ve cumhuriyetlerin Latin alfabesine geçiş çalışmaları üzerinde durulmaktadır. E. GürsoyNaskali bildirisinde, bağımsız devlet olmanın gereklerinden biri olarak resmi dilin önemini vurgulamakta, cumhuriyetlerin dil politikalarını ve Rusçanın bu politikalara etkisini irdelemektedir. Bu büdiriden Kazakistan ve Kırgızistan'da Rusçanın resmi dil statüsünün hâlâ devam ettiğini, ancak diğer cumhuriyetlerde resmi dil olarak ulusal dilin kullanılmaya başlandığmı öğreniyoruz. E. Şahin ise bu bölümde bizlere, cumhuriyetlerin Latin alfabesine geçiş sürecinde, bugüne kadar yapılan çalışmaları ve son B "B durumu aktarmaktadır. Kitaptaki "Semboller ve Sloganlar" adlı bölümdeki bildirilerden birinde E. Şahin ve Z. Başarslan cumhuriyetlerin milli marşlarına yer vermekte ve onları çeşitli yönleri ile ele almaktadır. Diğer bir bildiride ise A. S. Bıçakçı, Özbekistan'da gözlemlenen milliyetçi sloganlardan örnekler sunmaktadır. Bağımsızlıklarının 10. yılında Türk cumhuriyetlerinin önündeki en önemli olgu hiç şüphesiz Rusya faktörüdür. N. Devlet, bildırisinde bizlere cumhuriyetler üzerindeki Rusya faktörünün göz ardı edilmemesi gerektiğini ve bu olgunun kültür, ekonomi, sosyal yapı, güvenlik ve bazı değerler üzerindeki etkilerini anlatmaktadır. R. Kangas ise Ingilizce olarak sunduğu bildirisinde, bir diğer önemli olguya işaret etmekte, cumhuriyetler üzerindeki ABD perspektifine değinmektedir. Tabii bu kapsamda diğer etkileşimleri de unutmamak gerekir: Özellilde B. Shaffer'in üzerinde durduğu Azerbaycan'ın Iran'daki Azeriler üzerine etkisi ve G. Baratova'nın dile getirdiği Bağımsız Kazakistan'ın Çin egemenliği altında bulunan Şinciang Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygurlar'a olan etkisi. Kitapta, cumhuriyetlerin yeniden yapılanma sürecinde yönetim anlayışı, demokratikleşme ve meşruiyet olgusıı bakımından hangi aşamalarda olduğu ve ne kadar yol kat edildiği de irdelenmiştir. Örneğin, M. Tütüncü bildirisinde Özbekistan'da demokratikleşme konusuna değinirken, E. Büyükakıncı, Kazakistan'da siyasal bütünleşme ve ulus devlet olma sürecini ele almaktadır. Bu kapsamda T. Kocaoğlu ve M. Binay da bildirilerinde cumnuriyetlerdeki yazılı ve görsel basının geçmişten günümüze bağımsız çalışma şartlarını ve sansür uygulamalarını anlatmaktadırlar. Avrasya jeopolltiği Cumhuriyetlerin dış politikaları, enerji kaynakları, doğal zenginlikleri, uluslararası ekonomik iJişkileri ve kalkınma çabaları üzerine sunulan bildirilerde birçok gizemli nokta gün ışığına çıkarılmaktadır. Örneğin M. H. Caşın bildirisinde Avrasya jeopolitiğinde cumhuriyetlerin yeni stratejik vizyonunu ve işbirliği boyutlarını anlatmaktadır. C. Eltazarov cumhuriyetler arasındaki entegrasyondezentegrasyon konusuna değinmektedir. A. N. Pamir, Orta Asya ve Kafkaslar'da enerji kaynaklarının stratejik önemi ve petrol politikaları üzerinde durmaktadır. M. Akgün bildirisini başlı başına BaküCeyhan boru hattına ayırmıştır. B. Güngör ise bidirisinde nostkomünist geçiş sürecinde dünyada ve Orta Asya cumhuriyetlerindeki kalkınma çabaları ve sonuçlarından bahsetmektedir. Kitapta bağımsızlıklarının ardından cumhuriyetlerdegörülen sanatsal, kültürel ve bilimsel etkinliklere de yer verilmiştir. Örneğin, V. Efendizade bildirisinde Azerbaycan'ın plastik sanatlarından söz etmektedir. M. Ismail, çağdaş Azerbaycan şiirinde özgürlük konusunu işlemektedir. N. Imaşova da bildirisinde Kazakistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültür, sanat ve eğitim konuları üzerinde durmaktadır. Kitapta geçen her bildiride cumhuriyetlerin bir sorunu, birinci elden, kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. Bu nedenle kitap, Türk cumhuriyetlerinin ilk on yıhnı her yönüyle değerlendiren tek kaynak durumundadır. Prof. Dr. Emine GürsoyNaskali ve Erdal Şahin'i böylesi kaynak bir çalışmayı araştırmacıların kullanımına sundukları için kutluyoruz.B Bağımsızlıklarının 10. Yılında Türk Cumnuriyetleri/ Emine CıürsoyNaskali ve Erdal Şahin/ SOTA Yayınları/ llaarlem 2002/ 642 s SAYFA 17 Kimlk Porakatan CUMHURİYET KİTAP SAYI 648