Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
r mun eylem sınırlannı ve normlarını geçici bir süre askıya alma meşruiyeti, bir tür "öldiirme/yapma izni" olarak ödüllendiriyor askeri. Bu yanıyla ordu, sadece "ulusun bir disiplin okulu" değil; aynı zamanda askerin (insanın) öteki beni'dir. Ne var kı Bröckling, bu boyutun üzerine tazla gitmiyor. Eleştirisi bir yandan, Hlias'ın, toplumsal gelişmeyi (teleolojik, iyiye ilerleyen bir süreç olarak anlayan) dolayısıyla da şiddete başvurulan dönemleri savaşları bu hep iieriye giden uygarlaşma sürecinde, uygarlaşmanın çocukluk döneminin geride kalmış evreıerine geri düşme olarak anlamak isteyen yaklaşımını hedef alıyor; hem de, aslında iktidara ilişkin görüşlerini genelde benimsediği Foucault'nun topyekunleştirici iktidar/kudret kavrayışına bir yönüyle karşı çıkıyor. Ona göre bu iktidar anlayısı, modern yıkım uzmanlarının kendi başlarına karar alıp yürüttükleri "faaliyetleri" ve bu yıkımlar için zorunlu beceri ve yetenekleri gözden kaçırmamıza yol açıyor. Çalışmasını sekiz plato üzerinde topladığını söyleyen yazar, askeri itaat üretiminin belgelerini toplayıp argümanlannı sunarken, belli oir nihai hedefin akıntısına kapılmış gibi. Askeri itaat üretimi aşamalarını yeniden kurgularken, çağlara yayılan disipline etme stratejiierinin "kişiye itaat ettirmenin üst üste sıralanan çeşitli basamaklan" olduğunu söylüyor bize. Çalışmanın bir zaafi bu. Askeri evrimlerin "gizli eğittm/öğretim planlarının", boyun eğdirme/tabi kılma olarak deşifre edilebileceği ve bu boyun eğdirme çabalarına karşı çağlar boyunca firarilerin ve asilerin çeşitli vollardan sonuçsuz direnmeler gösterdikleri biçimindeki örtük mesaj, antropolojik bir iyimserliğe dayanıyor, ki bizzat metnin bulguları bu tür bir antropolojiyi çürütüyor. Bröckling yeni askeri tarih araştırmalarına dayanarak Nazi Wehrmacnt'ının gerek Rıısya cephesinde gerekse başka cephelerde gerçekleştirdiği imha eylem lerinin ve katliamların sadece emir/komııta, itaat, disiplin ve emre boyun eğme kavramlarından giderek açıklanamayacağını söylüyor. "Disiplin altınaalma" ve itaat üretme pratikleri, bütün bir askeri evreni açıklamaya yetmemektedir. Hitler ordusu icraatîarında "Çelik bir disiplin" ile, "askere tanınan öldürme izni' muhakkak ki birbirini tamamlayan iki düzlemi tanımlıyorlardı; bu iki düzlem birbirini ne yok eden ne de doğrulayan düzlemler Bröckling'e göre; itaat ve öldürme izni, "yapacaksın ile yapmaya iznin var" birbiri içine geçiyor. Dış zorlama anlamındaki emir ve komuta ile, askerin kendi karar alma inisiyatifini kullanma arasında bırakılan "serbest alanla', asker, birey olarak hem suç mekanizmasının içine çekiliyor hem de bir sorumluluk paylaşma suçlamasından kurtulamaz hale geliyor. Hitler savaşlarının icraatlarını geriye doğru izlediğimizde, sosval mücadeleler döneminin iç savaşlarına, bıırjuvayurttaşının ulusal devleti oluşturma mücadelesinden, iç düşmana (komünistlere ve Yahudilere) dönük kovuşturmalara kadar geri gidebüiyoruz. ttaat ve öldürme Ulusalcılık ve devrimcMik Buraya kadar metne yaptığımız itirazları ve değerlendirmeleri bir kılavuz gibi kullanıp metne dönecek olursak karşımıza meralda izlenecek bir inceleme çıkmaktadır. Bröcklinjg, "Bedenin efiitilip şartlandırılarak" bir "bedenmalcinesine" dönüştürülmesini, 16. yüzyılın sonundaki yeniçağ ordu reformlarından başlavarak 17 yy.'ın başına kadar analiz edip belgeliyor. Yeniçağın hemen başındaki paralı asker ordularının kazandırdıkları deneyimleri değerlendiren ve bunlara bir tepki olarak ortaya çıkan Justus Lipsius'un "askeri pedagoji"sini CUMHURİYET KİTAP SAYI 637 tanıtıyor. Askerlerin eylem ve davranışları üzerinde aftektlerin (duygu durumları) etkili olmasına fırsat verilmemesi gerektiğini düşünen Lipsius'un bu anlayışı ile Gracian'ın "akıilılık öğretileri" arasındaki paralelliği anımsamak da yararlı olacaktır. II. Friedrich döneminde disiplin öğretileri yeniden şekillendiriliyor. (Bl. II) Disiplin öğretilerindekı ve anlayışındaki ilk kırılma, Stig Förster'in, yerinde bir tespitle "ilk dünya savaşı" olarak tanımladığı Fransız Ihtilali ve Napolyon savaşlarıyla ve 19. yy.'ın burjuvaaskeri reformlarıyla birlikte ortaya çıkıyor. (III Bl.) 19 yy.'daartık burjuva yurttaşı, doğuştan asker kimliğine bürünür; bunu mümkün kılan etmense, disiplinin ve itaat ettirmenin gücünün yanı sıra, burjuva yurttaşının (vatanseverlik ve ulusa ait olma) duygu ve tutkularının harekete geçirilmesidir. Ulusal savunma kaygısı taşıyan, mecburi hizmete davalı burjuva ordusu "egemen ulusal devlet" çerçevesi içinde "yurtseverlik duyguları ile coşkularının" oluşturduğu bir duvgusal ittitaka dayanmaktadır artık. Yurtseverlik duygulanyla askerlik hizmetini birleştiren "silahlı" burjuva yurttaşının iki yüzlülüğü daha bu ilişkide kendini göstermektedir. Ödev ve görev zorlamasıyla asker olmaktan da öteye, inanç ve kanaatlerinin de partizanıdır burjuva yurttaşı. Almanya'nın Fransızlar kaı^ısında jena ve Auerstedt'te uğradığı büyük yenilgilerin ardından patlak veren ordu/savunma tartışmaları, sadece Kleist, Fichte, Arndt gibi edebiyatçıdüşü nürlerin yazınsal rantezilerinin belgesı ya da askeri reform gerekJiliklerine yö nelik çabalar (Scharnhorst, Gneisenau) olarak anlaşılmamalıdır. Bu büvükölçüde ateşli, heyecanlı, yazınsal üsluplu tartışmalar (burjuva demokratık devrimlerini hayata geçirme ve ulusal devlet kurma açısından öteki iki büyük Avrupa ülkesinden geride kalmış, olan Almanya'da) iç savaşlann, (devrimci ) silahlı mücadelelerin (burjuva) düşünürlerce değerlendirilmesi anlamına gelmektedır. "Cîerçek" (dış) düşman ile "iç mutlak düşman" söyleminin birbirini tamamladığı; devletin egemenlik (hükümranlık) söyleminin, sosval demokrasinin devrim söylemini geri düzleme ittiği, sosyalistlerin, evrensel devrim ile ulusal savunma ikilemi arasına sıkışıp kaldığı bu dönem, asker üretiminde ve savaş tarzında da yeni anlayış ve yolların ortaya çıktığı dönemdir. Kişi, asker olarak, kendini zorlamaktan çok, içselleştirdiği yurtseverlik görevi sonucunda kendini yönetmeyi de öğrenmiş; dıştan yönetilme ile içten yönetilme birbirini tamamlayan iki düzlem olarak görünmeye başlamışlardır. Burjuvaasker, sadece itaat mecburiyetiyle ve görev anlayışıyla askeri hizmeti benimsemekle kalmamakta; aynı zamanda askerliği günlük havatın baskı ve tekdüzeliklerinden bir uzaklaşma olarak yaşamaktadır. Kendi varlığının bir onayı, bir aidiyet duygusunun güçlenmesi de demektir askerlik görevi. Şiddetin yakınında olmak kişide korku duyguları yarattığı gibi; içinde toplumsal şiddet (uygulamama) tabusunun geçici olarak askıya alındığı, her şeye muktedir bir mekanizmanın parçası olma hazzını da ona verebilir. Zorlama ile ikna etmenin (inandırmanın) modern sentezi, bundan böyle asker üretiminin ve savaş vönetiminin çerçevesini belirler nale gelecektir. Askerin kendi inisiyatifini kullanması ile dıştan yönlendirilmesi arasındaki ilişki, 19.yy. sonuna kadar askeri tartışmaların odağındaki konu olarak kalacaktır. sı, 1. Dünya Savaşı'nda pratikte büyük bir sınavdan geçecektir. Modelin işe yararlılığını tartma fırsatıdır bu savaş. Ve görülecektir ki; askerin sinirleri iflas etmekte; ne kanaat ne inanç işe yaramaktadır. Cîeriye kalan (bu bağlamda) tıbben disipline etmek; tıpkı beden gibi, sinirleri de denetleyip şartlandırmaktır. Bröckling bize bu bölümde, askeri psikiyatrinin, malzeme ve makine savaşı olarak da bilinen 1. Dünya Savaşı'nın taleplerine ve meydan okuyuşlarına nasıl cevap vermeye çalıştığını belgelerle gösterir. Askeri psikivatri, savaşın yol açtığı ruhsalpsikolojik yıkımları karşılamak, askeri yeniden savaş mekanizmasının içine iade etmek kaygısıyla, zorlama ve denetlemenin uzandığı alanları genişletecektir. Beden talim ve terbiyeyle şartlandırıldıktan, ruh (zihin) topyekun şartlandırılın aynılaştırıldıktan sonra, bu kez de bilinçdışı, disipline edici kudretin uzanabildiği bir alan halinegelmektedir. Cîelgelelim 1. Dünya Savaşı'nın cephede yol açtığı sinir bunalımfarının üstesinden öyle ya da böyle gelinmiş; ayrıca bu "arızalar", büyük makinenin işlevişini genelde aksatacak boyutlara hiçbir zaman varmamışlardır; tıpkı askerlik hizmetinden imtina etme va da firarlar gibi. Cepheler son güne kadar iyi kötü dayanacaklardır; ancak tayin edicı venilgı, savaş yorgunu, sinirleri askerinkinden çok daha zavıf olan ve artık çökmıiş "ülkeden" kaynaîdanacaktır. Bröckling, 1. Dünya Savaşı'nın bıraktığı denevim ve izlerin Weimar Cumhuriyeti'ne ve ardından Nazi rejimine ne kadar güçlıi yansıdığını; yenilginin, adı arnk konan "iç düştnanın" (Yanudilerin ve komünistlerin) orduyu sırtından "hançerleme" söylemine nasıl ındirgendiğini belgeledikten sonra, cephe savaşçılarının kahramanlık mitlerinin; aslı astarı oltnavan direnme "masallarının", bir iistün ırk söylemivle bütünleştirilip toplumu, topyekun bir imha savaşına kadar taşıyan itici gücü nasıl oluşturducunu anlatıyor. Hitler/ Nazi Almanyası, bir kez daha, burjuva askerin ikinci yüzunu, onun yansıması olan ikizini karşımıza çıkanyor. Kendi kendini disiplin altına almış tek askerdir o artık bu dönemde; yüksek düzeyde bireylestirilrniş, soğukkanh, etkili, kapasitesi yüksek, işinin ehli biridir o. "Cephe savaşçısı ruhunun" yeni varyasyonudur Wenrmacht ordusunun askeri. Bu noktada partizanların yeni bir örgütlenme biçimı olarak da anlaşılabilen "gönüllü birlikleri" üzerinde durmakta yarar var. Gönüllü birlikleri (Freikorps) ve bu birliklerin Nazi/Wehrmacht ordusuna özgü genelleştirilmesi sorunu üzerinde düşünürken, "dünya görüşü" savaşları konumu içinde disiplin sorunu karşımıza çıkmaktadır." Bir dünya görüşü" (ideolojik düzlemli) savaşında (yer alan askere) "disiplin sorunsah" çerçe vesi içinde kalarak, emir/komuta ve itaat kavrayışından ya da metinde olduğu gibi, "itaatsiz itaat" tanımıylayaklaşmak pek mümkün görünmüyor. Gönüllü birliklerinin, haydut çetesininkini andırır niteliklerine dayalı imha ve katliam eylemlerinin geri düzleminde, o eski burjuvaaskerin bundan böyle işbirliği düzleminde birinci kişiliğiyle birleşmiş ikinci kişiliği, ikizi, o üniiorma giymiş "partizan" karşımıza çıkmaktadır. Bu haydut, gerçi disiplinin mekanizmalarına bağİanmıştır; ama özne olarak ona boyun eğmiş, kendini disipline tabi kılmış değııdir. Ayrıca "itaatkâr" da değildir o; sadece "destekler". Yazar da bunu Hannah Arendt ile ilgili bölümün girişinde söylüvor zaten. Bröckling yeni Alman ordusunun (Bundeswenr'in) sorunsalını iki görev alamnda inceliyor. Atom silahları, 1. Dünya Savaşı'ndan başlayarak, malzeme savaşları, teknolojik savaşlar ve nihayet yıldırım savaşları olarak karşımıza çıkan üç evreyi, nükleer savaş aşamastnda bütünleştiriyor. Atom silahları bu üç aşamalı süreci tamamlamış ve orduların karşısına vepyeni görev ve sorunlar koymuştur. Ote yandan, Federal Alman ordusu Bundeswehr kendini bir kurum olarak demokrasinin içinde meşrulaştırmak zorundadır. Savunma ve disiplin konsepti nükleer tehdit ile demokrasinin gerekleri arasında sıkışıp kalmış gibidir. Bu da, ellıli yılların başına, Nazi döneminin hemen ardından "askerin bunalımı" başlıklı tanımların kaynağındaki ikilemdir. Federal AJmanya'da tartışmaya konulan veyürurlüğegiren "ıçyönetim" (Innere Führung) konsepti, işte bu iki görevi tek bir çatı altında toplama vaadiyle ortaya atılmıştır. Askerlik kurumunun demokrasiye tahammül yeteneği; görevinin barışı sağlama ve koruma yeteneği ("savaşa karşı, barışı koruma amaçlı ordu" ) ve artık elemanlarının çoğu ücretli sivil teknokratlardan oluşan bir ordunun insan yönetimi sorunları, "içyönetim" ile çözülmek iste niJen, daha doğrusu bir araya toplanmak istenilen sorunlardı. Yazar, Alrnan ordusunun bu içvönetim yönetmeliği sayesinde "savaşabilme yeteneği taşımak", her an savaş hizmetini yerine getirebilecek durumda olmak ve "savaşmak mecburiyetinde kalmamak", yani "ciddi bir durum olarak barışı korumak" ikileminin üstesinden gelebildiğine inanmıyor. Bröckling, bu temel ikilem odağında, yeni Almanya'nın reformcuları ile gelenekçileri arasındaki ordu tartışmasının bir portresini sunuyor. • DisiplinAskeri ttaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi/ Ulrtcb Bröcklınv/ Çev Veysel Atayman/ Ayrtntt Yayıtnan, 2002/446 s. Demokrasi ve ordu Nadler ve partizanlar Askeri bir yandan itaat ve disiplin aracılığıyla dıştan zorlayıp yönetirken, bir yandan da onun kanaat ve inancını devreye sokması anlayıHitler ordusu icraatîarında Teiık bir disiplin" İle, "askere tanınan öldürme Iznl" muhakkak ki birbirini tamamlayan iki duzlemi tanımlıyorlardı. SAYFA 15