Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MUZAFFER BUYRUKÇU lkelerin, toplumlann, bireylerin ilişkilerinde meydana gelen olumlıı olumsıız değişiklikleri, iyilikleri, kötülükleri, çirkinİikleri, güzellikleri, bunalımları, çözümü zor sorunları anlatır kitapların çoğu öykü, roman, oyun, günlük deneme, araştırma, inceleme kimliklerine bürünerek. Yıllardan beri şiir, deneme, günlük, roman alanlarında çalışan Salâh Birsel'in ürettiği yapıtların değişik bir yapısı vardır. Birsel, daha önce yaşanmış, olanların üzerlerine eğilir ve eğildıklerini, 'anlatacaklarına' merkez olarak seçer...kurgu, teknik, yaratma hünerlerini burada devreye sokar, seçtiklerine kendi düşüncelerini, kendi izlenimlerini, kendi sanat ve estetik anlayışını ekler ve bu çabası sonunda yepyeni bir anlatım biçimi doğar. Birsel'in yapıtlarına yakından bakanlar, o yapıtların içeriklerine sızıp oralarda gizlenen gerçekleri sarsanlar, yukarıda belirttiğim gibi Arapça, Farsça, Osmanlıca yazıldıkları için zor anlaşılan eski metinlerin anlaşılır hale getirilmesini görürler. 'Kahveler Kitabı'nın başlangıcında, Lavoiser'in ünlü "Doğadahiçbirşeyyok olmaz, hiçbir şey de yoktan var olmaz." sözleri vardır, aslında bu sözler Birsel'in bütün yazın yaşamını etkileyen, ona 'Salâh Bey Tarini'ni yazdıran bir güce dönüşür. Bir bakıma ona, yürüyeceği, yürümesi gereken yolu işaret eder. Ve Salâh Birsel, doğru bellediği o yolda iri adımlar atarak ve yazınımıza eşine benzerine rasdanılmayan özgiin yapıtlar kazandırarak ilerler. Evet, o yapıtlarda, geçmiş. dönemleri renklendiren, aydınlatan, o dönemlerin zenginleşmesıne katkıda bulunan ya da o dönemleri tııtumlarıyla, davranışlarıyla, dünya görüşleriyle ve eylemleriyle karartan kişiJerin yaşamlarından kesitler vardır. Başka ne vardır? Her ş,evi allak bullak eden olgu lar vardır. O olguları, Salâh Birsel'in üstiin zekâsıyla, tabanına mizah, elesjtiri, vergi koyduğu Hacivat Karagöz üslııbuvla yorumladığı ilginçlikler vardır. Pek çok kişinin belirttiğine göre Salâh Birsel'in şiirleri 'şairane'likten, duygıı yoğunluğundan ıızaktır, kurudur, matematiksel hesaplarla doludur ama onu yazıncıların ve okur kitlesinin gönüllerindeki tahta oturtan, 'anlatı' türündeki başarısıdır. Salâh Bey Tarihi yeniden yayımlamyor U Kahveler Kitabı rislileri kahveye alıştıran Türk elçisi Süleyman Ağa olur. Birkaç yıl sonra da bir başka Türk elçisi Mehmet Ağa onu Viyana'ya kabul ettirir. Oradan da bütün Örta Avrupa'ya yayılır. Istanbul'da ilk kahvehaneler ise 1555 yılında açılmıştır. Peçevi, o yıl lstanbul'a Halep'ten Hakim adında bir herif, Şam'dan da Şems adında bir zârif geldiğini yazar. Bunlar, Tahtakale'de birer büyük dükkân açıp 'kahvefüruşluk'a başlamışlardır. Keyiflerine düşkün kimi 'yaranı safa' özellikle 'okur yazar makulesi'nden nice zârifler buralarda toplanır olmuştur. Kimi kitap okur, kimi tavla oynar, kimi satranca gömülür. Kimilerinin getirdiği "Nevgufte" gazeller ise sanat üzerine konuşmalara yol açar./ lstanbul'a kahveler çok çabuk yayılmıştır. Evliya Çelebi 1630 yılında Istanbul'u adım adım dolaşırken şehirde 55 kahve ve bu kahvelerde 100 ocakçı ve çırak olduğunu saptar./ II. Selim, III. Murat çağında şehirdeki kahve sayısı altı yüzü geçer./ Halkın kahvelere akın etmesi imamları, müezzinleri, ikiyüzlü sofuları çileden çıkarır. Bunlar; Halk kahvelere alıştı, mescitlere kimse gelmez oldu demeye başlarlar. Din bilginleri bile; Kahveler kötülük ocağıdır, meyhaneye gitmek oraya gitmekten ividir, derler. Bunların kopardığı patırdı o kadar yayguılaşır ki Şeyhülislâm Ebussuut Efendi bile Kuran'da kahveyle ilgili tek sözcük olmadığı halde kömürleşme derecesinde kavrulan her şeyin yasak olduğu üzerine fetva verir ve kahve çuvallarını deldirip denize attırır. Ama Şeyhülislâm'ın fetvasını Padişah evetlememiştir. Bu yüzden halk üzerinde çokça etkili olmaz. Halk yine kahvelere gizli gizli gider. Ne var, başta Hasanbeyzade olmak üzere birçokları yine fesat yatağı saymayı sürdürürler. Sonunda III. Murat zamanında kahveler kapatılır, dahası kahve içmek de yasaklanır. Ama bütün bu yasaklara karşın yine kimilerine "koltuk kahvesi" adı altında çıkmaz sokaklarda kahve açma izni verilir./ III. Sultan Murat çağından sonra kahveler o kadar çoğalır Kİ artık yasak para etmez olur./ Bu yeni yorum üzerine III. Murat koyduğu kahve yasağını kaldırır. 1592'den sonra artık her sokakta bir kahvehane vardır. Kıssahanlar, çengiler de bu kahvelerde hüner gösterir. Gelgelelim halk işten güçten kalmaya başlamıştır. Çarşıda alışveriş diye bir şey olmaz. "Padişahtan dilenciye varınca halk birbirini kesip biçmekle eğlenir" olmuştur. Bunun üzerine IV. Murat 1633 yılının sonlarındabütün Osmanlı Imparatorluğu ülkesindeki kahvelerin kapatılmasını buyurur, kahve içilmesini de yasaklar. Naima, Sultan IV. Murat'ın kanveleri kapatmasına 1633 yıkndaki o büyük Istanbul yangınının yol açtığını yazar. O yılın sefer ayının 27. cuma günü kuşluk zamanında Cibali Kapısı dışında bir kalafatçının yaktığı fundadan çıkan yangın, rüzgâr da çok estiği için lcısa zamanda îstanbul'un yarısını silip süpürmüştür. "Bu yangın bir dehşet fumi gibidir. Rüzgârın da kesintisiz esmesiyle semtten semte sıçramış, o semtlerde yaşayan halkın koşuşturması, her şeylerini yitirme acılarıyla kıvranması, bir filmde canlandırılmış olsa o film, film sanayiinin en büyük filmi olur." 'Bu bölüm kitabın en vurucu bölümüdür.' "Naima, IV. Murat'ın kahveleri kapamasını ve yasağı dinlemeyenleri öldürtmesinin bir nedeninin rezilleri terbiye ve halkı korkutmak için bir bahane olduğunu da belirtir. 'Çünkü' der, 'zorba eşkıyasının terbiyesizce hareketleri ve o çalışkan padişahın rezillerden çektiği üzüntüleri bilenler ve olayların içini okuyan aydınlar, bu kahır ve şiddetin altında yatan genel çıkan düşünür ve padişahın itaatinden çıkıp onun rızasına CUMHURİYET KİTAP SAYI 637 Koltukkahvesr "Bublrkahvelapkttabıdır" Benim 'Arkası Yarın'daki gunlüklerimle Salâh Birsel'in 'Kahveler Kitabı' 1975 yılında Tarık Dursun K. ile Mehmet Harmancı'nın yönettikleri Koza Yayınevi'nce yayımlandı. 'Kahveler Kitabı'nın ilk sayfasında 'olaylar, belgeler, anılar' ibaresi yer alır; ön ve arka kapaklarında biri tablo, biri fotoğarf iki resim göze çarpar ve ikisinde de mekân kahvedir...ikisindedeinsanlarsandalyelere, iskemlelere oturmuşlardır. Yeni baskıda bu güzelim kapak kaldırılmış oysa içeriye alınabilirdi Salâh Birsel'in resmiyle 'Salâh Bey Tarihi' sözleri konmuştur. "Bu bir kahveler kitabıdır" yazısını okuyarak girersiniz 'Kahveler Kitabı'na, daha doğrusu kitaptaki kahveye, kahvelere. Oralarda gerçek yaşamdaki gibitavla, dama, okey, kâğıt oynayanlan görürsünüz. Gazeteleri okuyanları, gazetelerdeki iş ilanlarını bir yerlere not edenleri, birilerini bekleyenleri, birileriyle konuşanları, tartışanları, kavea edenleri, kahkahayla gülenleri; çay, kanve, coeacola, fanta içenleri, hayal kuranları, derin derin düşünenleri, sigaranın birini yakıp birini söndürenleri görürsünüz. Ben de Salâh Birsel gibi bir kahve kurduydum Toprak Mahsulleri Ofisi'nde cile doldururken. 'Nuruosmaniye'deki Ikbal Kıraathanesi'nde, Vilâyetin karşısınSAYFA 10 Salâh Birsel'in ünlü 'Salâh Bey Tarihi'nin ilk kitabı olan 'Kahveler Kitabı', okurun pek çok şey öğreneceği, yaşamın zenginliklerini kucaklayacağı, bilgisine bilgi, zevkine zevk katacağı bir yapıt. daki Gökay Hanı'nın altında bulunan Kürdün Kahvesi'nde, Ankara Caddesi'ndeki Meserret Kahvesi'nde, Tepebaşı'ndaki tarihi Kanuni Esasi Kahvesi'nde buluşurduk arkadaşlarımla. Buluşurbuluşmaz saniyeleri, dakikaları, günün yedi sekiz saatini birlikte değerlendirdiğimiz, söyleştiğimiz, birbirimizi kızdırdığımız, alay ettiğimiz, darıldığımız, konuşmamaya yemin ettiğimiz arkadaşlarımdan Orhan Kemal öldii, Edip Cansever öldii, Haldun Taner öldü, Behçet Necatigil öldü, Ümit Yaşar Oğuzcan öldü, Enver Avtekin öldü, Mehmet Ali Ermiş öjdü, Edip Karahan öldü, öykücü Yusuf Kenan Karamanlar öldü, Nurettin Akan öldü, Fethi Naci'nin çok yakın arkadaşıydı Lütfü Erişçi öldürüldü. Bu kişilerin o kahvelerde yuvalandıklarını anlatan koca Salâh Birsel de öldü. Salâh Birsel, 'Kahveler Kitabı'nda kahve bitkisinin, kahve çekirdeğinin dünyanın her yanma yayılışından söz eder. "Kahveyi bir ŞaziÛ dervişinin Arabistan'daki Moka'da 1258 yılında bulup ortaya çıkardığını yazar îsveç'in Istanbul Elçisi Ignatius Mouradja D. Ohsson tarihçi Ahmet Efendi'ye dayanarak. Tekkesinden kovulan ve Kuhı Esvab'a sürülen bu derviş, o kuş uçmaz, kervan geçmez yerde, açlılctan bitkin bir halde dolaşırken, bütün o bölgeyi kaplayan bir çeşit ağaçın meyvelerini kaynatıp içmeyi dener. Üc gün yalnız bu suyla yaşar. Bu sırada arkadaslarından ikisi, onun bu haline üzülerek kendisini bulmak ve ona yardım etmek için sürgün yerine gelir. Nedir, bunların ikisi de uyuza yakalanmışlardır. Dervişın ya^amasını borçlu olduğu içeceği merak edip tadarlar. Kokusunu çok beğenirler. Orada kaldıklan sekiz gün boyunca hep ondan içerler, sekizinci günün sonunda hastalıklarından kurtulduklarını görünce iyilesmelerini bu içkiye yorarlar. O zaman haber Moka'da yayılır. Herkes kahve adıyla anılan bu meyyeleri toplamaya koşar. Çok yararlı özellikleri olduğu sanıldığı için büyük bir hırsla kullanılmaya başlar./ Kanve Türkiye'ye, lstanbul'a 1543 yılında, Kanuni Sultan Süleyman çağında gemilerle getirilir. Fransa'ya 1653'te girer ama 1669'da kullanılmaya başlar. O yıl Pa KahvenlnfstanbmageHşi