Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Papirüs, Mürekkep, Tfiy ONER CİRAVOĞLU P uşkin'in Yevgeni Onegin adlı manzum romanından yapılan filmi televizyonda ızledikten sonra Enis Batur'un yeni yayımlanan şiir kitabına (YKY, 2002) göz gezdirmeye başladım. Kitabın ortalarına geldiğimde karşıma "Düello" adlı şiir çıktı. Bu şiirde Batur, Yevgeni Onegin'in kişisel dramını vermeye çalışıyor, onun trajik sonu ve "ölüm" kavramı üzerinde yeniden düşünmeye çalışıyor. O kadar ki yapıtın Nabokov tarafından Ingilizceye aktarılmış basımının nasıl peşine düştüğü de şiire dahil... Evet, ben o filmi izlemeseydim, kitabı okurken bu şiir kanşıma çıkmasaydı, büyük olasılıkla Enis Batur şiiri üstüne şimdilerde pek düşünmeyecelctim. "Düello" şürinin son dizelerinde beliren Onegin'in yazgısı ve bu temanın veriliş tarzıbeni gitgide Enis Batur poetikasının tüm boyutlarına taşıdı. Enis Batur bu şiirlerle, belki henüz koordinatları olmayan ama sağlam göndermeleriyle kendine özgü bir yapı kurarak farklı bir dünyaya çekiyor okuru... Tarihiyle, nesnelerin natürmort duruşu ve iç devinimleriyle pek açıklanmamış bir dünya... Yaklaştıkça seraplaşan, çözümlendikçe yeni ilmekler sunan bir dünya... ya girişerek şiir alanında başka gökleri keşfetmenin dayanılmaz coşkusunu hazırlıyor. "Pasaport" şiirindeyse Beyrut'ta Kodak temsilcisi olan adamın kimlik bilgileriyle aynı şeyi bir kez daha deniyor. Enis Batur adeta bir taslak, bir yumak halinde önünde bulduğu "plastik"in fazlalıklarını atmaya başlıyor. Kabuğundan soyulmuş, yalıtılmış dilin yarattığı mucize bu oîsa gerek... Bütün bunlar, Enis Batur poetikasındaki önemli bilişenleri düşündürtüyor... Lirik şiirler bölümünden başlayarak sürdürülen "Ars Poetika" arayışı, dramatik şiirler bölümüyle hızlanarak sürüyor. Papirüs, Mürekkep, Tüy başka inceleme ve yorumları da kışkırtacak denli zengin malzemeyi içinde barındırıyor, kısacası... Kitap, günümüz Türk şiiri üstüne yeniden düşünmek isteyen ve keyifli bir şiir serüvenine hazır okuru da şimdiden bekliyor. • Papirüs, Mürekkep, Tüy/ Enis Batur / Yapı Kredi Yayınları 9. baslusı yayımlanmıştı. Yapıtın bu baskısını hem eğitim kurumları, hem de basın yayın organları kullanıyordu. 1970'li yıllarda Prof. Dr. Doğan Aksan yönetiminde Türkiye Türkçesi üzerine araştırma yaparken, kurallarımıza çağdaş Türk yazınından tanıklar arıyorduk. Yalnızca Türkiye Türkçesinin Sözcük Türleri adlı yapıt için 150'ye yakın yapıt taradık. Bu taramalar sırasında ilginç saptamalar ortaya çıktı. Taradığımız yapıtların her biri değişik yayınevlerinaen çıkmıştı. Yazarların kimisi birbirini tanıyan, kimisi belki birbirini hiç görmemiş insanlardı. Ancak hepsinin yapıtlannda yazım ortaktı. 80'li yılların ortasında kurum kapatıldıktan sonra Bilgi Yayınevinde yayın sorumlusu olarak çalışmaya başladım, burada da gördüm ki, birkaç yazar dışında, yazınımızın ustaları, yazım birliğini kurmuştu^Isteyen, ustalann 20 yıl önce değişik yayınevlerinde yayımlanmış kitaplarını karşılaştırabilir. Bugün yazım birliği büyük ölçüde bozulmuştur; aşağı yukarı her yayınevi, her gazete, her dergi, hatta her yazar, her editör kendine göre bir yazım bicimleri yaratmaya, bu biçimlere de kenaince açıklama getirir oldu. Dil kullanımı kişilere göre değişir, her insan kendi düs dünyasındaki sözcüklerle, kalıplarla düşüncesini yazıya geçirir. Söz konusu yazınsal bilimsel ürünlerse, bunların konusu kurgusu, sanatsal bilimsel değeri tartışılır, değişik görüşler ortaya çıkabilir. Ancak yazımda durum böyle olmamalıdır, yani her yazara, her yayınevine, her kuruma göreyazım olamaz. Düciler, yazım kurallarını uydurmaz, yazınsal, bilimsel ürünleri tarayarak, izleyerek ortaya çıkarırlar, kimi kez, kimi kurallar dilbilimin gerçekleriyle çelişebilir. Örneğin ile sözcüğünün ek olarak kullanılışında, bilimsellik değil, Türkçenin ses uyumlarının itkisiyle, yaygın vazım yeğlenmiş ve "babasıyle, arabasıyle" gibi biçimler, "babasıyla, arabasıyla" yazılmıştır. Günümüzde yazık ki bu konuda bilimcilere şans tanınmıyor, piyasada birk yazım kılavuzu var, ancakbu kılavuz• irdelenirse, hepsi iki kılavuzu temel abyor. Bir kısmı Atatürk'ün kurumun geleneğini sürdüren yazım biçimini yeğliyor, ötekiler 1983'te kurulan resmi TDK'nin yazım birliğini alt üst eden "ImlaKılavuzu"nu... Resmi TDK'nin bu kılavuzu, 1985'ten bu yana kafaları allak bullak etmiştir. Yerleşmiş bileşik sözcükler ayrılmış, imler savurganca kullanılmış, vazımda 194O'lı, 50'D yıllardaki ikili üçlü biçimlere geri dönülmüştür. Bugün kim büyükanne, kitabevi sözcüklerini ayn yazıyor? "Arap saçı, Çerkez tavuğu' biçimini yeğleyen kaç kişi var? Kim san'at yazıyor? Ancak bu kurum yazımı niçin bozduğunu, ya da kendince niçin düzelttiğini, bilimsel verilerle bugüne değin açıldayabilmiş değildir. Deyîet kuruluşu olduğu için, bozduğu yazım biçimini eğitim kurumlanna sokmuş, ortalığı karıştırmıştır. 1987'de kurulan Dil Derneği'nin Yazım Kılavuzu, kim ne derse desin, şu an için temel kaynaktır. 2002 Eylülünde 5. baskısı yapılan yapıt, 488 sayfadır. Bu denli kalın kılavuz olur mu, aiyen çıkacaktır. Olur. Dil Derneği, resmi kurumun yol açtığı kargaşayı önlemek için, yapıtın dizin bölümüne kuşkuya vermeyecek biçimde ayrı bir bileşik bütün sözvarlığını aktarmıştır. Öğrctmen ve öğrencıler, değişik meslek gruplarından insanlar, yapıttan çok yararlandıklannı, kuralların ve dizinlerin çok doyurucu olduğunu, pek çok yazım sorunundan kurtulduklarını derneğimize iletmekte, yapıt son zamanlarda ülkenin her yerinden istenrnektedir. Şimdi yeniden soralım, "Hangi kılavuzu Kullanıyorsunuz?" Önerimiz, Dil Derneği'nin Yazım Kılavuzu olacak. • Hiçbir Şeyi Unutmadım YUSUFALPER air Muzaffer Kale'nin "Hiçbir Şeyi Unutmadım" adlı şiir kitabı yayımlandı. Bu kadar incelikli, şiire emek veren, şiir işçiliğini önemseyen ve bu kadar az tanınan bir şair olmalda sanırım ilk kez Muzaffer Kale özelinde karşılaşıyoruz. Kale, ilk şiirleri; ilk kitabı "Bir Günlük Güneş" (Broy Yay. 1990)'dan beri toplumcu dünya görüşünde ve bir sözcük kuyumcusu işçüiğinde şiir serüvenini sürdürüyor. Toplumcu ama bağırmayan, sessiz, derinden, okunmak için emek isteyen bir şiir. Baştan beri Türk şiirinin en büyük ustalarından birinin; Oktay Rifat'ın ve özellikle de yine usta şairimiz S. Kudret Aksakal'ın izini sürdüğünü düşünüyorum. Bunların yanında Cemal Süreya'dan Cansever'e, Turgut Uyar'a tüm ikinci Yeni, Necatigil, Anday, Dıranas ve N. Hikmet'de yararlandığı şairlerden. Ne 70'li yılların slogana ağırlık veren şiiri ne de 80'li yılların imge yığmacı şiiri onu ilgilendirmemiştir. 80'li yıllarda yazan bir şair olarak imgeyi, şiir işçiliğini önemsedi ama hiçbir zaman imge yığmaya, ilişkisiz sözcük bombardımanına ilgi duymadı. Bir köşede, sessiz sakin 90'h ydların hatta 2000'li yılların şiirini yazdı. Kendine ait, özgün şiirini oluşturmayı başardı. Onun şiiri alçak sesle okunacak, retoriği önemsemeyen bir şiirdir. Her iyi şiir gibi zaman içinde hakettiği ilgiyi göreceğine inandığım Muzaffer Kale şiiri son yıllarda az da olsa dikkati çekmeye bjşladı. Türk Şiirinin en önemli eleştirmenlerinden biri; Mehmet H. Doğan "Yüzyıhn Türk Şiiri (19002000)" adlı Antolojisinde M. Kale için şunları yazma gereği duymuştur: "Muzaffer Kale, kuşağı içinde, gerçekte olduğundan az değerlendirilmiş bir şair. Hiçbir gruba girmemiş olmasından kaynaklanıyor bu. Yıllardır kendi köşesinde hiçbir oyuna kaçmadan bildiği tek dille söylüyor söyleyeceklerini ve şiir oluyor yazdıkları. Sözcükleri gündelik anlamları içinde öyle bir ustalıkla yan yana getiriyor ki, şaşırtıcı imgeler oluşuyor kendiliğinden. Renklere tutkun; insanların küçük hallerini seviyor". Gerçekten de bireyin küçük dünyası, onun başkalarıyla ve doğayla ilişkisi Kale'nin temel izleği. Doğa, güneşiyle, ırmakları, çimenleri, börtü böceğiyle onun şiirinin ilgi alanındadır. Türk şiirinde bu özellik ve yaşıyor olmaktan duyulan sevinç oldukça azdır. O şiirlerden biri Kale'nin şiiridir. Baştan beri toplumcu, insan a zulmedenlere karşı, barıştan yana tavrını koyan Kale'nin, küreselleşmenin getirdiği sömürüye karşı tavır alırken sesini biraz daha yükselttiği görülüyor. "Seattle Prag Cenova Çiçekler Açmadan Önce Adlarını Öğrenir" (HŞU, Sf. 58) buna tipik örnektir. Kale'nin "Hiçbir Şeyi Unutmadım" adlı 5. kitabıyla aynı zamanda 1. kitabı "Bir Günlük Güneş" (Broy, 1990)'inde yeni baskısı (îlya, 2001) yapılmış. Ayrıca "Gözlerim Akşama Ölür" (Öteki, 1995), "Acıtmıyor Boynumu Dünya" (Öteki Yay., 1997) ve "Işıktan Kalan Kırılma" (Öteki, 1998) adlı şiir kitaplan da yayımlanmış. • *llya Yayınevi, 2001, îzmir. SAYFA 17 Ş TOrmniınlaKlavuzu' Yazım Kılavuzu SEVGİ ÖZEL Enis Batur'un görünmez bağlarla birbirine eklemlenen düşgücünden deşilmeyi bekleyen katmanlar var. Burada yaklaştıkça genişleyen, genişledikçe giriftleşen imge ormanı karşılıyor okuru... Katmanlara sokuldukça içten dışa doğru bir yapılanmanın da ayırdına varıyoruz. Lirik şiirler (kitabın ilk bölümü) içte yer alıyor. Batur'un ilk dönem şiirleri de bunlar arasında. Genellikle "birinci tekil" bir eda edinen bu şiirler, belki de "ben"e değgin (şairin kendisi olması zorunlu değil her zaman) yepyeni kanat hareketlerini haber veriyor. Nesneler, tanımlar, saptamalar, soyutlanmış gerçeklerle lirizmin keşfedilmemiş utuklarına koşuyor. Kuşkusuz sevda şiirleri dışta bırakılırsa, lirizmin beklediği duygusal atmosferi biraz geride tutmak zorunda kalıyor Enis Batur. Her seferinde şaşırtıcı imgeyi söz dizimiyle, dizelerin kırılmasıyla oluşturuyor, göze batırmadan sezdiriyor. Enis Batur şürinde önemli bir yer tutan özel adlar, şairin ilgi alanlarını da belirleyen bir çerçeve çiziyor. Göndermeler, alıntılar, evrensel kodlar adeta ansiklopedik bakışın öğelerini döşeye döşeye o çerçeveye derinlik katıyor. "Attar'ın öldüğü yaşa geldim..." (s. 29), "Nerval'in öldüğü yaşa geldim..." (s. 89) gibi açılış dizeleriyle poetikasının yeni katmanlarına ilişkin ipuçlarını gösterivor. Başta değindiğim "Düello" şiiri de bu öbekte yer alıyor. "Göğe Bakma Durağı" şairi, Vesenin, Mayakovski, A. Adıvar, A. Dino, O. Paz, Delacrobc, D. Kiş gibi sıra dışı adlar, bunlara verilebilecek başkaörnekler... İçten dışa doğru kurulan yapının çevresinde ikinci nalkada dramatik şiirler bölümü yer alıyor. Artık, nesneler, tanımlar, saptayımlar biraz daha geriye çekilmiş, insan doğası ve onun binbir halleri öne çıkmaya başlamıştır. Tekil örneklerden evrensel boyuta taşınan tanıklıkları yeniden üretmeye yönelen bu bölümdeki şiirler, Enis Batur'un edebiyatla bağını koparmayan öteki çalışmalarına uzanan yan yoüarı gösteriyor. Bu bölümde bir fotoğraftan yol çıkarak SelanikFeriköy hattı üzerinde yitirilmiş bir yaşamı yeniden kurmaCUMHURİYET KİTAP SAYI 668 lm0B ormanı S on yıllarda sık sık duyd u ğ u m uz soru bu; "Hangi yazım kılavuzu?" Piyasaya bakarsanız doğru bir soru, işin iç yüzünü karıştırırsanız, kılavuz sayısı, hiç de öyle abartılacak kadar çok değil. 1972'den başlayarak TDK'nin Dilbilgisi Kolunda "yazım"ı izleyen ekip içinde çalıştım. Bu ekipte bulunanlar kitapları, gazete ve dergileri eline kalem kâğıt almadan okuyamaz, çünkü not alrnaya alışmıştır. 1932'de kurulan TDK, 1941'de Dil Encümenince çıkarılan "Imla Lügati"ni yıllarca kullanmıştı. Aslında bugünkü pek çok kurahn temelini atan bir yapıttır. Dil devrimiyle dil sürekli yenileşiyor, Arapça Farsçanın ya da batıdan gelen sözcüklerin, tamlamaların nasıl yazılacağı sorusunun yanıtı, dilbilgisindeki araştırmalarla birlikte aranıyordu. Dil gericilerinin eski TDK've yönelttikleri, yazımda sık sık değişiklik yapıldığı suçlamasına yazık ki, aklı başında çevreler de katdmıştır. Yazımda zaman zaman değisiklik elbette vapdacaktır, çünkü dile sürekli yeni öğeler katılmakta, birtakım kurallar dilbilimsel açıdan doğru olmasına karşın, toplumun değişik kesimlerince benimsenmemekteuır. Bunların örnekleri eski TDK'nin yazım kılavuzlarında bulunabilir. Eski TDK'nin kılavuzu ile kaç kuşak yazım sorunlarını aşmış, kaç kuşak büyümüştür? Atatürk'ün kurumun sözlük ve kılavuzu eğitim kurumları için temel kaynaktı. Kuşkusuz tartışılan noktaları vardı. Bu nedenle eski TDK, yaklaşık on yılda bir, yazım konusunu, önceki kendi genel kurullarında, sonra kamuoyunun tartışmasına açardı. 1977'de, yirmi beş bin kışiyle sormaca yapılmış, gelen yanıtlarla ortak sorunlar saptanmış, sonra konuyla doğrudan ilgili kurumlardan temsilci çağrılmış, üç günlük bir yazım kurultayı sonrasında Yazım Kılavuzu'nun, BJreyin küçük dünyası S