28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Masalım Yitinen Dev MUSTAFA DEMİR Tiirk Rock 2001 ALTAY OKTEM B elleksiz toplum olmanın önkoşulu; belleği narekete geçirecek ner türlü "kayıt"tan mümkün olduğunca uzak durmaktır. Böylece, geçmişbugüngelecek arasında bir bağ oluşturulmadığı gibi, bu bağsız.ve birbirinden bağımsız kavramlar da öyle doğru düzgün var olamaz, hakkıyla yaşanamaz. Nadide milletimiz tüm eneriisini "bugünü kurtarmak" için harcadığından, ne yazık ki "bugün" kurtardamıyor! Çünkü atladığımızbirşey var; "yarın" dediğimiz şey, yarınki bugündür aslında. Böylece, yalnızca tarihini hatırladığımız Malazgirt Savaşı, Istanbul'un fethi sırasında gemderin karadan yürütülmesi ve ilkokul öğrencilerinin gırtlaklarını yırtarcasına okuduklan kanramanlık şiirlerindeki birkaç dizeyle sınırlı "tarih bilincimiz" yetiyor da artıyor bile. Beynimize yığılan toz duman arasından bunlar süzülüyor ve çok matah şeylermiş gibi bir tek bunlar hafızamda yer ediniyor. Gelecekten zaten söz etmeye değmez. Ekonomisini IMF'ye teslim etmiş bir milletin gelecek kaygısı olduğunu kim iddia edebilir ki? Î îki arada bir derede yaşanan "bugün"e, "çok şükür bugün de karnımız doydu," mantığıyla yaklaştığımızdan, gerçekten doyup doymadığımızın, zavallı midemize tıkıştırdığımız" Allah ne verdiyse"lerle yalnızca midemizin değil, beynimizin de hamur kıvamına geldiğinin farkına bile varamıyoruz. lyi ki demokrasiyle yönetiliyoruz, iyi ki seçimler yapılıyor da; beynimizin kıvamını gösteren istatiksel bulgulara ulaşabiliyoruz şu meşhur "sandık"lar sayesinde! Şimdi bunların ne ilgisi var Türk Rock 200l'le?.. Doğrudan olmasa da, dolaylı ilgisi var. Tüm kültürel birikimi kahvehanelerde ve berberlerde yapılan muhabbetlere dayanan bir toplumda şiir yıllığı, edebiyat yıllığı, rock yıllığı... gibi, bir dönemi kayda geçirmeye yönelik her çalışma; başlı başına bir başkaldırıdır! Toplumsal yapıya, eğitim siste., mine, gelenek ve göreneklere, sıkı sıkıya sarıldığımız tabulara, haydi biraz dana ileri gidelim; genetik şifrelere başkaldındır! Geçen yıl Güven Erkin Erkal'la Deniz Durukan'ın birlikte hazırladıkları Türk Rock 2000'in ardından, Durukan yola yalnız devam etmiş ve Türk Rock " 2001'e imzasını atmış. Bir yıl boyunca çıkan yasal albümlerin ve self yapım demoların listesiyle birlikte, önemli görülen albümlerin tanıtım ve eleştirilerine de yer verümiş kitapta. Böylece, o yüın dökümü yapılmış ve kalıcı bir belge sunulmuş elimize. Ayrıca ydın önemli rock olaylan, konserler, rock'la ilgili kitap, dergi ve fanzinler, gruplarla ilgili bilgiler, ses getiren tartışmalar da kayda girmiş. Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biri de söyleşiler. Söyleşi, hakkıyla yapıl^ dığında, birçok özelliği birden içinde barındırar. bir tür. Bir yanıyla keyifle okunan, zevkli metinler çıkıyor ortaya, SAYFA 16 Dolaylı ilgi diğer yanıyla da söyleşi yapılan kişinin sanat anlayısı, hayata bakışı, kişiliği, hatta kişiliğinin derinliklerinde yatan, kendisinin bile pek farkında olmadığı özellikler gün ışığına çıkıyor. Aynı alanda ürün veren sanatcılarla yapılan söyleşilerin toplamı ise, bambaşka bir anlam kazanıyor. Her bir söyleşi, bir bütünün parçaları gibi ele alınabiliyor o zaman. Bütün ise, o sanat dalıntn tüm özelliklerini, ayrıntdarını, söyleşilerin yapıldığı dönemdeki 'erini, konumunu ortaya Koyan bir topam olarak da algılanabilir rahatlıkla. içinde o soğukluğu, katdığı barındırmayan, farklı kişilerle karşılıklı yapılmış ciddi bir inceleme diye de okunabilir bu tür söyleşiler. Bu konudaki en başarılı örneklerden biri, Enver Ercan'ın hazırladığı "Şair Çünkü Onlar" adlı söyleşiler toplamıydı. Tek tek okunduğunda şairleri, hepsi peş peşe okunduğunda ise Türk şiirini tanımak için bulunmaz bir kaynaktı. Türk Rock 2001'de yer alan Mor ve Ötesi, Replikas, Mehmet Güreli, Mavi Işıklak, Demirhan Baylan, Murat Ydmazyddırım, Feridun Düzağaç, Ilhan Irem, Cahit Berkay, Kazım Koyuncu, Bulutsuzluk Özlemi, Kıraç, Kutsal, Pentagram, Direct, Altgeçit, Gökalp Baykal, Cemali, Murat Ertel söyleşileri de bu gözle okunabilir. Hatta geçen yıl yayımlanan Türk Rock 2000'in; bir adım daha ileri gidelim, gelecek yıl çıkacak Türk Rock 2002'nin söyleşileriyle birlikte okuduğumuzda, müziğin renkli simalarını yakından tanıdığımız gibi, içinde bulunduğumuz müzik ortamını da öğrenmiş, hallaç pamuğu gibi atmış oluruz. Burada, Deniz Durukan'ın en olmadık konularda bile karşısındakini konuşturabilme becerisinin de payı büyük elbette. Geriye, Türk Rock serisinin arahksız sürmesini dilemek kalıyor. Bundan sonraki çalışmaların biraz daha kapsamlı olmasını, yıl içindeki rock olaylarının, konserlerin ve konuyla ilgili tüm yayınların eksiksiz olarak kitapta yer almasını dileyebiliriz bir de. Edebiyatın, özellikle de şiirin içerdiği başkaldm duygusu ve ödün vermez tavrı sistem tararından zedelenmediy se eğer; kuramsal altyapısı olmayan naif sevgi anlayışının şiire hâkim olduğu düşünülürse, zedelenmiş aslında! en çok da rock'la örtüşüyor. Hatta rock'ın, hayatın sertliği ve acımasızlığı karşısında fazlasıyla "yumuşak" kaldığı bile iddia edilebilir. Son dönemde çıkan ve tek sayı yayımlandıktan sonra kendini imha ederek çoğalmayı seçen bir fanzinin adı" Anlaşmaktansa Batalım"dı. Türk Rock 200l'i okurken en çok bu cümle takıldı aklıma... Anlaşmaktansa Batalım! Şiirin ve Rock'ın ortak noktası ama gerçek şiirin ve gerçek Rockın nedir diye sorsalar, hiç düşünmeden tek bir şey söylerim: her ikisi de "Non Serviam" diyerek çıkar yola... Non Serviam (*) diyenlerin başucu kitabı; Türk Rock 2001. • (*) llızmet etmeyeceğim! A dnan Binyazar, onaltı yaşında Köy Enstitüsüne girene kadarki . yaşamöyküsü Masalım Yitiren Dev auıyla yayımladı. Kitabı okuyunca aklıma ilk gelen soru; yürekte bu kadar acı, bu kadar yıl nasıl taşınabilir oldu. Edebiyatımız Adnan Binyazar'ı araştırmaları, denemeleri ve eleştirileriyle tanıyor. Edebiyatın en zor dallarında ürünler verdi diyemiyorum, edebiyatın kendisi zor bir iş!... Ânı yazmanın zorluğuna ise gerçekten inanıyorum. Zira anıların tuzağına düşülüp geçmişte kalınabilinir. Adnan Binyazar bunun bilincindedir ve sunu yazısında "yazılması tehlike yaratacak bir hayat" yaşadığına dikkat çektikten sonra "...yazmakta hep duraksadım. Çünkü, yaşadığınız olaylan anlatıya dökerken gözü yaşlı sözcüklerin tuzağına düştünüz mü, televizyonlarda her gün onlarcası görülen yerli rilmlerin ya da bayatlamaktan iyice kokuşmuş dizilerin baş kişisi oluverirsiniz" diye eklemektedir. Adnan Binyazar belleğinde silinmez izler bırakan çocukluk duygularını, düşüncelerini ve olaylarını aktarırken objektif olmayı elden bırakmıyor. "Sınır çizilemeyen acılara" sınırsız isyanı ve sabrı dillendiriyor. Anılarını, Masalım Yitiren Dev'de öyle bir dil ve üslupla anlatıyor ki, anlatı bir anıromana dönüşüyor. Anlatılar kişiler her bölümde ayn bir öykü kahramanı olarak çıkıyor karşımıza. Anlaşmaktansa Batalım! Masalım Yitiren Dev, Adnan Binyazar'ın Diyarbakır'dan Ağın'a, Ağın'uan Istanbul'a ve tekrar Ağın'a ve tekrar Diyarbakır'a oradan da güçlükle yazılabildiği Dicle Köy Enstitüsü'ne giden uzun yolun anlatımı. Karısına ve ıki çocuğuna acıların en çekilmezlerini çektirirken kendisi de "yalnızlıkların en ağm"nı yaşayan babanın Diyarbakır'da ailesini terk etmesiyle başlayan açlık, dayak, aşağılanma, yalnızlık, sevgisizlik, güvensizlik, umutsuzluk, çaresizlik ydlarının anlatımıyla başlıyor. Diyarbakır'da yaşayabilme şansı tükenince anne iki çocuğu ile Ağın'a baba evine geri dönüyor. Orda ikinci kocasıyla evleniyor. İki oğlunu ise Istanbul'da yaşadığını öğrendıği babalarının yanına okuyabilmeleri umuduyla gönderiyor. Adnan ve Cengiz Binyazar biri sekiz diğeri altı yaşınaa, " Ağın'ın, yeşilin binlerce tonuyla Dezeli bağlarından, bahçelerinden" ayrılmanın zorluğuna rağmen, babaya kavuşma sevinciyle, trenle lstanbulHaydarpaşa Tren Istasyonu'na varıyorlar. Babaya kavuşmanın mutluluğu kısa sürüyor. Bir gün babaları iki küfe ile geliyor. Adnan Binyazar'ın kardeşiyle birlikte koca kentte yapayalnız hamallık devri başlıyor. Kosoca Istanbul'da iki çocuk kardeş yapavalnız, arkasız!... "Gidip gelmeyen' baba, iki kardeşi bu serer de dostunun yanına bırakıp terk ediyor. Polis Recep, Adnan Binyazar'ın imdadına yetişiyor. Adnan Binyazar bir lokantada çıraklık mertebesine yükseliyor. Ne de olsa sıcak bir çorba ve yatacak bir yer! Kardeşi Cengiz'i kaybediyor. Aşçı Adnan Binyazar'a işkencenin dayandmazını uyguluyor. Bu bölümde özellikle aşçı çırağı çocuğun okurken insanı bunaltan "bu kadar da olmaz" dedirten acılar içinde kıvranırken, gülebilmesi ve güldürebilmesi, insanın dayanma gücünün sonsuzluğunun anlatımıdır. Adnan Binyazar köyünde dayısının yardımıyla okuma yazmayı söküyor ve ' kitap okumaya başlıyor bu dayanılmaz YanlnhklarmenaBiri' koşullarda. Kitap okumak Adnan Binyazar için kurtuluş köprüsünün yolunun bulunması anlamına geliyor. Parasız pulsuz kaçıyor, zalim ustanın elinden. Kaçak, trene binip Ağın'ın yolunu tutuyor. Bu yolculukta yaşananlar ise ayrı bir romanlık!... Ağın'a ulaşıyor. Babasının Diyarbakır'da olduğunu duyunca yeniden Diyarbakır'a gidıyor. Orada bir avluda yaşıyor. Bu avluyu anlatırken olağanüstü bir anlatıma ufaşıyor Adnan Binyazar Kısacası Masalım Yitiren Dev: Umutsuzluğun umududur. Her cümlesi ayrı kanayan bir yaradır. Naçar kalan bir insanda filizlenen bir umuttur. Boyuneğmeye başkaldırıdır. Sınırsız bir acının ve dayanma gücünün destanıdır. Masalım Yitiren Dev'de Adnan Binyazar Istanbul'dan Diyarbakır'a kadar bir Türkiye tablosu çiziyor. Savaş sonrasının Türkiyesinin içinde bulunduğu acı gerçekleri yalın bir dille, kendi çevresini anlatırken, gözler önüne seriyor. Elbette Adnan Binyazar, roman yazmak, mesaj vermek ya da ülke koşullannı anlatmak istemiyor. O anılarını yazıyor!.. "Acılarının derinliklerine iniyor." Adnan Binyazar'ın hayatında üç kadın derin izler bırakmıştır. "Hüzün ne ise" o olan nenesi, "gülmeyen yüzlü, gülmeleri unutmuş mercan gözlü" annesi ve Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Hititli kız" dediği "bütün ölümlerden iğrenç" bir ölümün erkenden aramızdan aldığı Filiz Binyazar!.. Bu kadınlardan "masalla gerçek arasında uzun bir yol" olan halkbilgesi nene de, "ana ölünce her şey ölüyor" dedirten anne de Masalım Yitiren Dev'in ilk bölümlerinde anlatılıyor. Adnan Binyazar'ın usta kaleminden Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya şiirinde "karımı çok sevdim ben binlerce yıl" dedirten "Hititli kız" Filiz Binyazar'ı anlatmaya, bakalım kelimelerin gücü yetecek mi? t n iyl şiipim yaşamımdır' Can Yücel "en iyi şiirim yaşamımdır" demişti. Adnan Binyazar o yok yoksul koşullardan bugün tanıdığımız Adnan Binyazar'ı yaratarak en büyük eserini oluşturmuştur. Kitapta öz deneylerden çdcan birçok genellemeler var. Onlardan birkaçını buraya aktarmak istiyorum. Yoksullukla hastalık ikiz kardeştirler. (66) Kimsesizin felaketi kışın başlar. (98) Yoksullukla zenginlik arasındaki uçurum, gerçeğin yüzünü gölgeler. (147) Kötülükler, acdar gelir yoksulu bulur. .(109) Ölümü iç burkan bir yalnızlık olarak algdıyorum, sonsuz bir yalnızhk... (37) Ölümün rengi soluktur. Olüm gök boşluğu ile yer sonsuzluğu arasındaki uzayı daha da sonsuzlaştırıyor. Güzellik bağışlatıcıdır. (78) Açldc insanoğfunu birbirine düşman ediyor. (81) Aç insanda sevgi, erdem, adalet duygusu kalmıyor. (81) lnsan çektiği acdarı unutmayı bilmese ne olurdu acaba? Demek, beden gibi duygular da sürekli onarıyor kendini. (130) Unutmak insanoğlunun en büyük gücüdür. (132) Mutluluk yok diyenlere inanmayın; yeryüzünde acıma duygusunu yitirmemiş bir tek insan kalıncaya dek, mutluluk da var olacaktır. • CUMHURİYET KİTAP SAYI j 668
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle