Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zeynep Aliye, kitabını üç yıl süren oir çabanın sonunda hazırlamış. Attilâ îlhan sanırız ilk kez kendisini bu kadar açıyor ve okur önüne bu kadan çıplak çıkıyor. OGUZ OZDEM eynep Aliye'nin Attilâ Ilhan'la yaptığı söyleşiler 300 sayfalık bir kitap halinde yayımlandı. Sayfa sayısını özellikle vurguluyorum, çünkü bu çalışma bildiğimiz klasik söyleşi kalıplarını aşıyor. Kitaptan edindiğimiz bilgiyc göre yaklaşık üç yıl süren bir çalışmanın ürünü. Geniş zamana yayılan ve bu anlamda ilk sayılabilecek bu çalışma sorucevap formunun ötesine taşan bir nitelik gösteriyor. Söyleşinin zaman zaman karşı sorularla tartışmaya dönüşmesi, A.Ilhan'ın özel yaşamına sıçraması, konuların geniş ve şimdi sürecinde ele alınması gibi faktörler kitaba farklı bir canlılık katıyor. A. Ilhan'ın birçok konudaki görüşüne zaten aşinayız, ancak konuların kuram ve pratikten hareketle doğrulayan veya yanlışlayan bir tarih perspektifıyle ele alınışı, yapılan saptamalar, uyarılar, bir anlamda, kitabın okunmasını zorunlu kılıyor. Örneğin "unutulanlar" bölümünde unutulan birçok ismi ve nasıl unutturulduklarını okuduktan sonra "Yazsam ne olur yazmasam ne olur" saptaması küçük bir ayrıntı gibi durmuyor. Günümüz sanatçılarının da içinde bulunduğu bir ruhsal atmosferi yansıtıyor. Sağhklı kültür politikalarının olmayışı, sanatın 'mevki bireyselliğinin tekeline' terk edilmesi günümüzde de üzerine gidilmesi gereken böyle bir keyfiyet doğuruyor. Zeynep Aliye den bir Attilâ Ilhan kitabı Mavi Adam Çünkü o süs oiarak kullanıyor. ...Divan mazmunu kullanmak, şiiri gelenekten yararlanıyor kılmaz; o dekoratiftir. Süs yapıyorsun!" saptaması 'şiir ve gelenek' ilişkisine eleştiri boyutlannda bir tartışmaya da zemin hazırlıyor. Buradan hareketle, A. Ilhan'ın edebi kalıcılığın okur kitlesi oluşturmaktan geçtiğini öne sürmesi (ve bunu kendi şiirleriyle kanıtlaması) bir olgu oiarak şiirde ritim, kafiye gibi halk kulağının afışkanlıklarına dönüşü de gündeme getirebiliyor. Hilmi Yavuz'u da okuru olan bir şair oiarak düşünürsek, dengeler hassaslaşıyor ve erozyona uğruyor. Kulağa hitap etmek belki şiiri kurtarıyor ama okur genelinde zihinsel çabayı da köreltiyor. Bir anlamda şiirle karşılaşan okur, 'gözzihin' diyalektiğini kullanamıyor. A. Ilhan'ın da belirttiği sonuca geliyoruz: " Ve dünyanın en çok şiir seven, her dakika cebinde şiir taşıyan halkı, şairlerini okumuyor. Böyle acayip bir yeregeldik." A. Ilhan bunun nedenini "kültür birikimininyetersizliğinevemetotsuzlıığa" bağlıyor ama, sanıyorum biraz daha ötelere gitmek gerekiyor. Çünkü geldiğimiz noktayla A. Ilhan'ın saptaması tam da bu noktada çelişiyor. Çünkü halk şu anda eskisinden çok daha fazla şiir tüketiyor. Bu açıdan bakınca "toplumcu, halkçı" şiir yorumu tüketilen popülişt şiire zemin hazırlıyor. "Yazdığım şiiri, halk çok tutuyorsa başarılıyımdır" yargısı şiir kitaplarının satışı yüz binlerle ifade edilen şairleri(!) haklı kılıyor. Yirmiotuz yıl öncesindeki cebinuen para arttırarak edebiyat dergilerindeki şiirlere ulaşmaya çalışan okurun 'halkçılığıyla' şimdinin 'duyduğunu' alan okuru arasında çok fark oluştu. Aynı farkın gelenek ve şiir konusuna da yansıması gerekir kanısındayım. "Garipçilere karşı bir hareket örgütlemek" düşüncesiyle başlatılan 'mavi' hareketinin özünü 'Ikinci Yeni Savaşı' kitabından biliyoruz. Aradan geçen 50 yıl sonra durum nedir? A. Ilhan 'Ikinci Yeni'yi yeniden yorumluyor ve "haklı da çıktık" sonucuna varıyor: "Şimdi bunun üzerine onlar, tabii 'imge teorisi'ne yatmışlardı ama komünist yahut sosyalist oiarak geliştirmeleri mümkün değildi, çünkü Korkuyorlardı. Bunun iizerine onu boşa çalıştırdtlar. Şimdi Ikinci Yeni o, boşa çalıştırılmış bir imge sistemi. Imgeler bir şey anlatmıyor. Onun için hem ben hem rahmetli arkadaşım Asım (Bezirci) bunların üzerine gittik. Bu yüzden de hem Memet Fuat'la hem Fethi Naci'yle aramızda ihtilaf çıktı. Çünkü onlara açıkça değilse de arka çıkıyorlardı. 'Biz hem Marksist hem toplumcu olup bunları destekleyemeyiz' dedik. Haklı da çıktık." A. Ilhan Bireyci, şekilci şiire karşı çıkarken 'mesajı' olan şiire yönelir: "O, Ikinci Yeni, Türkiye'de tam bir kök salamamışbirharekettir." "Bendemünhasıran bireyci duygularla ya da şekilci kaygılarla yazılmış şiir yoktur. Hepsinin aibini kurcaladığın zaman, mutlaka bir mesajı vardır."; "...Batı'nın Türkiye'deki yansıması olmak istedikleri için okunmayan, çok az ilgi gören sanatçı arkadaşların yazdıkları bir şiir var. Bin tane bastırıyorlar, 250 tane satıyorlar ve bundan dolayı da Türk halki bunları zaten anlamaz ki" diyorlar." ıyorl Bu saptama ve yargılar "Haklı da çıktık" sonucuna bağlanamaz gibi görünüyor. Şiirin okurdan uzaklaşması Ikinci Yeni'nin dışında, baska bir boyutta ele alınmalı. Ikinci Yeni ye mal edilen şairler ve günümüzdeki uzantısı bu akırnın olumsuz yönlerini budamış görünüyor. Hatta günümüz toplumcu şiirin beslendiği bir damar olduğunu bile ileri sürebiliriz. Tartışmanın zeminini A.Ilhan'ın vardığı sonuçtan değil şu yargısından başlatabiliriz: "Halbuki ben Marksistim, metodum Marksizm. Ama metodumu kendi bildiğim gibi uygularım." "Estetikte mesela imge teorisine inanıyorsun." Bana imge teorisinden Türkiye'de hiç kimse bahsetmedi." ...En çok sevdiğim arkadaşım bana "Marksizmde imge teorisi yoktur dedi." Son biriki yılın dergilerini karıştırdığımızda "soyut, anlaşumayan imge yığını şiirler yazıldığı" eleştirisiyle karşılaşırız. Şairlerin söylemindeyse şiirin sezgilerle yazılabileceği görüşü egemen. Daha da ileri gidersek gizli de olsa 'toplumcu şiir' modası geçmiş bir akım oiarak değerlendiriliyor. Toplumcu imge bir yana, soyutluksomutluk kargaşasında imgenin ne olduğunun tam anlaşıl Z madığı görülüyor. Tam anlaşılmayan bir kavramla 'Marksist imge teorisi'negeçemeyiz. Içine girilmesi gereken düşünce metodum Marksizm. Ama metodumu kendi bildiğim gibi uygularım' saptamasında kırılıyor. 'Marksist imgelem teorisi'nden önce 'imgelem felseresi' gündeme getirilmeli. Şiire derinlik veren her sey burada yer alır. Ibplumculuk veya bireycilik taraf olma şeklinde algılanıyor. Oysa ki taraf olma imgelem felsef esi içinde kendini gösterebilmeli. A. Ilhan şiirindegördüğümüz imgelem teorisini, yine toplumcu şair diyebileceğimiz F. H. Dağlarca'nın şiirlerinde metarizik algıların tasavvuf felsefesiyle örtüşmesi şeklinde görebiliyoruz. Yani, imge sorununa öncelikle 'imgelem' çerçevesi içinde bakmamız gerekiyor. Genişleme 'metodumu bildiğim için uygularım' içinde gerçekleşiyor. Şairin bireyselliğini 'bildiğim gibi uygularım' yargısı içinde ararsak imgedeki dünya görüşünün oluştuğunoktayı dahaiyigörebiliriz. 'Marksist imgelem teorisi'nden söz edeceksek bu teorinin içine bireyin giriş noktasını da bulabilmeliyiz. A. tlhan, Melih Cevdet'in şair oiarak hakkını teslim ettikten sonra onun Macaristan'daki bir söyleşisinde "Türk edebiyatının klasikleri yoktur" cevabına çok sinirlenir ve "Tanzimat kafası" oiarak nitelendirir. Türk edebiyatında klasik olup olmaması ayrı bir tartışma konusu. Ancak 2001 yılında genç edebiyatçılar Sait Faik'i, Sabahattin Ali'yi, vs. yazardan saymıyorsa ve "Türk edebiyatı yoktur" sonucuna varıyorlarsa kanamakta olan bir yara var demektir. Türkiye'yi çeviri bombardımanına tutup ayıklama yapmadan gerekli gereksiz eserleri şişirip Türkiye de bestseller yapanlar, biraz da tersine çaba sarf etseler belki farklı sonuçlar çıkabilir. Daha da önemlisi şu 'yok sayıcılık'tan kurtulmamız gerekiyor. "Doğru dürüst eleştirmen yok, çıkmıyor, yetişmiyor. Türkiye'de 40 senedir edebiyatı götürenler şairler." Toptancı yargılara tümüyle katılmak mümkün değil. Ama. A. Ilhan'ın bu yargısını da doğrulayan bir olgu yaşanıyor Türkiye'de. A. Ilhan'ın "...yeni nesillerin Agah Sırrı gibi, Ismail Habib gibi eleştirmenlerle yetişememeJerinden üzüntülüyüm" saptamasını genç kuşak şairler oiarak yaşadık. Bunun da ötesinde bu boşluk çok farklı bir şekilde dolmaya başladı. Kitap tanıtım yazılanyla başlayan süreç "şaireleştirmen" tiplemesini yarattı. Vaşları kırklara varan şairler eleştiri yazıları yazmaya başladı. Bu, belki şairlerin şiir bilisi açısından olumlu bir durum. Ancak imin ne söylediği belli olmayan bir dağılma yaşanıyor. "Bir kitabın edebiyat rafına girebilmesi için edebiyatçıların bir taraftan değil, her taraftan güzel demeleri lazım" toparlaması gerçekleşemiyor. 'Mavi Adam' portresi sadece A. îlhan'ın görüşlerini içermesi bakımından değil, Türk edebiyatının sorunlarına tarihsel bir perspektiften bakması, güncelliği devam eden sorunları da işaret etmesi bakımından önem kazanıyor. Sanattan siyasete içine girilebilecek kapılarla dolu bir kitap. Işaretler düşerek geçtiğim tartışılabilecek konular bunlardan bazılan. Kitap içinde geçen "Kültürde ortaklık olmaz.', "Öykü zaten ölecektir.", "Sanatı boşa çalıştırmak..." gibi küçük ayrıntılar da büyüteç altına alınabilecek konulardan... A. Ilhan'dan öğrenebileceğimiz en önemli tavırsa 'kararlılık'ır. "Teorik oiarak iyi hazırlıklıyım. Senelerden beri herkes beni yıkmaya çalışıyor ve ayaktayım, kendileri yıkılıp gidiyorlar. Bu neden oluyor? Bunun sebebi var. Görmezden gelirse eğer, bu iş halledilir zannediyorIar. Hayır. Görmezden gelerek olmuyor." Evet, görmezden gelerek olmuyor! • Edebiyatının sorunları Mar'kslst metod f A. Ilhan'ın şiirden öyküye, öyküden romana geniş bir yelpazede deneyim ve birikimlerine bağlı oiarak yaptığı saptamalardan herkesin kendisine pay çıkarması mümkün Bu pay öğrenmek amaçlı olabileceği gibi bazı konulara yeniden neşter vurabilmek için de yol açıcı nitelikte olması bakımından önem kazanıyor. Gelenekten yararlanma konusunda "Marksizmde esas olan altyapıdır" görüşünden hareketle Divan edebiyatıyla halk edebiyatının altyapısının aynı olduğunu söyleyen A. Ilhan, "Ama ben kaİKip 'Hilmi Yavuz'un edebiyatta Divan edebiyatından yararlanması dekoratiftir' dersenı, bana verecek cevabı yoktur. Çünkü hakikaten dekoratif onlar. CUMHURİYET KİTAP SAYI 621 Pay çıkarmak SAYFA 9