Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bu su damlası bir köpekten daha duyarlı. Büzülüp yatıyor öyle. Çocuklar onunla oynuyor. Kimseden ilgi görmeyince bir üzülüyor ki bozulup dağılıyor, ölüveriyor. Ondan kaçıyor su sinekleri. Meraktan ya da kötüyüreklilikten, oğlanlar eğlenmek için onu öldürüyorlar da. * Bir ırmağın iki kıyısında birden yürümek tam tersine bir çalışma, ayrıca da yorucu. îkide bir bakıyorsunuz genç bir adam (büyücülük öğrencisi) ırmağın akıntısına karşı, iki kıyıda birden aynı anda yürüyor: kendini bir kaptırmış ki sizi görmüyor bile. Ince bir iştir yaptığı ve dalgınlığa gelmez çünkü. Dakkasında kendini tek bir kıyıda buluverir ve utançtan kimsenin yüzüne bakamaz. * Küçük mesleklerle uğraşanlar arasında meşale yerleştiriciler, boğaz uru üfürükçüleri, gürültü siliciler de var. Ama kişiliğiyle mesleğinin ilginçliği yüzünden su çobanı bunlardan ayrılıyor. Su çobanı ıslıkla çağırıyor bir kaynağı, kaynak da yatağından kurtulup düşüyor onun ardına. Başka suları geçerken sakınarak, sönmemesı gerektiği için de sağa sola takılmadan. Gördüm bu çobanlardan birini. Elimde olmadan yapışmıştım kendisine. Ufak mı ufak bir dereyle, tulum genişliğindeki bir su sızıntısıyla karanlık, büyük bir ırmağı geçtiğinden keyfi pek yerindeydi. Zor isteyen, her önüne gelen derecinin başaramadığı işlerden bu. Sular kanşıverir bir anda, başka bir yerde yeni bir kaynak aramaya gidilebilir. Şöyle ya da böyle, elde olmadan yok olup gitmiş bir derenin sonundan gene de bir şeyler kalıyor yıkayacak kadar bir meyveliği, dolduracak kadar boş bir çukuru. Duvarın üstünde kanayan, canlı, kıpkırmızı, yarı kokuşmuş bir yara, bir insan yarası. Büyücünün biri koymuş oraya. Neden mi? Çileye çekilsin de daha çok acı duysun diye. Asıl yerinde kalsa, tam bir bilinçsizliğe varan o kendine özgü keramet yüzünden iyileşmesini önleyemez de ondan. Ama böylece, kendini uzun zaman kapanmadan koruyabiliyor. Bomboş duvarlarda acı çeken tuhaf yaralara da raslanıyor, tedirgin eden insanı, midesini bulandıran. * Geri çekilmiş ufaktan, çevrenizdeki ufku, ufkun ta kendini kaldırmayı ve gerisindekileri görünür kılmayı bilen büyücülerden söz ettikleri zaman, sandım ki bir deyim, yalnız konuşma dilinde geçen bir şaka sözkonusuydu. Bir gün, yanımdaki bir büyücü, ufku çevremden fırdolayı geri çekti. Mıknatısla mı, telkinle mi, bir başka şeyle mi bilmem, birden ufku yok etmesiyle (deniz kıyısındaydım, uçsuz bucaksız engini ve kumsahn kumlarını daha yeni seçebiliyordum), beni bir bunaltıya soktu ki ileri bir adım atamadım. înandığımı, yüzdeyüz inandığımı açıkladım ona. Şimdi bile anımsamaktan korktuğum bir duyu, dayanılmaz bir duyu kaplamıştı içimi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 621 BUYUK GARABAYN'A YOLCULUK Gal ülkesinin güneyinde pek çok oymak gördüm. Erkekleri maymun gibi tüylü. Delikanlılar gövdelerini tıraş ediyor, evlendikleri gün kılJan daha gür, daha sert olsun diye. Gelin kanlar içinde kalkıyor yataktan, güvey de kendini tam bir beğenmişlikle. Garinavetler bunlar. Ama kendilerini bir kez kanıtladılar mı tıraş olmuyorlar artık, kılları uzayıp eski yumuşaklığına kavuşuyor. Ama yenillmedi daha. Nice düşmana karşı kullanmakta yararlanacağı mızrakJarı kendi gövdesinden geçirdi ilkönce. Ama yenilmedi daha. * Uyanır, Meidozemlerin içinde tutkuları çalan saat. Zamanı çabuklaşır. Hızlanır dünya çevrede, ileri fırlar, ansızın belirlenmiş bir yazgıya doğru yol aJıp. Irkilmelerle çalışan bıçak saldırır ve dibi çalkalayan değnek çırpınır delice. Düş kurmak üzere kabarcık biçimini alırlar, coşmak üzere sarmaşık biçimini alırlar. Bir duvara, kimsenin göremeyeceği bir duvara yaslanmış, uzun bir ipten yapdma yaratık durur orada. Sarılır kendine. O kadar. Alın size bir Meidozem kızı. Ve belder, çökerek ağırlığıyla hafifçe, kendi üzerine bastıran boyutta hangi ip olursa olsun umursamadan. Bekler. Günler, yıllar gelip geçsin. O bekler. * Aşırı esnekliği Meidozemlerin, budur sevinçlerinin kaynağı, üzünçlerinin de. Bir arabadan düşmüş iki üç ufak denk, sallanan bir demir tel, suyu emen ve doluya yakın bir süngerle kuru ve boş biri daha, bir aynada bir buğu, fosfor ışıltılı bir iz, bakın, iyice bakın. Belki bir Meidozem. Belki bütün Meidozemler.değişik duygulara göre yerelerinden olmuş, delinmiş, şişmiş, katılaşmış olarak... * îşte mermi gibi süzülür biri. Gözün izleyemediği hızhlık.. Nereye varacak? Kırılıp yüz parçaya ayrılacak varınca da, kuşkusuz, ve kan içinde, Yok hayır, gitmedi bile. Gitmedi o. Giden ruhunun yürüyüşü. (Portraits des Meidosems'den) SAYFA 15 BURASI PODDEMA "Kaçabududaklar?" Kimse yanıtlamadı sorumu. Yanılıyordum ben, Niaua'de değil, öpüşmenin kesinkes bedava olduğu Krioua'daydım. Başka yerlerde bunun entipüftenini, kısasını, çok pay edilmişini gördüm ancak. Yabancılar bu alışkıdan pek hoşlanıyor. Yas tutanlar öpücük hizmetinden bağışık. (Aılleurs'den) MEİDOZEM PORTRELERİ Birbirine tutturulmuş otuz dört mızrak bir yaratık çıkarır mı ortaya? Evet, bir Meidozem. Acı çeken bir Meidozem, kendini nereye koyacağını bilmeyen bir Meidozem, artık bir Meidozem olmaktan ötesini bilemeyen bir Meidozem. Onlar onun "bir"liğini bozdular, dağıttılar.