25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ı 0 K U R L A RA Cumhuriyet Kitap'a 604 sayı boyunca okur olarak, yazar olarak katkıda bulunan dostlanmızaçok çok teşekkür etmenin, bir derginin editörlüğünden aynhrken söylenmesi gereken ilk sözler olmast gerektiğini düşünüyorum. Kitaplannızla ve yazılartmzla bizleri zenginleştirdiğiniz için binlerce teşekkür. Kitaplarm dostlukları kur\unu ve sağlamlaştırdığım da düşünen birisi olarak, biryerlerde yeniden buluşmak üzere "hoşçakahn ama kitapsız kalmaym" diyorum... Bir şeyler söylemekte zorlanıyorum. Bu haftalık bu kadarla yetinin. Teşekkürler... Her zaman sevgiyle... TURHAN GÜNAY MİT/%1* Imtlyaz SahlN: çağ Pazarlama cazete Dergl Kltap Basın ve Yayın A.$. Adına Berin NadloYayın Danışmani: Turhan Cünay oSorumlu Müdür: FlkretllMz ccörsel Yönetmen: Dllek llkorur c Baski: Caâdaş Matbaacılık Ltd. Stl Tdare Merkezl: TüıKocağt Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 534 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C ichel del Castillo'nun üç romanını okumuştum: Çağımızın Çpcuğu, Karar Gecesi ve Şairin Olümü. (Romanlar Can Yayınlan'nda yayımlanmış.) Karar Gecesi'nde hâlâ unutamadığım bir polis tipi vardır; Castillo, Pared adında bir polisi anlatır; işte bir polisin Pared'i tanımIamasi: "Bu adam, nayattan nefret eder. Ölüm bile yetmez ona: Canlının görünüşünü koruyan bir ölüm ister." Böyle korkunç bir polis tipi okudunuz mu: Karar Gecesi'nin 13. bölümündc anlatılan Ramon Espuig'in hikâyesi, "canlının görünüşünü koruyan ölüm ün, bu en müthiş ölümün ne olduğunu gözler önüne serer: "Hiçbir zaman konuşmayacak kendini yadsımaktansa işkence altında ölmeyi göze alacak" bir kahraman, Ramon Espuig, Pared'in o korkunç, o akıl alınaz polis ustalığı sonucu bir ajan olur! Şairin Ölümü'ne yazdığı o nefis önsözde şöyle diyor Castillo: "Bu icitabı kalçme alırken, nc polisiye roman denen türde yazmaya ne de Dostoyevski ve Graham Greene gini yazarların aslında polisiye roman yazarı olduklarını kanıtlamaya çalıştım. Amacım kendimi bu modellerle karşılaştırmak değil, suç ve suçlunun bu türü tannnlamakta yeterli olmadıklarını vurgulamaktı." "Suç ve suclu", başlangıçta, "polisiye denen tür"ü pekala tanımlamaktaydı; bugün, "suç ve suçlu bu türü tanımlamakta yeterli" değılse, bu, polisiye romanın, toplumsal değişmelere uyarak değişmesiyle, yeni suçlar, yeni suçlu tipleri ortaya çıkınca (Polisiye roman türu ortaya çıktığı zaman kim düşünebilirdi bir uün "devlet"in de "suçlu" olabileceğini!) boyutlarını genişletmek zorunda kalmasıyla açıklanabilir." *** Kardeşim 'Budala'nın arka kapağında şöyle diyor Castillo: "...Bir yazar hiçbir zaman kendine ait değildir: Sen, benim damarlarımda dolaşan kanda yaşıyorsun, sorduğun sorular sinir hücrelerime işlenmiş. Sen benim için, kendinden sonra gelenlere yapıtlanyla yol gösteren bir usta olmakla kalmadın; bunun nep ötesindeydin; ciğerlerime çektiğim hava oldun. Ben, senin yarattığın kişilerden biriyim, Fedor.(...) Beni senden daha iyi kim anlayabilirr1" Castillo, elbette kendinden söz ediyor, ama ben Dostoyevski'den söz ettiği sayfaları daha bir ilgiyle okudum. Castillo'nun değerlendirmelerinden aldığım parçaları ilginize sunuyorum. "... Beyaz Geceler'i okuduğumda (laf aramızda, berbat, duygusallığa batmış, uçurumun kenannda, gerçekliğin yitiminden nemen önce yazılmış, ama bir birleşme noktası, bir geçiş olusturan o kitabı okuduğumda) seni sevecen Tbir baba olarak düşündüm; akşam, küçük kızının, sevgili Nastenka'sının yatağının kenanna oturup onun alnını okşayarak, tatlı ve derinden gelen sesiyle anlatmaya başlayan: "Bir masal gecesiydi...ancak çoculduk dönemimizde yaşayabileceğimiz gecelerden Kardeşim 'Budala'vı okurken M gelince, çok saf, çok masum görünüyorlar. (...) Olabilir mi, diyor baba, fısıltı halindeçıkan sesiyle, böyle bir gökyüzünün altı, her türlü kötü ve kaprisli insanın yaşadıgı yer olabilir mi?" (s. 12) "Senin yapıtlarında insanlar, acı veren bir bilinclilikle nor görülür, aşağılanır, öldürülür. Ölüler Evinden Anılar'ın acımasız Gazin'inde gördüğümüz gibi, küçük masumlar nedensiz, sırf zevk için boöazlanır. Küçük bir kızın ırzına geçilir, kendı canına luymaya zorlanır, sonra, cep saatinin yelkovanının ilerlemesine bakılarak, geriye dönüşsüz sürenin geçmesi beklenir. Debelenen, yalvarıp yakaran kurban, kayıtsız bir sevecenlikle gözlenir./ Insan, cellat olmakla insanlıktan çıkmaz. Bazen kurbanını çok sevebilir, buna karşın ona büyük acılar da çektirebilir. Kurbanın umutsuzluğunun tadı çıkarılır. Katil, kurbanın cesedi bir kerevetin üstünde yatarken, odayı bir aşağı bir yukarı arşınlar ve 'Tatlı Kaduı'ım' diyerek kahrolur./ Senin suçluların, Fedor, neden öldürdüklerini neredeyse bilmedikleri gibi, o noktaya nasıl vardıkfarını da bilmezlcr./ "Bilmeaiği tek şey, bu işi nasıl sona erdireceğiydi: Beni öperek mi, yoksa boğazımı keserek mi?" Bu dehşet, çoğu insanda uyandırdığın tiksintiyi açiklar. (...) Bu yargıların en hafifi seni deli sayar, en a£ırı da anlaksızlıkla, sapkmlıkla suçlar. (...) Öz babanın öldürülmesinde parmağı olmakla bile suclamadılar mı senir1 () iğrenç suçları işlemeain tabii, ama işleyebilİrdin. Belki kendin de farkında olmadan, geçirdiöin bir sara nöbetinin taşkınlıöı icinde işledin.../ Kişiligini saran bu rezalet kokusu, kaıakterinden kaynaklanmıyor. Yazardan, yazar olarak senin insanlar hakkında düşündürdüklerinden yükseliyor. Seni anlamıyor, anlamak istemiyorlar.C) Sözlerin insanLğın temellerini çökertiyor.... Ne var ki genç bir fahışeye, soluk yuzlü, soğuktan titreyen bir çocuğa rastlamayagör, onlara cebinde kalan son kopekleri veriyor, hıçkırıklara boğuluyor, önlerinde diz çöküyor, yüzün yere eğik, alnında, göfisünde haç işareti yapıyorsun: 'Kim bağışlayacak bizi?'" ... (s. 15) biri." "Küçük kız, lambanın oluşturduğu aylanın altında, yatağının içinde büzülmüş, masalın dekorunu kuran yanardöner sözcükleri dinliyor: Gerçekdışı bir gece, ne gerçek bir gece, ne de gündüz, daha çok soluk bir şarak vakti; düşsel bir kent. Gecenin içinde, Puşkin'in Atlısı'nın ürkütücü nal seslerinin yükseldiği, yapay bir kent. Masal kişilerine 604 "...Stavrogin'in de ceza yasasıyla bir ilgisi yoktur. ü yalnızca yazın alanının malıdır; o alanda da tek bir soru geçerlıdir: Bu karakter, okurun insansal duygularına ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu? Ya da, aynı kapıya çılcan bir başka soru: Bize, bizim haklumızda bir şeyler öğretiyor mu, öğretmiyor mu?" (s. 26) "Sahip olduğun dehanın büyüklüğünü ucundan da olsa yakalamış görünen Andre Gide bile seni, anladığı ya da anladığını saydığı şeye indirgedi: Seni anlatırken, Dİr sapkının patolojisini betimledi. Herkes fikir birliğine varmış görünüyordu: Senin kişilerin, olağan alışılagelmiş insanlığın dışında kalan kişılerdi." (s. 27) "Düşunürlüğün mü? Senin düşüncelerin yok, Fedor, en azından, düşünce stokları, düşünce borsasının iniş çıkışlarına göre kimi zaman düşen, lcimi zaman yükselen bizim Parisli küçük ustalarımızın anladığı anlamda düşüncelerin yok. Sen düşüncelerini yüreğinde, ciğerlerinde duyumsuyorsun. Senin etinden, kemiğinden hiç ayrılmayan o düşünceler, etinin tüm ağırlığını taşıyor. Yerle bir etmese de, seni eziyor. "Bir roman yazmak için, her şeyden önce, yazarın kendi yüreğinde gerçekliğiyle yaşadığı bir ya da daha çok güçlü izlenime sahip olması gerekir. Buraya kadarı, şairin işidir. Bu izlenimden başlavarak bir izlek, bir plan, ııyumlıı birbııtıın çıkarortava, bundan sonrasıysa sanatçının işidir; tabii şair ve yazaı, ilk aşamada oldıığıı gibi, ıkınci aşamada da aralarında yardımlaşırlar." (Yazışmalar, Strakhov'a mektup s. 29) "Bana psikolog diyorlar: Yanlış; ben yal nızca, sözcüğün en geniş, anlamıyla, gerçekçıyim, yani nisan runıınu tüm derinlikleriy fe betimliyorum." / Gerçek hakkında (sanatta) benim özel bir görüşüm var; çoöunluğun fantastik ve olağanüstü olarak adlandırdığı şeyler, kimi zaman benim için gerçeğin özünü oluşturuyor." (s. 30) "Belirsiz olan insanı betimliyorsun sen: tnsana öylesine genişlik kazandırıyorsun ki, senin her insanının içinde yüzlerce insan var. "tnsan geniş, gereğinden fazla geniş; onu daraltabilmek gerekir." (Dostoyevski) (s. 30) "Iradenin açığa vurduğu patolojik belirtiler karşısındaki zayıflığıma gelince, size yalnızca şunu söyleyebilirim: Romanlanmda ve anlatılarımda, kendilerini sağlıklı kabul edenlerin maskesini düşürmeyi, onlara hasta olduklarını kanıtlamayı kimi zaman gerçekten başardıfiımı sanıyorum. Sağlıklı olmaları, yani sağlıklı olduldan konusunda kendilerine sınırsız ölçüde güvenmeleri yüzünden hasta sayılabilecek ne kadar çok insan var yeryüzünde, biliyor musunuz?" (Dostoyevski) (s. 3 "Gecelerini kumarhanede geçiriyorsun; tabii yolunmuş, olarak dönüyorsun evine." (s. 34) "Beyaz Geceler'i yeniden okurken, tarihi doğrulamak istediğimde içine düştüğüm saşkınhğı anımsıyorum: 1848. Oysa, yavan bir duygusallığın baştan başa kapladığı o ro manda, cömert bir retorik, parodi içinde sönüp gitmekte. Ince bir zenır, cümleyi bozuyor. (...) bu hayran kalınası duygular, Beyaz Geceler'de can çekişiyor." (s. 117) "...Sarhoşken kendilerine uyguladığı siddet yiizünden çılgına dönen köylülerin rjabanı iğdiş, ederek katletmeleri, senin yaşamöykünün bir parçasını oluşturuyor." (s. 119) ".. .Bu sinir bozucu kızgınlıklar, sende hastalıklı bir kuşkuculuğun yerleşmcsinc yol açacaktı. Patolojik bir kendini beğenmişliğin kanıtlarını ortaya koyuyorsun. En küçük oir eleştiri, en küçük bir onur yarası, canlı canh yüzülüyormuşçasına feryat etmene yol açıyor. (..JBielinski ve Turgenyev gibi alaycı mı alaycı kişiler, seni makaraya almaktan kendilerini nasıl alıkoysunlar?/Oksüzler yurdundaki hastalar arasında, hırçın bir ana baba yanında yalnızlık içinde gecen bir çocukluğun oldu, (...) çok dostun olmadı." (s. 120) Dostoyevski: "Yaşamının son yılında, artık onu (Bielinski) görmeye gitmiyordum. Artık beni sevmiyordu, oysa ben, onun öğretisini tutkuyla benimsemiştim." Neydi bu öğreti: "Çağdaş toplumun, (Hıristiyan) temellerine vanncaya kadar ahlakdışı oluşu, dinin, ailenin ahlakdışı olusu, mülkiyet hakkının ahlakdışı oluşu hakkındaki tüm görüşleri; evrensel kardeşlik adına milliyetlerin ortadan kaldırılması, vatan düşüncesinin aşağılanması hakkındaki düşünceleri bü tün bunlar, bizim karşı koyamayacağımız, tersine kalplerimizi ve akıllarımızı, adını koyamayacağım bir ruh büyüklüğü adına fetneden etkali düsüncelerdi." (s. 12) "Bu maddecilik ve kökten komünizm buna karşın, aranızın açilmasını engelleyemeyecekti./ Sanat ve din üzerine yapılan bir tartışmada Bielinski, âdeti olduğu üzere Isa'yı alaya alıyor. Sen ayağa firlıyorsun, sapsan olmuşsun, neredeyse ağlayacaksın. Asla, diye kem küm ediyorsun, birisinin benim önümde îsa'yı hor görmesine asla katlanamam. Bielinski'yi bir daha hiç görmeyeceksin; ne var ki o, ölünceye kadar gözünü senden ayırmayacak, kitaplarını eleştirecek, ironiyle alaya alacak, ama öte yandan da... nasıl demeli? senin olağanüstü gücünün farkında olacak." • Not: Sontı gelecek hafta. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle