14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"Parçalanmış Divan"dan başlayarak "Tuz Günleri"ne getirdiği şürinin ortak paydası nedir diye soracak olursak eğer, bu ortak payda, "Türkiye Hâlâ Mümkün" adlı kitabın takendisidir. (Şürimizde belirli bir iddiası olan her şairin Türkiye ile ilgili böyle bir kitap yazmasının neredeyse şart olduğuna içtenlikle inanıyorum.) *** Tabii ki bundan ibaret değil söyleyeceklerim. "Tuz Günleri"ne de geleceğım elbet. Orhan Alkaya'nın son şiir kitabına adını veren ve kitabın 54. sayfasında yer alan "Tuz Günleri", onun şiırini enine boyuna açımlayan bir "bilgi ve bilinç bileşkesi". Bir şeyin "bilgisi"ne sahip olmanın elbette yetmeyeceğini... katiyen yetmeyeceğini; sahibi olunan o bilginin "bilinci"ne de mutlaka sahip olunması gerektiğini, mükemmelen anlatan bir "doruk şiir": Büyük bir çaba... Hem yürek (dolayısıyla isyan), hem de akıl dolu bir haldılık: Dahası şu mui) "Iman" da dolu bir "devam"... "Tuz Günleri"nde şiirimizin çıtasını yükselten başka şiirler de var. Kitabın "Seviş Karası Bir Defterden" bölümündeyer alan ve 1983,19%, 1998,2001 yıllarında yazılmış olan dört şiiri; yalnızca Orhan Âlkaya'nın değil, şiirimizin de yüz aklan olarak selamlıyorum. Türkiye Hâlâ Mümkün YALCIN SADAK l azete yazıları okunup unutulmak piçindir, demişti Borges. BenzerleI rı gibi Borges'in genellemesi de karşıtlamalannı haklı okaracak boşluklar içeriyor gerçi, ama kolay yadsınamaz bir geçerliliği sahiplendiği de açık. Güncel değişkendir, kuşatılamaz bir belirsizliktir, dolayısıyla ne'liği koyutlanamaz. Tanıklık yenilgiye mahkumdur bu bağlamda, en iyi niyede bile, bir tür gizleme stratejisine ad olmaktan kurtulamaz (öznel çıkanm ve yorumlann nesnellik yerine ıkame edilmesinin adı.) Öyleyse güncelin öğütücü dinamiklerinden sakınmak isteyen yazı, onun dibini kazımalı, orda akıp giden gündemi yakalamalıdır. Tanıklıkla değil, okumayla olur bu da. Okuma her koşulda bir yöntem sorunudur, çünkü çıkanmlannın belli bir duruşa göre olduğunu, açıkça belirlemek durumundadır. Polemik işte bu tür okumanın etkili yollanndan biridir. Polemik çözümlemez, imler ve tavır alır. Nedenlerden çok sonuçlarla hesaplaşır, yanıtlamaktan çok sorunsallaştınr. Çözümlemelerini yazannın kafasında tamamlamalıdır polemik, açığa vurmamaksa amacı, neyle, nereye vuracağını iyice tartmış olmalıdır. (Polemik: Yun. Polemikos, polemos, Savas'tan) Serimlediği yönteminin sorunsallaştırma gücüdür sonuçta. Kısacası ne derinliksiz yazıdır polemik, ne bağlamsız ne de salt tepkiseldir, mesruiyetini bir tür geçerlilikte Dulan, etkili bir sorgulama/sorunsallaştırma biçimidir. Felsefe ve düşünce tarihi polemik yazınının anıtsal örnekleriyle doludur. (blietzsche'ninkilergibi). Bizim yazınımız da yabancısı sayılmaz bu türün. Örnekse, Atilla Ühan ın tüm yazılan polemik temellidır. Üstelik de kitaplaşmadan önce gazete sütunlannda boy göstermiştir o yazılar ve hâlâ daha dolaşımda olmalannı süreğen gündemle ilişkili olmalanna borçludurlar. G eklemlenmekten söz eden bir Derida'yı anımsamak bile bu saptamadaki önemi imlemeye yeter sanıyorum. Kitapta yer alan hiçbir yazı belirli bir olaya küidenmemiş. Olgulann/olayların paralel, çaprazlama, ardışık ve eşzamanlı, kısacası çizgisel olmayan dizimiyle gündemi okumaya öncelik vermiş yazar. Ana gövdesinde ulus devlet olmanın süreğen açmazlan var bu gündemin. Olaylar, daha doğrusu Türkiye'nin son on beş yıllık tarihinden derlenen dramatik/ trajik görüntüler bu açmazların vardığı/varacağı boyutlann birer iması yalnızca. Dolayısıyla bir yargj geliştirmeden önce can yakan birer soruya dönüşüyorlar. "Şiddet ritüelinin... kurbanla celladı" ayırt edilemez lulacak kadar yoğunlastığı, daha doğrusu her şeyi yassılaştırdiğı bir ortamdan konturlanan nice sersemletici dikeylik, şimşek hızıyla çakıp sönerken kuşatıldığımız karanlığın aehşeti ve heybetiyle yüzleştiriyor bizi. Bu yüzleşmeden artakalan yükümlülüğü betimlemeye dil yetmez diyeceğim nerdeyse. Nasıl yetsin ki, bir çatışmaua öldürdükleri isyancılardan "leş diye bahseden askerden, insan kulağı koleksiyonculuğuna merak salmış özel timciye, "faili meçhul" cinayetlerin ardından bakakalan yıkıntı insanlardan, "hadlerini bellemeyi gururla göze alarak açlık grevlerinde ölmeyi seçen gencecik direnişçilere, askerinden politİKacısına, polisinden sinik siviline, tehdit altında olduğuna vehmedilen bir gelecegi kurtarma paranoyasına saplanmış ve bu uğurda somut durumun tüm dengelerini, yaratıcı potansiyellerini pervasızca dinamitleyen hiperyurtseverlere dek, türlü misyon icracısının, sayılmaz dram kahramanının kol gezdiöi bir cinnet ikliminden estiriyor sanki kitap, sinir uçlanna boca ediyor cehennemini boyuna. Onu aşmak istencini işler kılmak için de bütün şiddetiyle duyumsatmayı deniyor önceükle. Duyumsatmayı, çunkü, bir şair vicdanından önceleniyor DU dikeylikler, aydın olmanın sorumluluğunu üstlenmeye ne denli gönüllü dursa da şiirsel kavramanın koşulsuz mesruiyetini boşlamaya rau gelmeyen bir sair vicdanınuan. Eğretilemelerle, metarorlarla konuşuyor daha çok: ("Bir tür havale geçiriyor Türkiye." Aklın reflekslerini bombalann pimine bağlamayahm.") Kimi yerde kolayca birer aforizma niteliğine bürünecek yargılarla ya da: ("Sizin zulmünüz arttıkça, bizim kıtaplanmıza yeni sayfalar ekleniyor." Kendi nayatının da eklemlendiği geçmiş"i yalnız enayilikleriyle, hatalarıyla ananlar, "ifade özgürlüğü"nden en fazla yararlananlar olduğu için...) Polemik dili keskindir elbette, ne ki Alkaya'nın dilindeki keskinlik, yukanda andığım nedenden ötürü, zekâdan olduğu kadar grotesk bir duyarlılıktan da güç almakta. Grotesk, çünkü bu duyarlılığın demlenmeyc zamanı yök. Medus'un Sah'ndan konuşuyor çünkü, batmakla kurtulmak arasında gerilmiş bir aciliyet içinden. Kıyıdan kopmuş bir felaketin doruğundan sesleniyor, zihnin damağını doyuracak incelikler aramaya vakti yok. KlBIMmil VlfîlİMII Cesurbir işe girişmiş Alkaya, karartma zamanı konuşmayı seçmiş. Hem de hiç eğip bükmeden, belki biraz yabanıl ama dosdoğru. Kimsenin başına bela açmak istemediği için, korkunç bir suç ortaklığına sessizce katılabildiği bir zamanda kamusal vicdanımızın ketareti olmayı deniyor bir bakıma. Yalnız "Kürt sonınuyla sınırlı değil elbette bu denemenin ufku, sosyalist solun açmazlan ve umut veren manevraları, "Dinci faşizmin" tehditleri ve yarattığı yeni yapüanma hrsatlan (laik/antilaik çatışmasının kamusal alanın yeniden tanımlanmasını mecbur kıldığı, yargısı örneğin) gibi, Türkiye'nin demokratikleşmesinin, giderek yeniden yapılanmasının önünü tıkayan ya da açacağı varsayılan nice dinamikle de çevnli. Her tespitine katılmak zorunda aeğilsiniz elbette, (sözgelimi Kürt davasına taraf bir şiddet örgütünün zorla yarattığı kamu desteğine bakarak, yaşanan çatışmayı içsavaş olarak adlandırmasına) ama başta da söyiediğim gibi, başka doğruluk paradigmalanna açık zaten. Tartışmaya çağınyor sizi, ikna etmeye çalışmıyor, paydatarı bulmaya davet ediyor, dayatmıyor. Çünkü, "bu bir Medusa salıdır, batarsa birlikte batanz". Îdeolojik tercihiniz ne olursa olsun, aydınım diyorsanız, bu yazılann sözüne olmasa da söylcmine tümüyle kefil olmak zorunda duyacaksınız kendinizi. Dahası sormak zorunda kalacaksınız. Bu mu benim ülkem? Tüm bunlar olup biterken, ben nerdeyim, nerde olmalıyım? • Celfinolcto oten şaiHep Önde gelcn bir eleştirmenimiz, şiire esas itibarıyla 80'li yıllarda giren şairler için söyle mi demisti: "Baş yapıtlannı ortayakoyrnamış.geüşmekteolan şairler"... " Yenilgiler Tarini 1 in bence uoğal devamı olan "Tuz Günleri" için "başyapıt" değerlendirmesinde bulunmak bu yazının ufkunda bile yok. Üstelik benim ufkumda böylesi bir "ufuk" da söz konusu değil! 80'li yıllann şiirinin, başyapıt yaratmak gibi bir derdi yoktu ve olamazdı çünkü. Dahası, o yılların şiirini değerlendiren uzmanlar yirmi yıldır bulamadıklan başyapıtlan aramayı ister istemez bundan sonra da sürdürecekler. Buna karşın, sanki bu görüşte dcğilmişim gibi, acep bu görüşümde yanılıyor muyum diye sora sora da okudum "Tuz Günleri"ni. Ama hayır, o kadar çabuk pes etmeyeceğim; Orhan Alkaya'nın "Tuz Günleri ne rağmen, 80'li yıllann şiiri denen şiirin başyapıtlan, hâlâ bilinemez bir yerde. O dönemden bugüne yayımlanmış olan ilk baskılar, şimdilerae "Toplu Şiirler"i oluşturuyor olsa da, böyle!.... diye bitirmek istiyorum, bu hayli "intim" yazıyı. Böyle bir erdeme sahip bir kitap var şimdi elimizde. Türkiye'nin kökünü kuruluş yıllannda bulan ve son on beş yılında yakıcı bir yoğunluğa erişen siyasâl gündeminden sarsıcı profüler yansıtan bir çığlıkkitap: Orhan Alkaya'nın, alt başlığında "siyasi polemikler" ibaresini taşıyan, "Türkiye Hâlâ Mümkün'ü.* Meslekten politikacının vicdanını sağaltmakBitirmeden: Şiirimiz, şimdilerde safratan çok, aydın vicdanına yankı salmayı lannı ata ata yoluna devam ediyor. Bu hedeflemiş ve bu yüzden yeri geldiğinde yolculuk az sayıdaki şairle elbet az sayıkendi duruşunu da hırpalamaktan çekindaki şairle sürüyor. Bu "devam"da, o az meyen bir kitan. Aydın viedanının körelsayıdaki şairin büyük payı var. Safralann diği bir ülkede niçbir umudun yeseremeatılabilmesini mümkün lulacak hayat tecyeceği saptayımından güc alıyor iutap ve rübesiniyakalamış olanlar.. yani arınmak yukanda değindiğim erdeme de tam bu gibi zor bir işi becerebilmiş olanlar, onnoktada sahipleniyor. Çünkü vicdanı idelar çünkü. Orhan Alkaya da onlardan biolojik yükürnlülükle sınırlamıyor Alkari. ya, "aydının simyası* olarak tanımlıyor. *** Kendi çözüm taleplerini tek seçenek olaBitirirken: Siyaseti, aklı başında bir rak dayatmıyor, tersine farklı doğruluk "komünist" olarak, lezzet alma hakkıyla anlayıslan arasında olusacak paydalan içve aldığı lezzeti vermek misyonunu kentenlikle talep ediyor. îdeolojilc tutumunu dinde görüp kendine yakıştırarak (çünelbette koruyor, nem de kararlılıkla ama kü onlar hep öyle anarlar) sürekli kattı, bu tutumun geleceği belirlemede tek seyazarlığına. çenek olmadığını da teslim ediyor. Bu haOrhan Alkaya hep iyi şeyler yazdı. üyle de Türkiye'de hâlâ daha iş göreceği Madem gelmişti "Venilgüer Tarihi 1 "e; sanılan klasik sol söylemin karşısında "TuzGünleri"ne geleceği de belliydi. umut veren bir konuma yerleşiyor. BaGeldi işte. tı'da postmodern argümanlann aa yardıDaha da gideceği, aşikâr! mıyla kendi konumunu yeniden belirleEmininı, altıncı şiir kitabını da hayranmeye ve gerçekçi stratejüer geliştirmeye lıkla okuyacağım. • çalışan solun dinamizmine eklemleniyor. Alkaya'nın dilinde geleceği kuracak bir (1) Sözlüklerin bu maddede yazdıklart sosyalist projenin, "yüzyılın deneyimleri beni elbette ilgilendirmiyor. Orhan Alka ve birikimleriyle hesaplaşmış" olması geya o hiç bitmeyen,. üstelik hep veren ve rektir. Reel sosyalizmin yaşadığı yenilgibu yüzdendir ki hıç tükenmeyen enerji nin bir uygulama hatasından kaynaklankaynağı tanıdığtm en do&ru, en dü'zgün, madığını ima ediyor bu saptayım. Son zaen adam gibi "bergele"dtr Bu "haleti rumanlarda hızla siyasallasan ve Marx'ın hiye", sant ve serefidir onun. Dünüdür, mirasına (şimdilik ahlaki boyutta olsa da) bugünüdür, geleceğfdır. CUMHURİYET KİTAP SAYI 6B6 Alkaya'nın dlllndekl keskinlik, zekâdan olduOu kadar grotesk blr duyarlılıktan da güç almakta. SAYFA 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle