14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orhan Alkaya 1958 yılında îstanbul'da doğdu. Hukuk ve gazetecilik okudu. Gazete ve dergilerde, değifik sanat disiplinleti üzerine eleştiri yaztlan, siyasi makaleler, denemeler yazdı. 1992 ytlmdan bu yana şiirler yaytmlıyor. Aynı zamarıda tiyatro yönetmeni. Sahneye koyduğu oyunlardan baztlan iunlar: SığmttlarSlavomir Mrozek (1992), Sahibinin SesiSevimBurak(1995), Godot'yu BeklerkenSamueÎBeckett (1997), Sersem Kocanm Kurnaz KamıHaldun Taner (1999). Alkaya'mn yayımlanmış kitaplan ise şunlar. Parçalanmış Divan (1990); A.'Etika (1991); Yenilgiler TanhiCilt 1 (1994); Erken Sözler (1999); Türkiye Hâlâ Uümkün (1999) ve Tuz Günleri (2001). Alkaya keyifli bir söyleşi ile kendini aktanyor bizlere. Dergimizin bu haftaki diğer yaztlanna gelince; Ferü Edgü, Tahsin YüceVin, üzerinde en çok yazılan ve konusulan kitabı 'Salakltk Ûstüne Deneme'sine ilginç bir yaklaşımda buıunuyor. Nazan îpşirog'lu, genç müzisyen ve müzik yazanmız Aydın Büke'nin "BacbYaşamt ve Yapıtlart" adlı küabtna eleştirel bir baktsla yaklaşıyor. 'Attilâ tlhan'a Edebiyat Dünyastndan Mektuplar ise tartısılıyor ve daha da çok tartışılacağa benziyor. Ahmet Yudtz bu kitabın çağrıştmlartm yazdı. Bol kitaplı günleri... FETHİ NACİ ken bir uerçeği de: Toplumsal sorunların çözümü de toplumsaldır; bireysel çabalarla toplumsal sorunlar çözülmez. Reşat Nuri'nin en güzel aşk romanı, Ateş Gecesi; 1942'deyayımlanmış. Reşat Nuri, Kavak Yelleri gibi en başanlı romanlannda bile, bu romanların sonlanna doğru yorulur gibidir, oysa Atej Gecesi başladığı gibi bitiyor: Hep aynı özen, hep aynı titizlık, hep aynı sabırlı çalışma. Atea Gecesi, üçüncü kişi anlatımıyla başlıyor, dört sayfa sonra benöyküsel anlatıma dönüyor: Anlatıcı, on sekiz yaşında, Milas'a sürgün gönderilen Kemal Murat'tır; ama Kemal Murat'ın yaşamını anlattığı zamanki yaşı "elli"dir. Kaymakam'ın "Îstanbul'da kimseniz var mı?" sorusuna verdiği cevap ve açıklaması Kemal'in sürgüne gönderilen tek aile bire yi olmadığını gösterir: "Geçen hafta vardı, fakat bugün bılmiyorum./(...) Ailemizin bir kısmını da galiba benim gibi hava tebdiline gönderdiler..." Kemal, paradan yana rahat tır: On sekiz Osmanlı altını vardır ve "ihtiyacı olunca babası daha da gönderecektir." Kemal'in niçin sürüldüğünü "miralay" babası açıklıyor: "Biliyorsun ki, Sabiha yengen, Veliarıt Reşat Efendinin sarayhlarındandır. Yengeni alırken bunun rızayı şahaneye mugayir birşey olduğunu anlayamamıştık." Kemal'in bir ağabeyi Bingazi'ye, bir ağabeyi de Bağdat'a "tayin edilmiştir". Kemal, on sekiz yaşında, alabildiğine sevimli, cebi altın dolu bir genç; kaymakam pek sever Kemal'i, "yaz geldi sayılır," dediği o ilk gece, mahalleleri tanıta tanıta, lokantaya götürür. Kemal, Rum mahallesinde kalacaktır: "Rum mahallesinde yalnız iki Ermeni ailesi vardır. Siz bunlardan birinin evinde kalacaksmız. Aile diyorum ama evin nüfusu bir Ermeni matmazelden ibarettir. (...) Matmazel Varvar, elliyi gecmiş bir luzdır. Vaktiyle nişanlısı ölmüş, nâlâ yasını tutar..." Reşat Nuri ne güzel anlatır Varvar Dudu'yu... Kaymakam, ev sorununu çözdüğü Ke mal'e bir de iş bulur: Mühendis Mektebi'nin ikinci sınıfında öğrenciyken Milas'a sürgüne gönderilen delİkanlıya "birkaç yüz kuruş aylıklı bir mühendis yamaklığı da bulmuş tur: "Bunun adı Nafia kondüktörlügü idi." Milas'ın en şenlikli mahallesi, Kifise mahallesidir: "Kışın çamur, yaz bir güneş ve toz deryası halıne gelen bir meydanın etrafına dizıli çarpık çurpuk eski zaman evlerinden meydana gelmiş bir mahalle." Gündüzleri manallede yalnızca kadınlar ve ihtiyar lar kahr. "Dokuma şalvarh, siyah yemenili ihtiyar kadınlar tezgâh dokur, genç kadınlar şarkı söyleyefek çamaşır yıkarlar. Akşama doğru bir canlılık başlar. Çocuklar kili se mektebinden meydana dökülürler. "Ateş Gecesi", daha doğrusu "ateş yortusu gecesi", romanın 57. sayfasında başlıyor; "Kasabanın başka taraflarından da bırçok Müslüman ve Yahudi seyirciler geldiği için kilise mahallesi her zaman kalabalıktı." Kemal, ilk defa o gece görüyor Afife'yi: "... benim gibi acemi ve bir narça çekingen görünüyordu." Rum kızlar, onun Yunanistan'dan geldiğini söylerler: "... onun baba çok büyük adam." Yer darlığından bsaca özetleyeyim: Birinci Dünya Savaşı'nın son aylannda, bir akşam, Kemal, küçük ağabeyiyle birlikte, ağabeyinin Üsküaar'da, Sultantepesi'ndeki köşküne gider. Ve on yıl sonra Afıfe'yle orada karşılaşır. Kemal'in artık yaşlandığı dönemde, roman hâlâ evlenmemiş Kemal'in şu sözleriyle bitiyor: "Fakat gariptir ki şimdi eriştiğim zirveden arkada kalan hayata baktığım zaman fer ("ikinci derecede olan, aynntı" anlamınaF.N.) diye kabul ettiğim Afife'nin gittikçe asılları çiğnediğini; son gecemizdekı çehresiyle birinci plâna geçtiğini görüyor ve o tutulmamış va'de ait hasretimde hafif sükun alâmetleri hissediyorum." Ateş Gecesi, biçim bakımından, bence Reşat Nuri'nin en mükemmel romanı. Bunun için olsa gerek, okurlanmızca hiç mi hiç bilinmiyor. • SAYFA 3 "AttfGKMT Reşat Nuri vi Anmak3 R eşat Nuri'nin en sevdiğim romanı, belki de en az tanınan romanı: Kavak Yelleri. Bu roman, ilkin 1950 yılında tefrika edilmiş, ölümünden (1956) sonra, 1961'de kitaplaşmıştır. Kavak Yelleri, 1920'lerin, 1930'ların " Anadolu kasabası"nı en iyi anlatan romanlardan biri. Roman, ülkücü amaçlarla Istanbul'dan Anadolu'ya giden genç hekım Sabri'nin, kasabada 17 yıl yaşadıktan sonra, kansının cenaze gününü anlatmasıyla başlıyor, geriye dönüşlerle gelişiyor. Sabri niçin gidiyor Anadolu'ya? Açıklaması şöyle: "Bir zaman, Istiklâl Muharebesi'nin son seneleri, mektebi yeni bitiren gençlerin parolası 'Gençler Anadolu'ya' idi. Biz yedi genç idealist, Anadolu'nun sıhhî durumunu ıslaha gitmeye hazırlanıyoruz." Daha "kasabaya ilk ayak bastığı gün" kasabadan "kurtulmayı aklına yerleştiren", "îstanbul'a döneceğim (...) ...yedi, sekiz ayiçinde mutlaka buradan gideceğim" diyen; karısı öldükten sonra "mal ve mülkünü satarak" çekip gideceğini söyleyen Sabri niçin aynlarruyor kasabadan? Nedeni açık: "...memur aylığı gibi muayven olmayarak adeta sürprizler halinde gelen paraların zevk ve heyecanını tanıdıktan sonra şaşmadım. Hâsılı, farkında olmadan esnaflığın yolunu tutmuştuk." Reşat Nuri'nin çizdiği kasaba manzaraları: Yeni tstasyon Parkı: "Yeni Istasyon Parkı yapılalı bcri, başta kaymakam, belediye ve parti reisleri olarak, kasabanın ileri gelenleri her akşamüstü orada toplanmayı âdet edinmişlerdi."; Belediye Gazinosu; Miislim Bey Eczahanesi; "Baba"nın Lqkantası; Kasabanın ekonomik gücü: Hacı Otner, Andelip Hanım... Romanın en önemli kişilerinden biri Müftü'dür. Reşat Nuri, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki din baskısını eleştiriyor, devlet korkusunu gösteriyor, ama bunu soyut bir eleştiri olarak yapmıyor, yaşananları betimleye.rek yapıyor; betimleme, eleştirinin ta kendisi oluyor. Sabri'nin Müftü haklundaki ilk izlenimleri: "Müftü, çok sevimli, fakat o nispette de korkunç bir adamdır. Ben kasabaya ve etrafımdaki insanlara ait ne bilirsem aşağı yukarı ondan öğrenmişimdir." (...) Sabri: Müftü, yanlış mânâ çıkanrlar korkusuyla hemen hiç dinden, imandan bahsetmez ve münhasıran Cumhuriyet ve lâikliğin faziletlerini anlatır dururdu." Müftü, Cumhuriyet'in ilk yıllanndaki dinsel (din üzerine olan) baskının yıldırdığı, korkulara saldığı bir din adamı; öfüme teğet geçtikten sonra, sürekli olarak can kaygısına düşen, düzenle uzlaşarak, dahası, düzene yaltaklanarak yaşamını sürdürmeye çalışan bir din adamı. Sabn anlatryor: "...Yıllık Cumhuriyet balosunu asla kaçırmaz, dansa kalkamazsa da eliyle, ayağıyla mızıkaya tempo tutar ve limonata bardaklarını içki kade tıi gibi tokuşturarak fevkalâde neşeleniyor görünür." (Italik benim F.N.) Müftü'nün Sabri'ye "Irtica yapıyor diye tutturdu mu anlat derdini Marko Paşaya efendim." diye özetlediği korkulannda Cumhuriyet'in uk yıllarında dine karşı yapılan baskılann somutlanışını görüyoruz. Bence romanın hem en önemli, hem de en "diri" kişisi, Müftü. Reşat Nuri, bir kasabada kurulan Serbest Fırka'nın oluşumunu ve kapanışını da gözler önüne seriyor. Bunu, Serbest Fırka olayını yalnızca bir kasabanın sınırlan içinde kalarak yapıyor. Böylece Ahmet Ağaoğlu'nun Serbest Fırka Haüralan'nı yağmalayan ilk romancımız oluyor. (Kemal Tahir, Yol Aynmı adlı romanında Ağaoğlu'nun anılarını neredeyse talan etmiştir; Tarık Buğra, Yağmur Belderken'de, kasaba gerçeklifiini aşan, Türkiye'nin genel sorunlannı ilgilendiren durumlarda Ağaoğlu'ndan alıntılar yapmışür.) Reşat Nuri, Serbest Fırka olayını kasaba sınırlan içinde ele alarak olanaksızı olanaklı kılıyor. Reşat Nuri, Kavak Yelleri'nde, bir "Cumhuriyet Balosu" anlatır. Baloda kavga çıkar: Kadınlar" Yan'gın var!" diye bağnşırlar. Havada uçan şişeler, iskemleler... Gürültüyü duyan Doktor Sabri'nin (o da Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan) karısına ilk sözü, "Korkarım, mürteciler bastı baloyu!" olur. Reşat Nuri'nin anlatıcıya söylettiği "Korkanm, mürteciler bastı baloyu!" sözü bence çok önemli; Cumhuriyet'in ilk yıllannı neredeyse iki korku özeuiyor: Müftü'nün "devlet korkusu" ile Cumhuriyet Halk Fırkası'nın "mürteci korkusu"! Reşat Nuri, toplumsal gerçekliği, roman kişilerinin konusmalarıyla ya da değerlendirmeleriyle değil^aşamın içinden gelen aynntılarla veriyor; Cumhuriyet *in ilk yıllannda köy kesiminin yoksulluğunu, sefaletini anlatması için kimsesiz bir çocuğun gömülmesini anlatması yetiyor. Sabri, bir gün, Müftü'nün "bir cer turnesi'nden (Cerr: medrese talcbesinin, mübarek üç aylarda köylere dagılıp halka, dînî öğütlerde bulunmak, namaz kıldırmak veya meyzinlik etmek suretiyle para ve erzak ütoplaması. Devellioğlu.) dönen mahut kafilesiyle karsılaşıyor: "Fakat bu defa eşeğe erzak yerine çocuk yükletilmişti. (...) Görünüşe göre menenjit tüberkülozdan hemen ölmek üzere idi. (...)... çocukta hafıf bir ölüm ferahlığı belirmeye başlıyordu. (...) Çocuğu Tahir'in arabasındaki at çullanndan birine sararak tekrar eşeğe bagJadık. Ben, Müftüyü ve çocuklardan ikisini arabaya alarak Tahir'e aşağımızdaki mezarlığa inmesini emrettim. (...) Yapacağımız iş, öteki mezarlar arasına rasgele bir çukur kazarak ölüyü gömmekten ibaretti. Fakat bu saatte kazmavı nereden bulursun? Müftü, çocuklardan birini civardaki bir kulübeye gönderdi. Allahtan bir oduncunun kulübesi imis. Kazması olmadığı için adam baltası ile geldi ve sert toprakta yeni bir çukur açmak güç olduğu için yeni mezarlaraan birini biraz eşeledi ve üç beş dakika içinde her şey tamam oldu. (...) ...çocuklardan en küçüğü, 'Baba... talkın vermek gerekmez mi?' diye sordu. Müftü yine şakacıhğı ele almaya başlavarak: Nidecek o talkını, dedi ve çukura doğru selâm verir gibi bir kol hareketi yaparak âdeta nese ile: Hadi bakalım... Güle güle yat gayn, dedi." Çok sefalet sahncsi okumuşumdur ama bu çocuğun gömülmesi kadar beni etkileyeni olmamıştır. Bu gömülme, o yüların yoksul Türk köylüsünün yaşam düzeyinin simgesi gibi... ...Sabri, Istanbul'a gider ama ancak dört ay kadar dayanabilir. Gene kasabaya döner. Ne kasabayla edebilir, ne kasabasız. Ne Istanbul'la edebilir, ne tstanbul'suz. Sonunda kökünden kopanlmış biri olmuştur. Sabri'nin "kasaba ağzıyla" söyledigi "Ne idelim. Saölık olsun." sözüyle biter. Bu cümle, "Gençler Anadolu'ya" ülküsünün hazin sonunu da açıklıyor. Ve unutulmaması gere f TURHAN GÜNAY KfYAJP Imtiyaz Sahlbl: çağ Pazariama Gazete Dergl Kltap Basın ve Yayın A.$. Adına Berin Nadl o Yayın Danışmani: Turtian Günay o Sorumlu Müdür Flkretllklz oCörse) Yönetmen: Dllek llkoruro Baski: çağda; Matbaacılık Ltd. $ö. o idare Merkezl: Türkocadı Cad. NO: 3941 CaOalofllu, 34 334 Istanbul Tel: (212)512 05 050 Reklam: Medya C CUMHURİYET KİTAP SAYI 586
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle