Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ni, kendi ideolojilcrine yardımcı olacak yapıtlar üretmelerini arzulayarak ve bu yönde yazarlara baskı yaparak iyi bir dolaşım aracı olan edebiyaü kullanmak ister. Yazar ve şairler de edebiyatın kendi kuramsal ve maddi kurallann, "edebiyat olma" özelhgV ni yeni ve içinden çıkılmaz etik/estetik nosyonlar yükleyip "kurumsallaştırarak" öne çıkanr, binlerce sayfalık argümanla ortalığı bulandmp bundan sıyrılmaya çalışır. Bazen bilınçli olarak kabul edcr. taraf"Tı olur. Mektuplarından anladığımız kadanyla Buket Uzuner küçük burjuva yazar tipiııin "verimli" bir örneğini oluşturmaktadır. "Köylü"leri sevmemektedir. "TDK'a F. Baykurt'un gelmesine hem sevindim bu genelde hem tedirgin oldum bu da bencilce bir tedirginlik çünkü bir ycrlcrde okumuştum, kentte yetişmediği, kenti yazmadığı için kendisinc karşı çıkanlardan ötürü, tüm kentlilere düşman navası vardı yazıda, yine de, böyle de olsa üstesinden gelmem gerekiyor bu önyargının. (Erdek, 19.08.1978)" Yazarımız anlasılan taşradan da doğal olarak nefret etmeKtedir ki şunlan yazmaktadır: "Geçenlerdc uyduruk bir Kayseri Edebiyat Dergisi geldi eve. Hakimiyet Sanat diye bir şey. Son derece ticari ve yavan, beni nereden bulmuşlar anlamadım." Yaklaşık bir yıl sonra yazdığı bir "kart"ta ise aynı dergiye öykü gönderdiğini rahatlıkla yazabilmektedir. "Bir epik öykü denedim. H. Sanat'a yolladım. (Tutzing. 14.12.1979) Hakimiyet Sanat yöneticilerınin bu öyküyü yayınlayıp yayınlamadıklarını bilmiyoruz. Ancak köylülüğün, toprağa olan batımlılığı nedeniyle onulmaz bir özel mülkivct tutkunu olması, kırsal yaşamın özgürlük havasını soluduğu için kendi başına buyruk tavrı, vs. nedenlerle küçük burjuvaziye en yakın sınıf olduğunu düşünmüşümdür hep. Marx (köylülüğün) "kırsal alanın ufku gibi sınırlı bir ufku okluğunu" belirtir. Gerçekten şehirleştiğimizi sanıp yıllardır burun kıvnlan ve hepten unutulan "köylü"ye Buket Uzuner'de oriiini bulunan vegünümüzde, türevi onlarca (kendi!) "küçük burjuva" yazar (adayında) da açtk sergilcnen düşmanlığın nedenini anlamakta çoğu kez zorluk çekmişimdir. Aklıma sık sık gelen bir başka konu da, ufak bir valiz ve biraz parayla, kimseye haber vermeden kuzey Avrupa'ya gitmek kaçmak demek daha doğnı ofuyor di miBu belki fazla serüvenci düşünce.. (Erdek, 19.08.1978)" diye yazan "Çılgın Buket"in ülkemiz küçük burjuva yazar adaylannm pek azına lusmet olacak "düş"ü gerçekleşiveriyor. Sevmediği mesleği yüzünden dc olsa Norveç'te eğitim için bir burs alıyor. Uzuner'in Avrupa macerası da küçük burjuva kaypaklığının trajik ipuçlannı gösteriyor. Sevgili "Avrupa"sına kapağı atan yaza nmız hayal kınklığına uğruyor. Avrupa onu kendi gerçeğiyle başbaşa yeterince bırakmış olacak îri kendi sınırsal "tahlil'lerini yapmaya başlıyor: "Küçük Burj uvaların bu denli çürümeye, çözülmeye yatkın olduklannı yalnızca teorik olarak biliyordum önceden... Ya yaşam çok sert, burnum sürtülüyor, ya da akıllaruyorum, daha hoşgörülü ve esnek düşünmeye başladım..." Avrua hayranı yazarımız Avrupalılann onu pendiferinden olmadıkları için aşağılamak larını ırkçılık olarak algılıyor: "Sevmediğim tek konu ise, diz boyu çoktan aşmış ırkçılık!.. Hele beni Hindi sanıp, ileri gıttikle rinde üzüntümden yorgun düşüyonım..." Anlayiş "ırkçılık" olunca ne yazık ki yanılgı devam eaiyor: Avrupalılar Buket Uzuner'i, Buket Uzuner Hindileri aşağılıyor. Hindilerde büyük olasılıkla Pakistanlılan filan aşağılayacaklardır! Bu "ırkçı" "takıntı" yıllar önce Edebiyat ve Eleştiri Dergisi'nin KasımArakk 1995 tarihli 11. sayısında Kemal Sılay'ın yazdığı "Postmodern ya da Postevren Söylemin Antihümanist Bovudan, Balıklı Bir Romanın Düşündürdükleri" başlıklı yazıda, Balık Izlerinin Sesi romanındaki ırkçı. halkı aşağılayan, "seçkin", "çok soylu", "nain çinli vs. sözcüklerden de yola çıkılarak Uzuner'den "her haliyle Türk postmoderniznıinin tipik bir temsilcisi" olarak dikkat çekilmişti. Avrupa'larda çanta omuzda gezip tozan yazannuz "crazy Buket" yine dc doyumCUMHURİYET KİTAP SAYI S8S Attllâ llhan'ın "mektup" seclmlnde Izledlgl yöntem, enerjlk bir cabanın yanında ince ayartı polltik bir çaba olarak da kaydedllrnesl gerekiyor. Bu anlamda Buket Uzuner veH Bülent Kahraman llglnc bir Iklll oluşturuyorlar. suzdur. Çünkü "yayınlanmak" istemektedir ve bu öyle basit bir şey değildir. Tiir kiye'deki ciddi edebiyat der gileri ve yayınevleri onu yayınlamamaktadırlar: "(N)ekı hâlâ istediklerim ile kendi kapasitem arasında denge kuramadım. tstediklerim hep kapasitemin üstünde, çok çok üstünde. Bu yüzden hiç tatmin olamıyorum. Hâlâ ve hiçbir zaman 'yazmak'ı bırakmadım, yazdıklanmı artık 'yayınlanır nitelikte" bulmuyorlar Türkiye'de. Bu beni üzüyor amn hâlâ+hep yazıyorura. (Ann Arbar, 24.10.1982)" Buket Uzuner için, yazdığı romanlar ve bugün geldigi konumdan bu mektuplara geriye doğru gidilerek kuşkusuz birçok çıkarsama ve değışik "anlama" girisiminde bulunulabilir. " Ankara yokluğunuzla bir kez daha üşüyecefii bir kışa hazırlanıyor. (02.12.1981)", "Gefîp yüzünüzü göremiyeceğim. Zaman zaman telefon edip sesinizi duymama sanınm tabii rahatsız ettiğimin biuncindeyimizin verirseıüz... Eşinize sonsuz saygılanmı sunanm, sizin ellerinizden öperim, aziz ve büyük ağabeyim. (tarihsiz)" gibi, her mektubunu edebiyat dünyamızda pek görünmeyen "muhabbet"le bitiren H. Bülent Kahraman yalnızca bu davranısıyla bile türünün dısında ilgiyi hak ediyor. Marksist olmayan, daha doğrusu "ne olduğu belli olmayan" ama (konuşmalanndan ve yazılarından anladığımızca) halkı aşağılavan sayın Attilâ îlhan'ın pek sevdiği bir deyirnle"züppe" ve "snob bir aydın görüntüsü veren H. Bülent Kahraman'ın mektuplarından, bir zamanlar "öykü" yazmiş olduğunu da öğreniyoruz. "Bu arada hep öykü çalışıyorum, bir kısmını yazdım, bir kısmını kurguladım, tasarladım. Bakalım... (06.06.1982)" Burada "Bakalım" sözcüğunün bir "yardım" çağnsı taşıdığıru sanınm anlamak zor değil. Bu Attilâ îlhan'a olan sıcak "muhabbet idebirbiçimdeaçıklıyor! Yeri gelmişken belirtmek gerek Mektuplar yazan"ını ele verdiği kadar "yazılan"ını da ele verir. Falanca kişiler filanca kişiye niçin yazarlar? Ortak bir yan bulmuşlardır onda ya da bu "fani" edebiyat dünyasında tutunacak bir dal aramaktaoırlar. Attilâ llhan'ın ünlü bir yazar olması ve her zaman bir yayınevinin ya da derginin yönetiminde olması da çekim alanını canlı tuünuştur. Bugün, Nazlı Eray Buket Uzuner, H. Bülent Kahraman, Selim Deri gibi yazarlann, oldukça politik bir düzlemde olduğu bilinen ve neredeyse "ortodoks" bir marksist tavır sergileyen Attilâ tlhan'la en küçük bir ilişkisi olmaması gerekir. Ortak noktalan çok az görülüyor. Sanınm yıllar Ntoktup yszrimn konunu önce, politik mücadeleyle edebiyatın iç içe geçtiği cangılın içinde Attilâ îlhan, sol'un diğer odaklarına göre "daha demokrat" görünüyordu ve bu da llhan'ı kendilerine aaha yakın bulmalanna yetmiştir. Oysa Attilâ llhan'ın, yukanda adı geçen isimlerin yanında zemzemle yıkanmıs gibi olan Ikınci Yeni'cilere "etmediği" kalmamıştır. Ikinci Yeni'yi "Menderes Diktasının Şiiri" olarak değerlendirip onlara karşı mücadeleyi bir "sava§" alarak görmüş, onları "anlamı gerekli görmez, rastianusallıkla yelinir, sanatı toplumsal işlevinden çekip alır, imgeyi yüklenmek zorunda olduğu toplumsal/bireysel içlemden soyutlar 'boşa' çalışurır" bir "snob akıntısı dır gibi nitelemelerle "vurmuş"tur. "Batılı Yöntemle Türk sentezi" yapacak edebiyatçıyı inada arayan, Mavi dergisinde ilk kez "sosyal realizm" tanımını ortaya atan ve 28 Ağustos 1954'te Son Havadis te Enis Turgut'la söyleşisinde bunu bir manifesto gibi açıkiayan Attilâ îlhan, Nena Çalidis'le 47 yıl sonra 2001 yılında yaptığı söyleşide yukanda adlannı andığımız yazarlara gösterdiği ilgiyi" Ağabeylık yaptım" diyerek açıklamaya çaluıyor. O kişileri yalnızca bir edebiyatçı olarak gördüğünü, kişisel düşüncelerinin kendismi ilgilendirmediğini söylüyor. Ne var ki adı geçen yazarlara gösterdiği bir cömertliğin nedenini aynı söyleşinin devamında farklı bir iç burkulmasıyıa açıklamaa çalısıyor. "Bir sanatçıyı, daha doğrusu >ir ayaıiu, tarih karşısında onu temize çıkaracak olan onun tutarlılığıdır, eğer tutarlı dcğilse zaten bir halt olamaz...' yukandaki düşüncelerime koşut eleştirel mektuplar yazdığına inanıyorum. Burada Attilâ îlhan ın "makus talihi" olarak adlandırabileceğimiz bir durumu saptamalıyız: Çok önem verdiği "tutarlılık" yazılannda ve yapıdannda ne denli sağlamsa, görünen o kipratik alanda elıni attığı her şair ve yazar da o denli çüriik çıkmıştır! Selim fleri o yJlarda Birıkim'de "Ömer Seyfettin ve Faşizm Tutkusu" gibi tuhaf başlıklı, bize göre "dönemine göre" yazılar yazdı. Dönemin sol gazeteleri Politika'nın, r.umhııriyet'in sanat sayfalannda çalıştı. Bunu nasıl başardı diye hep merak ctmişimdir ve mektuplarda bunun yanıtını buldum: "Ben etliyesüdüye olası ölçüler çercevesindc karışmıyor, işimi görüp gazeteden bir hırsız mutrak kedisi gibi sıvışıyordum..." Buket Uzuner'le de "icöylülük konusundaortaklıklannıeleverensatırlaramudakadeğinmekgerekiyor: "Hasan Bülent'ten nefıs bir mektup aldım. O Emin Özdemir 'köylü'sü, TDIC'da sizi çekiştirmeye yeltenmiş, Hasan Bülent de küplere binmiş..(12.07.1977)" Sevgi Soysal, Özdemir înce, Füruzan, Orhan Kemal, Cemal Süreya, M. Ali Aybar, Doğan Avcıoğlu, Hasan îzzettin Dinamo, Vedat Günyol, Memet Fuat gibi yazar ve şairler Attilâ îlhan'a verdikleri "saygın" önemi ve mektup yazmadaki inceliğüı gereklüiğini örnekleyen ve "yazüan"tnı da tarihsel konumuna oturtan mektuplar yaz mışlar. Sevgi Soysal'ın tedavi için gittiği Londra'dan yazaığı mektuplar yürek burkucu ve gerçek bir dosttan gerçek bir dosta yazılmış mektupların en yetkin örncği. Yazıldığı dönemin tarihsel, tinsel, düşünsel görünümünün kopyası niteliğinde ve kalıtesinde, edebiyat ici ilişkileri, o ilişkilcrin ideolojisini ve kültürünü, kokusunu uzerinde taşıyan, altın değerinde, tarihın aynası mektuplar bunlar. Murat Belge'nin Sabit Kemal Bayıldıran için yaptığı değerlendirmeler, hele Omil Meriç'in insanın içini yakan yalnızlığmın ve çaresizliğinin fışkırdığı "Sağcı dergi ve yayınevleriyle ça lışmama gelince, bu yolıı ben seçmedim. Solun kadirşinas davranışı beni ister istemez gericilerin kucağına değil, yanuıa itti. Bu yakınlığin fikn irfetim için bir tehlikc teşkıl etmediğini kitaplanmı okuyunca görürsün... (19Temmuz 1974)" satırlanedebiyat tarihi açısından olduğu kadar edebiyat sosyolojisi açısmdan da gerekli ilgiyi hak ediyorlar. Hüseyin Yurttaş'ın "Şimdılerde 1977'lerin sonuna doğru yaklaşıyoruz. Türkiye, büyük çalkantılar içinde emperyalizm ile çelıskilerini daha belirtili bir konuma getirerek yaşam savaşı veriyor. Döviz darboğazımız, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlann baskılan, sanayileşme sancısı, AET tuzağı, NATO ve iküi anlaşmalar bağımlılığı, Kıbrıs sorunu, îran Şahı'ndan baslayıp Karamanlis'e uzanan ve Türkiye'yi ıcuşatan esrarengiz kıskaç... (11.10.1977)" gibi ekonomipolitik tespit leri bugünkü konumumuza ibretle bakmamızı sağlıyor. Attilâ îlhan, mektuplan yayınlamak için secerken yapmış olduğu isabet'le adcta tek bir fırça darbesiyle bir gökkusağı yaratıyor. Yazım yanlışlan dahil, olauğu gibi yayınlamaya dikkat etmis mektuplan. Artık mektup, belki eski sıklık ve içerikte yazılmıyorsa da Attilâ îlhan'a Edebiyat Dünyasından Mektuplar'daki örneklerinde görülüyor ki yazılmış tek bir paragraun bile değerlendırebilen için elbette! önemi var. Bugün yaşadığımız sanal "âlem"in iletişim olanaklan daha farklı. Tuş seslerinin tonu değisik. Elektronik posta gündemde. (Attilâ îlhan'ın da şimdılerde iki adet "eposta" adresi var.) Bu ortamda yazılmış mektuplan da saklamak ve konımak gerekiyor. Düşün Yayınevi Aziz Nesin'in de duyurusunu yaptığı "Mektuplar" serisi yayınlamaya çalışmıstı yıllar önce. Belki yastık altlanndan mektuplannı çıkanr yazar ve şairlerimiz, birileri de yayınlamaya başlar. Kim bilir?(*) • NOT.Almtılardaki yazım yanlışları yazanlara aittir, (*) Attilâ tlhan'a Edebiyat Dünyasından Mektuplar/ Otopsi Yaytnevi/ 1 Basım, Şubat 2001/Utanbul. SAYFA 15 c Onlar için epey "mesai" harcadığı belli olan Attilâ îlhan ı yukanda adı geçen yazarlann düş kınklığına uğrattıklan belli oluyor. Belki de bu kırgınlıkla "Onlara yazdığım mektuplan ise yajTnlayıp yayınlamamak onlann bileceği iştir" dıyor. Ben Türkiye Edebiyatı'nın önemli duraklanndan Attilâ Ilhan'ın, ilgili mektup sahiplerine