23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AHMET GUNBAŞ ınin Özdemir'in Bılgi Yayınevi'nce tekrar basılan Eleştirel Okuma* adlı yapıtını daha önce okumuş, değerlendirmiş, bir başucu yapıtı olarak yakınıma koymuştum. Okurkitap ilişkısinin sık sık sorgulandığı anlarda Eleştirel Okuma'nın önemi giderek artıyor. Sözü bugüne getirirsek; okur düzeyinde görünür bir azalma olduğu kesin. Bunu salt görsel medyaya bağlayamayız. Özdemir'in ısrarla üzerindc durduğu 'okuryazarlık' ile 'okur' kavramlannı gözden geçirmek zorundayız. Yazar, "Yalın bir tanımla okuma, 'basılı ya da yazılı sözcüklerin dııyu organlarımız yoluyla algılama, bunları adlandırıp kavrama, yorumlama'dır." (s. 11) dediği 'okumak' eyleminin hemen arkasından 'okur'la ilişkın, "Metnin anlaşılması için gereken çabayı gösteren kişidir." (s.32) tanımını getiriyor. Okuryazar olan, okumayı gündelik gereksinimi oranında kullanırken; 'okur'umuz, yazarın ya da şairin haddeden geçerek sunduğu yaratılara eleştirel aklın gözlüğüyle yaklaşmanın, deyim yerindeyse tepki vermenin, onu bir kez daha okuyarak üretip, ayrıştırıp, hatta estetik boyutunu zorlayıp bir donanım için gerekli gördüğü koşulların başında 'yazarla aynı dilde buluşmak' yetkınliği geliyor. Bunu bir ön hazırhk gözüyle oe bakabilirsiniz. Yazarın amacını kestirmek, metnin türünü belirlemek, dil ve anlatım özelliklerinin farkında olmak, nedensonuç ilişkisini doğru çözümlemek; gelinen ilginç noktalardan yeni durumlardan sonra yazınm donanımımıza neler kattığını bulup çıkarmak, farklılığını alKilamak, eksikıiğinı duyumsamak, fazlalığını ya da yanılgılı yanını dışlamak gibi özellikleri olmalıdır çağdaş bir okurun. Özdemir, bu kavramlan madde madde açımlayarak sürdürür. Kitabına aldığı örneklerden Walter Winkelmann'ın şu sözleri bence günümüz okursuzluğunun da temel ağrısıdır: Emin Özdemir önemli bir soruna parmak basıyor E Eleştirel Okuma Emin Özdemir her ne denli yöntembilimsel bir yapıt yaratmadığını savlasa da, yazınsal nitelikli metinleri okumak için veraıği anahtar her kapıya uyacak niteliktedir. Okur tanımını Biraz daha açarsalc, "eleştirel anlamda okuyan" ibaresini kullanmak zorunda kalırız. Eldeki bilgilerle yazınsal metinlerdeki yeniliği tartıp her okumadan kazançlı çıkan kişidir okur. Bu açıdan kitaplarla ilişkimiz, içten, dirimli, aşkın aostluklara benzer. Yazınsal metinleri anlamaktaki çabamız bize seçerek okumayı da öğretir. Öyle ki henüz birkaç sayfadan sonra bir kitabın gerekirliği konusunda karar vereDİliriz. ağrılıklı ürünlerle zenginleştirflen bu bölümde; metinler üzerinde konuyu araştırma, bakış açısinı belirleme, iletiyi bulma ve geliştirme, dil örüntüsünü değerlendirme, anlatım biçimini belirleme gibi konulara örnekleme ve uygulamalarla yaklaşılıyor. Doğaldır ki ilk hedefimiz düşünmeyi öğretmek! Mümtaz Soysal'ın aynı adı taşıyan yazısından yararlanmaa kalkarsak, en azından bir paragrafı leynimize kazımamız gerekir: "Düşünmeyi öğretmek, kavramları öğretmekle başfar. Kavramları öğrettiğimiz kimselerin, onlan üst üste koyarak, beğendiğiniz düşünce yapısını kavramasını isteyemezsiniz. Biçimlendirilmiş tahta parçalarını önüne koyarak yapıcı zekâsını geliştirmek istediğiniz kuçük çocuğun ille de belli bir yapı kalıbına uymasını istcmek olur bu. Sonunda çocuk isteneni öğrenir ama, tahta parçafarıyla kendi kendine oynayarak kazanabileceği yetenekleri kazanmamıştır." (s.79) Bunu da yaşadığımız günlerin konusıına yansıtırsak; uzun bir süredir bircyi kendi kalıbına tutsak eden güçlerin, bilimsel düşüncenin önünde oir set olıışturduğuna tanık oluruz. Öğrenmeyi ezberciliğe yeğleyen eğitimöğretim sistemimiz, üretimden, kişilikten, gelecek düsüncesinden kopuk diplonıalı işsizler ordusunun üzerindeki kara bulutları her gün biraz daha çoğalmıyor mu? Oysa tek tek katmerlenen yılgınlığın, umutsuzluğun, giderek tüketim toplumuna dönüşen hazırcılığın kıpırdanmaya, benliğini bulmaya gereksinimi var. Çinli şair KuranTzu'nun dizeleri yüzyıllar öncesinden önümüzü aydınlatır, yol gösterir bize. "HALKI EĞİTMEK Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, Ağaçdık on yılsonrası ise tasarladığın. Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün halkı epjl. Bir kez tirün verir ekcrsen tohum, Bir kez ağaç dıkenen on kez urün verır, Yüz kez olur bu ürün eptırsen halkı. Balık verirsen bir kez doyurursun halkı. Öğretırsen balık tutmasıttı hep doyar k a r m l Halkı eğitmek temelde okur pavdası nı güçlendirmek değil midir.' Işlerine gelsin gelmesin, yazınsal nitelikli metinleri de çözümlemeye çalışınca, ufkumuz iyice genişler, etik, estetik ve düşünsel katmanlardan geçerek kişiliğimiz kristalize olur. Buna iç örgutlenme adını da verebiliriz. Ozdemir her ne denli yöntembilimsel bir yapıt yaratmadığını savlasa da, yazınsal nitelikli metinleri okumak için verdiöi anahtar her kapıya uyacak nite liktedır. Okur tanımını biraz daha açarsak, "eleştirel anlamda okuyan" ibaresini kullanmak zorunda kalırız. Eldeki bilgilerle yazınsal metinlerdeki yeniliği tartıp her okumadan kazançlı çıkan kişidir okur. Bu açıdan kitaplarla ilişkimiz, içten, dirimli, askın dostluklara benzer. Yazınsal metinleri anlamaktaki çabamız bize seçerek okumayı da öğretir. Öyle ki henüz birkaç sayfadan sonra bir kitabın gerekirliği konusunda karar verebiliriz. Yazınsal nitelikli metinleri okuma anahtarımız daha çok kurgusallıkla ilgilidir. Zayıf bir roman kurgusunda insan öğesi zaten barınamaz. Zaman vc uzam (mekân) öğeleri eğreti durur. Kurgu, yazınsal metnin iskeletidir; insan arası ilişkileriyle doldurulur. Roman kişilerinin belirlenmesi, tiplerinin karaktere dönüşmesi, anlatım tekniğinin yazara özgü bir değişkenlik arzetmesi, yani üslup alanındaki farklılık, bir yapının ince işleri gibidir. Dil, bir keskidir sanki bu uğraşta. tnsan malzemesini yontmak, şekillendirmek hem yetenek, hem hüner ister. Homeros'un "kanatlı söz", Osmanlı Tezkircisi Latifi' ise "sözün ruhu" olarak tanımladığı şiirin çözümlemesi bildik anahtarların dışındadır. Bir baska deyişle "sözün özüdür" o. Sıradanlık kaldıramaz. Şiirde, diğer yazınsal türlerde bulunmayan "imge' örüntüsü" vardır. Şair, dilini konuşma dilinin dışında kendine özgü sembollerle örer. Sözcüklerin öte anıamını araştınr; gerçekliği yeniden kurar. Böylece "şiir dili" dediğimiz farklı bir anlatım tarzına erişir. Bir bakınıa şiir dilinin öncesinde şiir yoktur. İç ve dış seslerin bileşimiyle sözü yeni bir dengeye ve birden fazla anlam katmanlarına sürükleyen bu uğraşın sonunda, bairin becerisi ölçüsünde özel bir dil tadı duyumsarız. Bu tadı şairin gerçeğinc yakın duyumsamak için (ki şiirde anlam kolay kolay ele geçmez) okurdan da öte "şiir okunı" olmak zorundayız. lşte Özdemir'in yapıtının son bölümünae şiir okuru olabilmenin ipuçları üzerinde de duruyor ve deniliyor ki: "Şiiri bir kez değil, birkaç kez okumalıyız. lyi ve düzeyıi bir şiir bir okuyuşta anlam ve şiir yükünü ele vermez. Nasıl ki ilk dınleyişte bir Beethoven sentonisinin tadına varamayız. Nasıl ki bir tabloya bir kez bakmakla yetinmeyiz. Bunun gibi bir şiiri de birden fazla okumalıyız. Her okuyuşta şiirin farklı bir yönüne görür, ondah ayrı bir tat alırız." (s.209). Özdemir, bu şiiri ele geçirmenin serüvenini şiirin kapısının vurulmasından başlayarak zincirleme bir yönteme bağlar: Şiirsel söylemi kavrama, ımge örüntüsünü araştırma, eğretilemeler ve simgeler üzerinde düşünme, ses örgüsünü duyumsama, soruların kılavuzluğundan yararlanma gibi ardışık eylemlerbizi, şairin özel dünyasına götüren halkalardır. Kısaca, Emin Özdemir'in eleştirel okumaya yönelik bu değerli yapıtının öğrencisinden öğretmenine, öğretmeninden yazarına bir başucu yapıtı olduğunda ısrar ediyor, yaşama eleştirel gözle bakmayı tasarlayan insanlarımızın geleceğinde ışığı çoğaltan bir kılavuz olarak görüyorum. • (*) Eleştirel Okuma/Ew/« Özdemir, Bilgi Yayınevi, 4. Basım (Btlgı'de birincı basım), Aralık 2000, 226 sayfa. CUMHURİYET KİTAP SAYI 583 "8öziin özü" Hayatın nlmetl "Okuma onun içın "hobbv" olmaktan çıkmış, hayatın bir nimeti olmuş,tur. Kitaplan elinin altındaki en yakın dostlarıdır. Onun kitaptan duyduğu tadı belki bir müzik parçası çalanın, açık havada bir gezi yapanın ya da bahçeyi seyre dalanın zevkine benzetebiliriz. Bu anlamda okuma iki insan ruhunun en yakın teması demektir. Okuyucu "güzel"in yetiştirici etkisi altında dünya üzerine bilgisini artırmak ve derinleştirmek ama cıyîa yanar. Fikirlerinde yanılmadığını görür. Çevresindeki insanlarda bulamadığı anlayışı, olgunlüğu ve avunrn,aVi kitaplarda bulur. Kendıni tartar, kişiliğini ve kaderini tanır." (s.35). Winkelmann'ın "kader" dediği gelecek olsa gerek. Demek ki kendini kitaplardan kurulu bir dünyaya bağışlayanlar, hem bugünü anlamak hem de geleceğe uzanmak gibi yoğun bir uğraşının içinde çırpınıyor. Baslıea beş ana bölümde değerlendirmiş özdemir eleştirel okumanın boyutlarını: 1. Okumanın îşlevi, 2. Okumanın tletisimsel Boyutları, 3. Öğretici Nitelikli Metinleri Okuma, 4. Yazınsal Nitelikli Metinleri Okuma, 5. Şiirleri Okuma. îlk iki bölümde ele alınanlar, okurla yazar arasındaki iletişimin belki de candamarını oluşturuyor. Sık sık "Neden okumuyoruz?" sorusunu sorarken, üzerinde pek durmadığımız, ayrıma varamadığımız sorunları şöyle bir toparlıyor Özdemir. Okur bağlamında yönlendirmelerin ya da kopuklukların toplumsal gidişatımızı etkileyen belirleyiciliğini basanıak basamak kavrayabiliyoruz. Okur olabilmeııin dayanılmaz ağırlığı kuşkusuz ki öğretici nitelikli metinleri okumadan geçiyor. Daha çok deneme SAYFA 8 " (s.83). Emin özdemir'in eleştirel okumaya yönellk bu değerll yapıtı. yasama eleştirel gözle bakmayı tasarlayan Insanlarımızın geleceglnde ışıgı coğaltan bir kılavuz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle