15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yan şairlerimiz ise dar bir çevre tarafından sürekli aikışlanıp ödüllencJirildikleri halde toplum içinde şair olduklarının bile farkına varamıyorlar. Bıı yüzden dc Türkiye dışında, özellikle de Amerika'da kendilerine şiirleşecek şiir arkadaşları uydurup, onlar aracılığıyla şairlik duygusunu yaşamaya çalışıyorlar. Çalışsınlar bakalım. llk basktsı 1989 'da vapılan Rüzgârla Bir adlı kıtabtnda lırik ttnı belirginlik gbsteriyor şiirindc. Özellikle "Ciğer Parem" ve kıtaba adtnt veren "Rüzgârla Btr"de, Adnan Yücel'in hak, hayat, (adalet) kavgasına endekslı toplumcu söyleminden oldukça farklı 'ses tonu yankılantyor. Okur beklenmedik bir duygu dalgalanmastna ttilıyor, dense yeridir. Sanki az bilinen, bakkt yenrniş şiirler diye tanımlanabılecek türden örnekler. Bu saptamaya eklenecek başka şiirlerin de var kuşkusuz, ama toplumun dertlennideşip, devrımci davayı öncelerken, "tüh, bireyi ıskalamışım" kaygtsı taştdığın oldtt mu'' Bu bağlamda söyleyeceklerin; özeleştiri, sitem..."Çok li/li bir düş urgantyat zaman " dizesı sorduruyor soruyu daha çok, şiir kahramamnla yüzleştiğin anlar vardır, ne dersın? lemiştir. Şiirin bestelenmesi, ülkemizde o şiirin yaygınlaşması açısından da çok önemli. Çünkü biz az okuyan; ama çok dinleyen bir toplumuz. Nâzım'ın deyimiyle koyun misali. Bir şiiri on yılda kitaptan on bin kişi okur. Aynı şiiri kasetten bir haftada yüz bin kisi dinler. Kendi şiirlerimi şarkı halinde dinlerken bende uyanan duygular, dinlediğim yere, zamana ve koşuliara göre değişiyor. Örneğin, bir gecede, şarkının nakarat bölümünü müzisyenlerle birlikte on bin kişi bir ağızdan tekrarlayınca içim içime sıgmamıştı. Ama başka bir yerde şarkının yarısından sonra sözlerin bana ait olduğunu anlamıştım Aki 'nehir şiir' kitabıyla birey toplum dünya sanctlarımn destamm söylüyorsun. Tarihi» akışından kesitler içeren sö'z sel peyzajlar sundug'un da öne sürülebilir. Genelde, halk şıırı atmosferınde bir söylemin egemen kılındığt yapı, kâh afat, kâh kahramanlık ögelerine göndermelerle sayfalarca mrüyor. Bazı dıze kümeleri bilinçliolarak yineleniyor. Örneğın: "Bümedi daha sürüyor o kavga/ Ve sürecek/ Yeryüzu aşktn yüzü oluncaya dek" Şö'yle bir soru takıltynr akla; acaba şair bazı dizelertn ağtrlıgına, vurgu gücüne daha çok mu bağlanıyor, bağlıyor okurunu? Sizin de belirttiğiniz gibi birey toplum dünya sancıları işleyen nehir şiirlerde yaşamsal önem içeren çarpıcı dizeler ya da dize kümeleri ön plana geçebilir. "Bitmedi daha sürüyor o kavga / Ve sürecek / Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek" böyle oldu. Buna, okurıın bazı dizelerin vurgu gücüne bağlamaktan çok, ortak ütopyanın dile getirilişinde, kitlelerin ortak sesini yakalamış olnıak diye yaklaşmak daha aoğru olur kanısındayım. Çünkü, o şiiri yazarken okurların değil, benim o dizelerin vurgu gücüne bağlanmam söz konusu. Dokuz bölümlük tek şiirin her bölümünün bu dizelerle bitmesinin elbette bir amaeı var. Bu amaç da dizelerde zaten vurgulanıyor. Bütün olay geniş okur kitlelerinin de bu dizeleri benimsemiş olmasıdır. Anadolu bir kültürler mozayiği. Binlerce yılın bizlere sunduiu bir armağan. Şiirlerini okurken daha bir farkına vartyor bunun insan. Vrartularm, Medlerin, Osmanlılartn ayak sesleri duyuluyor. Ermenilerin, Kürtlerin, Tiirkve Arap halklartntn çıg'lıkları, çan ve ezan sesleri, tnleyen, uğuldayan binlerce ketnan, tet... Şiirlerin tam anlamtyla bir barış bildirgesi. Sen de bir elçısin, bartşın, kardeşliğin elçisi. Şiirinin, modern Türkiye siirinin işlevi bu mudur, bu mu olmalıdır? Anadolu bir halklar ve kültürler denizidir. lnsanlık açlık içinde kıvranırken, YAPITLARI Kavgalara Sözlenen Sevda Şiirleri (2979) Soframda Kaval Sesi (1982) Bir Ozlem Bir Türkü (1984) Acıya Kurşun tşlemez (1985) Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek (1986) Rüzgârla Bir (1989) Ateşin ve Güneşin Çocukları (1991) Karacaoğlan (tnceleme) (1992) Çukurova Çeşitlcmesi (1993) Sular Tanıktır Aşkımıza (1998) Kahramanlarımla yüzleşme Hiçbir şairin bireyi yadsıdığını sanmıyoruın. Bireyi yadsımak bir bakıma toplumu ve toplumsalı oluşturan ayrtntıları yadsımak olur. ünemli olan, bireyi toplum dışında, gökten zembille innıiş gibi, toplumsal sorunlardan uzak, doğaya ve yaşama aykırı bir varlık gibi ele almamaktır. Yalnızca "Rüzgârla Bir" ve "Ciğer Parem" adlı şiirler değil, bu biçimde yirmiden fazla siirim var. Söylediğiniz anlamda en çok ilgi toplayan şiir ise "Çukurova Çeşitlemesi" adlı kitaptaki "Suskıınum Sana" ve "SavrulurGider" adlı şiirler oldu. "YanakJarına SürZama nı" ve "Güneşin Kapıları" adlı şiirleri de saymak gerekir. "Tüh bireyi ıskalamışım" kaygısı taşımaktan çok, bireylerdeki devrimci romantizmi fazla abarttığımı düşündüğüm olmuştur. Bu kaygıdan kurtulmak isteyince de bircyin doğal duyarlığı zaten öne geçer. Aynı zamanda şiir kahramanlarımla yüzleşmeyi de gctiriyor. Bu yüzleşnıe çoğu zaman şiir kahramanlarının eleştirisine dönüşüyor. Ama, umutlar yitirilmeden. Seyır defterinde neler var? Ncleryazıyursun şimdilerde? Şimdilerde şiirle birlikte daha önce yayımlanmış olan düzyazılarla uğraşiyorum. Mitolojik çözümlemeler ağırlıklı yazıların oluşturduğu bir kitabın hazırlığı içindeyim. Bu tür çözümlemeler, düşüncelerimize vurulan zincirlerin ve prangaların oluştuğu demirin maden ocaklarını ortaya koymak açısından çok önemlidir. Dinler tarihi değil, insanlığın sorunu, gerçek tarihi yani, geçmişteki geleceğimiz... Yaygın bırokurun var. Bestelenen, dudaklarda gezinen birçok şiirin. Insanın kendi şiirini şarkt halinde dinlemesi nastl bir duygudur? Bir şiiıin yaygın bir okur kitlesinin oluşmasını, her şeyden önce o şiirin yaşamda karsılığını bulması ve benimsenmesi olarak görmüyorum, ama benim çok yaygın bir okurum olduğuna da inanmıyorum. Bestelenen ve dudaklarda gezinen birçok şiirimin olduğu doğru. Bu durum kimilerine göre şiir adına üzücü, kimilerine göre ue sevindirici. Bence hiçbir şiir bestelensin diye önceden yazılmaz. Şiirin taşıdığı senfonik özellikler yazıldıktan çok sonra müzisyenler tarafından yakalanır ve şiir bestelenir. Uç bir örnek verecek olursak, Paul Eluard "Özgürlük" adlı şiirini kimse bestelesin diye yazmamıştır. Ama ölümünden yıllar sonra Zülfü Livaneli Türkiye'de bestelemiştir. Kim bilir, aynı şiiri kaç ülkede kaç müzisyen daha besteCUMHURİYET KİTAP SAYI 587 Rıfat llgaz ve Adnan Yücel dostlarıyla birlikte. Günümüz siirinin Anadolu kamsı OSMAN ŞAHİN gâr dokunuşlu seslcr duyuyorum. Sen yürürsün rüzgâryürür Bir sevinç boylamr dünyada Çocuklar korkusuz büyür . . 'r. Kan boğulur susar Dokunup eeçtiğin her kurakhk Yemyeşü bir vadiye dönüjür Sen yürünün rüzgâr yürür Bızi bu deprem günlerde . •; • tnan kı bir şiirsiz yaşamak Bir de tensız yaşamak öldürür. (Bir Ozlem Bir Türkü, 4. Basım) Zulümsüz bir dünya özlemi içindedir şairimiz. Halkın yoksulluğunun özünde yatan gizli zenginüklerin ayırdındadır. O zenginlıği yorumlayarak, susuz toprağa su vermeye çalışıyor. Bazen bir Ahura Mazda yapımcısının, bazen Şeyh Bedreddin'in, Nâzım Hikmet'in, Ahmet Arif'in şiir damarının içinde akıyor. Ateşin ve güneşin topraklarında Adem'den önce de akardt o nehirler Adem'in arkasında yürüyen erler Bütün alanlart çok sonradan gördüler (Ateşin ve Güneşin Çocuklan, 3. Baskı) Adnan Yücel'in şiirlerinde bir ustalık var. Köşe taşlarını, kapı girişlerini, sütun lan, ince yivler halinde işleyen, zikzaklı friz ler, nişler ve çiçeklerle bezeyerek, taşın bütün olanaklarmı kullanan ünlü taş ustalanndan farksız bir şair Yücel. Her gün, her kesin kullandığı sıradan sözcükleri, yan vana getirerek, o sözcüklere yeni duyarlıklar, anlamlar, tadlar katarak, sözcükleri yeni renklere, seslere boyayarak, iç sesi, iç tınısı yüksek, düzeyli, büyülü, senfonik şiirler yazıyor. Bir sanatçı olarak içinde bulıınduğıı toplumun koşullarını, çelişkilerini bili yor. tnsan soyunun binlerce yıllık gelişimini, toplumcu gerçekçi bakış açısıyla şiirleştirerek, geçmiş çağların toplumsaldüşsel rengini, Ortadoğu ve Anadolu coğrafyası A dnan Yücel'in siirinin elleri havada dır. Ne ki bu eller, duacd bir amaçla, yalvarıp yakarmak için kalkmış değildir havaya; isyan ctmek, haykırmak icin kalkmıştır. Yücel'in siirinin kökleri derındedir; geçmişin, bııgünün, yarının kanatlannda yaşamaktadır. Binlerce yıllık Siimer, Mısır, Hitit, Asur, eski Iran Ahura Mazda kültürünün özsuyundan alır gücünü. Yücel, o kültürleri derinden kavrayarak, okuyarak, mitolojilerin, efsanelerin, tufan söylencelerinin harcıyla tarihleştiriyor şiirini. Sözcüklerini, tarihin bileği taşına sürterek parlatıyor. Bu yüzden siirinin kabzası kalın, yayı gergin, oku hızlıuır Yücel'in. Suyu işleyenden, tohumu ekenden yanadır şiiri. Tutulan yabayı, savrulan harmanı yazarken harmandan kalkan taneyi kendilerine, samanını üretenlere ayıran vahşi anlayışlara isyan ediyor. Aç ve kavruk bir memeden Direnmeyi yudum yudum emen Bir çocuk gibi öğrendik Ve direndık Acıya kurşun işlemez artık Biz yaşamayı zulümsüz sevdik. (Acıya Kurşun tşlemez, 4. Basım) nın ortak duygularını bir kültür ve çalışma aşkıyla yansıtıyor. Günümüz insanmın yılan gibi kayganlaştığını, herkesin birbirinin kabıığunu kırarak içine yerleşmeye çalıştığını, her gün bir değirmeni döndürecek denli yalan söyleyen politikacıların bir şeytan ortamına dönüştürdüklcri günümüzde, Adnan Yücel in şiirleri bir nefes borusu gibi hepimize umut ve coşku aşdıyor. Sırtlarını paraya, üne, medya patronlarına dayamış, kibirli görünümlerinin altında yatan kibar uşaklık ciysilerini artık görür gibi oldugumuz kişilerin hoşlanacağı türden şiirler değildir bunlar. Yücel'in dizeleri, geçmisten geleceğe giden insanlığın yollanna dıkilmiş bir tür yol işareti gibi. Yoksulıı besleyen asıl ekmeğin 'umut' olduğunu, 'umut'un kimi zaman güneşten bile güçlü olduğunu sezdiriyor oize. Bu nedenle ıımuda saldıranlara, toprağı tuzla sulamak isteyenlere, doğanın, yeşilin belleğini körletenlere, üç ağızlı siirinin sesiyle vuruyor. tyi antılmış bir içerik ve deneyim zenginliği taşıyan şiirleri, özünde, özgürlük ve ekrnek uğruna öldürülenlerin mezarlarının, özgürlüğün ve ekmeğin tohumu olarak geri döneceği muştusunu haber veriyor. Bu kaçıncı anlam değjşmeudir ölümün Yüzümüz hangi hüznün coğrafyası tarihSessizliğe tutsak değil artık mezarltklar Yeralttnda ö'lümü utandıran yürekler var (Sular Tanıktır Aşkımıza) Adnan Yücel'in şiirlerini okudukça, eski tapımlar, kutsal danslar, türküler, ağıtlar geliyor kulağıma. Kervan zillerine ayak uyduran göçebe seslerini, tatlı bir esriklikte döben çöl rakkaselerini, Siimer tahıl tanrıçası Aşnan'ı, Siimer seks tanrıçası tnanna'yı, Hitit fırtına tannsını, el çırparak eğilip kalkanları, ayaklarını yere vurarak pervane gibi dönen semahları görür gibi oluyorum. Karacaoğlan türkülerinin uzun, dokunaklı sesini, Avşar ağıdannı, Dadaloğlu çığlığını, büyük dağ gölgelerini, beyaz Bir flan gibi görünen sonsuz karlara yazkış evsahipliği yapan Toros doruklarını, kar kokulu sulann köpüklü coşkusunu, mitolojilere asıh kalmış, söylencelere dalmış, riiz te 'Köşe dönmeci' anlayışlar yüzünden dağların rengini, nehirlerin sesini yitirdiğini, doğaya yabancılaşmış insanın, yere baktığı zaman yalnızca kendı ayakkabısının üstündeki ölmüş hayvan derisinden başka bir şey görmediğini, o ayakkabı ile basılan topraktaki asıl canlılığı, kıpırtıyı görmesi gerektiğini şiirleştiriyor Yucel. Suların, yeryüzünün, gökyüzünün sonuna dek götürüldüğünde hepsinin dost çıkacağı şiirler yazıyor Adnan Yücel.... • SAYFA S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle